Türk basının değişmeyen abartma hastalığı!

HABER-YORUM | HASAN CÜCÜK

AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Vatikan ziyaretinde akılarda kalan, Papa’dan dua istemesi ve olmayan ‘denk koltuk’ resti oldu. Trump’a öykünerek Papa ile verdiği aile fotoğrafı ve geniş güvenlik önlemlerini unutmamak gerekir. Geniş güvenlik önlemleri bizim basın tarafından ‘verilen önemin’ göstergesi olarak değerlendirildi. Hatta, ABD başkanları geldiğinde 3 bin polisin korumalık yaptığı, Erdoğan’ı ise 3 bin 500 polisin koruduğu yazıldı. ‘Yeni dünya lideri’ olarak Erdoğan arz-ı endam etmişti basınımıza göre. Türk basınının yakalandığı hastalıklardan biri ‘abartma sanatıdır’. Yurtdışında Türkiye’yi ilgilendiren her konu abartılı bir şekilde yansıtılır. Sanırsın dünya Türkiye’nin etrafında dönüyor.

GÜVENLİK KONVOYUN KADAR VARSIN!

Mart 2013’te dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Danimarka’ya resmi bir ziyaret düzenlemişti. Eylül 2005’te patlak veren Karikatür Krizi sonrası iki ülkenin ilişkileri uzun süre limoniydi. Ekim 2005’te Danimarka’da düzenlenen NATO Parlamenterler Asamblesi toplantısı için Kopenhag’a gelen Erdoğan, mevkidaşı Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen ile düzenleyeceği ortak basın toplantısına salonda Roj TV muhabirinin olmasını gerekçe göstererek katılmadan Ankara’ya döndü. Bu restten sonra iki ülke arasında bakanlar arasında bile çok az ziyaret gerçekleşti.

İşte Erdoğan’ın Mart 2013 ziyareti iki ülke ilişkilerinin yeniden rayına oturması açısından büyük önem taşıyordu. Erdoğan geniş bir kadro ile Kopenhag’a gelmişti. Heyetle birlikte Marriott Hotel’de kalıyordu. Türkiye’den gelen iş adamları ve gazetecilerin, Danimarka’nın aldığı geniş güvenlik önlemlerine dikkat çekip ‘Türkiye’nin gücünün farkına vardılar’ tarzında yorumlarına şahit olunca durumu güvenlikten sorumlu Danimarkalı yetkiliye sorma gereği duydum. Gayet nazik bir şekilde sorularımı cevaplayan görevli, söze ‘abartmayalım’ diye başladıktan sonra, ‘Bir ABD, Rusya veya Çin başkanı seviyesinde bir güvenlik sözkonusu değil. Elbette Türkiye’nin yaşadığı terör tehdidinden dolayı daha hassas güvenlik önlemleri alıyoruz. Örneğin geçmişte Filistin lideri Yaser Arafat da geldiğinde benzer önlemler almıştık. Ülkenin güvenlik durumuna göre önlem alıyoruz’ demişti. Ancak bizim heyete göre, ehemmiyetine binaen ABD başkanlarına seviyesinde bir koruma vardı!

HER FUARIN YILDIZI TÜRKİYE! YERSEN…

Yetkililer yurtdışına genelde beraberinde gazetecileri götürdüğü için, gittiği ülkeyi yakından tanımayan bu isimler bol abartılı haberler yapıyor. Bir de ‘devletin uçağındaki’ kontenjanını kaybetmeme adına ‘devletlüleri’ kızdıracak haber ve yorumlara pek yer verilmez. Avrupa’da bulunan yerleşik muhabirler ise, Türkiye’den gelen gazetecilere sadece mihmandarlık yapıp, şehir ve alışveriş turunda yardımcı olur. Ayıp olmasın diye yerel muhabirlerin de imzaları haberlerde yer alır. Her gazetede böyle olmuyor ama çoğunlukla işler bu şekilde yürüyor. Avrupa’da muhabiri olan gazete ve televizyon sayısının bir elin parmaklarını geçmediğini dikkate aldığımızda, yurtdışı gezilerinde çıkan haberler birer PR çalışmasından ibaret oluyor.

Fuarlarda hep ilgi odağı Türkiye olur mesela. Turizm, gıda, mobilya adı ne olursa olsun fuarın gözdesi hep Türkiye’dir. Heyetle gelen gazeteciler şöyle bir fuara uğrar, birkaç resim çeker sonra şehrin görülecek yerlerine doğru yolu revan olurlar. Gazete sayfalarına ve televizyon ekranlarına gerçeklikten kopmuş haberler düşer. Haberleri okuyan vatandaşlar, Türkiye’yi dünyanın merkezi, yöneticileri de dünya lideri sanır doğal olarak.

DÜNYANIN MERKEZİYİZ SANKİ!

Türkiye 80 milyon nüfusuyla, gelişmekte olan ekonomisi ve demokrasisiyle yükselen bir değerdi. 5-6 yıl öncesi Avrupa basınında Türkiye’yi eleştiren yazı nadiren çıkarken, son yıllarda olumlu yazı bulmak imkansızlaştı. Dün olumlu çıkan haberler için ‘dünya Türkiye’yi keşfetti’ diyenler, bugün olumsuz haberler için ‘dünya, Türkiye’yi kıskanıyor’ yorumunu yapıyor. Ne dün Türkiye dünyanın merkeziydi, ne de bugün dünya Türkiye’yi kıskanıyor. Basın ve yöneticiler elbirliği ile ülkeyi gerçeklikten kopardık.

Bugün basın kalmadığı için dünle kıyas yapamıyoruz. Belirli merkezden kotarılan haberler gazetelere servis ediliyor, tek kalemden çıkan manşetleri okuyoruz. Dün elbette farklı sesler vardı. Muhaliflerin sesi kesilmemişti. Muhalif olmasa bile gerçeklerden kopmayanlar vardı. Ama ne yazık ki dün de bugün de basınımız abartma sanatını sonuna kadar kullanıp, görevini yerine getirmedi. Batıda sadece Türkiye itibar kaybetmedi. Basınımız da dibe vurdu. Uzun yıllar Türkiye’de yaşamış bir Danimarkalı gazetecinin yorumu durumumuzu anlatıyor: ‘Türk basını olması gerekeni değil, olmasını istediğini yazıyor.’

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin