Toprak yiyeni de var karnı doymayanı da..

Okurları olarak edebiyatçıları zarif, iyi huylu, naif insanlar olarak hayal etmeyi pek severiz. Ancak sanatçılar hep yüce tavırlı, nezaket timsali olamıyor. Onların da her ademoğlu gibi takıntıları, bırakamadıkları kötü alışkanlıkları ya da kaba davranışları var. Hüseyin Rahmi’den Tevfik Fikret’e, Reşat Nuri’den Yahya Kemal’e Türk edebiyatının üstadlarının tuhaf takıntıları mevcuttu.

Doymayan adam: Yahya Kemal

Süleymaniye’de Bir Bayram Sabahı’nın şairini neredeyse tanıyan herkesin onunla ilgili bahsetmeden geçemediği bir şey var. Yahya Kemal boğazına aşırı düşkündü. Bu şişmanca şairin Safiye Sultan diye hitap ettiği Safiye Ayla, onunla ilgili bir anısını şöyle anlatıyor: “İzmir’de bir ziyafette kendisiyle karşılaştığım günü hiç unutamam. O gün art arda tam yedi çuprayı gövdesine indirdikten sonra sofrada fasulye piyazı dahil diğer yemeklerden payına düşeni yemekten de geri kalmamıştı. Üstad, bir yerlerde yemek yemeği şehvet etmişti kendine.”

Örgücü Hüseyin Rahmi Gürpınar

İstanbul’un eski mahalle hayatını, bilhassa da kadınların dünyasını aşırı gerçekçi bir dille resmeden Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın takıntısı düşman başına… Tam bir temizlik ve titizlik abidesi Gulyabani yazarının mikroptan, hasta olacağından ödü kopardı. Bu korkusu onu senelerce, yaz kış eldivenle gezdirdi. Belki bu titizlikte bir hanım bulamayacağı endişesiyle hayatı boyunca da evlenmedi. Annesini küçük yaşta kaybeden Hüseyin Rahmi, teyzesinin Aksaray’daki konağında büyüdü. Buradaki kadınlarla dolu dünya, usta romancının eserlerine de yansıdı, lakin onun hayatına daha enteresan etkileri de oldu. Hüseyin Rahmi evinde örgü örer, ördüğü takkeleri evde giyer, hatta Avrupa’dan örgü modelleri getirtirdi.

Tiryaki Reşat Nuri Güntekin

Bize Anadolu’dan türlü hikâyeler anlatan Reşat Nuri Güntekin, tam bir sigara bağımlısıydı Çalıkuşu yazarı, günde ortalama dört paket sigara içerdi. Kül düşene kadar ağzında durur, bazen ceketinin yakası bazen kravatı kül tablasının yerini alırdı.

Toprak yiyen üstad: Ahmet Haşim

Ahmet Haşim’in çirkinlik takıntısı meşhurdur. Her fırsatta kendini çirkin bulduğundan yakınırdı. Hatta uykularını kaçıran suratından dolayı, “Bu kafayı kökünden kesip atmaktan başka çare yok.” diye isyan etmişliği bile vardır. Şair, toprak yemeyi çok severdi. Karaciğer ve böbrek rahatsızlığı olmasına rağmen bu kil yeme alışkanlığından bir türlü vazgeçemeyen Ahmet Haşim, Frankfurt’a tedaviye gittiğinde de yanında toprak götürmeyi ihmal etmemişti.

Solunda yürünmeyen şair: Tevfik Fikret

Servet-i Fünun şairi Tevfik Fikret, her mevsim buzlu su içerdi. Bu içi yanık şairimiz, sokağa şemsiyesiz de çıkmazdı. Devrinin birçok adamıyla kavgalı olduğundan olsa gerek, göz göze gelmek ya da karşılaşmak istemediği insanlardan kaçmak için bu şemsiyeyi kullanırdı. Fikret’in çok naif bir takıntısı daha vardı. Şair, sol yanında kimseyi yürütmez, hep sağına geçmelerini isterdi. Hayatı boyunca ailesine düşkün olan Tevfik Fikret’in bu tavrına sunduğu açıklama ise kalbini işaret ederek, “Orada Nazime var.” olurdu.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin