Tehdit dili daha ne kadar işe yarar?

YORUM | ALPER ENDER FIRAT

Recep T. Erdoğan hiçbir kuralın onu bağlamasını istemiyordu ama bütün dünyada özellikle de batı dünyasında çok saygı görmek istiyordu. Ona göre liderin yani kendisinin iktidara seçimle gelmiş olması ülkede demokrasi olduğunun yeterli ve kesin bir kanıtıydı. Sandıkta çıkan sonuçlara göre kendisi seçilmişse bundan sonra ne yaptığının, nasıl yönettiğinin, neler ettiğinin kimse için bir önemi kalmamalıydı.

Yiğit Bulut’un Obama ve Putin ‘biz ikimiz yetmiyoruz, dünyayı yönetebilmek için Recep T. Erdoğan’ı da aramıza almamız gerekir deyip dünyayı yöneten üçlünün arasına onu da dahil ettikleri sözüne öylesine inanıyordu ki bütün dünyanın kendisine bu şekilde muamele etmelerini bekliyordu. Hem korkulan hem saygı gören bir dünya lideri olmak hayallerini süslüyordu.

Ülkesini ve elinin uzandığı her yeri Diktatör gibi yönetmek ama dünyada bir bilge gibi saygı görmek istiyordu. Çağdaş dünyayı anlamaya yarayacak okumalar yapmadığı için mutlak güç sahibi olmanın dünyadaki karşılığını bilemedi. Kendisi güçlü olandan nasıl korkuyor ve bir o kadar da saygı duyuyorsa bütün gücü kendisinde topladığında dünyanın da saygı duyacağına inanıyordu. Ama bu durumun batı dünyasında korkuya değil büyük kaygıya sebep olduğunu, dışlanmaya sebep olacağını hiçbir zaman anlayamadı.

Türkiye’de hukuku askıya alıp gücü ele geçirdiği için kendisini çok başarılı görüyordu, Batı’nın bu başarılı(!) lidere hak ettiği saygıyı bir türlü görememesini kıskançlıkla açıklamak kendisine çok mantıklı geldi. Bu hem kendisi hem de gazla çalışan tabanı için çok güzel bir açıklamaydı. En büyük, en güçlü, en zengin, en sorgusuz, yani hesapsız bir güç sahibi olmuştu hâlâ saygı göstermiyorlarsa bu tek bir şeyle açıklanabilirdi ‘kıskançlık’.

Hesapsız güç sahibi Hitler’in dünyayı ateşe vererek, milyonlarca insanın ölümüne sebep olduğunu, dünyanın yaşanabilir bir yer halinde kalabilmesi için herkesin kurallarla yaşaması gerektiğinden hiç haberdar olmadı.

İktidarın devredilmez bir şey olduğuna inanç geliştirdikçe saygın dünyadan dışlandığını fark etmedi. Dışlandıkça gücünü artırması gerektiğine inandı. Gücü ele geçirmek için de hukuk ve kural adına hiçbir şey bırakmadı. Bırakmadıkça rutin dışına çıktı. Rutin dışına çıktıkça güç sahibi oldu. Bunun nasıl bir ters sarmal olduğunu ve kendi boğazına ip geçirdiğini göremedi. Bu ip Recep T. Erdoğan’ı öyle bir sardı ki onun acı tadını boğazında hissediyor. Hissettikçe de öfkesi kabarıyor.

Büyük hezimetinin taşlarını gündelik zaferlerle bizzat kendi ördü farkına varmadan…

İçine düştüğü kuyunun farkına vardıkça dünyaya savurduğu tehditte sesinin volümünü arttırıyor. Kapıyı açıp mültecileri üzerinize salarız tehdidini farklı noktalara taşıdı. 30 Ekim’deki AKP Grup toplantısında yaptığı konuşmada özellikle Batı’yı açık açık tehdit etti. ‘Avrupa başta olmak üzere terör örgütlerini destekleyen ülkelere sesleniyorum, yanlış yapıyorsunuz, bugün kendi ellerinizle beslediğiniz terör yılanı eninde sonunda dönüp sizi de ısıracaktır. Sokaklarınızda bombalar patlamaya, teröristlerin silahları ölüm kusmaya, vandallar etrafı yakıp yıkmaya başladığında yaptığınız yanlışı anlayacaksınız. Sarı yelekliler var ya, sadece bir ülkede olmayacak, bütününde olacak.

Recep T. Erdoğan Batı blokuna açık açık diyor ki daha da üstüme gelirseniz, yok mal varlığımı araştırmaya kalkarsanız, yok savaş suçu işlemekle suçlarsanız sokaklarınızda bombalar patlar, teröristler caddelerinizde ölüm kusar, vandallar etrafı yakıp yıkar.

Bu tehdit işe yarar mı bilemiyorum. Ancak hukukla değil criminal ile sağladığı güç Recep T. Erdoğan’a arzu ettiği saygıyı ve güvenliği sağlamışa benzemiyor. Tehdit dili yakın vadede fayda sağlıyor gibi görünse de dünya için büyük bir sorun olduğunu da ispat ediyor. AKP Genel Başkanının, yanlışı başka bir yanlışla kapatma politikası bakalım daha nereye kadar işe yarayacak.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin