Üç Devirde Eşref Edip ve Sebilürreşad

YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU 

Cumhuriyetin ilk yıllarında tek sesli basın oluşturma hedefi doğrultusunda hedef alınan kişilerden birisi de Eşref Edip olmuş ve yıllardan beri çıkardığı Sebilürreşad dergisinin yayını sona ermişti. 

Eşref Edip dergisini yıllar sonra yeniden çıkarma fırsatı bulacak ve Bediüzzaman’ı da savunan yayınlarıyla dikkat çekecektir. 

EŞREF EDİP VE SEBİLÜRREŞAD 

Eşref Edip (Fergan) 1882’de Selanik vilayetine bağlı Serez’de dünyaya gelmiş, ilk mektep ve rüşdiyeyi burada bitirmişti. Yine bu yıllarda hafız da olmuştu. 

Serez’den sonra İstanbul’a gelen Eşref Edip, bir taraftan Mekteb-i Hukuk’a devam ederken diğer yandan da Çemberlitaş’taki Atik Ali Paşa Camii’nde medrese eğitimi aldı. 1912’de Hukuk Mektebi’ni bitirdi ve aynı zamanda hukuk doktora sınavını da başarıyla verdi. 

Eşref Edip öğrenimi sırasında Ebül’ula Mardin ve Mehmet Akif’le tanıştı. 1904-1905’lerde başlayan dostluk Akif’in 1936’da ölümüne kadar devam etti ve özellikle Sebilürreşad’ın yayınında beraber oldular. Bundan dolayı Akif’siz bir Eşref Edip biyografisi yazmak mümkün değildir. 

Eşref Edip’in ilk yayıncılığı ilginç bir şekilde başlamıştır. O dönemde Manastırlı İsmail Hakkı’nın vaazlarını ve Hukuk Mektebi’ndeki hocalarının ders notlarını yayınladı ve böylece yayıncılık hayatı başladı.

İkinci Meşrutiyetin ilanından sonra 24 Ağustos 1908’de İslamcı kesimin yayın organı olarak yayınlanmaya başlanan “Sırat-ı Müstakim” mecmuasının yönetiminde Ebül’ula Mardin’le beraber Eşref Edip de bulunmaktaydı. Dergi 1912’de “Sebilürreşad” ismini alacak ve Eşref Edip hem sahipliğini yapacak hem de yazı işleri müdürlüğünü üstlenecektir.

Sebilürreşad’ın başyazarlığını uzun bir süre Mehmet Akif yapmış; Ebu’l Ula Mardin, Mardinzade Arif Bey, Şeyhülislam Musa Kazım, Manastırlı İsmail Hakkı, Babanzade Ahmet Naim, Bereketzade İsmail Hakkı, Mehmet Akif, Muhammed Abduh, M. Şemseddin (Günaltay), Akçuraoğlu Yusuf, Ağaoğlu Ahmet, Mithat Cemal, Said Halim Paşa, Muhammed Hamdi Yazır gibi fikir ve siyaset alanında önemli şahsiyetler yazı yazmışlardır.

Dergi ilk çıktığı andan itibaren büyük bir ilgi gördü ve Eşref Edip’in ifadesiyle ilk sayı on binlerce basılmasına rağmen tükendi. Dergi sadece İstanbul ve Anadolu’dan ibaret kalmamış, İşkodra’dan Bağdat’a hatta Yemen’e kadar ulaşmıştır. 

Derginin en önemli yönü ise içerik yönüyle zenginliğidir. Dergi ilk döneminde İttihat ve Terakki’ye yakın bir çizgide yayın yapmış hem İslamcı hem de Türkçü yazarlara yer vermiştir. Sonradan Türkçü yazarlar, İslam ve Türk Yurdu mecmualarında yazı yazacaklardır. 

Dergide din, felsefe, edebiyat ve hukuk alanında yazılar yer almış, ayrıca ilke olarak “Müslümanların yaşadığı her yerden haberler ve yazılar yayınlamayı” benimsenmiştir. Bu nedenle dergide Çin’den Rusya’ya Hindistan’dan Afrika ve Avrupa’ya kadar çok değişik yerlerden haber ve yazılar yer almıştır.  Nitekim Stanford Shaw dergiyi “İslamcı yayınların en entelektüeli” olarak değerlendirecektir. 

Derginin hedefi, Kur’an’ı asrın idrakine söyletmektir. Dergide “Müslümanların terakkileri İslam’a sarılmalarına bağlıdır. Tam Müslüman olmadıkça felah yoktur. Ye’se düşenler Müslüman değildir“ denilmekte; Osmanlı, hilafet ve İstanbul vurgusu yapılmaktadır:  “Türkler, bütün milletlerin gözbebeğidir. Akvam-ı İslam içinde en iyi Müslüman, Türklerdir. İslamiyet her milletten ziyade Türk’ün fıtratına uygun gelmiştir. İslam’ı yükseltecek milletlerin başında Türkler gelir“. 

Dergide zaman zaman çeşitli tartışmalar da yapılmıştır. Bunlara Latin harfleri, çok eşli evlilik ve batılılaşma gibi konular gösterilebilir. Ayrıca hürriyet, müsavat, uhuvvet, birlik teşvik edilirken, kavmiyetçilik düşüncesi ile mücadeleye girişilmiştir. 

Dergi baştan destek verdiği İTC‘nin liderlerini sonradan farmason olarak görmüş ve dine karşı cephe aldıklarını; Müslümanlara taarruzda bulunduklarını ileri sürmüştür. Bir taraftan da başta Abdullah Cevdet olmak üzere “Asrilik” ve “Batıcılık” taraftarlarına karşı mücadele etmiştir.

 İSTİKLAL MAHKEMESİ SÜRECİ

Birinci Dünya Savaşı yıllarında cihad fetvasını yayınlayan dergi, Mütareke devrinde bir taraftan manda yönetimi isteyen Osmanlı aydınlarına diğer taraftan da işgalci devletlere karşı bir yayın politikası izledi. Mehmet Akif’in Ankara’ya gitmesi sonrasında da onun davetiyle İstanbul’dan ayrılan Eşref Edip, Sebilürreşad’ı Anadolu’da çıkarmaya başladı. 

Derginin bu yıllarına “ikinci dönem” denilebilir. Bu dönem 1923’e kadar devam edecek ve dergi Kastamonu, Ankara ve Kayseri’de yayınlandıktan sonra tekrar asıl mekânı olan İstanbul’a dönecektir. 

Sebilürreşad’ın bu dönemdeki misyonu “İslamcı kimliğini” koruyarak Millî Mücadele’ye destek vermektir. Eşref Edip de yıllar önce İstanbul’da yaptığı gibi M. Akif’in vaaz ve konuşmalarını kaydederek yayınlamıştır. Dergi yayınlarıyla halk üzerinde çok etkili olmuş, cepheye gitmekte tereddüt eden halkın savaşa katılmasında önemli bir rol oynamıştır. 

Bu dönemde “icma-i ümmet Anadolu’dadır” başlığıyla çıkan dergi, Ankara Hükümeti tarafından kâğıt ve parayla desteklenmiştir. Nitekim M. Kemal Paşa da “Kastamonu’daki vatanperverane çalışmalarınızdan çok memnun oldum. Sevr Antlaşması’nın memleket için feci idam hükmünde bir karar olduğunu Sebilürreşad kadar hiçbir gazete memlekete anlatamadı. Manevi cephemizin kuvvetlenmesine Sebilürreşad’ın büyük hizmeti oldu. Her ikinize de özellikle teşekkür ederim” demiştir. 

Bu arada Eşref Edip ve M. Akif’in Ankara’da “İslam Kongresi” toplamaya çalıştıkları görülmektedir. M. Kemal de bunun için Recep Bey (Peker) ve Şer’iyye Vekili Mustafa Fehmi Efendi’yi de görevlendirmişse de bu kongre hiçbir zaman toplanmayacaktır. 

Eşref Edip, M. Akif’in İkinci Meclis’te yer almayacağının anlaşılması üzerine dergisini yeniden İstanbul’a taşıdı. Dergi artık devrimlere karşı bir politika izlemekte ve bundan dolayı da M. Kemal ve Ankara Hükümeti’nin tepkisini çekmekteydi. Bu durum Eşref Edip’in Takrir-i Sükûn Kanunu sonrasında önce Ankara sonra da Şark İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmasına yol açtı. Eşref Edip yıllar sonra bu süreci “Sebilürreşad’ın Romanı: Sebilürreşad İstiklal Mahkemesinde” başlığıyla mecmuasında ayrıntılı bir şekilde anlatmıştır. 

Eşref Edip bu yargılamadan diğer on gazeteciyle beraber M. Kemal Paşa’ya “af, anlayış ve müsamaha talep etmek” ve derginin yayınını durdurmak kaydıyla kurtulmuştur. M. Akif de bu olay sonrasında 1926 kışından itibaren kalıcı olarak Mısır’a yerleşmiş ve ölümünden kısa bir süre önce 1936’da geri dönmüştür.

Eşref Edip dergisini yayınlamadığı dönemde Asar-ı İlmiye Kütüphanesi’ni kurarak kitap yayınlamıştır. Bunlar arasında kendi eserleriyle M. Akif, İ. Hami Danişment, Ömer Rıza Doğrul, Tahir’’ül Mevlevi’nin kitaplarıyla yabancı yazarlardan bazı tercümeler yer almaktadır. Onun en büyük katkılarından birisi de 1938-1939’da “M. Akif: Hayatı ve Eserleri” adlı eseri yayınlaması olmuştur.

YENİDEN SEBİLLÜRREŞAD

Eşref Edip bir süre sonra da Millî Eğitim Bakanlığı’nın yayınladığı İslam Ansiklopedisi’ne tepki olarak İzmirli İsmail Hakkı ve Ömer Rıza Doğrul’la birlikte İslam-Türk Ansiklopedisi’ni yayınlamaya başladıysa da maddi imkansızlıktan dolayı devam edemedi. İşte Sebilürreşad’ın 1926’dan itibaren devam eden suskunluğu ansiklopedinin Sebillüreşad’a dönüşmesiyle 1948’de sona erdi. 

Eşref Edip derginin yeniden yayınını, “Şimdi memleketin muhtelif yerlerinden, birbirinden uzak mahallerinden aynı ses geliyor. Artık Sebilürreşad yayınlansın. O, Sebilürreşad ki, kırk sene evvel hürriyetle doğmuş, bütün ömrünce büyük dinimizin yüksek hakikatlerini neşretmiş, din düşmanlarıyla ilim huzurunda çarpışmış, İslam’ın izzet ve şerefini korumaya çalışmış… Aradan 22 yıl geçtiği halde millet yine onu arıyor. Sanki o, din hürriyetinin bir sembolüdür” şeklinde ifade edecektir.

Dergi “üçüncü dönem” denilebilecek bu yeni dönemde “laik cumhuriyet rejimine karşı iyice bilenmiş” gözükmektedir. Dergi, İslamcı çizgisini devam ettirmekte ve çok sert muhalefet yapmaktadır. Ayrıca her olayda reaksiyoner bir tutum izlemekte ve tenkitlerinde çok ağır bir üslup kullanmaktadır.

Eşref Edip derginin yayınında finans problemini çözmek için “İslam-Türk Anonim Şirketi” adıyla bir şirket oluşturmayı ve böylece matbaa kurmayı, kâğıdı doğrudan fabrikalardan satın almayı ve sonra da dergiyi günlük gazeteye dönüştürmeyi hedeflemiştir. Bir taraftan da abone yoluyla dergi satışını sabitlemeyi amaçlasa da sonraki sayılara bakıldığında ne abonelik ne de şirket kurma hedefinin gerçekleşmediği görülmektedir.

Üçüncü dönem Sebilürreşad’ı için söylenebilecek diğer konu ise çok fazla dizgi ve baskı hatalarının olmasıdır. Ayrıca dergi hem içerik hem de ilgi itibarıyla II. Meşrutiyet devrindeki konumundan çok uzaktır. O bu dönemde İslam’a hakaretlere ve dine karşı yanlış söylemlere sert cevaplar vermeyi tercih etmiş ve bu sayede belli bir okuyucu kitlesi bulabilmiştir. 

Ezan konusunda DP’yi destekleyen dergi yine de Bayar, Menderes ve arkadaşlarını “masonlarla dayanışma içinde olmakla” itham etmekte, laiklik konusunda sık sık tartışmalara girmektedir. 

Üçüncü dönem Sebillüreşad’ında “batılılaşma, laiklik, feminizm, kadın hakları, çok eşli evlilik” gibi konular ele alınmakta, kadınların tesettürü ihmal etmeden çocuk bakımı ve ev ekonomisi gibi alanlarda eğitim alabilecekleri belirtilmektedir. Buna karşılık onların “çağdaşlaşmak için” yabancı dil öğrenmeleri hoş karşılanmamaktadır.

Eşref Edip için en büyük düşmanlar; “kara irtica” olarak isimlendirdiği “misyonerlik faaliyetleri”, “sarı irtica” dediği “masonluk ve Yahudilik”, “kızıl irtica” olarak adlandırdığı “komünizm ve ateizmdir”. Derginin bu dönemdeki yayın politikasında bu durum açıkça görülmektedir. 

  EŞREF EDİP VE BEDİÜZZAMAN 

Eşref Edip dergisini son defa 1966’da yayınlamış ve böylece Sebilürreşad bir daha çıkmamak üzere yayın hayatından çekilmiştir. O da bundan sonra vefat edeceği 1971’e kadar çeşitli gazetelerde yazılar yazmıştır. 

Eşref Edip’in Bediüzzaman’la meşrutiyet yıllarından itibaren tanıştığı anlaşılmaktadır. Nitekim Eşref Edip’in “İngilizler İstanbul‘u işgal ettiklerinde Hutuvat-ı Sitte’yi bizzat Üstad söyledi, ben yazdım. Bu risale İngilizlerin başına balyoz gibi indi. O sırada Üstad Hazretleri Eyüp Sultan Camiindeki bir medresede kalırdı. Biz kendisini orada ziyaret eder, beyanat alırdık ve neşrederdik…” dediği ifade edilmektedir.

Bediüzzaman da “Eşref Edip kırk seneden beri iman hizmetinde benim arkadaşım ve Sebilürreşad’da makale yazan ve şimdi vefat eden çok kıymetli kardeşlerimin mümessili ve hakikî İslâmiyet mücahidlerinden bir kardeşimdir. Ve Nurun bir hâmisidir…” diyecektir (Emirdağ Lâhikası, s. 281).

Said Nursi’nin Eşref Edip’le diğer birlikteliği ise Hilâl-i Ahdar (Yeşilay) Cemiyeti’nin kuruluşunda olmuştur. Eşref Edip, Mazhar Osman, Velid Ebuziyya, Fahreddin Kerim gibi isimlerin yanında Bediüzzaman da Yeşilay’ın kurucuları arasında ellinci sırada “Said el Kürdi Hazretleri, Dar’ül Hikmet‘ül İslamiye Azasından” şeklinde kaydedilmiştir.

Eşref Edip, Bediüzzaman’la yakın ilişkisini sonraki dönemlerde de sürdürmüş ve 1952’de “Risale-i Nur Müellifi Said Nur: Hayatı ve Mesleği” adıyla biyografisini yayınlamıştır. Bediüzzaman da Emirdağ Lahikasında “Büyük Doğu” ile “Sebilürreşad” için “mücahit” diyecektir. Diğer taraftan dergide Bediüzzaman hakkındaki ithamlara cevap veren çeşitli yazılar yayınlanmıştır.

Kaynaklar: E. Aydın, “Eşref Edip Fergan‘ın Sırat-ı Müstakim ve Sebilürreşad Dergilerindeki Rolü“, Sırat-ı Müstakim-Sebilürreşad Dergisi ve Mehmet Akif, İstanbul, 2021; A. Ceylan, “Türk Yayın Hayatında Sırat-ı Müstakim ve Sebilürreşad Dergilerinin Yeri“, Türk Kültürü,  S. 335, 1991; A. Efe, “Uzun Soluklu İslamcı Bir Dergi: Sebilürreşad”, Marife, Yıl: 8, S. 2, 2008; E. Polat, , Eşref Edip Fergan‘ın Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği, AÜ SBE Yüksek Lisans Tezi, 2011.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin