Toprak sahada penaltı kurtaran adam: Ahmet Altan [SEFER CAN]

“Benim suçum açık.
Ben bu ülkenin adil ve özgür olmasını istemekten suçluyum.
Bu ülkenin değişmesini istemekten suçluyum.
Bu ülkede adalet olduğu için yargılanmıyorum ben…
Ben bu ülkenin değişmemesini isteyenler güçlü olduğu için yargılanıyorum.
Beni sanık sandalyesine oturtup, hapishanenin demir parmaklıklı gölgesinin kocaman bir tehdit gibi önüme dikiyorlar.
Ama onlar hapishaneden daha korkutucu şeyler olduğunu bilmiyorlar.
Bir insanın kendisine, düşüncelerine, mesleğine, onuruna ihanet etmesi hapishaneden daha fazla azap verecek bir cezadır.”

Üslubundan ve içindeki cesaret katsayısından anlaşılacağı üzere yukarıdaki satırlar Ahmet Altan’a ait. Ama önceki gün Çağlayan Adliyesinde yaptığı savunmadan almadım. Altan bunları, “28 Şubat’ın bin yıl süreceği” iddia edilen günlerde yine sanık sandalyesinde söylemişti. Altan kim bilir kaç mahkemede yaptı benzer savunmaları. Masallardaki gibi dönüp baktığımızda bir arpa boyu yol gitmemiş olmanın üzüntü ve öfkesiyle sarsılıyoruz.

Aydınları kalecilere benzetiyorum. Top onları geçtikten sonra telafisi yok; halk golü kalesinde görmüş oluyor. Ahmet Altan, çocukluğumun kahramanı Adnan Abi’yle özdeşleşiyor kafamda hep. Dünyanın en iyi kalecisi kim? sorusuna ‘Adnan Abi’ diyorum hâlâ. Yanlış hatırlamıyorsam yedi yaşındaydım. Mahalledeki ağabeylerimizin kurduğu futbol takımının maçlarını heyecanla izliyorduk. O gün yine Hakan’la birlikte kale arkasındaydık. Rastgele bir tercih değildi bu; kalede abisi vardı. Adnan Abi, babasının tornacı dükkanında kalfa olarak çalışıyordu. Benim nazarımda dünyanın en iyi kalecisi unvanını aldığı maçta bir penaltı kurtardı. Top, doksan tabir olunan köşeye giderken Adnan Abi o yöne doğru havalandı. Topu kalenin dışına tokatladıktan sonra büyük bir gürültüyle ve neredeyse kendisini gözden kaybetmemize yol açacak toz bulutu kaldırarak yere düştü. Oyun durdu ve herkes başına üşüştü. Toprak sahada o topa atlamak için biraz deli, belki de kahraman ruhlu olmak gerekirdi. Toparlanması epey zaman aldı. Maça devam edebildi mi? Açıkçası hatırlamıyorum. Ama şu an bile atlayışı gözümün önünde.

ŞİKECİ KALECİLER
Şikeci kaleciler var bir de. Maçı satıp kazandığına bakanlar. Bunların en tehlikelisi iyi rol yapanlar, maçı sattığını belli etmemek için halkın gözünü boyayanlar. Sureti haktan görünüp muktedir yalakalığını kamufle edenler… Her devirde sözcülüğünü yapacağı ‘bir üst düzey yetkili’ye yanaşanlar…

Toprak sahada penaltı kurtarmak, İsmet Özel’in anlattığı zor zamanda konuşmaya benziyor. Ve Ahmet Altan bunu ısrarla ve yılmadan yapıyor. Ne yazık ki halk maçı bir türlü kazanamıyor ama gerçek aydınlar şartların müsaitliğini gözlemeden kurtarabildikleri kurtarmak için ölesiye ortaya atılıyor.

ATAKÜRT ÇİZGİSİNE DEVAM
1995’te Kürt köyleri yakılıp yüz binlerce insan göçe zorlandığında, tahminen 17 bin kişi yargısız infaza kurban giderken Ahmet Altan aynı çizgideydi. Çalıştığı Milliyet’ten atılmasına ve yargılanıp ceza almasına sebep olan Atakürt yazısı 1995 tarihini taşıyor. Şöyle diyordu o yazıda: “Mustafa Kemal, Selanik’te değil de Musul’da doğmuş bir Osmanlı paşası olsaydı, Kurtuluş Savaşı’nı Türklerle ve Kürtlerle birlikte gerçekleştirdikten sonra kurulmasına önayak olduğu cumhuriyetin adını “Kürdiye Cumhuriyeti” koysaydı, kendisi de Meclis kararıyla “Atakürt” adını alsaydı… Kürdiye Cumhuriyeti’nin bütün vatandaşlarına “Kürt” deneceği için hepimiz “Kürt” sayılsaydık, Taksim’e, Kadıköy’e, Kızılay Meydanı’na, Kordon’a “Ne mutlu Kürdüm diyene” pankartları asılsaydı…
“Kürdiye’de” Türk olmadığı, herkesin aslında Kürt olduğu söylenseydi, kendilerini Türk sananların aslında “deniz Kürdü” oldukları iddia edilseydi… Biz Türkler, bir “Kürdiye Cumhuriyeti’nde” yaşasaydık ne isteyeceksek, bu isteklerin bugün Kürtler tarafından dile getirilmesini kabul etmektir demokrasi”

BU GENERALLERİ YARGILAYIN!
Yazının girişinde alıntıladığım savunması ise 2001 tarihli. “Bu generalleri yargılayın” ve “Türkiye’nin Bütün Generalleri Kışlalarınıza Dönünüz” başlıklı yazıları sebebiyle yargılandığı mahkemede tarihe düştüğü notlardan. 28 Şubat generallerine meydan okumasının bedelini ödemek için çıktığı duruşmadan.

Ahmet Altan yine sanık sandalyesinde. 28 Şubat’ta, e-muhtıra döneminde, askeri vesayetin köşeye sıkıştırıp partisini kapatmaya çalıştığı dönemde destek verdiği Tayyip Erdoğan’ın mahkemeleri yargılıyor onu bu kez. O, bildik dik duruşunu tekrarlıyor, zaman onu değiştirmedi. Ama memleketin bir arpa boyu yol gitmemiş olması kahredici. Hem de ‘bu sefer oldu galiba’ diye umutlanmışken…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. “Kürdüm, doğruyum, çalışkanım. İlkem, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi, özümden çok sevmektir. Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir. Ey büyük Atakürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.Varlığım Kürk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Kürküm diyene!”
    Bır defa okuyun bakalım nasıl etkiediyor. Sonra da her hafta okumanız istensin okulda. Sadece siz okumayın; babanız da okumuş olsun; çocuklarınız da okusun… Ve Ahmet Altan gibi hakikat arayışçıları, hakıkati seslendirdiklendirdiklerinde zulme uğrasınlar…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin