Türk futbolunun Çernobil’i geliyorum diyordu

HABER ANALİZ | HASAN CÜCÜK

A Milli Takım’da ikinci Şenol Güneş dönemi resmen sonlandı. Hollanda karşısında yaşanan 6-1’lik hezimetle tecrübeli hocanın koltuğu resmen olmasa da fiili olarak altından çekilmişti. Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Başkanı Nihat Özdemir’le Şenol Güneş arasında Riva tesislerinde yapılan görüşmeden 24 saat geçmeden tecrübeli hocayla yolları ayrıldı. Türkiye şimdi yeni bir hocayla, 2022 Dünya Kupası ümitlerini taze tutmaya çalışacak. İsimlerin değişmesi aslında fazla bir anlam ifade etmiyor.

YALANLAR VE İHMALLER ZİNCİRİ

Türk futbolunun içine düştüğü durum Çernobil faciasını hatırlatıyor. Birkaç yıl önce yayınlanan 6 bölümlük belgesel diliyle çekilmiş dizide, patlamanın bir dizi bürokratik problem neticesinde meydana geldiği çok güzel aktarmıştı. Nükleer santralin patlaması sonrası büyük bir coğrafya radyoaktif sızıntıdan etkilendi. Bu kaza, Sovyetlerin çöküşünün de başlangıcı oldu. Dizi aslında devlet sisteminin ne kadar ağır işlediğini, denetim ve kontrollerin doğru yapılmadığını, olayın üstünün kapatılması için büyük çaba harcandığını gözler önüne seriyordu.

Türkiye’nin Hollanda karşısında aldığı 6-1’lik mağlubiyet de aynı Çernobil faciasına benziyor. Yıllardır Türk futbolundaki problemler, işin içinde olanlar tarafından çok iyi biliniyor. Futbolun tüm tarafları, eksikleri ve yapılması gerekenleri çıkardıkları futbol yasası ile çok iyi bir şekilde tespit etmelerine rağmen uygulamalar rafta kaldı. Nasıl yozlaşmış sistem, Çernobil olayının üstünü kapatmaya çalıştı ve bu durum Sovyetlerin çökmesinin tetikleyicisi oldu, Türkiye’de de futbolun üzerindeki siyasete bağlı kapalı devre (TFF, MHK, kurullar, kulüpler, altyapı, yayıncı kuruluş…) işleyiş ülke futbolunu dibe doğru çekiyor.

DÜZEN DEĞİŞMEDİKÇE İSİMLER FARK ETMEZ

Fatih Terim, Mircea Lucescu, Şenol Güneş veya herhangi bir teknik adamı ya da futbolcuları mevcut durumun sorumluları olarak göstermek kolaycılık olur. Toplu bir yetersizlik, iş bilmezlik ve sistemsizlik her alanda mevcut. İlk düğmeyi doğru iliklesek bile devamını getiremiyoruz. Düzen kurmaktan ziyade yarım yamalak kurulan düzeni bozmak için fırsat kovalıyoruz.

Futbol Federasyonu başta olmak üzere tüm kulüpler altyapı üzerine söylem üretiyor. Özellikle seçimle yönetime gelenler altyapı konusunda söylem üretiyor, çalışma yapıyor, proje sunuyor ancak sonuç yine transfer oluyor. Son çıkan 8 yabancı kuralı ile yerli oyunculara rağbet yeniden arttı. Ancak yaş gruplarına dönüp bakılınca elde avuçta futbolcu olmadığı ortaya çıktı. Çare olarak, Avrupa’da yetişmiş genç gurbetçi oyuncuları Türk futboluna monte etmeye çalışıyoruz. Yıllarca altyapıyı ihmal etmenin faturasını acı ve ağır ödüyoruz.

OYUNCU YETİŞTİRMEYİ HÂLÂ BECEREMEDİK

Genç futbolcuları yetiştirecek ve direk takımda oynatacak bir anlayış maalesef Türk futbol sisteminde yok. 30 yaşları bulan isimler futbolumuzun temel taşını oluşturuyor. Gençler ise özel olarak kendilerini geliştirecek çalışmalardan yoksun. Alt yapılarda ahbap çavuş ilişkileri ciddi bir şekilde rağbet görüyor. Gençler kendilerini bu çarktan çıkarana kadar 25’li yaşları buluyor. Yıldız olacak dediğimiz isimler birkaç manşet sonrası kayıplara karışıyor. Yolu İstanbul’a düşenler, alemlerde kayboluyor. Ancak 25-30 yaş arası forma şansı yakalıyor. Altyapılar eski futbolcuların gönlü hoş olsun diye var. İmkan olmayınca onlarında ellerinden de bir şey gelmiyor. Yönetimler de destek veriyor gözüküp aslında pek de umarsamıyor.

Türk futbolu hiçbir döneminde belli bir taktik anlayış ve disiplinle ön plana çıkmadı. Sepp Piontek’in attığı tohumlar Euro 96 ve 2000 ile 2002 Dünya Kupası’nda kendini gösterdi. Sonrasında Fatih Terim, Şenol Güneş ve Mustafa Denizli üçgeninden çıkamadık. Milli takımdaki her teknik adam değişikliğinde yeni bir başlangıç yaptık ama hikayelerin hepsi yarım kaldı. Sistemden çok gurbetçi destekli jenerasyonlar küçük mutluluklar yaşattı.

SÜRPRİZ BAŞARILAR GÖZLERİ KÖR ETTİ

Mircea Lucescu ile başlayıp Şenol Güneş ile devam eden son dönem, yeni ve genç bir kadronun ışıltısı ve umudunu Türkiye’ye sundu. Euro 2020’nin en genç takımıydık. Euro 2020 yolunda grubumuzda son dünya şampiyonu Fransa’yı yenmek oldukça havalıydı. Devamında Uluslar Ligi’nde küme düştük. Sonrasında ise balonun havası sönmeye başladı.

Euro 2020’de oynadığımız üç maçta da tel tel döküldük. İtalya bize top göstermedi. Maç esnasında, “İtalya futbol oynuyorsa biz ne oynuyoruz?” sorusunu sürekli sorduk. Hollanda maçı da aynı oldu. İsviçre ve Galler’le bile baş edemedik. Turnuvanın en kötü takımı olduk. İşte bu noktada teknik heyetin yeterli çalışmayı yapmadığı belirgin bir şekilde ortaya çıktı. Uluslar Ligi maçları ölçü değildi ama Ağustos böceği gibi olunacağı da hiç akıllara gelmedi.

FUTBOLU ORGANİZE ETMEK GEREK

Milli Takım ilk 11’ini oluşturan oyuncuların önemli bir kısmı yurt dışında iyi takımlarda oynuyor. Ancak Euro 2020  ve 2022 Dünya Kupası yolunda çok ciddi pozisyon ve kurgu hataları yaşandı. Bu durumu bireysel hatalar daha üst seviyeye çıkardı. Kazanılan Hollanda ve Norveç  maçlarında ne kadar yanlış yapıldığını fakat bunlardan ders alınmadığını gördük. Letonya ve Karadağ’a karşı 4 puan kaybederek cezasını çektik. Hollanda ise 6-1’lik skorla Milli Takımın durumunu ve ülke futbolunun son halini gösterdi. 80’lerdeki skorlar yeniden aklımıza geldi.

Futbolu organize etmesi gereken TFF, Şenol Güneş sonrasını dizayn etmeye çalışıyor. Yeni hoca isimleri listelendi bile. Zaten Avrupa sıralamasında 20. basamaklara doğru gidiyoruz. Şampiyonlar Ligi’ne direk katılım artık zor. TFF, transfer döneminin bitmesi ile rahatladı. Süper Lig takımlarının yıldız transferleri için limit kısıtlamalarına çözüm üretme sıkıntısı da sona erdi. Şimdi TFF yayın ihalesi için yeni çalışmalar ve projeler üzerinde çalışmaya başlamıştır. Güneş’i gönderen irade yerine gelecek ismi çoktan belirlemiştir. Sonuçta bir çalışanın işine son vermek gibi bir şey. Biri gider, diğer gelir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin