TÜGVA’nın camide eylem yapmasından daha doğal ne var

HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY

Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) hakkında ortaya atılan iddialar ardından, vakıf yöneticileri bir eylem yaptı. 81 ilde sabah namazı çıkışında bir araya gelen vakıf mensupları, ortak bir metni okudular. Hakkadi’de ise eylem cami içinde yapılınca kamuoyunun bir kesiminden tepki yükseldi. Oysa yapılan tepkilerin hem dini, hem de İslami gelenekte bir yeri yoktu.

Neler denmedi ki…

“Din istismarı” yapıldığını söyleyen mi istersiniz, “camilerin ibadet yeri, siyaset yeri değil” diyeni mi…

Kimileri de yapılanları bazı eylemlerle karşılaştırmaya kalktı. Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine kendi okulları önünde basın açıklaması yapmalarına izin vermeyenlerin, TÜGVA’lıya cami içinde basın açıklaması yaptırdıklarını dile getirenler bile oldu.

Ayrıca TÜGVA Ortaokul Koordinatörü olduğu söylenen Fatih Yüksel’in vakıf aleyhindeki haberleri, “İslam’a operasyon” olarak değerlendirmesi de hayli yadırgandı. Vakfın aleyhinde konuşanları, “dinle, imanla her zaman problemi olan gruplar” ilan etmesi kınandı.

Fatih Yüksel, gelen tepkiler üzerine paylaşımını silme yoluna gitti. Yazdığında yanlış olan bir şey yoktu.

Oysa TÜGVA’lıların yaptıkları eylemler Türk geleneğine de İslam tarihine de aykırı değil. “Sadece iktidarı, toplumu ve ülkemizi değil, İslam’ı da bunlardan kurtarmak gerek” diye açıklamalarda bulunanlar Türk tarihine de İslam tarihine de sadece Cumhuriyet perspektifinden bakıyor demektir.

DİYANET: CAMİ HAYATIN MERKEZİDİR

Diyanet İşleri Başkanlığı, on yıllardan bu yana camileri Cumhuriyet dönemi anlayışından çıkarmaya çalışıyor. 1986 yılından bu yana her yıl Ekim ayının ilk haftası “Camiler Haftası” olarak kutlanıyor.  Camiler Haftasından maksat ilk yıllarda camilerin bakım, onarım, temizlik ve çevre düzenlemesini yapmaktı.

Dönemin Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç, Camiler Haftasının ilk kutlandığı yıl yaptığı açıklamada, neler yapılacağını 5 sayfa halinde ortaya koymuştu. Buna göre camilerin tarihi gelişimi ile sosyal fonksiyonları düzenlenecek konferans ve seminerlere halka anlatılacaktı.

Sonraki yıllarda bu yolda devam edildi. AK Parti döneminde ise camilerin hayatın merkezine oturtulması temel ilke haline getirildi. Mevcut Başkan Ali Erbaş, göreve geldikten sonraki yılda Camiler Haftası konuşması bunu net bir şekilde ortaya koydu.

İslam’da hayatın, şehrin ve medeniyetin merkezinde caminin olduğunu vurgulayan Erbaş, camilerin bir görevinin de millete yön verme olduğunun altını çizdi. Bunu da “Cami bireyin inanç dünyasından toplumsal ilişkilere, kulluk ve sorumluluk bilincinin oluşmasından hukukun inşasına, eğitimden sanata, aileden çevreyle ilişkilere, hayatın bütün alanlarına yönelik değerlerin ruh köklerinin birleştiği mekandır” sözleriyle ifade etti.

CAMİ, SADECE İBADETİN DEĞİL SİYASETİN DE MERKEZİ İDİ

AK Parti iktidarının camileri hayatın merkezine getirme projesi bugünün fikri değil. Türk tarihinde de aynı idi. Osmanlı padişahları, camide kılıç kuşanırdı. İstanbul’un alınmasından sonra ise Eyüpsultan Camii’nde tahta çıkma törenleri yapıldı.

Tahta çıkan padişah, Topkapı Sarayından sahile iner, buradan saltanat kayığı ile Eyüp Sultan Camii’ne gider ve kılıç kuşanma töreni bu camide yapılırdı.

Kılıç kuşanma töreni bir padişahın hayatında bir kez olurdu. “Cuma selamlığı” denilen tören ise her hafta yapılırdı. Padişah, önceden duyurulan bir camiye Cuma namazı için gider, girişte ve çıkışta tören düzenlenirdi.

Her hafta askerî, bürokratik ve akademik kadrolar yapılan Cuma selamlığına katılır, padişahın önünden resm-i geçit düzenlenirdi.

Kimse “O padişah, bunlar siyasetçi” demeye kalkmasın lütfen. Evet onlar padişahtı, hükümdarlıkları babadan geçerdi. Bugünküleri de halk seçiyor. Dolayısıyla daha güçlü bir tabana sahip demektir.

İSLAM TARİHİNDEKİ CAMİLERİN YERİ DAHA GÜÇLÜ

Hz. Muhammed’in 622’de Medine’ye göçmesi ile başlayan dönem, aynı zamanda İslâm devletinin de kurulduğu tarih olarak kayıtlarda yer alır. Mescid-i Nebevi 623’te ibadete açıldığında burası aynı zamanda İslâm hükümetinin meclisi konumunda idi.

Müslümanların her türlü işleri, sorunları bu mescitte görülürdü. Sadece işlerin görüldüğü bir yer olmaktan öte aynı zamanda bir istirahat mekânı idi. Öyle sanıldığı gibi ayrı bir bölümü aklınıza gelmesin. Müslümanlar, işlerini gördükleri, namaz vakti geldiğinde saf tutup ibadet ettikleri camiyi bir tür otel gibi de kullanırdı.

Hz. Ebu Bekir halife olduğunda halka yönelik biatın (güvenoyu) yeri de Mescid-i Nebevi idi. Yani Meclis özelliği de vardı.

Bugün, camiler İran’da Hz. Peygamber ve Dört Halife dönemindekine yakın bir tarzda kullanılıyor. İran’daki dini lider, ülkenin en büyük camilerin birinde Cuma hutbesine çıkıyor. Günlük siyasi, ekonomik, toplumsal konulara ilişkin görüşlerini açıklıyor. Bu konuşmalar çoğu zaman yerel ve yabancı medyada gündem olabiliyor.

Kısacası, TÜGVA’ya kızmanın anlamı yok. Daha çok azını yapıyorlar. Alacakları çok yol var. Şu an yaptıkları sadece namaz çıkışında cami önlerinde açıklama yapmaktan ibaret. Hakkari’de cami içinde yapılan basın açıklaması, toplumsal tepkiyi ölçmek için test amaçlı değilse merkezin aktardığı bilginin yanlış anlaşılmasından kaynaklanmış olabilir.

TÜGVA adına cami önlerinde ya da cami içinde yapılan eylemlere yönelik eleştirilerin tutturulabilecek bir tarafı yok.

Gencecik çocukları yanlarına alarak yaptıkları yemin bundan daha önemli. Asıl üzerinde durulması gereken bu taraf olmalı.

Belki başka bir gün gündeme getireceğim bir başka boyutuna daha değinip bugünü noktalayayım. Türk töresinde ve İslam geleneğinde sadece iktidar vardır. Muhalefet diye bir kavram veya kesim yoktur. İktidarın karşısında yer alan her kesimin tek bir tanımı vardır:

HAİN.

Dolayısıyla TÜGVA’ya karşı çıkan, Halife-i Ru-yı Zemin’e karşı çıkıyor demektir. Hükümdara karşı çıkan hainlerin de yaşama hakkı yoktur.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

7 YORUMLAR

  1. Yazıdaki cami kullanımı ayrı bir konu, onu burada tartışmak uzun zaman alır. Ben sondaki şu kısma değineceğim:
    “Türk töresinde ve İslam geleneğinde sadece iktidar vardır. Muhalefet diye bir kavram veya kesim yoktur. İktidarın karşısında yer alan her kesimin tek bir tanımı vardır: HAİN.
    Dolayısıyla TÜGVA’ya karşı çıkan, Halife-i Ru-yı Zemin’e karşı çıkıyor demektir. Hükümdara karşı çıkan hainlerin de yaşama hakkı yoktur.”
    Bu sanırım sayın yazarın uçuşlarından biri. Evet bu tarz abuk yorumları İslam Tarihinde de yapanlar vardır (Zalim Haccas gibi). Ama bunun dini bir temeli yoktur. Hain olan muhalif olan değil, silahlı isyan edendir. Bu tarz yorumlarla biat etmeyenleri öldürenler de, dışlayanlar da olmuştur, Zalim Haccas örneği yeterince açıklayıcıdır, bu kadar bilinir olması da uygulamalarının normal dışı olmasındandır. Ayrıca o dönemin ruhu buna uygundu (bu uygulamalar doğrudur anlamında değil), başka ülkelerde de resmen muhalefet yoktu. Çünkü formal iktidar değişimi yoktu. Ama muhalif olanlar her devirde vardı ve İslam Tarihinin kahir ekseriyetinde muhalefetin hakk-ı hayatı da vardı, resmi pozisyonları olmasa da normal hayatın içindeydiler. Çok uzatmadan bir örnek vereyim. Hazret-i Ebu Bekir’e herkes biat etmemişti ve kimse de biat etmediği için cezalandırılmadı. Herhalde çağdaşı olan Roma ve Sasani İmparatorları biat etmeyenlere pek hoşgörülü değillerdi. Nitekim Emevi Dönemi ve sonraki saltanat uygulamaları Roma ve Sasani geleneğinden ciddi şekilde etkilenmiştir.
    Yazarın niyeti milletin sinir uçlarına dokunmak olabilir. Ama uslup oldukça önemli. Vermeye çalıştığınız kıymetli mesajları seçtiğiniz yanlış kelimelere kurban etmemelisiniz. Değil mi?

  2. Iyi bari AKP yikildiginda bunlardan ders alalim da camiyi Kemalist dönemin sessizligine gömelim. O zamanin camileri ne mutluydu. 5-6 kisi gelir namazini kilar defolur giderdi, tasimak zorunda kalmazlardi namazini baskalarina gösteren ihtiyarlari.
    Cemaat olarak bu konuya parmak basmamiz gerekiyor, öyle ilimli falan da degil, söyle katisindan bi laiklik icin oy vermemiz lazim arkadaslar. Hic öyle hadise uygun olsun, en azindan cami bir uzlasma platformu olsun, modere etsin, Hac mesela, bütün dünyanin Müslüman secmenleri icin seminerler olsun falan bunlara girmeyin, bi girdin miydi cikilmiyor arkadaslar, en iyi cami öksüz camidir, namazini evinde kil, tavafini kendi yuvanin etrafinda yap, gerisi Allahla senin aranda. Bizim cemaat olarak kalbimiz temiz arkadaslar, gerek yok Amerikayi yeniden kesfe. Aha Sahabe devri, Osmanli, aha AKP arkadaslar, lütfen uyanin artik gerceklere

  3. TÜGVA´cıların işi din düşmanlığı zeminine çekmek istemesi normal. Bu alandan çok ekmek yediler.
    Yazarın TÜGVA´cıların camide eylem yapmasını doğal karşıladığını sanmıyorum. Ben bu ifadeleri ironi olarak algıladım.
    Tarihte siyasi hayatın merkezinde camilerin olması normal. Hıristiyan dünyasında da kilise var(dı) hayatın merkezinde. Ancak biz Antik Çağ´da veya Ortaçağ´da yaşamıyoruz artık.
    Bugün için camiler ibadet merkezi olmak durumunda. Oralara siyasetin sokulmaması gerekiyor. Yoksa camiler birleştirici olmaktan çıkacak, her siyasi görüş veya farklı grup için ayrı ayrı camiler ortaya çıkacaktır.
    Sanıyorum camilere siyaset sokulmasına ve TÜGVA´cıların ortak değerleri böyle suistimal etmesine ilk önce kendini dindar ve Müslüman olanların karşı çıkması gerekiyor. Aksi halde bu pis iktidarın günahlarına ortak olmaktan kurtulamayacaklar.
    Yukarıda Kemalizm dönemini anan arkadaşlara: Burada Kemalizm güzellemesi yapmak istemiyorum. Ama eskiden Müslümanlar arasında daha fazla samimiyet ve ihlas vardı.
    Bugün kendine Müslüman diyen bir grup iktidarda. Ama şahsen ben camiden ayağımı kestim, Müslüman görünce yakınlık duymak yerine acaba AKP taraftarı bir zulüm destekçisi midir diye içimde geciyor.
    Ihlas sözcüğü ise bir duygudan ziyade din tüccarlığı ile milletin parasını toplayan ve üstüne yatan bir grubu çağrıştırıyor bende.

    • Bu dünyada istismara acik olan tek sey degerlerdir. Din de, cami de, Kuran da böyledir. Bunlar istismara acik diye onlari birakacak degiliz. Elbette 1400 yillik tecrübeye bakarak istismarin önünü almak adina yeni bir düzenleme düsünülebilir, cemaatin degil, siyasi propagandanin ayagi camiden kesilebilir. Onun disinda camiye siyasetci de gelebilmeli, siyasetten de bahsedebilmeli, bunun icin gerekli olan sadece toplumun tamaminin olurunu alan bir cerceve cizmek. Tokadi yiyip bi daha da gelmem demek cözüm degil, siz nasil bir cami, mescit demiyorum, tasavvur ediyorsunuz o önemli.
      Bugün Almanyada bir kardinal sadece dini konularda degil, dünyevi konularla da ilgili olarak siyasilere ayar verebiliyor. Bunun bir cercevesi var, elbet o asildiginda farkli mekanizmalar devreye giriyor ve o kardinali hizaya sokuyor. Demek ki isteyince oluyor. Olmadi mescide dönüstürelim demek caminin fonksiyonunu anlamamak demektir.
      Kemalizm kendi eliyle Müslümanlari egitmeye kalktiginda Müslümanlar arasinda evet samimiyet ve ihlas vardi. Ne zaman ki bizi münafiklarla egitmeye kalktilar, herkesin kafasi karisti. Münafiga bakip dinden, camiden, Kurandan soguduk.

      • Ben yukarıdaki yorumumda camiye siyasetin sokulmaması gerektiğini yazmıştım. Siz ise cevap olarak, “camiye siyasetçi de gelebilmeli, siyasetten de bahsedebilmeli” demişsiniz. ​
        Biraz düşündüm, aslında siz de haklısınız. Burada önemli olan siyasetten ne anladığımız ve meselenin ele alınış biçimi. Eğer siyaset toplum üyelerinin bir arada yaşamasından kaynaklanan ortak meseleleri düzenleme sanatı ise, tabii ki camide de o konulardan söz edilebilir. İslam´dan yüksek bir ahlaki anlayış ve duyarlılık kazanarak toplumun ortak meseleleri hakkında bir şeyler söylenebilir.
        Türkiye´deki problem şu: Karşımızda öyle bir mahlukat var ki, her türlü kötülüğü yapabildikleri halde, üyeleri uyuşturucu ile yakalandığı halde, hiç bir kötülüğün sorumluluğunu üstlenmiyor, Allah´ın dinine sanki tapulu malı imiş gibi muamele yapıyor, haksızlıkları ortaya çıktığında ise ortak değer olarak görülen dini öne sürüp başkalarının din düşmanlığı yaptığını söyleyebiliyor.
        Örneğin vakıf olarak mahkeme kararını tanımıyorlar, ama aynı zamanda Türkiye bir hukuk devletidir diyebiliyorlar gönül rahatlığı ile. İşlerine geldiği zaman “bacımın başörtüsü”, “Müslüman kadının onuru” filan derken, kendileri gibi düşünmeyen başka başörtülü kanser hastası kadınları hapse atabiliyor ve bunu yaparken zerre merhamet duymuyorlar. Zira “Acırsanız acınacak hale düşersniz” düsturu ile hareket ediyorlar reislerinin.
        Ama aynı kişiler İslam merhamet dinidir, Peygamberimiz bize merhametli olmayı öğütlemiştir de diyebilir iki dakika sonra. İslam´ı tapulu malları gördükleri için dünyanın kendilerine bakıp ahlak dersi alması gerektiğini de düşünebilir samimiyetle.
        Gerçekten zor bir durumla karşı karşıyayız. Düzgün ahlaklı, karakterli insanlar cami içinde de hiç kimseyi rahatsız etmeyecek şekilde siyaset de konuşabilir. Ama karşımızda o kadar adi insan malzemesi ve ahlak anlayışı var ki…

        • Ben de bu yüzden sarsici bazi sonuclari baz alarak bir takim tasavvur ve tasarruflarda bulundugumuzda bir takim degerlerin cok faydali fonksiyonlarindan mahrum kalabilecegimizi söylemek istiyorum.
          Bu bakimdan bana camilerin su anki durumunu tarif etmekten ziyade insan malzemesini tarif etmek daha mantikli geliyor. Camilerden önce insanimizi hale yola koymamiz gerekiyordu ve bu konuda HIzmet Hareketine de görevler düsüyordu.
          Bizim mesela isimize yaradigi icin HEden cokca alintiladigimiz bir cümle var: Cami yerine okul yapin. O yüzden ögretmen yetistirmeye abandik. Keske cami hocasi icin de abanilsaydi. Keske Türkiyenin tüm imamlari köylerde, kasabalarda, sehirlerde bizim rehber abilerin insan kazanma, dini sevdirme, yardimi sevdirme, sirati mustakimi, orta yolu sevdirme metodolojisini benimseyebilseydi. O zaman yapilan bütün bu isler bi cemaatin isi degil, gercekten Anadolu insaninin yaptigi isler olurdu. Haksizliga dur diyen polis, mühendis, doktor bunu bir cemaate angaje olarak degil, dini öyle gerektirdigi icin dur demis olurdu. Dogal bir gelisme olurdu. Bu halki da gelistirirdi.
          Elbet iyi saatte olsunlar böyle bir gelismeye celme takardi ama psikolojik üstünlük sorunumuz olmazdi. Camiler, Türkiye toplumunun kalitesini arttirmada cok önemli bir rol oynayabilirdi.
          O yüzden ben bu gibi konularda hizmet medyasinda ahkam kesici ve angaje yazilara tahammül edemiyorum. Bizim önce kendi isimize bakmamiz, kendi TÜGVAlarimizla ilgilenmemiz lazim.

  4. Ülkemizdeki siyasal islamci AKP`nin en önemli silahi dini kullanmaktir, dini istismar etmek, adres sasirtmak, duygu sömürüsü yaparak sürüleri yönlendirmek, din maskesiyle pisliklerinin üzerini örtmek, bu sebepten dolayi camileri kukllaniyorlar, böyle bir uygulama Türk ve islam tarihinde yoktu, siz var diyorsunuz yaniliyorsunuz, ne Peygamberimiz (SAV) nede Osmanlilar dinimizi münafikca amelleri icin istismar etmemistir, vatan millet sakarya edebiyatiyla iki yüzlülük yapmamistir, mutlaka Türk ve Islam tarihinde yolsuzluk hirsizlik yapan olmustur ama bu AKP`nin yaptigi gibi din adina yapilmamistir, dilde “adalet” diyen, “hak hukuk” diyen, “rüsvet haram” diyen, uygulamada ise tam tersini uygulayan, hak hukuk tanimayan, adaleti cigneyen, yalan konusan, iftira atan, zulüm eden Erdogan rejimi gibi bir zihniyet 1000 yillik Türk-Islam tarihinde görülmemistir.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin