Sonra birden durdu, ‘hakkını helal et, yoruldum’ dedi; suyun içinde kayboldu

AKP rejiminin zulmünden kaçmak isterken eşi Gökhan Yeni ve iki evladını Ege’de kaybeden Gülfem Yeni’nin yeniden gözaltına alınması kamuoyunda büyük tepki çekti. Edinilen bilgilere Yeni’nin gözaltına süresi 4 gün daha uzatıldı. Önceki gün Gülfem Yeni için sosyal medyada ‘GülfemYeniye AcıÜstüneAcı’ etiketiyle onbinlerce paylaşım yapıldı.

Yeni’nin yaşadıkları yazar Mina Leyla’nın ‘Umuda Tutunmak’ kitabında ayrıntılı olarak yer alıyor. Gülfem Yeni’nin kaleme aldığı satırlar yürekli dağlamıştı. Son gözaltı skandalıyla 28 Temmuz 2018’de yaşanan dram yeniden gündeme geldi. Ne olmuştu o gün? Gökhan Yeni ve iki evladı nasıl hayatını kaybetmişti? Tekne su almaya başlayınca neler yaşanmıştı? Yardım taleplerine ne cevap verilmişti? Gökhan Yeni’nin son sözleri ne olmuştu?

İşte Gülfem Yeni’nin kaleminden o gece Ege’de yaşananlar:

DENİZ DALGALIYDI, SULAR YÜZÜMÜZE BIÇAK GİBİ ÇARPIYORDU

“İşte yola çıkmıştık. Heyecanlıydık, umuda koşuyorduk adeta. Deniz dalgalı, hava hissedilir derecede soğuktu. Yüzümüze bıçak gibi çarpan sulara aldırmıyor, ellerimizi siper ederek bebeklerimizi (teknede üç bebek vardı) korumaya çalışıyorduk.

Sadece beş dakika sonraydı, en uçta oturan adamın feryadıyla irkildik; tekne su alıyor! Zaten korkmakta olan herkes iyice paniklerken, kaptan gayet soğukkanlıydı. “Panik yapmayın!” dedi, “motor çalıştığı için bu çok normal!”

SADECE BİR TANE CAN YELEĞİ VARDI

Kendimizi güvende hissetmeye ihtiyacımız vardı. Acı gerçeği ise, “bari can yeleklerini verin de giyelim” diye ısrar edince öğrenecektik. Koltukların altında olduğu söylenen can yelekleri yoktu, sadece bir tane can yeleği vardı o da muhtemelen kaptanın kendisi içindi…

Çaresizdik. Çocuklar iyice ıslanmış, bağıra bağıra ağlıyorlardı ve kimse sesini çıkartamasa da, yüzlerden korku ve panik havası okunuyordu. Zira tekne su almaya devam ediyordu! Kaptan en sonunda motoru durdurup arka tarafa geçti.

KAPTAN: EYVAH DEVRİLECEĞİZ

Geçmesiyle de dudaklarından gayri ihtiyari şu cümleler döküldü; “eyvah devrileceğiz!” O ana dek sessizce bekleşen bizler, içimizdeki zemberek boşalmışçasına ağlayarak çığlık atmaya başladık. Kaptan panikle ön tarafa geçti ve motoru tekrar çalıştırmayı denedi.

Fakat çalışmıyordu! “Keşke” diyordu, “keşke motoru hiç durdurmasaydım, hata ettim!” İşte o hata, bizim canımıza mal olmak üzereydi ve “Allaah!” diye feryat ediyorduk, “Ya Allaah!” Aynı anda teknenin diklemesine yarıya kadar batışına şahitlik edecek, korkunç bir can pazarında bizler de herkes gibi, çaresizce teknenin yüzeyde kalan kısmına tutunacaktık. Zifiri karanlıkta adeta mahşeri yaşıyor gibiydik.

ÇOCUKLAR SUYUN İÇİNE BATIP ÇIKTIKÇA AĞLIYORDU

Suyun içine batıp çıktıkça çocuklar ağlıyor, yüzlerini siliyorlardı. Bizler bir yandan tekneye tutunmaya uğraşıyor, bir yandan dalga geldikçe içine girmeyelim diye hoplamaya çalışıyor, bir yandan da bağıra bağıra ağlayıp dua ediyorduk. Kaptan ise o karmaşada ortadan yok olmuştu. Nereye gitmişti, nasıl gitmişti? Kendi derdimizden göremedik bile… Bu sırada aklımıza telefonlar geldi.

TEKNEMİZ BATTI, ÖLÜYORUZ; KURTARIN BİZİ!

Fakat maalesef kimsenin telefonu çekmiyordu. Nihayet içimizden birinin çaresizce denemeleri fayda verdi ve hemen 156 Jandarma’yı aradık. Nihayet telefon açıldığında hepimiz feryat ediyorduk; “teknemiz battı, ölüyoruz! Lütfen kurtarın bizi!”

Cevap olarak karşıdan şöyle dendi; “konum atın!” Zaten telefon doğru dürüst çekmiyordu, bizler tek elleriyle yarısı batmış bir tekneye tutunmaya çalışan bir avuç insandık. Konum atmamız söz konusu bile olamazdı!

“Yapamıyoruz!” diye bağrıştık, “n’olur telefon sinyalinden yerimizi tespit edin! Gelmezseniz hepimiz öleceğiz!” … “Konum atın!” dedi tekrar karşıdaki ses, “konum atın…””Konum atın!” dedi tekrar karşıdaki ses, “konum atın…” Sonra ne mi oldu?

TIPKI KIYAMET GÜNÜ GİBİYDİ

Teknenin diğer yarısı da usulca suya gömüldü, telefon bağlantısı koptu ve bizler, çil yavrusu gibi çığlıklar içinde denizin yüzeyine dağıldık. Öyle bir can pazarı yaşanıyordu ki koca koca dalgalar kadınları kocalarından ayırdı, çocukları anne babalarından…

Tıpkı kıyamet günü gibi, herkes kendi canının derdindeydi ve kimse kimseye yardım edemedi. Aynı tekneyi paylaştığımız kader arkadaşlarıma dair gördüğüm son kare; bir çocuğuyla sürüklenen bir anne ve ona yardım edemeyip başka tarafa sürüklenen bir aile reisiydi…

EŞİME SIKI SIKIYA TUTUNMUŞTUM

Dalgalar herkesi tek tek bir tarafa fırlatmıştı ama biz ayrılmamıştık. Biz zaten eşimle normalde de birbirimize inanılmaz bağlıydık. Her şeyi birlikte yapar, her yere birlikte giderdik. Birbirimize gene sıkı sıkıya tutunmuştuk…

Onun boynundaki kanguruda oğlumuz, benim boynumdaki bebek askısında ise kızımız asılıydı. Ben çok korkuyor, durmadan ağlıyordum. “Şimdi ne olacak?!” diye sordum gözyaşları içinde…

“HERŞEY GÜZEL OLACAK, BANA TUTUN” DEDİ

O her zamanki gibi pozitifti; “her şey güzel olacak” dedi, “lütfen ağlama…” Zaten kendisi iyi yüzme bilirdi, “bana tutun” dedi, “kıyıya doğru yüzeceğim.” Umutluydu, azimliydi. Canını dişine takarak ne kadar kulaç attı bilmiyorum.

Ben ona tutunmuş, peşinden sürükleniyordum. Sonra birden durdu, devam edemiyordu. Bir umutla cebinden telefonu çıkarttı fakat tabi ki çalışmıyordu. Gözlerinde ilk kez umutsuzluğu, pes etmişliği gördüm o an…

‘HAKKINI HELAL ET’ DEDİM

Canım oğlumla canım kızım korkudan ve soğuktan seslerini çıkaramaz hale gelmişlerdi. Kabul etmek istemiyordum ama galiba büyük umutlarla çıktığımız yolculuğun sonuna gelmiştik. İçim kan ağlayarak “hakkını helal et!” diyebildim.

“Helal olsun” dedi, “sende hakkını helal et!” Bende bir hakkı yoktu muhtemelen, hep iyi bir eş, iyi bir baba olmuştu bize ama “helal olsun” dedim yine de… Üstünden çok geçmedi, o yorgun gözler bana son kez baktı ve dudaklarından ‘Yoruldum…” kelimesi döküldü.

Bunun adı, sebepler planında “yoruldum” idi belki ama kaderi planda muhtemelen ‘ecel’di. İş onun iradesine kalsaydı zannetmiyorum ki pes etsin, bizi orda öylece bırakıp gidebilsin.

OĞLUMLA BİRLİKTE SULARA GÖMÜLDÜ

Zira “yoruldum” dedikten hemen sonra kendini karanlık sulara bıraktı. Tabi onunla birlikte boynundaki kanguruda asılı oğlum da gitmişti. Saniyeler sonra da tekrar yüzeye çıktılar. Hiçbir şey düşünemiyor, hiçbir şey yapamıyordum.

Sadece refleks olarak eşimin boynundan kanguruyu çekip aldığımı hatırlıyorum. Hem de tek elimle. (Diğer elimle kızımı tutuyordum) Bunu nasıl başarabildim? Hala bilmiyorum.
Sadece oğlumun kangurusunu çekip aldım ve diğer omzuma asabildim. Zaten hemen sonrasında eşim suda tekrar kaybolacaktı, hem de bir daha canlı olarak çıkmamak üzere…”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. Allahim bu nasil bir aci boyle. sen bu ablanin aklina mukayet ol. gozleri onunde yitip giden 3 can. rabbim dusmanimin basina dahi vermesin boyle bir aci.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin