TAMAM

YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN

Türkiye’nin üçte biri “güvenlik bölgesi” olarak ilan edilmiş. Tamam. Güneydoğu’da birçok yerde sokağa çıkma yasakları devam ediyor. Tamam. Selahattin Demirtaş ve onlarca HDP’li milletvekili hapishane duvarları arasında özgür Türkiye’nin tadını çıkartıyorlar. Tamam. Kürt il ve ilçelerinin büyükşehir ve belde belediyeleri – sayıları yüzlü rakamlarda – aynı özgürlük ikliminde aylardır mahpus. Tamam. İçerideki gazetecilerin sadece adını soyadını buraya yazacak olsam, tek yazıda bitiremezdim – budur özgür Türkiye basınının durumu. Tamam.

Ege deyince yaz ve tatil, Meriç deyince masmavi serin suları olan güzel bir nehir gelirdi akla, şimdilerde “dondum anne” diyen çocuklar, ülkesinden ellere kaçarken botu devrilen ve donmak-boğulmak arasında bir yerlerde canını teslim eden zavallıların cesetleri akla geliyor – ve bir yerlerde, derinlerinde ruhumuzun, bu yaraların izi kalıyor son yıllarda. Tamam.

İçeride on binler – maaş hesabının belli bir bankada olması veya o bankadan kredi çekmek suçuyla, ya da kızı bir okula kayıtlıydı diye, ne bileyim, kermes yapmış, bir gazeteye aboneliği olmuş, birileriyle telefonda görüşmüş gibi “suçlardan dolayı” tutsaklar. Tamam. Bu ve benzeri kanunlarda yer almayan suçlamalardan dolayı “yargı” önünde olanların kulaklarına fısıldanan, “sizi içeri tıkan güç öyle istiyor” türünden tanıdık bir açıklama. Tamam. Yani bilindik mesele, devletin genleri. Tamam.

Dolar almış başını gidiyor, Türk lirası değer kaybediyor – teknik değimiyle “devalüasyon” var. Tamam. Bir nane üretemeyen, devlet kumpaslı inşaatçılar sınıfının modern gecekondulaşma misali vatandan kopardığı yerlere beton diken ve cebini dolduranların ekonomisinde, insanlar et kuyruklarında 5 lira ucuza et almak için saatlerce sokakta bekliyor, çoğu yine oyunu ona verecek ama emin olun – büyük patlamadan sonra bilimin çözmeye uğraştığı en büyük muammalardan biri. Tamam. Hal böyleyken, aklıma AB bütçesi yapılırken artık Türkiye’nin aday olarak değil de komşu olarak hesaplamalara alındığı haberleri geliyor, 2008 ile 2018 arasındaki düzlemdeki ışık yılı fark, demokrasi ve temel hak ve özgürlükler bakımından! Tamam. Devam?

17 Aralıkta suçüstü yapılanların hâkimleri, savcıları ve polisleri görevden almalarıyla birlikte yapılan sivil darbe, bunun ardından 15 Temmuz sonrası OHAL adıyla fiili rejim değişikliğine gidilmesi, referandumda Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) mühürsüz oy pusulalarını – abrakadabra yapılan oylar! – geçerli sayarak plebisitin sonuçlarını değiştirmesi, buna CHP’nin Yenikapı Ruhu çerçevesinde adet yerini bulsun türünden göstermelik itirazları, güm! Bugünkü ceberutluklar cehennemine hoş geldiniz! Tamam.

Batı düşmanlığının pompalanması, darbe girişiminin arkasında ABD var, Almanya var türü kamuoyu algısının aralıksız propagandayla kitlelere benimsetilmesi. Tamam. Buna paralel olarak, rejimin arkasını sağlama almak, silah ve enerji temininde aksama olmasın babında Rusya’nın güdümüne girilmesi, Rusya’da olan Putinist rejimin Erdoğanist İslamo faşist versiyonunun konsolidasyonu, tamam! İran nükleer programını finanse etmeye yönelik İranlı Zarrab’ın önüne yatan kabine üyeleri, cebe indirilen İran rüşvetleri, buna Türkiye’nin bir kamu bankasının (hatta birkaçının) adının bulaştırılması, tüm bunların uluslararası ambargolara ve reel politik dengelere karşın yapılması, tamam! Ahmet Turan Alkan, Ahmet ve Mehmet Altan kardeşler, Nazlı Ilıcak, Mümtaz’er Türköne; gasp edilen Zaman başta, onlarca medya abidesi, el koyulan milyarlarca liralık özel mülk, tüm bunlar kanunsuzca! Tamam.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri, Zeyid Ra’ad El Hussein “Muhalif görüşlerin ağır şekilde cezalandırıldığı bir ortamda güvenilir bir seçimin nasıl yapılabileceğini düşünmek zor” demiş. Tamam. Avrupa Birliği, Almanya, ABD, dünyanın birçok saygın gazetesi, medya organı söz birliği etmişçesine bu koşullarda seçim yapılmaz diyor. Tamam. Bizde aday furyası var. Sanki en renkli, ortamın en normal olduğu, her şeyin anayasal ve yasal prosedürlere uygun şekilde devam ettiği bir varmış gibi, demokratik ve adil seçimler yapılacakmış havasında “cıvıl-cıvıl” bir seçim atmosferi yaşıyoruz! Tamam. Bu arada adaylardan biri, ironi bu ya, hapishanede olan diğer bir adayı hapishanede ziyaret ediyor! Tamam. İşte umutlanmamızı gerektiren bir diğer gelişme, haydi mutlu olalım bir süreliğine. Tamam. Sonuçta gerçekleri yazmanın ve “siz kendinizi kandırıyorsunuz sadece” demenin âlemi yok, milletin tadını kaçırma! Tamam.

Eski bir cumhurbaşkanı aday olmasın diye adamın yanı başına askeri helikopterle genelkurmay başkanı, yanında rejimin seslerinden Kalın Bey gitmiş, çıkışta aday adayımız zaten aday olmaya niyeti olmadığını bilfiil alelacele deklare etmişken, biz seçim meçim gibi konulara giriyor, olsun canım ne olacak ki, bir deneyelim diyoruz. O zaman, tamam! Aynı genelkurmay başkanı ve istihbaratın başındaki arkadaşı 15 Temmuz’da komutasındaki askerler darbe teşebbüsünde bulunmasına karşın ne istifaya zorlanmış, ne de – çakma da olsa – konuyu araştırmakla görevli meclis komisyonuna çağrılmış (buna bizim mahallede ‘oh ne kebap’ derler), buna da tamam.

Medya tümüyle zatı-şahanelerinin denetiminde, dediklerini yazan, sonra da şakşağını mütemadiyen yineleyen bir tür yazar (kasa) kalemşorlar takımı emre amade, sektirmeden “gerçekleri” aktarıyor, “sofistike” yorumlarıyla. Tamam! Her gün Almanya’nın neden bizi kıskandığını, ABD’nin neden bizi yok etmek istediğini, Batı’nın Türkiye’nin duruşunu hazmedemediğini duyuyoruz, hatta rejimin riyasetini yürüten zatı şahane, “Ey Batı, sizi alaşağı edeceğiz!” diyor, motorsuz tank, 100 kilometre menzilli “uzun menzilli roket”, model uçak (ANKA), üç yat boyu hücumbot yapıyoruz, ve bunu milli silah sanayi diye kakalıyoruz, alıcısı var neticede, alan razı, satan razı – doğruysa tamam de! E, Tamam. Zaten zatı şahanenin zehir gibi zekâya sahip oğlu da “Batı medeniyetinin bir ümit vaat etmediğini” belirtmemiş miydi – İtalya’daki doktorasına devam edemeyeceğini anladıktan sonra – unuttunuz mu? Tamam!

Afrin’e – Suriye toprağı! – giren ve göndere Türk bayrağı çeken, oraya mülki amir (kaymakam) atayan, yani raftaki anayasada kabul edilen sınırların ötesine doğru Türkiye kamu yönetimi sahasını genişleten, bunu bir tür fütuhat edebiyatıyla topluma pazarlayan, dünyanın sayılı gücüyüz mesajını sağır kulakların bile duyacağı güçte yeri göğü inletecek şekilde haykıran bir güçlü liderimiz var. Tamam. İşte Kırım-Rusya, işte Afrin-Türkiye, ABD Irak’ı bombalarken, ne diye Türkiye’yi eleştiriyorsunuz diyen ve “dış mihraklara” dikkati çeken nice siyasilerimiz, yazar ve akademisyenlerimiz var! Tamam.

Emzirdikten sonra sırtına pıt-pıt vurulan bebekler gibi, kucakta gazı alınan bir diktatörlük var demek suretiyle ne yapmak, nereye varmak istemekteyim ben? Tamam. Hem ben KHK ile kamu hizmetinden vatan haini damgası yiyerekten atılmış, Barış Akademisyenleri imzacısı, babası da sol cenahtan, muhalif bir adam, bir de tiyatrocu üstelik ha, utanmadan bir de Cemaat gazetelerinde falan yazmış, rejimin dilini-belagatini reddeden bir “liboş” olarak, ben kim, doğruyu söylemek kim! Tamam. Zaten bazı okurlarım “sen kendini ne zannediyorsun ya, bir tek sen bunları böyle yazıp duruyorsun, bizim ümidimizi kırma!” diye esip gürlüyor. Tamam. Seçimler gaz maz almıyor, bal gibi de gidecek bu, yeter ki biz tamam, tamam, tamam (…) demeye devam edelim! Tamam.

Bakın, bu yazıda defalarca tamam yazdım. Bu şeklide göndereceğiz zannedenler belki haklıdır diye – Twitter’dan da paylaştığım gibi – tamam deyip görevimi yaptım. Sonuçta mesele kalbimin istememesi değil, aklımın olmayacak duaya “âmin” diyememesidir. Yine de, ben şunu tarihe not düşeyim: memleketin anayasal düzeni restore edilmeden, insan hakları ve temel özgürlüklere hukuk önünde riayet edilmeden SEÇİMLERLE BU REJİM DEĞİŞEMEZ! Buna karşın değişir beklentisine girenler, birinci veya ikinci turdan sonra ciddi bir hayal kırıklığı yaşayacak, çünkü siz tamam deseniz de YSK devam diyecek. Tamam?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

5 YORUMLAR

  1. Gerçek bir demokrasiye ulaşmada vurguladığınız hususlar elzem.
    Sizlerin Türkiye endeksli yazmanız belki bir dönemi kayıt altına almak için önemli.
    Merak ediyorum Amerikan veya uluslararasi bir dergide gazetede veya internet portalında yazıyor musunuz?Umarım yazıyorsunuzdur, panellere katılıyorsunuzdur. Keşke yazsanız, işte bu yazdıklarınız belli bir dönem sonra değil şimdi bile çok önemli vazife görür. Bir yazıda bahsettiğiniz gibi her insan bulunduğu yerde ‘ne yapabilirim’e bakmalı. Kısır TC tartışmaları yerine; demokrasinin yok edilmesini, insan haklarının kökünün kazınmasını, savaş hukukunun bile uygulanmamasını, kitlesel kırımın ulaştığı boyutları dünyaya duyurma, eli kalem tutan, dil bilen siz akademisyenlerin başta olmak üzere imkanı olan herkesin borcu.

  2. Peki, hocam, bu rejim nasil degisir? Veyahut, rejim degismeden anayasal duzen nasil restore edilir? Insan haklarina ve temel ozgurluklere hukuk onunde nasil riayet edilir? Ciddi olarak, ogrenmek icin soruyorum. Burada bir yumurta-tavuk durumu yok mu? Oyleyse, kisirdonguyu kirmak icin kudretten bir mudahele gerekmez mi?

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin