Ümit Özdağ’ın protokolü ve Kürtlerin açık çeki

YORUM | M. AHMET KARABAY

Partiler, seçmenin oyunu kendi tapulu malı sanıyor. 13. Cumhurbaşkanını seçmek için sandığa gitmeye 3 gün kala, hâlâ yeni ittifaklar ve protokoller yapılarak seçim sonuçlarını etkilemeye çalışılıyor. Seçmenin önünde iki yol var: Ya Erdoğan’la devam diyecek ya da değişime onay verecek.

Cumhur İttifakı’nın adayı ve halen Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Tayyip Erdoğan, seçimi yeniden kazanmış gibi başta İstanbul olmak üzere Anadolu şehirlerini posterleriyle donatmış durumda. 

Bir hafta kala başlayan donatma bugün itibariyle asılan afiş ve posterlere bakarsanız kazanmış birinin kutlamasına dönmüş durumda. Bu AK Partili yerel yönetimlerin olduğu il ve ilçelerle sınırlı değil, hemen her yerde birbirine yakın tablo var.

28 Mayıs’ta yapılacak ikinci tur seçimlerde Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu mu, yoksa Erdoğan mı kazanır sorusunun cevabını almaya sadece 3 gün var. 

KILIÇDAROĞLU KAZANMAK İSTEMİYOR OLSA BİLE…

Ata İttifakı’nın adayı Sinan Oğan’ın Erdoğan’ı destekleme kararının esas itibariyle bir katkısının olmayacağını kendisi hariç herkes biliyor. Oğan’ı yanına çeken Erdoğan da biliyor. 

Ata İttifakı’nın kurucusu ve lokomotifi Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ idi. Özdağ’ın, Muharrem İnce’nin Ata İttifakı’nın adaylığını kabul etmemesi üzerine yedek oyuncu olarak Sinan Oğan’ı sahaya sürdüğünü geçen yazımda anlatmıştım.

Ancak şöyle bir tablo var. Esas itibariyle şovenizme varacak milliyetçilik anlayışında Sinan Oğan ile Ümit Özdağ arasında pek fark yok. Sadece Oğan kullandığı dil itibariyle sempatik, Özdağ ise düşündüklerini ifade etmede “Doğrucu Davut” yaklaşımından dolayı antipatik görünüyor.

Oğan Saray’a çeyizsiz gelin gitti, Özdağ ise Kemal Kılıçdaroğlu’na bir protokolle destek vermeyi kabul ettirdi.

Protokolde en çok tartışılan konu, 4. maddede yer alan kayyum uygulaması oldu. Millet İttifakı’nın mutabakat metninde, seçilen başkanların görevden alınmasının ancak yargı kararıyla gerçekleşebileceği belirtiliyor. Başkanın suçlu bulunup görevden alınması halinde yeni başkanın belediye meclisi tarafından belirleneceği hükme bağlanıyor.

Zafer Partisi ile yapılan protokolde yine görevden almanın yargı kararına dayanacağı belirtilirken, yerine atanacak kişinin “devlet görevlisi” olacağı yani kayyum atanacağı hükmü yer alıyor.

Kendisine oy verildiğinde seçmenin oyunu kutsallaştıran AK Parti, söz konusu oy HDP’li bir isme gitmişse bunu “teröre destek” saymayı alışkanlık haline getirdi. 2019’de yerel seçimlerin üzerinden daha 5 ay bile geçmeden HDP’li 3 büyükşehir belediye başkanı görevden alındı. Sonraki görevden almalarla birlikte 5’i il, 33’ü ilçe, 7’si belde belediye başkanı olmak üzere toplam 48 HDP’li belediye başkanının koltuğunda bugün birer devlet görevlisi oturuyor.

Görevden almaların herhangi bir yargı kararına dayanmadığını, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatıyla kayyum atadığını, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu övünerek anlatmıştı.

Ümit Özdağ ile imzalanan protokol, Erdoğan-Soylu keyfi uygulamasına son verip yargı kararı şartı getiriyor. Ancak yerine belediye meclisinin yeni ismi belirlemesine değil, devlet görevlisinin atanmasını öngörüyor. 

Kılıçdaroğlu ve Özdağ’ın imza koyduğu metnin, Kürt seçmende ve demokrat kesimde bir takım rahatsızlıklara neden olduğu açık. Kaç oyu olduğu tartışılır bir siyasetçi, kendi taleplerini yazılı protokole döküp güvence altına alma yolunu seçti. 

Buna rağmen, milyonlarca oyu olan HDP kanadı, sadece demokrasiye geçişin kapısı açılsın diye hiçbir şart öne sürmeden Kılıçdaroğlu’na destek verdi. 

Ortadaki tablo şu. 

👉 Kaç oyu olduğu belli olmayan bir lider taleplerini protokole döküyor, yüzde 8,80 oyu sabit olan öteki parti hiçbir ön şart sürmüyor.
👉 Birine dört elle sahip çıkılıyor, öbürünün desteğinden neredeyse utanılıyor.
👉 Kaç oyu olduğu şüpheli parti, ötekini teröristlikle suçluyor, öbürü “aman ülke gerilmesin” diye ağzını açmıyor.
👉 Beriki her sözü söylerse sineye çekiliyor, HDP kanadından, “Bu kadar da yapmayın” sesi duyulduğunda, “Sen zaten AK Partilisin” yaftası yapıştırılıyor. 

Bütün bunlar yaşanırken HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, dün net bir açıklama yaptı. HDP ya da YSP’nin CHP veya Millet İttifakı’nı desteklemediğini, sadece demokrasi için Kılıçdaroğlu’na oy verme çağrısı yaptıklarını söyledi.

Buldan, Mardin’de yaptığı konuşmada seçmenlerinden 28 Mayıs’ta seferberlik ruhu içerisinde gidip oylarını Kemal Kılıçdaroğlu’na vermelerini istedi.

HDP’nin hapiste tutulan eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, hesabından birinci turda olduğu kadar paylaşım yaptırmıyor. Ama ilk turu değerlendirdiği paylaşımı tabanını motive edici türdendi:

“Farkındayız, değil mi? Adam kazanamadı. 2. turda sandığa gidin ve siz kazanın.” 

Demirtaş bu paylaşımı yaptığında Kılıçdaroğlu, Ümit Özdağ ile protokol imzalamamıştı. Pervin Buldan ise imzadan sonra konuştu. 

Kimse seçmenin oyunu cebinde garanti görmesin. Liderlerin atacakları adımlar, oy aldığı kitlenin öncelikleriyle örtüşüyor olmalı, en azından çelişmemeli. Bir diğer ifadeyle birinci turda oy veren yüzde 45’lik kitlenin ne olursa olsun ikinci turda da oy verecek anlamına gelmiyor. Tabii aynı durum öteki aday Tayyip Erdoğan için de geçerli.

Bir not daha paylaşmamda fayda var. Dün imzalanan mutabakat metninin, HDP tabanıyla ters olmasa bile kiminle imzalandığı önemli. Ümit Özdağ, her fırsatta HDP’nin kapatılması gerektiği görüşünü dile getirmesiyle hatırlanıyor.

Özdağ, 14 Mayıs seçimlerinin hemen öncesinde HDP’ye oy vereceğini açıklayan bir genç kıza, “Hayret! Katile hiç benzemiyorsun” diyecek kadar ırkçı bir kafaya sahip. Bırakın HDP’de siyaset yapanları, oy vereni bile “katil” diye yaftalamaktan çekinmeyen Özdağ’ın getireceği oy tartışılır. Umarım bu ittifak oy kaybına sebep olmaz. 

Kılıçdaroğlu, ikinci turda kazanmak için elbette yeni birliktelikler arayışına girmeliydi. Ama bunları yaparken evrensel değerlerle çelişmeden adımlar atması gerektiğini unutmamalı. 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Tamam, Erdoğan kötü ama bu CHP de onun alternatifi değil.
    Bu yazı için Ahmet Karabay´a teşekkür ediyorum.
    Bu yazıdan sonra artık CHP´nin alternatif olmaktan çıkmıştır. Kaybetse de morali bozmamak lazım.
    Bir parti bu kadar mı ilkesiz olur? Yukarıdaki protokol de aslında „iktidarı elde etmek için işbirliğhi yapmayacağım anlayış yoktur“ mesajından başka bir anlam ifade etmiyor.
    Almanya´dan örnek vereyim.
    Aşırı sağcı AfD partisi var, ama demokratik tüm partiler hiç bir şekilde bu parti ile işbiriliğine yanaşmaz. Politikacılar seçilmek için oya ihtiyacı olsa da bu partiden gelecek desteğe yeşil ışık yakmaz.
    “Seçilmek istiyorum, ama senden gelecek oylarla değil. Öyle seçileceğime seçilmem daha iyi”, der.
    Kılıçdaroğlu´nda, CHP´de böyle bir tavır neden yok?
    Çünkü bunlarda ilke yok.
    Şu protokole bakın.
    Başta Fetö olmak üzere tüm terör örgütleri ile etkin mücadele edilecekmiş. Tüm sığınmacılar ve kaçaklar en geç bir yıl içerisinde ülkelerine gönderilecekmiş.
    Karşınızda eşya mı var, tutup dışarı atacaksınız?
    Çok kalmadı, pazar günü gelsin, Erdoğan kazansız, Fetö´nun, PKK´nın yanına siz de terör örgütü olarak ekleneceksiniz.
    İlkesiz reziller.
    Lütfen kimse bunlara umut bağlamasın. Erdoğan kazandı diye de üzülmesin.
    Bunların hepsi aynı b.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin