Tasavvufta rıza kavramı 2

YORUM | YUSUF ÜNAL

Rıza üzerinde meşhur mutasavvıfların hepsinin düşündüklerini ve bunları ifade ettiklerini görüyoruz. Kuşeyrî’nin naklettiğine göre onlardan Ebu Bekr b. Tahir’in sözü şudur: “Rıza, kalpte neş’e ve sevinçten başka bir şey kalmayacak şekilde hoşnutsuzluğu ondan çıkarmaktır.” İbn Hafîf: “Rıza, kalbin Allah’ın hükümleriyle sükûn bulması, O’nun kendisi için razı olduğuna ve tercih ettiğine muvafakat edip razı olmaktır.” der. Hz. Cüneyd-i Bağdadî onu, kulun iradesini terk etmesi; İmam Musasibî, ilahî irade hükmünü icra ederken kalbin huzur ve sükûn içinde olması şeklinde tarif eder. 

Rızâ, sabırdan üstündür. Nitekim Hz. Ömer, Hz. Ebu Musa Eş’ari’ye yazdığı mektupta: “Şüphe yok ki hayrın tamamı rızadadır. Gücün yeterse rızadan ayrılma. Aksi durumda (en azından) sabırlı ol.” demiştir. 

Cenab-ı Hakk’ın icraatlarından memnun olup rıza göstermeyen kişi, durmadan şikâyet eder ve taleplerde bulunur. Her şeyi tenkit eder ve keşke şöyle olsaydı, keşke böyle olsaydı der. İlahi takdiri beğenmezlik eder. Böylesi bir tutum musibeti ikileştirmekten başka bir işe yaramaz. Ortaya can sıkıntısı denilen illet çıkar. Can sıkıntısı ise Hz. Cüneyd-i Bağdadî’ye göre, kazaya rızayı terk etmekten kaynaklanır. Aynı zaviyeden bakınca mutsuzluğun kaynağı da rızasızlık halidir. Abdulvâhid b. Zeyd: “Rıza, Allah’ın en muazzam kapısı ve dünyanın cennetidir.” demiştir. Hz. Bedizüzaaman’ın sözüyle; “Kaderi tenkit eden, başını örse vurur, kırar. Rahmete itiraz eden, rahmetten mahrum kalır.” Ebu Ömer Dimişkî; Allah’ın hükmü ister hoşa giden bir şey olsun isterse olmasın, sızlanma halinin ortadan kalkmasını rıza olarak tarif eder. Bu mevzuda “el hayru fîmehtêrahullah/ Hayır, Allah’ın bizim için takdir ettiği şeydedir.” sözü de meşhurdur. 

Ebu Bekir Şiblî hapisteyken ziyaretine gelen dostlarına, “Siz kimsiniz?” diye sorar. Onlar da “Biz senin dostlarınız.” diye cevap verince onları taşa tutar ve arkalarından şunu söyler: “Sizi yalancılar! Dost olduğunuzu söylüyorsunuz ama taşlarıma dayanamıyorsunuz.” Hakiki kul, gerçek dost gibidir. Rabbinden gelen taşla gülü bir bilir. 

Bazı mutasavvıfların tariflerinde rızanın teslimiyet buudu öne çıkarken, bazılarında başa gelen olumsuz hadiseler karşısında bile sevinç duymak, rızanın gereği olarak zikredilmektedir. Çünkü her ne olduysa Allah Teâlâ’nın emri ve izniyle olmuştur. O halde üzüntü ve keder niye? Kızgınlık, öfke ve memnuniyetsizlik kime karşı? Rüveym şöyle der: “Rıza musibetleri sevinçle karşılamaktır.” Ebu Hüseyin en-Nurî’nin sözü: “Rıza, kazanın acı olmasından kalbin sevinç duymasıdır.” şeklindedir. 

Yunus Emre’nin: “Hoştur bana Senden gelen / Ya hıl’atü yahut kefen / Ya taze gül, yahut diken / Lûtfun da hoş, kahrın da hoş” dizeleriyle Fuzulî’nin: “Yâ Rab, belâ-yı aşk ile kıl âşnâ beni/ Bir dem belâ-yı aşktan kılma cüdâ beni.” beyti; İbrahim Hakkı Hazretlerinin “Gelse celâlinden cefâ, yahut cemâlinden vefâ/ İkisi de câna safâ, senden hem o hoş, hem bu hoş.” mısraları aynı hususun altını çizer.

Rızanın Çeşitleri

Allah’ın kuldan, kulun Allah’tan razı olması şeklinde iki rıza çeşidi vardır. “Allah onlardan, onlar da Allah’tan râzı olmuşlardır. İşte bu rıza makamı da Rabbine saygı duyanlarındır.” (Beyyine, 96/8) ayetinde Allah’ın kullardan rızası önce zikredilirken; “Ey gönül huzuruna ermiş ruh! Sen Rabbinden razı, O senden razı olarak dön Rabbine! Sen de katıl has kullarımın içine, gir cennetime!” (Fecr, 89/27-30) ayetinde ise kulların rızası önce zikredilir. Genelde Allah’ın razı olmasının önce geldiği kabul edilir. Çünkü O, bir kulundan razı olursa onu günah işlemekten korur ve ona salih amel yapmayı kolaylaştırıp sevdirir. 

Bazı sufiler, “Allah senden razı olsun.” değil de “Sen Allah’tan razı ol!” derler. Onlara göre problemin kaynağı genelde kulun razı olmamasındadır. Geçimsizliklerin, can sıkıntısının, mutsuzluğun sebebi hep O’nun takdirine razı olmamaktan kaynaklanır. Süfyan-ı Sevrî’nin “Allahım benden razı ol!” diye dua ettiğini işiten Rabiatü’l- Adeviye’nin: “Kendisinden razı olmadığın zattan, senden razı olmasını istemekten utanmıyor musun?” sözü de bu bağlamdadır. 

Bu rızalardan hangisinin önce geleceği, sâlikin hangi nefis mertebesinde olduğuyla ilgili olmalıdır. Nefis mertebelerinden beşincisi Nefs-i râziyye, Allah Teâlâ’nın her türlü tasarrufundan hoşnut olmayı ifade eder. Altıncı mertebe olan nefs-i marziyye ise Yüce Allah’ın da kuldan razı olduğu, rızanın karşılıklı durumunu ifade eder. 

Hz. Ebu Bekir’in şu yaklaşımı, rıza konusunda durulması gereken yeri göstermesi bakımından önemlidir. O, malını infak ettiği için üstünde eski bir abayla Efendimizin (sas) yanında otururken Allah Resûlü (sas): “Ey Ebu Bekir, Allah’ın sana selâmı var! Ben ondan razıyım, o da bu fakir haliyle benden razı mıdır, diye soruyor.” der. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir uzun bir süre ağladıktan sonra: “Ben Rabbimden nasıl razı olmam! Ben Allah’ın kaza ve kaderine razı ve teslimim.” der. 

Kulların Allah’tan razı olması kendi içinde farklı gruplarda mütalaa edilir. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin ifadeleriyle, “Düz insanların rızâsı, haklarındaki ilâhî takdir ve tecellîlere itiraz etmeme.. mârifette derinliklere ulaşmış kimselerin rızâsı, kaza ve kaderden gelen her şeyi gönül rahatlığıyla karşılama.. kendini aşmış kalb ve ruh insanlarının rızâsı ise, kendi mülâhaza ve mütalâalarını devreden çıkarıp sadece ve sadece O’nun istek ve teveccühlerini rasat etme şeklinde yorumlanmıştır ki:’Ey itminâna ermiş nefis! Dön Rabbine, O senden hoşnut sen de O’ndan hoşnut olarak.. dön de gir kullarımın arasına ve ardından da cennetime.’ (Fecr, 89/ 27-30) âyetleri hemen bu mertebelerin hepsini ihtivâ etmekte ve hemen hepsiyle alâkalı teveccüh edecek hususlara cevap mâhiyetindedir.” Bunlardan ilk derecedekilerin rızası aynı zamanda hakiki tevhidi ifade etmesi bakımından farz, ikincilerinki ilkinin devamı, sonuncusunun da esası olması cihetiyle vacip, üçüncülerin ki de kesbîlikten ziyade mevhibevî olduğu için nafileler cümlesinden sayılmıştır. 

Peki kul, Allah Teâlâ’nın kendisinden razı olup olmadığını bilebilir mi? Ebu Ali Dekkâk bu sual kendisine sorulan bir büyük zatın: “Hayır. Çünkü O’nun rızası gaybdır.” şeklinde cevap verdiğini, bunun üzerine soru sahibinin: “Hayır. Bu bilinebilir. Kalbimi Allah’tan razı olmuş bulursam bilirim ki o da benden razıdır.” dediğini ve o zatın bu cevabı çok beğendiğini nakleder. Kuşeyrî de; Hz. Musa’nın Yüce Allah’tan, rızasını kazanacak bir amel göstermesini istediğini ve ona: “Rızam, kazama razı olmandadır.” diye vahyedildiğini rivayet eder. 

(Nasipse son bir bölümle daha devam edeceğiz.)

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. “Rıza musibetleri sevinçle karşılamaktır.”
    amenna, peki musibet kendi sahsi zulmumüzden kaynaklaniyorsa nasil sevinc duyacagiz. Edepsizce olmaz mi🤔🤔
    Wellhasıl zor ve derin konular….

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin