Türkiye Musul’un neresinde? [ANALİZ-ONUR TÜRKMEN]

Aylar süren hazırlıktan sonra Musul operasyonu başladı. Musul operasyonu sadece IŞİD’in temizlenmesi açısından değil, Irak’ın 2. büyük şehrine hangi grubun hakim olacağını belirleyecek olması sebebiyle de önemli. Musul harekâtı öncesinde Erdoğan-Abadi arasındaki atışmalar ve Türkiye’nin Musul’un geleceğinde söz sahibi olma konusunda kararlı tavrı çok konuşuldu. Peki, Türkiye’nin rolü, izlediği strateji ve sahadaki ağırlığı nedir?

Musul’da kimler var?

Musul’da düne kadar birbirini boğazlayan gruplar IŞİD’e karşı geçici bir ittifak oluşturmuş durumda. IŞİD’e karşı Musul harekâtını yürüten iki ana grup bulunuyor. Birincisi, Şii çoğunluğa sahip Irak ordusu ve Irak polisi terörle mücadele birimleri. Bu gruba İran destekli Şii milisler Haşdi Şabi ve ABD’nin eğittiği Altın Güç isimli özel birlikler destek verecek. Irak Ordusunun şehre girmesi konusunda tüm gruplar mutabık. Operasyondaki ikinci büyük grup ise Irak Kürdistan’ına bağlı Peşmergeler. Ayrıca, Peşmergelerin eğittiği Yezidi ve Hristiyan milisler de destek verecek. Son olarak Türkiye’nin Başika’da eğittiği 1500 kişilik Sünni grup Heşd el Watani de Peşmergelerle birlikte hareket ediyor. Özetle Şii blokuna karşı Irak Kürtleri ve Türkiye’nin desteklediği sünni gruplar Musul’un geleceğinde söz sahibi olmak için rekabet içinde.

Musul kenti, tarihi ve demografik yapısıyla Irak’ın en kozmopolit şehirlerinden biri. Ancak nüfusun çoğunluğu sünni. Felluce’de Şii milislerin sünni topluma karşı ağır hak ihlalleri hatırlatılarak, Şii ağırlıklı Irak ordusunun IŞİD sonrası Musul’da yeni çatışmalar tetiklemesinden korkuluyor. Kısacası, ABD’nin 2003’te Saddam güçlerinden, 2006’da Sünni ayaklanmacılardan, 2016’dan IŞİD’ten kurtarmaya çalıştığı Musul’da asıl sorunlar başlayacak. Musul’un düşmesiyle birlikte yaklaşık 1 milyon sivil nüfustan 150 bin civarında kişinin şehri terketmesi bekleniyor.

Sahadaki gerçeklik önem arz ediyor

Türkiye ise bu karışık denklemde kendisini Şii-Sünni çatışmasında bir taraf olarak konumlandırırken, sahada ne kadar etkisi olup olmayacağı ise tartışmalı. Ankara’nın desteklediği Heşd el Watani milisleri sayıca ve askeri güç olarak nispeten zayıf. Washington Yakın Doğu Çalışmaları Enstitüsü üyesi Michael Knights’a göre, Başika askeri üssü ise orta ölçekte büyüklüğe ve ancak mevzisini savunmaya yetecek askeri kapasiteye sahip. En fazla eski Ninova Valisi Esli Nuceyfi’nin sünni milislerine ateş desteği verecek güçte. Türkiye şimdilik IŞİD sonrası Musul masasında nispeten zayıf bir aktörün arkasındaki destekçisi olarak küçük bir sandalyeye sahip olacak. Dolayısıyla, Musul konusunda koparılan bunca gürültü ile sahadaki gerçekler arasında önemli farklar var.

Ankara, Türkmen nüfusun yaşadığı, tarihi bağlarının olduğu ve İran-Bağdad etkisine girme riskinin olduğu Musul için masada yer alma talebinde haklı. Özellikle, Şii milislerin IŞİD’e destek vermekle suçladığı sünni Türkmenlerden intikam almak isteyeceği biliniyor. Ancak, bugüne kadar Ankara’nın attığı adımlar ve izlediği strateji arzu ettiğinin tam tersine sonuçlar doğuracak gibi görünüyor.

Bağdat, Erdoğan’ın açıklamalarında altın buldu!

Zira, yabancı ülkelerin işgalleri, mezhep çatışmaları ve IŞİD nedeniyle meşruiyet problemi yaşayan ve ülkeyi bir arada tutmakta zorlanan Bağdat Hükümeti, Erdoğan’ın açıklamalarına bir altın madeni bulmuş gibi sevindi. Abadi, Türkiye’nin Irak’taki askeri varlığı üzerinden tüm grupları Irak milliyetçiliği kimliği üzerinden buluşturmaya çalışıyor. Baas iktidarları boyunca Iraklı kimliği koyu bir Osmanlı karşıtlığı üzerinden kurulmuştu. 20. yüzyılın başından itibaren Arap milliyetçi akımları Osmanlı dönemini “karanlık bir dönem” olarak betimliyordu. Abadi Hükümeti, IŞİD sonrası Irak’ta Türkiye’yi milli kimlik inşası için “öteki” olarak kullanmayı da amaçlıyor.

İran Devrim Muhafızları Ordusu Kasım Süleymani’nin yönettiği Şii milisler ise Erdoğan’ın açıklamalarına farklı bir sebepten sevindi. Bağdat Hükümetinin küçük düşürülmesi ülkede pek sevilmeyen İran kontrolündeki milis kuvvetlerinin elini güçlendiriyor. Şii milisler, İran’ın desteği olmasa Bağdat Hükümeti’nin bir ağırlığı olmayacağı görüşünü savunuyor.

Kısacası, Ankara son günlerdeki açıklamalarla hem Musul’a hakim olmasından endişe ettiği İran-Bağdat koalisyonunu güçlendirdi, hem de açık destek verdiği sünni milis grupların elini zayıflattı. Türkiye zayıf bir kartla aktör olarak girdiği Irak’ta “istenmeyen ülke” konumuna düşebilir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin