Skandallar Zinciri: Köşe yazılarından suç uydurmak! [Erhan Başyurt -3]

Savcı Musa Yücel tarafından hazırlanan Koza Holding İddianamesi’nde İpek Medya’ya yönelik suçlamalar, sadece haber ve köşe yazılarından oluşuyor. Çok sayıda yazarın, fikri bütünlüğünden bölünerek alıntılanan cümleleriyle ‘terör suçu’ ithaf ediliyor veya açıktan ‘suç uyduruluyor’.

Bugün Gazetesi’nde yayınlanan şahsıma ait çok sayıda köşe yazısı da bu şekilde yersiz suçlamalara konu ediliyor. Oysa, köşe yazılarında fikir ve ifade hürriyeti en geniş şekliyle yorumlanır, hakaret ve şiddet içermedikçe de suç isnat edilmez…

CEMAAT’E ‘DİNİ KİMLİK’ KAZANDIRMIŞIM (!)

Savcı Yücel 15 Aralık 2013 tarihli “İktidarı kendisine kalkan yapan paralel derin yapılanma mı var” başlıklı köşe yazımdan dolayı, “Dershane tartışmalarını FETÖ üzerine çekmek suretiyle masumiyet algısı oluşturmak istediği ve örgütün, 17 Aralık’ta mevcut iktidara yönelik yapmayı planladığı darbe girişimine alt yapı oluşturma çabası içerisinde örgüt savunması yaptığı” suçlaması yöneltiyor.

Alıntıladığı cümleler ise şunlar: “Dershane tartışmalarında ortaya konan gerçeklere tek kelime edemeyip, kapatma ısrarını sürdürenler camiaya karşı açık şekilde yıpratma ve itibarsızlaştırma kampanyası yürütüyorlar, … 28 Şubat tarzı cemaati bitirmek için medya üzerinden psikolojik harekât yürütüyorlar…”

Savcıya göre, dershane tartışmalarının Cemaat ile ilgisi yokmuş (!) ve ben yazımla böyle bir bağlantı kurmaya çalışmışım.

Ceza Kanunları’nda suç olarak tanımlanmayan ve bir cezai karşılığı olmayan “algı oluşturmak” suçu işlemişim.

Yetmemiş, bu yazımla devletin istihbarat birimlerinin bile haberi olmayan 17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu için de alt yapı oluşturmuşum…

Savcı kusura bakmasın! Komedi senaryosu gibi suç uydurmuş!

***

Savcı Yücel, Kimse Yok Mu’nun izinsiz yardım toplama hakkının Bakanlar Kurulu’nca elinden alınması üzerine 3 Ekim 2014’te yazdığım “Orada vicdan sahibi ‘Kimse Yok Mu’ş!” başlıklı köşe yazımdan hareketle, “söz konusu örgüte dini, insani bir kimlik verilmek istenilerek meşruiyetinin korunmaya çalışılmıştır” suçlaması yöneltiyor.

Yani Cemaat bir “dini hareket” değilmiş ve Kimse Yok Mu da sanki BM’ye akredite tek Türk İnsani Yardım Kuruluşu değilmiş de, bir yazıyla ben böyle bir kimlik kazandırmaya çalışmışım.

Hukuk bu şekilde gerçeklikten uzak ve keyfi çarpıtmaya konu edilemez. Ciddiyetten uzak bu suçlamaya kargalar bile güler…

SAVCIYA GÖRE 17/25 ARALIK ‘DARBE’ İMİŞ!

Savcı Yücel, 5 Şubat 2014 tarihinde BUGÜN Gazetesi’nde yayınlanan “Sular durulunca” başlıklı köşe yazımdan hareketle, “17-25 Aralık darbe girişimi sonucunda Türk Devlet Erkinin harekete geçerek örgüt mensupları hakkında yasal işlemler ile gerekeni yapmasının delilsiz ve hukuksuz olduğunu iddia etmek suretiyle FETÖ faaliyetlerini sahiplenerek savunduğu” suçlaması yöneltiyor.

Savcıya göre, 17/25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet soruşturmaları “darbe” girişimiymiş (!)

Yazımdan alıntıladığı şu satırlarla ben de bu darbeyi yapanları sahiplenmişim;

“Türkiye tarihinin en büyük yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları başladığından bu yana, yargı sürecinin ilerlemesinin önünü kesmek için ‘paralel yapı’ ve ‘yargı darbesi’ söylemi öne çıkarılıyor. Hukuksuz görevden almalar, siyasal kadrolaşmalar, hukuku siyasallaştırma çabaları da aynı gerekçeler perde edilerek, nefret ve tehdit dili altında icra ediliyor. Soruşturmayı örtmek için yürütülen algı operasyonunun, Türk demokrasisine nasıl bir darbe vurduğu, sular durulduğunda daha iyi görülecektir. … Paralel yapı adı altında sürgün edilen binlerce kamu personelinin, hukuk dışına çıktıklarına dair tek bir delil yok…”

Fişlemeler ve iftiralara dayalı ‘kolektif cezalandırma’ şeklinde toplu görevden almaların hukuksuz olduğunu sadece ben değil Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği, uluslararası insan hakları örgütleri ve muhalefet partileri de söylüyor. Nitekim, görevden alınanların 7 binden fazlası yine aynı hükümet tarafından ‘hata yapıldığı’ itiraf edilerek, geri mesleklerine döndürüldü. Hükümet, görevden almalara yargı yolunu kapatmasaydı, bu sayı on binleri aşacaktı…

Söz konusu yazı, gerçeklerin en yalın halde dile getirilmesinden ve hukuku savunmaktan ibaret. Bir suç içermediği gibi, hakaret ve şiddet de içermiyor.

17/25 Aralık soruşturmalarını Savcı keyfince ‘darbe’ ilan edip, üstüne de suç bina edemez…

GÖREVDEN ALMA VE KÖTÜ MUAMELEYİ ELEŞTİRMEK SUÇ!

Savcı Yücel, 07 Eylül 2014 tarihli “Uyan Türkiyem! Uçurumun eşiğindeyiz…” başlıklı köşe yazımdan şu satırları alıntılıyor;

“Türkiye 17/25 Aralık sürecinden bu yana darbe dönemlerini aratan, hukuksuzluklar ve masum insanlara zulme varan baskılar yaşıyor. … Sivil topluma ait yurtlara, ‘Gözünün üstünde kaşın var’ tarzı sudan bahanelerle kilit vuruluyor. … Hukuki dayanağı olmadan görevden açığa alınıyorlar. Tasfiye edilmeleri yeterli görülmeyen görevlilere ‘kumpas’ ile operasyonlar yapılıyor…”

Sonra da “Yapılan operasyonların her aşamasında gerçekleştirilen adli işlemlerle, görevden alınma veya uzaklaştırılma gibi idari işlemlerin hukuksuz olduğu söylemleriyle bu işlemlerin hukuki zemininin; diğer taraftan gözaltına alınan şahıslara, insan haklarına, insanlık onuruna uygun olmayan şekilde muamele edildiği söylemleriyle, meşruiyet zemini zedelenmeye çalışılıyor” suçlaması yöneltiyor.

Oysa, uzun tutuklamaların keyfi cezalandırmaya dönüştüğü, gözaltında kötü muamele ve işkencenin sistematik hale geldiği, 18 kişilik koğuşlarda 40’tan fazla tutuklunun yatırıldığı, mektup almalarının, kitap okumalarının engellendiği, avukatlarıyla ve aileleriyle görüşmelerin hukuksuz sınırlandığı eleştirileri, artık uluslararası gözlemcilerin raporlarında yer alıyor.

Yazımda, ilk uygulamalardan hareketle yaptığım uyarılar, sonrasında mutat hale gelen insanlık suçlarının engellenmesine yönelik.

Kaldı ki, insanlık onurunu savunmak suçsa, Savcı Yücel ‘hukuk önünde eşitlik’ ilkesi gereği, sadece beni değil, tüm muhalif partileri, uluslararası kurumları ve uluslararası insan hakları örgütlerini de aynı şekilde suçlamak, evrensel hukuk ve anayasamızdaki haklara rağmen, mahkeme önüne çıkarmak zorunda…

PKK VE EL KAİDE ELEŞTİRİSİ RAHATSIZ ETMİŞ!

Savcı Musa Yücel, 09 Kasım 2014 tarihli “Yeni algı operasyonu: Cemaat-PKK işbirliği” başlıklı köşe yazımdan hareketle, “Söz konusu haberlerde FETÖ/PDY’nın, PKK Terör Örgütü karşısında konumlandırılarak, karşıtlık yaratılmak suretiyle FETÖ aklanmaya, iyi gösterilmeye çalışılmıştır” suçlaması yöneltiyor.

Oysa, Cemaat’in şiddetin her türlüsüne karşı olduğu, geçmişte yapılan güvenlik operasyonlarını da yürütmekle suçlandığı bir gerçek. Bu nedenle bir çok polis hapis yatıyor. Bu gerçeği dile getirmek değil, aksini iddia etmek suç ve çarpıtma olur…

***

Savcı Yücel, 21 Aralık 2014 tarihli “Cemaati terörle suçlayıp El-Kaide’ye sahip çıkmak!” başlıklı köşe yazımdan şu satırları alıntılıyor;

“Fethullah Gülen Hocaefendi için ‘Kırmızı Bülten’ çıkararak tüm dünyayı şaşırtanlar, ortaya tek bir ‘silah’ ve ‘eylem’ koyamamış, yok yere gözaltına alınan mesleğindeki başarıları ile tanınan polisleri kumpaslarına alet etmişlerdir. … Karıncayı bile ezmemek için azami gayret gösteren, insanlığa hizmet ve barış adacıkları oluşturabilmek için olanca gücüyle gayret gösteren ‘muhabbet fedailerini’ bugün ‘terör örgütü’ gibi lanse etmeye kalkışmak mantığa aykırı bir iddiadır. …”

Sonra da “FETÖ/PDY Terör Örgütü lideri olan Fethullah Gülen’in konuşmalarına, röportajlarına yer verilerek örgüt propagandası yapıldığı ve bağlılığın korunmasına çalışılmıştır” suçlaması yöneltiyor.

Traji-komik bir suç uydurma girişimi daha…

Gülen’in röportajlarına yer vermek suç ise, Savcı Yücel dünyanın önde gelen CNN, BBC, NYT, WSJ başta tüm gazete ve televizyonlarına, ödüllü gazetecilere ve Türk televizyon ve gazetelerinin tamamına suç duyurusu yapmak ve dava açmak zorunda…

Şahsı göre hukuk olmaz! Suç uyduracağım diye böyle bir saçmalık nasıl hukuk metnine konulabilir anlamıyorum!

YAPILAN ‘DELİL UYDURMAK’ DEĞİLSE NEDİR?

Savcı Yücel, 30 Mayıs 2014 tarihli “Suçlu belirlendi suç üretiliyor!” başlıklı yazımdan şu satırları alıntılıyor;

“17 Aralık’tan bu yana havuz medyası ‘suçlu ilan edilen’ Camia’ya yönelik ‘suç üretmek’ telaşı içinde… İftira üzerine iftira yayınlıyorlar… Suç üretme arayışına şimdi yeni halkalar ekliyorlar. … Camia üzerinde baskıyı sürdürmeye, onu yalnızlaştırmaya ve farklı kesimleri yalan kampanyalarında yanlarına çekmeye çalışıyorlar. … O halde yapılması gereken belli: Delil uydurmak…”

Şahsıma ve diğer yazarlara, “Kamu görevlilerinin operasyonları, tarafgir davranıp delil üreterek gerçekleştirdiği, dolayısıyla tarafsız değil, aksine bir taraf/hasım gibi davrandığı algısının, belirtilen haberlerde ve belirtilen köşe yazılarında oluşturulmaya çalışılmıştır” hükmüne varıyor.

Savcı Yücel, İddianame’ye bu yazıyı da alarak, dile getirilenlerin bir hakikat olduğunu bizatihi doğruluyor.

Bu tarafsız ve yerinde yorumları ‘terör suçu’ saymak, ‘delil uydurmak’ değil de nedir?

SAVCI PERİNÇEK’İN AÇIKLAMALARINI OKUSUN!

4 Kasım 2014 tarihli “Dindarlar yeniden hedef yapılıyor” başlıklı köşe yazımdan “Son Milli Güvenlik Kurulu (MGK) sonrası yapılan açıklamada yer alan ‘Milli güvenliğimizi tehdit eden, kamu düzenini bozan iç ve dış legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten paralel yapılanmalar’ ifadesine ilişkin tartışmalar sürüyor. Hükümetin bu ifadeleri ‘Kırmızı Kitap’ olarak bilinen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne koyması halinde ‘tüm cemaat ve tarikatların’ yeniden hedef yapılacağına dair kaygılar giderek güçleniyor. … Dindar kesimler bu kez askerlerin değil sivillerin talebi ile devlet gücünün hedefi haline getiriliyor. Yakın zamana kadar dindarlara baskıları hafifletmek ile övünenleri şimdi ‘bütün cemaat ve tarikatları yok edip’ bir siyasi akımın peşinde tek tipleşme arayışına girmiş görünüyor. …” satırlarını alıntılayan Savcı Yücel, şu suçlamayı yöneltiyor:

“Bu haber ve köşe yazılarında; FETÖ/PDY propagandasının yapıldığı, adli ve idari makamlarca örgüte yönelik yürütülen soruşturmaların siyasi içerikli ve algı operasyonları olduğu yönünde haberler yapıldığı, örgüt üyelerinin suçtan kurtarılmaya ve kamuoyu nezdinde aklanmaya çalışıldığı, soruşturmaları yürüten kamu görevlilerini itibarsızlaştırmaya ve soruşturmaları örgüt üyelerinin lehine sonuçlandırmaya yönelik yayınlar yapıldığı tarafımızca değerlendirilmiştir…”

Savcı, AK Parti’nin şu an 28 Şubatçılar’ın ve sonrasında “derin yapıların” arzulayıp, planlayıp da yerine getiremediği ‘temizliği’ yaptığını görmezden geliyor.

Kendisine önerim, en azından Ergenekon sanığı Doğu Perinçek’in açıklamalarını okuması…  

SAVCI’YA GÖRE ‘GAZETECİ AVI’ YOKMUŞ!

Savcı Yücel, 23 Eylül 2015 tarihli ‘Gazeteci avı resmen başladı’ ve 24 Eylül 2014 tarihli ‘Avcı’ya özgürlüğü geri verilmeli’ başlıklı yazılarımdan şu satırları alıntılıyor:

“Yazarımız Gültekin Avcı, sadece 7 adet köşe yazısı gerekçe gösterilerek, müebbet hapis talebi ile tutuklandı… Birincisi, AİHM kararları net olarak köşe yazıları nedeniyle gazetecilerin tutuklanmasının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ifade özgürlüğü maddesinin ihlali olduğunu belirtiyor. İkincisi, iddia edilenin aksine yazılarda aleniyet kazanmamış tek bilgi ve belge yok. Kaldı ki AİHM kamu yararı halinde istihbarata ait bilgilerin dahi yayınlanabileceğine hükmediyor… Silahlı örgüt kurmak ile suçlanıyor ama örgütün silahları, eylemleri, iltisakları dosyada yok. Zaten böyle bir örgüt de yok… Avcı’nın tutuklandığı yoruma dayalı delilsiz suçlama yöntemi ile tüm gazeteciler, silahlı terör örgütü kurmak, darbeye teşebbüs etmek ve askeri casusluk yapmak, ithamlarıyla hürriyetinden mahrum bırakılabilir…”

Bu ifadelerden hareketle Savcı Yücel, “adli-idari mercilerce yürütülen hukuki süreç kapsamında yapılan yasal işlemlerin, ‘yoruma dayalı delilsiz suçlama yöntemi ile’ olduğu iddia edilerek kamu görevlilerine suç isnat edildiği, soruşturmaların örgüt üyeleri lehine sonuçlandırılmaya çalışıldığı, örgüt ve mensuplarının suçtan kurtarılması amaçlı ifadeler kullanıldığı, tüm gazetecilerin silahlı terör örgütü kurmak suçundan hürriyetinden mahrum bırakılabileceği yönünde yapılan asılsız yayınlarla örgüt lehine destek arayışlarında bulunulduğu” suçlaması yöneltiyor.

Savcı Yücel, “asılsız yayınlar” diyor ama bu yazı yazıldığında tutuklu gazeteci sayısı 40’ın altındaydı. Bugün 240’ın üzerinde. 105 gazeteci hakkında da yakalama kararı var. Onlarcası da tutuksuz yargılanıyor. 170 medya kuruluşu bu süreçte el konularak kapatıldı…

Savcı Yücel, yazıya suç isnat yerine takdir etmeliydi… Yazılar, muhtemel gelişmelere yönelik alarm zilleri niteliğinde ve isabetli öngörüsüyle ‘terör suçu’ isnat edilmeyi değil ödüllendirilmeyi hak ediyor.

***

Sonuç olarak, gazetecilerin yayın sınırları uluslararası hukuk ve anayasamız tarafından belirlenir.

Basın suçları ve kimlerin sorumlu olduğu da yine Basın ve Ceza Kanunları’nda tarif ediliyor.

Bir gazetede yayınlanan haber ve köşe yazılarından suçlama yöneltilecek kişiler, haberde imzası bulunan muhabir veya köşe yazarı ile sorumlu müdürlerdir. Son dönemlerde sorumlu müdürün bağlı olduğu müdür de ifadeye çağrılmaya başlandı.

Yazı veya haberlere dava açma süresi en fazla 4 aydır. Söz konusu yazı veya köşe yazılarıyla ilgili 4 ay içerisinde açılmış hiçbir dava bulunmuyor. Sonrasında da açılması hukuken mümkün değil.

Ancak Savcı Yücel, hem gazetecilere zaman aşımını dikkate almadan suçlama yöneltiyor hem de kanunlarımızda hiçbir mesuliyeti bulunmayan yönetici ve yönetim kurulu üyelerine suç asılsız iddialarla suç isnat ediyor.

Savcı Yücel’in İddianamesi hukuk tarihine geçecek bir utanç belgesi olarak yerini alacaktır…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin