Siyasal İslamcının en büyük özelliği!

YORUM | M. NEDİM HAZAR

Esasen kadim ve toplumları içten içe bitiren bir problematiktir haset. 

Tabiri caizse, ilk işlenen günahlardandır çekememezlik ve kıskançlık oyunu. Dünya öncesine kadar uzanır. Kadimdir; Hz. Âdem, İblis tarafından kıskanılmış ve çekememezliğin neticesinde rahmetin fersah fersah ötesine savrulmuştur. 

Kabil ile yeryüzünde hemen tekrar sahnelenir ve sonrasında tarih boyu tekrar ettiğini görürüz.  

Kabil, Habil’i çekemez; Firavun, Hz. Musa’yı… Hz. İsa da kurtulamaz bu derin hastalığın sahiplerinden, Hz. Peygamber Efendimiz (sas) de.  

Haset, sahiplerinin kendi ufuklarını karartmakla beraber, hayatlarını azaba çevirir bir şekilde. İyiliklere, kötülük; hayırlara, şer yaftasını yapıştırıp kendilerini öyle kandırırlar. Elde ucu keskin ve ağır, yıkıcı edevatla yürürler iyi olanın üzerine. Dünya bir tür şer arenasına döner bu rahatsızlığın yüzünden. 

Bu marazın yol haritası da bellidir. 

İnsanı içten içe kemiren sıradan bir kıskançlık duygusu bir süre sonra harekete geçer, hazımsızlığı yedeğine alarak çekememezlik yükünü giderek ağırlaştırır. Minik bir kartopunun yuvarlanarak büyümesi gibi lanetli bir ağırlığa dönüşür ve ruhun üzerinden adeta bir silindir gibi geçerek muazzam hezeyanlara dönüşebilir.  

Eskiler ne şahane demişler; “Kıskançlık; kıskanılandan çok kıskanana zarar verir.” 

Bir kere vicdan yara almıştır ve güzellikler, iyilikler rahatsız etmeye başlar haset sahibini. Muhatabındaki her haslet onu rahatsız eder ve bir bumerang misali kendi kendine zarar verircesine homurdanmaya başlar. 

Uykuları kaçar ki, nefret tam da böylesi alanlarda kendine yaşam alanı bulur. Halkın ve Hakk’ın teveccühlerini sorgulamaya başlar. Belalar, kahırlar ile önce pasif bir duruşa geçer. Ardından eyleme geçirir bu maraz sahibini. Hiçbir şeyi gözü görmemeye başlar. Varsa yoksa hasmının sahip olduklarıdır. Kendisinin de sahip olması adına bir çaba içerisinde olmaktansa, sahip olanların kaybetmeleri daha önemlidir bu durumda. 

Bırakınız eşit şartlarda hayırda koşturmayı, rekabet etmeye bile tahammülü yoktur. Tahrip ve yıkım öncelikli olur haset sahibi için. Marazı gerekçelendirmeye, üzerini başka şeylerle örtmeye çabalaması ise bir noktadan sonra komik kaçar. Ve gücü nispetinde korkutucu da olur. Hasedin döndürdüğü gözden bu nedenle sakınmak lazımdır. Muazzam bir hezeyan hafakanı içinde yuvarlanıp durur çünkü. Gökyüzü daima kasvetli, havası sürekli elektrikli olduğundan ruh hali giderek bozulur. 

Ve ne acı ki bir süre sonra ayrıntılar önemsizleşip, olumsuzluk standart donanıma dönüşür hâsidde. Artık neredeyse bütün iyiliklere düşmandır ve bütün güzellikler onu rahatsız etmeye başlamıştır. 

“Ateş odunu yakıp kül ettiği gibi, haset de iyilikleri öyle yer bitirir.” şeklinde anlatılır Ebû Davud ve İbn Mâce’de. 

Taberânî’de ise Efendimiz’in (sav) şu muazzam cümleleri nakledilir: “Benim ümmetime de geçmiş milletlerin hastalıkları bulaşacaktır; o hastalıklar, şımarıklık, küstahlık, servet çokluğuyla övünme, birbirine sırt dönüp uzaklaşma ve çekememezlikti.” 

Bugünlerde Siyasal İslamcıların nasıl bir haset içinde kıvranıp adeta kendi kuyruğunu ısıran yılan gibi, kendilerini yutmaya başlaması haset hastalığının vardığı evre açısından ibretliktir. 

Bu nedenle kendileri dışındaki herkese hain, terörist, alçak diyebilmekteler rahatlıkla. 

Siz yeni bakan, yeni anlayış, artık demokratız filan güzellemelerine sakın ha sakın kanmayın. Siyasal İslamcıda iki şey asla değişmez; münafıklık ve haset…

Onların asli vazifesi yapmak değil yıkmaktır, onarmak değil kırmaktır, koymak değil çalmaktır… 

Haset, keskin sirke gibi kendilerini bitirene kadar buna devam edecekler. Biz ne dersek diyelim…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

12 YORUMLAR

  1. Su anki Islamcilarin en büyük sorunu haset ve münafiklik degil, öncelikle korkaklik. Türk toplumunun da en belirgin özelligi budur ve bu tesadüfi degil. Tesadüf olsa en cok istismar edilen yönü de bu olmazdi.
    Dün Abdurrahman Ünlüsoylu adli bir okur icinde bulundugumuz acikli durumu gayet güzel özetlemis. Bu sekilde sürekli olarak Islamcilara vurarak bir arpa boyu yol alamayiz. Is artik öyle bi yöne ulasti ki, onlar suclarini örtbas etmek icin fetö fetö dedikce biz de Islamci Islamci der olduk.
    Kendimize bakmaliyiz. Mesela surdan baslayabiliriz: Cemaatin kibri kimlerin haset barajini patlatti da ortalik sel oldu gitti? Bu sel nasil ortadan kaldirilir? Bu kibirle daha nereye kadar? Masaya hicbir zaman yatmayacak mi bu kibir?

  2. Dünyadaki bütün sistemler insan ürünüdür. Hukuk, Kurumlar, Devlet, Demokrasi, İnsan Hakları, Sosyal Devlet, bilim, gelişme, yeni tedaviler bulma, barışın sağlanması, iklim ve çevrenin korunması gibi bir sürü şey. Bunların hepsi insan mekanizmasının, vicdanının, aklının, ahlakın ürünüdür. Bunlar için çok büyük filozoflar ortaya çıkmıştır. Dinler ise herşeyi tam yerli yerine oturtmak için indirilmiştir. Bunların hepsi bir insanın kafasındaki düşüncelerin dışarı yansımasıdır. Dünya yada medeniyetler böyle yükseliyor. Kıskanç biri bütün değerleri örtmekte ve baskın dürtü kıskançlık olmaktadır. Medeniyetler kuran insan kendini kıskançlığa kaptırmıştır. Kafada medeniyeti yıkmıştır. Ama dışarıdan hala medeniyete bağlı bir insan gibi yaşar. Yani iki yüzlüdür. Eline fırsatı geçirdiğinde bütün insanların medeniyetini yıkacaktır. Çünkü medeniyeti var eden değerler, düşünceler, sistemler hassas denge üzerine kuruludur ve kişi kıskançlık nedeniyle bu hassas algıyı çökertmiştir. İçinde artık sadece kıskançlık ve yıkma isteği vardır. Çünkü kıskançlık nefsani bir şeydir. Medeniyete ait bir şey değildir. Bu arada insan kıskanabilir, ama bu kısa sürer ve kişi bu dürtüyü kontrol almaya çalışır. Belki bir ömür boyu kontrol almaya çalışacaktır ama sonuçta bir direnç, mücadele vermektedir. Bence münafığın en belirgin özelliği bu mücadeleyi anlamsız bulmasıdır. Aradaki en keskin ayırım bence bu. O kıskançlığını yaşamaktadır.

    Gücü ele geçirdiğinde içinde yıktığı medeniyeti artık kavrayamadığından diğer insanların sahip olduğu medeniyeti hazmedememekte ve hasetlik onun karakteri halini almaktadır.

    Kendisinde olmayan medeniyeti insanlar için çok görmekte ve yıkmak istemektedir. Mesela Türkçe olimpiyatları bir medeniyeti çağrıştırdığından Hizmeti tamamen parçalamak istemektedir. Kafir onun hasetini kullanarak insan iş gücünden istifade etmektedir. Virüsün hücreye girip virüsü kendi çıkarına hizmet ettirmesi gibi. Sonuçta o hücre bir noktadan sonra parçalanır.

    Haset dürtüsü bütün işleyen denge mekanizmalarını parçaladığından bu kişiler zulüm işlerken kadın, çocuk ayırt edemezler. Çünkü haset onları kör etmiştir. Ama normal bir kötü kişi ben sadece erkeklere zarar vereceğim diyebilir ama bu yaratıklarda o da yok. Yani kötülerden bile daha aşağı seviyedeler.

    İnsanlar ve ben medeniyet duygusunu yitirdiğimizden Vatan duygusu şeklinde, o da Türkçülük diye yaşıyor gibiyiz. Ben Türkçülüğü yaşamıyorum. Sadece bağlı olduğum değerleri uygulamaya çalışıyorum. Ama bu değerlerin toplumda bir sıfat olduğunu göremiyorum. Hiçbir değeri toplumda tam temsilini göremiyorum. Yarım yamalak bir toplumda hep bir eksiklik hissi ile yaşıyoruz. Her şey yarım hatta çeyrek gibi. Sürekli sahip olduğumuz değerler ile birbirimize vuruyoruz, değersizliğe dair bir yüzleşme. Münafık ise var olan yada var olmaya çalışılan değerleri biçmek için fırsat kolluyor. En büyük silahı yalan ve iftira. Yalan ve iftira ile toplumda yeni bir medeniyet algısı oluşturmaya çalışıyor. Ama toplum farketmese de yaptıkları şey arada kalan son bağları da koparmak. İnsanlar “neden bağları güçlendirmek yerine bizi birbirimize kışkırtıyor?” diye sorması gerekir. Yani soykırım projesini hazırlayan hem münafıkları iyi çalışmış hemde değerleri yitirmiş, hırsıza hırsız demeyip oy veren müslümanları iyi çalışmış. İnsanları çok iyi çalışmışlar. Derslerini çok iyi yaptılar. Yani münafığın özelliğini sizin tasfiriniz gibi çalışmışlar, örgütlemişler, adam kazandı ile, yenikapı ruhu ile ruhlarından üflemişler.

    İşbirliği yaptığı kötülerden farkı; kötülerin kendi içlerinde değer yargıları var. Hayvan suretindeler ama kötü, çakma bir Türk Devleti kurabiliyorlar. Kadınlara en fazla baş örtülerine elleri uzandı. Çok kötü ama bunların kötülükte sınırı yok. Çünkü hayvan bile değiller. Haset yüzünden bir adam, kadın, çocuk, ihtiyarı ayırt edemezler. Kötüler bunları kullandıktan sonra aşağılayarak atacaklar. Münafıklar bir varlık gösteremez ama kötüler belli değerleri koruyabilirler. O yüzden tek adamın ayaklarını sürüye sürüye gittiği yer çukur. Ama kötüler çoktan rejimi ele geçirdiler. Din görünümünde dinsiz bir devleti müslümanlara çok kolay kabul ettirebilecekler.

  3. Siz hiç KISKANÇLIĞI gördünüz mü?
    Ben gördüm.
    Çok dehşet bir şeydi.
    Ve inanın, zararından korunmak için özel bir muhafız tutmuşum.
    Gafil bir anımı yakalayıp darmadağın etmesin diye sürekli teyakküzdayım…

  4. Sevgili arkadaşlar lafı çok fazla uzatmaya gerek yok sadece bir soru soracağım lütfen bana samimiyetle cevap verir misiniz sahici olun lütfen:

    1.Siyasal İslam’ın mimari kimdir?

    2. Bugün Siyasal İslamcılık dediğimiz kişilere ait sıfatları üzerinde barındıran ilk Müslüman imam kimdir?

    3. Ehliyet ve liyakat esasına gözetmeden ilk defa yönetici atamasını kim yapmıştır?

    4. Tarihte ilk defa yapılan bu temel yanlışları başta akil insanlar toplumun ileri gelenleri ikinci olarak Müslüman toplum ses çıkartmayarak veya onaylayarak günümüze kadar bu geleneği devam ettirdiyse bugünkülerin yaptığı hataların Bir misli de onlara ait değil midir?

    5. Dolayısıyla bugün hata yapanlar aslında geçmişte hata yapanları örnek aldıkları için önden giden arabanın hız sınırını aşması bazı ülkelerde arkadan gelen arabaya ceza bile verilmemesinin sebebi iken bugünki insanları bu kadar suçlamanızın sebebi nedir?

    5. Kaldıki eğer samimi iseniz geçmişte hata yapanları aynı hataları yapanları bugüne kadar aklı başında kaç kişi mihenge vurarak ciddi bir şekilde eleştirmiştir?

    Lütfen başta sevgili yazarımız nedim Hazar hocam olmak üzere tüm yorumcuların cevaplarını merakla bekliyorum sevgilerimle

    • Biz sahabeye dil uzatmayız, uzatanları da Allah’a havale ederiz. “Samimi” sorularınızın cevabını gidin başka yerde arayın.

      Günümüzdeki sorun da bazı müslümanların geçmişteki bazı kişileri örnek alması değil, Peygamberin sünnetini unutmuş olmasıdır. Sorunlarımızın çözümü 1400 sene önceki olayları kurcalayıp, müslümanlığın yayılması için canını bile hiçe atmış insanları eleştirmekte yatıyorsa biz zaten bitmişiz demektir. O zamanlarda yaşasaydık belki de Peygamberin yanında olma yükünü kaldıramayıp müşriklerin safında olacak olan bizlerin kalkıp “şu sahabe Siyasal İslamın mimarıdır” falan diye üst perdeden konuşması çok komik. Bu konuda düşülebilecek yüzlerce anakronizm örneğine hiç değinmiyorum bile.

      Hiçbir fayda vermeyecek ve bir sonuca varılması imkansız konuların, hele ki bir ilim ehli olmayan, sıradan insanlar tarafından konuşulması yerine Peygamberin sünnetine uyalım, ibadetlerimize dikkat edelim ve insanlara yardımda bulunalım.

      • Sizin dil uzatmaktan korktuğunuz sahabe Muaviye, Hz.Ali gibi bir sahabeye sövme talimatı veriyor Kûfe Valisi Mugīre b. Şu‘be’nin, Muâviye’nin talimatına uyarak cuma hutbelerinde Hz. Ali ve taraftarlarına ağır bir dille sövmesine ve Hz. Osman’ı överek onun katlini kınayan konuşmalar yapmasına Hucr b Adiy şiddetli tepki göstermesi, Mugīre’nin yerdiklerinin kendisinden daha faziletli olduğunu camide yüzüne karşı söylemesi ile Hucr ve arkadaşları Muaviye’ye cezalandırılmak üzere gönderiliyor. Muaviye önce hepsini hapsediyor sonra Hz.Ali’ye sövmeleri karşılığında affedeceğini söylüyor. 6 arkadaşı ve Hucr bunu kabul etmeyince infaz ediyor. sonra Hucr’un 2 oğlu Ubeydullah ve Abdurrahman’ı da Hz. Ali taraftarı olduğu için katlediyor. Bunları duyan Hz.Aişe Muaviye’ye çok kızıyor. Tabiinden Hasan el-Basri’yi bilir misiniz? Muaviyenin 4 büyük işinden bahseder ve bunlardan sadece 1 tanesi onu helak etmeye yeter der. bunlardan sadece birisi bu Hucr hadisesidir.
        Biz de sahabeye dil uzatmayız, ama Efendimiz’in bu hadisini tüm sahabelere genelleyerek onları dokunulmazlık zırhına sokamak Kur’an’a da aykırı Pygamberimiz’in kastına da aykırıdır. Kur’an’a neden aykırı? Tevbe suresinin 31. ayeti; ” (Yahudi ve Hristiyanlar) Allah’ı bırakıp da din âlimlerini, rahiplerini, özellikle Meryem oğlu Mesîh’i rab edindiler. Oysa tek bir Tanrı’ya kulluk etmekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka ilah yoktur; O yüceler yücesidir, onların yakıştırdıkları eş ve ortaklardan bütünüyle uzaktır.”

        Rab edinme ifadesini içeren bu âyette yahudilerin ve hıristiyanların din âlimlerini ve din adamlarını Tanrı edindikleri yani onlara açıkça taptıkları değil Tanrı benzeri bir otorite tanıdıkları ifade edilmiştir. Nitekim Adî b. Hâtim ile Hz. Peygamber arasında bu âyet hakkında şöyle bir konuşma geçtiği rivayet olunmuştur:

        – “Yâ Resûlellah! Biz onlara (dini otoritelere) kulluk etmiyorduk ki!

        – “Peki, onlar size istediklerini helâl, istediklerini haram kılıyorlar ve siz de onlara (mihenge vurmadan) uyuyor değil miydiniz?”

        – “Evet!”

        – “İşte burada söylenen de odur” (Tirmizî, Tâc 4/255-256; Zemahşerî, II, 149; Râzî, XVI, 37).

        İşte bu Şirktir.
        Şimdi düşünelim: Bu ayet bizim için indirildiğine göre bize bir uyarı anlamı içermiyor mu? Yani Sahabe Efendilerimiz dahil en üst düzey din adamlarımızın yapıp ettikleri için bize aynı hataya düşmememiz konusunda bir uyarı değil midir? Mesela Hz. Osman (ra) Efendimiz sahabelerin en ileri gelenlerinden, zinnureyn ve aşere-i mübeşşereden bile olsa 12 yıllık siyaset hayatından yaptığı hataları mihenge vurmaya kalkarsak edepsizlik mi yapmış oluruz yoksa Kur’an’ın işaret buyurduğu gibi mi davranmış oluruz? Eğer böyle yapmayı İNHİRAF gibi görürsek Ehl-i Kitap gibi aynı hataya düşerek asıl inharafı o zaman yapmış olmaz mıyız?

        Maalesef bizim kültürümüzün en büyük inhiraflarından birisi, bir kişiyi yücelttiğimizde pür hatasız, alçalttığımızda da pür hatalı olarak muamele etme alışkanlığımızdır. Zaten Kur’an da bize bu uyarıyı yapıyor…
        Efendimiz (sav) , kızım Fatıma hırsızlık yapsa hiç düşünmeden elini keser had cezasını uygularım derken haşa şov mu yapmıştır yoksa bize bir şey mi ifade etmeye çalışmıştır? Yani bana en yakın evladım olan bir sahabe bile adalete aykırı bir fiiliyata girerse hemen gereğini yapın mı demek istemektedir? Ve sonuna şunu ekliyor. Sizden önceki kavimlerin helak olmasının sebebi işte buydu. İleri gelenleri dokunulmazlık zırhına sokar ama sıradan insanlara cezalarını veriridi diyor değil mi? İşte bizim de en başından beri içinde bulunduğumuz durum bu değil mi?
        Batı toplumundan bu konuda öğreneceğimiz çok şey var. Zira bu konuda Aliya İZZETBEGOVİÇ; “Ben olsam, Müslüman Doğu’daki tüm mekteplere ‘eleştirel düşünme’ dersleri koyardım. Batı’nın aksine Doğu bu acımasız mektepten geçmemiştir ve birçok zaafının kaynağı budur.” diyerek buna dikkat çekiyor.

        Üstad Bediüzzaman Münazarat isimli eserinde aynen şöyle diyor:

        “Hiçbir müfsid ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür. Evet, kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hattâ benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim. Veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyleyse, her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte, size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mihenge vurunuz. (Mihenk: Kur’an,Sünnet,Akıl)) Eğer altın çıktıysa kalbde saklayınız. Bakır çıktıysa, çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz, gönderiniz.”
        Üstadın bu cümleleri şov mudur, yoksa akıl ve hürriyetten yoksun reaya olmayın demek midir?

        Sahici olun lütfen öfkelenmeden, sinirlenmeden, haset ve kibir bataklığına düşmeden cevap verirseniz sizinle konuşurum vesselam…

    • Polis hırsızı kovalıyorsa polisin suçu nedir?
      Münafık müfıklıgını yapar
      Kafir kafirligini
      Peygamberimiz, münafıkların listesini Hz. Huzeyfe’ye vermişti. Hz. Ömer’in, Peygamberimiz beni de münafıklardan saydı mı, diye sormasının hikmeti nedir?

      Hz Ömer gibi bir kişilik bu soruyu soruyorsa

    • Öncelikle Siyasal İslam hakkında hiçbir fikrim yok. Sayın yazarın yazdıklarından fikir edinmekle beraber aslında siyasal islam umurumda değil. Ben sadece olup bitenle ilgilenmeye çalışıyorum ve bu konuda bayağı fikir ediniyorum. Geçmiştekileri bilemem ama şimdikileri biliyorum. Şöyle;

      Önce somut bir örnek ile tarih sahnesine çıkıyorlar. Yani gerçek bir acıyı işliyorlar. Bunu işlerken kendilerine yer ediniyorlar. Bu kısım gözden kaçan kısımdır çoğunlukla. Belki siyasal islamı eleştirmeyenlerde bu nedenle yani haklı bir nedene parmak bastığı için eleştirmiyordur. Çünkü eleştirirse “bakın gördünüz mü, camileri ahır yapanlarla işbirliği yapıyorlar” diyecekler ve bu sayede dini rakibini elimine edecek. Nasıl ki bugünki rakibini PKK üzerinden elimine ediyorsa.

      Mesela bir somut örnek; seccadeye bastı. Normalde bu olay yer, zaman, kişi içerir. Ama bu zamanla yer, zaman, kişiden bağımsız algılanır ve karşı taraf hep kötü, kendileri ise OTOMATİKMAN hep iyi. Mesela bu noktadan sonra kimse artık siyasal islama eleştiri getirmez. Çünkü artık hep yada hiç yasası işler. Yani hırsız diye eleştirsen bütün sihir bozulacak. Çünkü sihiri ayakta tutan şey seccadeye ayak basmaktır.

      İşte somut bir olayı çarpıtıp büyük yanlışlara girmek ile siyasal islam arasındaki çizgi çok incedir. Yani harama haram diyemiyorsun. Yani eleştiremiyorsun.

    • Arz edeyim:
      Siyasal Islam´in mimari ve ilk bugünün siyasal Islami´nin sifatlarini barindiran ilk imam sorusu cok muallakta kalan bir soru. Muallakta kalmayan tek tarafi Müslüman olmasi gerektigi. Ilk “Müslüman imam” tabiri meraminizi daha da muallak hale sokuyor.
      Siyasal Islam dedigimiz kavramin gecmisi surda 100-150 yil ve türlü türlü kollari var. Reformcu olarak Islam Devleti kurmak isteyenler de var, geleneksel Islama bagli kalarak isteyenler de. Sünni Islamcilar var Sii Islamcilar var.
      Yok siz illa “Madem Peygamberimiz de bir Islam Devleti” kurmus, dolayisiyla o da Siyasal Islamcidir, halifelik yapmis olan ashabi da Siyasal Islamcidir” diyorsaniz, o zaman da karsi sorular cikar, mesela “Allah rizasini devlet yönetmenin önüne koyan, dolayisiyla böyle bir yasam tarzinin mimari kimdir” gibi.
      Bugün Müslüman dünyada bir tur atarsaniz, ilk Aleviligin de, Selefiligin de, Siiligin de, tasavvufun da Hz. Peygamber´e (as) kadar götürüldügünü, ilk Alevinin, ilk Selefinin, ilk mutasavvifin Hz. Peygamber (as) oldugunu duyarsiniz.
      Ve bu insanlar, gerek kendi inanclarini dogrulamak, gerekse karsi görüsleri cürütmek icin bi takim argümanlar ortaya atarlar. O bakimdan saglikli bir sonuca varmak icin örnegin sunu sormak gerekir: Hz. Osman akrabalarini, sirf akrabalari oldugu icin mi önemli görevlere getirdi yoksa liyakatli olduklarini yakinen bildigi icin yani liyakat odakli düsündügü icin mi? Onu akrabalarini b konumlara getirmekle suclayanlarin ilklerinin motivasyonu neydi? Din mi, muhaliflik mi?
      Diyelim ki, sirf akrabalari oldugu icin böyle yaptigini tespit ettik. Sirf bundan dolayi bir sonraki nesillerin de aynisini yaptigi bir safsatadir. Kimse “samimi olarak” gecmisine veya kitaplara bakarak böyle bi uygulama varmis, tam sirasi, ben de yapayim demez. Dese toplumda gayet “kaynaklara dayali” tepkiler görecegini bilir.
      Napar peki? Örnegin kendisi acisindan kacinilmaz olan bi kötülük yapar, o kötülük artik yapilmistir ve geri dönüsü de yoksa gecmisteki uygulamalari öne sürerek caresizce kendini savunmaya gecer, o uygulamalari baglamindan cikararak istismar eder. Siz hic “Gelecek parlamento döneminde Hz. Osman efendimiz gibi akrabalarimizi kayirmayi düsünüyoruz” diyen duydunuz mu? Duyamazsiniz, adam onu tamamen kendi zaaflariyla yapar ve sonra sucu Hz. Osman´a atar bi yerde ve onu tarihi sorumlulugunu ihlal etmis bir kisi olarak yansitir.
      Sonra bir de su tarafindan bakalim: Kim bu gecmisteki ders almasi gerekenler? Ulema mi? Siyasiler mi? Kim? Siyasiler hatalardan ders almazlar, hatalari aracsallastirirlar, örnegin Hz. Osman akrabalarini üst konumlara getirdi derler. Yani su veya bu sekilde bunu demisler zaten. Yine ulema icinde biz kimi suclayacagiz ders almadi diye? Hangi büyügümüze baksan dogruyu söyledigi icin eziyet görmüs zatlar. Ayrica bunu iddia eden ulema da olmus ki, bugüne kadar bu söylem gelmis zaten. Peki bu söylem neden vicdanlarda ters tepiyor? Cünkü meleklerin bile kendisinden utanacagi kadar Allahla irtibati olan bir sahabe, sirf akrabasi diye liyakatsiz insanlari önemli yerlere getirmez. Getirse o dillere destan hususiyetini kaybeder.
      Bu gibi konularda ayrica suna iyi dikkat etmenizi tavsiye ederim: Siyasal Islamci kimdir? Islam Devleti isteyen mi, bütün dünyada Islam olsun isteyen mi, herkes bi sekilde Müslüman olsun diyen mi, herkes Müslüman olmasa bile Islam´in söylemi hakim olsun diyen mi, gecimini Islamdan kazanan mi, yoksa Islamla hicbir alakasi olmayan ve fakat icinde bulundugu toplum icabi Islam ile isini yürüten mi? Veya münafiklar mi? Kim bu Islamci?
      Söyle de sorabiliriz? Bugün ülkeyi kim yönetiyor? Hayrettin Karaman mi, Süleyman Soylu mu?, Perincek mi? Cübbeli mi? Hilal Kaplan mi? Bunlar İslamciligin neresinde? Veya Yeni Asya, Ali Bulac bunlarin neresinde?

      • Siyasal İslam dini siyasete alet etme ifade eder 150 sene önce bu kavramın kullanılmaya başlaması bir şey ifade etmez. Siyasal İslam’ın İslam tarihinde ilk temsilcisi halife olarak muaviyedir bunu inkar edemezsiniz. Hazreti Hasan ve Hazreti Ali’den hilafeti gasp hile cebir ve tehdit ile ele geçiren Muaviyeedir. Siyasal İslam’ın mimari bu fiillerdir bugünküler de farklı bir şey yapmıyor her türlü hile her türlü gasp cebir ve şiddet şiddet yollarına başvurarak siyasette söz sahibi olmakdini de buna alet etmek Siyasal İslamcılık demektir bunun aksini iddaa eden var mı?
        Muaviye konusunda yukarıda Davut beye vermiş olduğum cevabı okuyabilirseniz aynı şeyleri tekrar etmeme gerek kalmaz.
        Hazreti Osman meselesine gelince Hazreti Osman’ın yapmış olduğu yönetici atamalarında liyakat ve ehliyete riayet etmeksizin bu atamaları yaptığı ve zamanın sahabelerinin birçoğu tarafından uyarıldığı hatta Mısır halkının valiyi görevden alma talebine ısrarla karşı çıkması sonucunda şehit edildiği tarihsel bir vakadır olgusal bir hakikattir inkar edilemez. Bir kişinin dini kimliği devlet idaresinde adil olması anlamına gelmez adil imam dini kimlik ile tefsir edilmez adil idareci toplumsal sözleşmenin ve yasaların gereğini yapan hukuka bağlı kalan meşveret esasına göre liyakat ve ehliyet sahibi kişileri görevde tutan adalet sahibi kişi demektir.
        Devlet işlerinde adalet Dini prensiplere göre değil hukuki ve toplumsal sözleşmeye göre belirlenir. Çünkü dini yorumlar subjektiftir herkesi bağlamaz bu yüzden mezhepler vardır oysa tüm toplumun iki yakasını bir arada tutacak toplumsal sözleşmeye göre hareket edilecek hukuki davranışlardır dolayısıyla hukuk objektiftir din ve din yorumu subjektiftir hukuk herkesi bağlar din herkesi bağlamaz.
        Bir kişiden meleklerin utanıyor olması o kişinin yapmış olduğu icraatların adil olduğu anlamına gelmez ve buna delil teşkil etmez bir kişinin devlet işlerinde adil olduğunun delili yasalara mevzuata ve toplumsal sözleşmeye bağlı hareket ettiği ile delillendirilir ve ölçülür.
        Hazreti Osman’ın ayakları benim de başımın üstünde hepimizin başının üstündedir o cennetle müjdelenmiştir ve kesinlikle niyetinin iyi olduğuna ben de inanırım ve asla cehennem kokusu duyacağın ihtimal vermem günahının olduğuna da ihtimal vermem çünkü ameller niyetlere göredir fakat bu bir tarafa diğer tarafta yapmış olduğu atamaların liyakat ve ehliyet esasına dayanmadığı onun kalbinin temizliği ile değil olgusal hakikat ölçüleri ile belirlenir ve büyük Sahabeler ve toplum şahittir ki ehliyetsiz ve liyakatsiz Yöneticiler atılmıştır ve hatta ısrarla bunları asla etmemiştir şehadetine sebebiyet veren hadise de Mısır’daki ehliyet sahibi olmayan valiyi halkın azletmesini Defaatle talep etmesine rağmen bu konuda ısrar etmesi olmuştur ne ilginçtir ki birkaç 1000 kişilik bir ordu Mısır’dan kalkıp koskocaman İslam Devleti’nin tüm askeri güçlerini ekarte ederek halifenin evini kuşatmış ve şehit etmiştir buna. Şam Valisi muaviye Bile seyirci kalmış sonradan Hazreti Osman’ın kanını bahane ederek her türlü melanete teşebbüs etmiştir…!
        Uzun lafın kısası şudur devlet işlerinde dini kimlikler değil somut hukuki fiiller önemlidir kişilerin kalpleri niyetleri değil meleklerle olan ilişkileri değil Allahla olan irtibatları değil toplumsal sözleşme somut hukuksal metin ve buna göre yapılan fiiller adaleti belirler biz bu ikisini birbirinden ayıramadımz için sapla samanı birbirine karıştırarak günümüzdeki Siyasal İslamcılar da olduğu gibi tarihte de o ne yapıyorsa mutlaka bir hikmeti vardır diyerek birilerine göre adil olan fiiller başka birilerine göre zülüm olmuş ve bu tartışma 1000 küsür senedir hiç bitmemiştir meselenin bam teli burası neden tarih tekerrür ediyor neden buna kafa yorulmuyor bunu kim ilk defa başlattı ve başlatanlar neden dokunulmazlık zırhında o zaman bu dokunulmazlık zırhı Şimdikiler içinde olmasında ne mahsuru var diye düşünenlere ne diyeceksiniz?
        Hatta bir şey daha söyleyeyim batıdaki laiklik kavramı biz de din düşmanlığı şeklinde uygulandığı için yanlış anlaşılmış aslında laiklik son derece doğru bir uygulama diye düşünüyorum ne dersiniz?

        • Takintili insanlarla tartismak yorucu bi sey, kisaca son kez cevap vermeye calisacagim. Kendi dogrulariniza sürekli olarak “inkar edemezsin” seklinde ifadeler kullanacak kadar takili kalmissiniz. Halbuki ben size Siyasal Islami nasil anladiginiza göre cok farkli dogrular elde edebileceginizi söylemistim. Muaviyeyi kafanizda bi yere oturtmussunuz ve bize bu konuda size tabi olmaktan baska bi secenek birakmiyorsunuz. Bununla da yetinmiyor dini yorumlarin sübjektif oldugunu söylüyorsunuz. Yani benim size söyledigimi siz yine bana söylüyorsunuz ve maalesef kendi söylediginizden bile nasiplenmemissiniz. Halbuki biliyorsunuz ki, Googleda ufak bi arastirma ile Muaviye´nin veya Hz. Osmanin hakliliklarini tipki sizin gibi “inkar edemezsin” modunda anlatan bi sürü yazi bulmak mümkün.Ben böyle yapmayacagim.
          Siyaset Muaviyeden önce de vardi. Peygamberimiz de (as), dört halife de siyaset yaptilar, devlet yönettiler, birilerini bi yerlere atadilar, savas kararlari aldilar. Onlara da birileri biat ederken birileri muhalefet etti. Muaviyenin halifelik sistemini saltanata cevirmesi siyasal Islamci oldugu anlamina gelmez. Veya nereden baktiginiza göre degisir. Aradaki farki görmek istiyorsak, Islam dört halifeyi elinde tutuyordu, onlara o yön veriyordu. Muaviye ile birlikte Islam bircok sey gibi sultanin eline gecti, her sey gibi Islama da sultan yön verdi. Bu Muaviye ile birlikte Islam´in artik fail olmaktan ciktigini gösterir.
          Iyi bir örnek degil belki ama, illa bir paralellik kuracaksak, halifelikten saltanata gecisi Refah partisinden AKPye gecise benzetebiliriz. Erbakan bir siyasal Islamci olarak halifelerin, Erdogan da bir popülist olarak Muaviyenin tirnagi bile olamaz belki ama böyle bir benzerlik var aralarinda. Erdogan siyasal Islamci degil, bir popülist, yasadigi ülkede Islam degerli oldugu icin onu kullanmis o kadar. Simdi de belki Islam´i kendi elinden oglunun veya damadinin eline birakacak, tipki Muaviyenin Yezidin eline birakmasi gibi.
          Hz. Osman meselesine gelince.. Bu sahabenin liyakat kurallarina uymayarak atamalarda bulundugunu aksini söyleyenleri inkarcilikla itham edecek derecede iddia ediyorsunuz. Oysa böyle bir ihlal dogrudan zulüm ortamina davetiye cikarmak demek, üstelik sizin mantiginizdan yola ciktigimizda Muaviye gibi yöneticilerin önünü acma, onlarin ilerde yapacaklarina mesruiyet saglama gibi agir bir cürüm anlamina geliyor. Böylesine agir bir ihlali yapan birisine hala daha basimin üstünde yeri var, niyeti iyiydi, üstelik zaten cennetle müjdelenmisti diyorsaniz öncelikle kendi samimiyetinizi gözden gecirmelisiniz. Burda büyük bir celiski var cünkü.
          Ben olsam sizin yerinizde söyle yaparim: Bu mesele madem benim icin dert oldu, öncelikle Hz. Osman gercekten akraba mi kayirdi, yoksa gercekten de iyi tanidigi icin kendi akrabalarindan yana tavir koymak zorunda mi kaldi bunu ögrenirdim, sonra o kisiler gercekten zulüm mü yapmis yoksa bunlar muhaliflerin söylemi mi ona bakardim ve yine en son bu yöneticilerin azledilmesini isteyen sahabenin motivasyonuna bakardim. Mesele daha fazla büyümesin diye siyaseten mi istiyorlar yoksa gercekten zalim olduklari icin mi?
          Neyse bunlar aslinda cok tali konular. Bu kadar girmemin sebebi, bu gibi konularda fikir yürütürken samimiyeti öncelikle kendinizde aramaniz. Sayet önemli olan bugünün hukuki normlarini baz almaksa, tarihi eselemenin hicbir manasi yok. Zaten biz de bunu söylüyoruz, yönetimde günah ve sevaplari biliyoruz, bagli bulundugumuz hukuki sistemin de belli basli gerekleri var. Hz. Osman veya Muaviye Peygamberimiz (as) kadar iyi derecede halifelik yapsalardi da liyakatsiz insanlarin bi yerlere atanmasi er ya da gec olacakti. O zaman is surada dügümlenecekti: Nasil bir yönetim sistemi? Laik mi degil mi vesaire.
          Laiklik bize Avrupa tecrübesiyle gelmis bir cözüm. Bu cözümle birlikte Bati dinin bileklerini arkadan kelepcelemis ve hadi serbestsin demis. Bi yerde hakli da. Bunu bize uygulamanin büyük dezavantajlari var ama Müslümanlar gecici bir süre laikligi bir cözüm olarak kabul etmek zorundalar. 1400 yillik Islam tarihinde Islamdan ziyade siyasete bulanan bu cografyanin laiklikten öte bir cözüm bulmasi gerekiyor. Öyle bir cözüm ki, hem kendini kurtaracak hem de Batiyi. Su an Islam dünyasi son sürat cöküyorsa, Bati da orta siddette cöküyor.
          Bu konuda Müslümanlardan bir ümidin neredeyse kesildigi bir noktadayiz ve cogumuz bir kurtarici bekliyoruz.

  5. Raci beye cevap:

    Gerçekten takıntı ön yargılardan kurtulamamaktır, hakikate kapalı olmaktır, yanlışlarına kılıf bulmaktır. Eleştirel düşünmeye kapalı olmak eleştirilere tahammül edememektir. Cahiliye toplumları gibi Ataları ve inançları için aklı devre dışına çıkarmaktır, atalarının yanlış yapabileceğine ihtimal vermemektir…
    Şimdi size kısaca sapla samanı birbirine karıştırmak için peygamber ile diğer liderler arasındaki farkı kavramak için liderler hakkında kısa bir analiz yapmak istiyorum:
    3 türlü liderlik vardır. Rasyonel lider, geleneksel lider ve karizmatik lider.

    Rasyonel liderler toplumsal yasalara göre hareket etmek zorunda olan liderlerdir, günümüz modern dünyasında demokratik rejimlerde seçimle gelip giden lider gibi. Mesela Merkel, Amerikan başkanları rasyonel liderlerdir. Örnekler çok artırabiliriz. toplumsal yasalar toplumun dinamik yapısına göre zamana göre ve akla göre dizayn edilen yasalardır.

    geleneksel liderler geleneksel yasalara göre hareket etmek zorunda olan liderlerlerdir, İngiltere kraliyet ailesi, Osmanlı padişahları gibi. geleneksel yasalar nesilden nesile aktarılır ve değişmez. Bu iki kısım liderler de bağlı oldukları yasaların dışına çıkamaz.

    Karizmatik liderler ise hiçbir yasaya bağlı olarak hareket etmeyen tam aksine yasaları kendileri dizayn eden liderlerdir. Peygamberler, diktatörler ve tiranlar gibi. Mesela tüm peygamberler, Hitler, Stalin Atatürk ve Tayyip Erdoğan karizmatik liderdir. Örnekler çok artırabiliriz. Karizmatik liderin en bariz özelliği, ona bağlı hareket eden toplumun onu asla eleştirmemeleri, ona bağlı olmayan kesimin de ondan nefret etmeleridir. Yani karizmatik lider beğenilmez, ya sevilir ya da ondan nefret edilir. Ama rasyonel liderler ve geleneksel liderler beğenilir, sevilmez veya nefret edilmez. Çünkü bir kişiyi beğenmek onun beğenilen ve beğenilmeyen özellikleri olduğu anlamına gelir. Ama bir kişiyi sevmek veya aşık olmak o kişinin herşeyini kabullenmek demektir. Mesela bir kızı beğeniyorum demek gözlerini beğeniyorum ama şu yönlerini de mesela boyunu beğenmiyorum demektir. Ama bir kızı seviyorum ya da aşığım demek mecnun gibi olumsuz tüm yönlerine karşı kör olmak demektir.
    Bir toplumu idare eden lider eğer eleştirilere karşı dokunulmaz ise o lider ya peygamber olabilir ya da yukarıda bahsettiğim tevbe suresi 31. Ayetteki Rab edinilen bir çoban. Çoban ise sürü ister. O yüzden biz kendi toplumumuza eskiden beri reaya demişiz. Yani güdülen sürü. Bu genlerimize işlemiş. Oysaki Allah bunu Peygamberine bile demeyin diye uyarıyor ayette. Bakara 104. Ayete bakabilirsiniz. Buna rağmen asırlarca topluma reaya demişiz! Bu nasıl bir akıl tutulması? O yüzden baştan beri bunu anlatmaya çalışıyorum boşuna kızıyoruz Erdoğan’a destek olanlara. Biz bu toplumu asırlardır kendimiz ürettik niye kızıyorsunuz kendi ürettiğiniz çocuklarınıza! Akletmeyi terketmiş biat itaat vesayet ve velayet kültürünün ürünü olan çocuklara kızmaya ne hakkınız var! Karizmatik lider hastalığından kurtulamamış toplumun tarihinde zulmün aynen tekerrür etmesi gayet normal değil mi? Emeviler de bizim atalarımız gibi Arap olmayan müslümanlara mevali derlerdi! Aynı mantık! Bu mantık ne zaman ve hangi sebeple oluştu? İşte asıl mesele her meselenin başı! Bamteli burası. Hz Osman karizmatik bir lider mi Rasyonel mi geleneksel mi? Muaviye? Nasıl bir lider? Bu sorulara cevap vermek gerekiyor. Hz Osman’a karizmatik liderlik rolünü verirseniz problem orda başlar işte! Ve ona “dil uzatamayız” refleksi ile siyasi işlerine dinî kılıf ararsanız haddinizi asıl o zaman aşmış olursunuz! Merak etmeyin Hz Osman eleştirilmekle veya hukuken suçlanmakta değeri azalacak bir insan değildir! Hz Ömer’in dediği gibi beni hata işlerken bulursanız ne yaparsınız? Seni kılıcımızla yola sokarız! Elhamdulillah elhamdulillah diyen koca Ömer nasıl daha da kocaman olmuştu! Aynı şekilde Hz Osman’ı da muhafaza edip kardeşinizin boynunu vurmak yerine hatasını alenen deklera etseniz kim bilir en azından ne kadar memnun olurdu kabrinde! Onu ne kadar çok sevdiğimi Allah biliyor size isbat edecek değilim!
    Muaviye’nin ise karizmatik lider olduğu çok açık. Bunu inkar edebilecek var mı? Oysa ki Peygamberler dışındaki hiçbir liderin karizmatik lider olmaya hakkı yoktur! Malesef ehli sünnet dünyası o günden beri Muaviye ye toz kondurmamakta ısrar ediyor! Keşke Almanların Hitlere İspanyolların diktatör Francisco Paulino ya haddini bildirip hiç olmazsa tarihlerinde kara bir leke olduğunu deklera ettikleri gibi biz de bunu yapabilseydik hem dünyaya dinimizi daha rahat anlatabilir hem de müslüman toplumların özgürleşmesini bugünkü gibi reaya olmaktan kurtulmasını sağlayabilirdik.

    Hz Osman konusunda ayağı başımın üstünde derken çelişmiş değilim siz meseleyi anlamamışsınız!
    Ben dinî açıdan Hz Osman’ın günah işlediğine inanmıyorum zira dinî prensibe göre ameller niyetlere göredir. Hz Osman nın da niyetinin kötü olduğuna inanmadığım için içtihat hatası yapmıştır bir sevap almıştır derim. Ancak meselenin diğer yönü şudur: Hz Osman atadığı yöneticilerde ehliyet ve liyakat yerine akraba olmasına dikkat ederek o günkü mevzuata yani hukuka Kuran’ın emrine aykırı davranmıştır. Bu somut bir olgudur. Onun niyeti bu somut olgusal hakikatin niteliğini belirleyemez. Zira herkes benim gibi Hz Osman’ın iyi niyetli olduğuna inanmak zorunda değildir. Birileri onun kayırmacılık yaptığını da düşünme ve inanma hakkına sahiptir. Devlet işlerinde inanç değil kural belirleyicidir. Objektif olan Meşverete göre liyakat esasına dayanan somut fiiller adaleti belirler. Dolayısıyla Hz Osman bana göre günah işlememiş olabilir ama suç işlemiştir. Başkalarına göre de hem günah hem suç işlemiş olabilir! Bende bir samimiyetsizlik yok! En başından beri söyledim arkadaşlar sahici değilseniz hiç boşuna beni meşgul etmeyin! Ben sizin bu devirde beni anlayabilecek potansiyeli olan tanıdığım tek müslüman grup olduğunuzu düşündüğüm için bu tartışmaya vakit ayırdım. Ama bana seviyesi belli insanlar gibi davranacaksanız sizinle geçirecek vakti israf sayarım.
    Şimdi kalkıp Hz Osman’ın niyeti iyiyidi bu sebeple liyakatsiz akrabalarını atasa bile bunun net belirleyici bir kriteri yoktur hatta İslam Ansiklopedisindeki madde de belirtildiği gibi onun uyum içerisinde çalışacağı yöneticiler akrabaları olduğu için onları göreve getirdi bu sebeple ehliyet prensini ihlal etmiştir diyemezsiniz derseniz Eğer kuralı böyle koyarsanız bu kural herkes için geçerli olur. Bugün de zaten akrabalarını atayanlar sizin söylediğiniz bu gerekçeyi ileri sürüyor merak etmeyiniz!
    Liyakat esasına dayalı atamanın yapıldığı dönemlerde zaten bu türlü tartışmalar insanları bu denli meşgul etmez, neden aynı tartışmalar başka dönemlerde yapılamıyor çünkü ateş olmayan yerden duman çıkmaz! Bunun tartışılacak bir tarafı yok dediğim bu zaten vesselam!

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin