Sürecin taşlarını kim döşedi, tane tane anlatalım

YORUM | TARIK TOROS 

Tek adam rejiminin miladı olarak 2010 anayasa referandumu gösterilir.

Bu teze göre:

Önceki “bağımsız, özerk ve liyakata dayalı” yargı sistemi Cemaat’e devredilmiştir.

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Demokratlık, yüzde 58’e saygı duymayı gerektirir.

2010 koşulları bugünkü gibi değildi:

-Medyada her görüş kendine yer buldu.

-CHP ve MHP “hayır” kampanyası yaptı.

-BDP (bugünkü HDP) referandumu boykot etti.

***

Gülen’in “imkan olsa mezardakileri bile kaldırarak evet oyu kullandırmak lazım” sözü ile etkili olduğu söylendi. Bunun doğru olmadığı 2013’ten sonra görülecekti.

***

Cemaati ve “yetmez ama evet” diyen liberalleri topa tutanları anlıyorum.

Çünkü hepimiz aynı gemideydik, olayları içinde yaşadık.

***

Sene 2007:

Cumhurbaşkanı Sezerin görev süresi 16 Mayıs’ta doluyordu.

AKP, ilk döneminin son senesindeydi.

İktidar ama “muktedir” değildi.

Çankaya Köşkü’ne bir AKP’linin çıkması kabul edilemezdi. 

Cumhuriyet mitingleri böyle başladı.

***

Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Cumhuriyet’teki makalesinde meşhur 367 teorisini ortaya attı.

O günkü anayasaya göre, TBMM’deki cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk iki turunda 367 oy gerekiyordu.

Kanadoğlu dedi ki, “Seçilme yeterliliği olarak 367 oy aranacak bir oylamaya bunun altında kişi katılıyorsa o oturum başlamadan düşmüştür.”

***

Mühim hatırlatma: AKP hakkındaki ilk kapatma davasını 2002 seçimlerinden hemen önce 23 Ekim 2002’de açan Başsavcı’ydı Kanadoğlu. 

367 konusuna dönelim.

Mecliste “toplantı yeter sayısı” başka, yasaların kabulü için gereken oy sayısı başkadır. Nitekim, önceki cumhurbaşkanları Özal ve Demirel ilk iki turda 367’yi bulamamış, üçüncü turda seçilmişlerdir. 

Dönelim, 2007’ye.

Gerilimi gören AKP, “seçilebilecek” aday arayışına girdi ve eşinin başı örtülü olmayan Vecdi Gönül ismi öne çıktı.

Sonra plan değişti.

24 Nisan’da Abdullah Gül’ün adaylığı açıklandı.

27 Nisan’da ilk tur yapıldı.

Gül 357 oyda kaldı.

Gece yarısı telefonlar çalışmış, Erkan Mumcu ve Mehmet Ağar’ın partileri son dakikada oylamaya girmekten vazgeçmiş, yoklamada 367 bulunamamıştı. CHP’liler genel kurula çıkan kulislerde bekliyordu.

Bitmedi.

CHP konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götürdü ve mahkeme oylamayı iptal etti.

Aynı gece…

27 Nisan gecesi Genelkurmay’ın sitesine konan “e-muhtıra”, işin tuzu biberi oldu.

Meclis cumhurbaşkanı seçememiş, hükümet muhtıra yemişti.

AKP, “o zaman halk seçsin” dedi.

Anayasa değişikliği, referandum sınırında kaldı. 

Ülke 22 Temmuz’da erken seçime gitti, başka çare kalmamıştı.

6 ay öncesine kadar yüzde 30’larda seyreden AKP…

Yüzde 47 ile zafer kazandı.

***

Abdullah Gül, TBMM’de yapılan üçüncü turda cumhurbaşkanı seçildi.

Barajı aşıp parlamentoya giren MHP, ilk iki turda oylamalara katılarak 367 oyununu bozmuştu.

Gelgelelim, referandum takvimi işliyordu.

Bugün kimsenin hatırlamak bile istemediği, sessiz sedasız gidilen 21 Ekim 2007 halk oylamasında anayasa yüzde 68’le değişti: Cumhurbaşkanını artık halk seçecekti.

Şimdi soralım: 

-Maksadının aksiyle tokat yiyen kimlerdir?

-Bugünün taşları esasen ne zaman döşenmiştir: 2010 referandumunda mı, 2007 referandumunda mı? 

***

Başa dönelim.

2010 referandumu ile:

-Anayasa Mahkemesi’ne bireysel müracaat hakkı.

-Yüksek Askeri Şura kararlarına itiraz yolunun açılması, gibi değişiklikler oldu.

İtirazın odağındaki HSYK konusuna bakalım.

Halk oylamasına sunulduğu şekliyle, HSYK seçimlerinde ülke genelindeki tüm hakim ve savcıların tek oy hakkı vardı.

CHP, referandumdan sonra o maddeyi Anayasa Mahkemesi’ne götürüp bozdurdu, çoklu oy sistemi, yani “çarşaf liste” geldi ve iktidar listeleri tulum çıkardı.

***

O dönem CHP, Anayasa Mahkemesi’ne götürdüğü her konuda sonuç alıyordu, bunu da hatırlayın.

-2015’te AKP ile koalisyon görüşmeleri yapan,

-2016’da dokunulmazlıkların kaldırılmasına destek vererek HDP’lilerin hapse girmesine yol açan,

-Yenikapı mitingi ile OHAL sürecine destek veren de aynı CHP’ydi.

Ne çare, son dönemde Anayasa Mahkemesi’ne götürdüğü konularda sonuç alamayan bir partiydi artık.

***

Konu tek başına CHP de değildir esasen.

Tüm bu süreçlerde Türk solunun durduğu yer hayli sorunludur.

Bunu halen de değiştirmiş, değiştirebilmiş değildir.

Sorun şu ki: Değiştirme düşüncesi de yoktur.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. Ne iyi yapmışsınız da son yirmi yılda yaşanan “siyasetin nirengi noktalarındaki değişimden bir demet özet” yazmışsınız. Elinize, dimağınıza sağlık…

  2. Şunu anlıyoruz, hepsi de aynı kumaşın farklı renkleri. Hepsine göre tek güzel, tek iyi, tek doğru kendileri. Tek ortak düşmanları var, o da cemaat. Ondan da çok zalim bir yöntemle kurtuldular. Olur da kalkar diye üzerine beton döküyorlar.
    Ben topluma sormak istiyorum; siz ne kaybettiğinizin farkında mısınız? Nasıl bir bedel ödeyeceğinizi biliyor musunuz?

    Solcular Ahmet Kaya’nın Sedef Kabaş’a verdiği röportajda dediği gibi “Bu ülkeyi sağcılar da seviyor (tebessüm ederek) ama solcular daha çok…” diyebilselerdi….
    Siyasal islamcılara ve milliyetçilere diyecek lafım kalmadı. Henüz zaman varken Nurettin Topçu okusunlar.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin