‘Uçan tank’ Ankara semalarında düştü: Kaza mı, sabotaj mı?

CUMALİ ÖNAL | HABER ANALİZ

Libya Genelkurmay Başkanı’nı taşıyan özel jetin dün Ankara, Haymana yakınlarında düşmesi, Türkiye‘nin güvenliği ile ilgili olarak “Ciddi bir zafiyet mi var?” tartışmalarını doğurdu. Bir ülkenin Genelkurmay Başkanı’nın başka bir ülkede bir kaza ile hayatını kaybetmesi, sıradan bir durum değildir; böylesi bir kayıp, uluslararası diplomasi ve güvenlik tarihine nadiren geçer. Olayda, Genelkurmay Başkanı Muhammed Ali el Haddad’ın yanı sıra Kara Kuvvetleri Komutanı ve üç isim daha hayatını kaybetti.

Libya Genelkurmay Başkanı’nın ölümü, son dönemde yaşanan ve çok üst düzey kişilerin yaşamını yitirmesine sebep olan ikinci trajedi olarak kayda geçti. Mayıs 2024’te İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi de benzer bir helikopter kazasında hayatını kaybetmişti. Reisi’nin olayında, helikopterin eski olması ve kötü hava koşulları, dış müdahale senaryolarını nispeten zayıflatmıştı. Ancak El Haddad’ın uçağı ne hava koşulları nedeniyle riskli durumdaydı ve ne de eski bir uçaktı; aksine bu jetler “uçan tank” olarak görülüyor, üst düzey yetkililerin sıkça tercih ettiği güvenli uçaklar olarak da biliniyor.

Trajedinin, son günlerde Türk hava sahasında düşen ‘dronlar’ ve Kasım ayında Azerbaycan’dan kalkıp Gürcistan’da düşen C-130 kargo uçağı kazasında 20 askerin hayatını kaybetmesi gibi ardarda gelen dramatik olayların hemen sonrasında gerçekleşmesi ister istemez şu soruyu akıllara getiriyor: Uçak gerçekten bir teknik arızadan dolayı mı yoksa dış müdahale ile mi düştü? 

Son günlerde Türk hava sahasına rahatlıkla giren ‘dronları’ ve Türkiye ile diplomatik gerilim yaşayan Rusya’nın uçağa müdahale etmiş olma ihtimali göz ardı edilemez. Rusya aynı zamanda Libya’da Türkiye’nin karşı safında yer alıyor ve Hafter güçlerini destekliyor.

Her ne kadar Türkiye, son aylarda Hafter cephesiyle de temaslarını sürdürse de, Trablus merkezli Ulusal Birlik Hükümeti adeta Ankara’nın şemsiyesi altında hareket ediyor. El Haddad, son dönemde Trablus hükümetine bağlı milis güçleri tek çatı altında toplayarak modern bir ordu teşkil etme çabalarının öncüsü olmuştu.

Rusya ile gerilimler yalnızca bu olaylarla da sınırlı değil: Türkiye’nin S-400 savunma sistemlerini Rusya’ya iade girişimleri, Karadeniz’de vurulan Türk gemileri ve Rusya’dan alınan petrol miktarının azaltılması gibi hamleler, ilişkilerdeki krizin boyutlarını açıkça ortaya koyuyor.

Olayda hayatını kaybeden el Haddad, Türkiye ile askeri ilişkilerin tesisinde stratejik bir köprü görevi üstlenmişti; Ocak 2025’te Türkiye’ye gelerek üst düzey temaslarda bulunmuş, Türkiye’nin Libya’da askeri ve diplomatik inisiyatifini desteklemişti. Kasım 2019’da Türkiye’nin Hafter güçlerine karşı durarak Ulusal Birlik Hükümeti’ni destekleme kararı almasından sonra, El Haddad milisleri tek çatı altında birleştirme çalışmalarında aktif rol almış, Ekim 2020’de Türkiye’ye gelerek sürecin koordinasyonunda kritik görevler üstlenmişti.

Türkiye‘nin halihazırda Vatiye, Misrata ve Trablus Mitiga’da üç askeri üssü bulunuyor. Ayrıca denizden de Türkiye zaman zaman savaş gemileriyle Libya kıyılarını kontrol ediyor.

El Haddad’ın ziyareti, Türkiye’nin Libya‘daki askeri varlığının görev süresini iki yıl daha uzatmasından hemen sonra gerçekleşmişti.

Türkiye Libya’da askeri varlık bulundurarak Doğu Akdeniz’de özellikle Yunanistan ve Kıbrıs’la yaşadığı münhasır alan tartışmalarını da lehine çevirmeye çalışıyor. Türkiye’nin Libya’daki askeri varlığı bazı çevrelerde Mavi Vatan söylemini dillendirmesine de sebep olmuştu.

Türkiye’nin Suriye ve Libya hamlelerine karşın Yunanistan ve Kıbrıs da İsrail’i yanına alarak bölgede bir güç dengesi oluşturmaya çalışıyor. Üç ülke lideri Pazartesi Kudüs’te biraraya gelerek Türkiye’ye karşı birlik mesajı vermişti.

Olayın bir kaza değil, dışarıdan bir müdahale ile gerçekleşmiş olması durumunda Türkiye’yi önümüzdeki dönemde özellikle Rusya ile çok zorlu günler bekliyor demektir.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin