Seçim sonucu umut verir mi?

YORUM | UĞUR TEZCAN

Öyle bir seçim süreci ile karşı karşıyayız ki birçok farklı ihtimali doğurabilecek bir döneme girmek üzereyiz. Demokrasiden kaybımız olur mu gibi sorular artık mazide kaldı. Acaba bu son seçim ile diktatörlükten ve yolsuzluk rejiminden birazcık da olsa demokrasiye geri dönüş yapabilir miyiz beklentisi içerisindeyiz. Gerçekleşmesi muhtemel o kadar çok ihtimal var ki her biri üzerine ayrı bir film senaryosu yazılabilir. 

Sadece iki adayın yarıştığı 2016 Amerikan başkanlık seçimlerinde bile Hillary Clinton ve Donald Trump arasındaki yarışın sonucunu birçok siyasi analist dahi kestirememişti; ama her şeye rağmen Trump ipi kıl payı göğüslemeyi başarmıştı. Toplumun büyük bir kesimi Trump’ı cahil, saldırgan ve ötekileştirici bulduğu ve başkan olma profiline layık görmediği halde sandıktaki dengeler ve toplumsal değişkenler farklı tezahür etmişti.

Şimdi Türkiye seçimlerine baktığımızda karşımıza çok daha fazla belirsizlik ve değişken ortaya çıkıyor. Aklı selim, ümit duygusu ile el ele verip, yıldırım nasıl düştüğü bir yere bir daha düşmezse herhalde toplum da böyle bir hatayı tekrar etmez gibi düşünebiliyor; ancak kaderin farklı planları olabiliyor. Bakınız! Geldiğimiz noktada Trump tekrar başkanlık adaylığı için yarışıyor ve halihazırda en güçlü aday konumunda!

Türkiye seçimlerinin hangi istikamette seyredeceği yurt dışındaki gelişmeler ve temayüllerle de çok yakından alakalı. Demokrasiyi kutsuyormuş gibi görünen Batılı ülkeler Erdoğan’ın ülkeyi tiranlığa götüren serüvenini sadece izlemekle yetindiler çünkü bu, kendi şahsi çıkarlarına daha uygun düşüyordu. Yani asıl durum, AK Partinin yandaşlarını kandırmaya çalıştığı gibi, ‘’Erdoğan’ın yerli ve milli olması’’ ile veya ‘’Batı bizi istemiyor’’ replikleri ile alakalı değil gerçekte. Tam aksine Erdoğan, kurduğu yolsuzluk ağı ile ülkeyi her türlü yabancı etkiye açık hale getirdi. Devlet kalkanı kalktı ve atmosfer ortadan kalkınca da ülke meteor yağmurlarına açık hale getirildi. 

Rusya ve İran beklediğimiz gibi Erdoğan’a açık seçim desteği verdiler birkaç gün önce. Çin’in de Erdoğan gibi yozlaşmış bir lideri tekrar başta görmek isteyeceği benim gibi Çin’i yıllardır takip etmeye çalışan kişiler için sürpriz değil. Şimdilerde Ulusalcı takılan, Balyoz ve Ergenekon terör örgütü davaları ile işlediği birçok cinayet ve darbe planı açığa çıkan derin yapının zaten özellikle 2012’li yıllardan itibaren Erdoğan ile açıktan simbiyotik ilişki yaşadığını hep beraber izliyoruz. Rusya-Ukrayna savaşı, artarak devam eden göçmen krizi ve bu krizdeki Türkiye’nin taşeron rolü, Erdoğan mafyasının dünya üzerindeki silah, uyuşturucu, petrol ve para kaçakçılığı noktasında geldiği nokta, yaklaşmakta olan ve İran-Arabistan-İsrail ekseninde yaşanması kuvvetle muhtemel yeni bölgesel bir çatışma ve Çin-Tayvan arasında yaşanması muhtemel bir gerilim ihtimali dış unsurların Türkiye seçimlerine yansıma şekillerini önemli ölçüde etkileyecek. 

Kısaca, ülke biraz demokrasiye geri dönsün, biraz toparlansın ve önümüzdeki muhtemel gerilimlerde şu tarz bir rol oynasın diyen temayül ağır basarsa Kılıçdaroğlu’nun başkanlığını görebiliriz. Ama, böyle iyi gidiyor; kullanışlı Erdoğan ile istediğimiz her şeyi fazlasıyla alıyoruz diyen anlayış ağır basarsa da tıpkı önceki seçimlerde olduğu gibi takibi yapılamayan seçim hileleri neticesinde Erdoğan’a tekrar ip göğüsletilebilir. 

Sadece iç aktörlere bakıldığında bile Kılıçdaroğlu’nun mevcut parlamasının bu dengeler açısından bir anlamı olabilir. Hala devlet refleksi gösteren, içlerindeki ulusalcı kanadın aşırı derecede güçlenmesinden rahatsızlık duyan ve mafyalaşma ve yolsuzlukların geldiği noktadan (varlığından değil) hazzetmeyen derin devlet kanallarının, yurt dışındaki bazı merkezlerden aldıkları destek ile demokrasiye doğru kısmi bir geri dönüşü planlıyor olmaları muhtemel. ‘Kısmi geçiş’ dememdeki maksat, bu kesimlerin Hizmet Hareketi’nin hukuksuz ve soykırım yöntemleri ile bitirilmesi noktasındaki kazanımları kaybetmek istemeyecekleri gerçeği. Zira Erdoğan’a destek vermelerinin ve ona göz yummalarının en büyük nedeni sadece hukuksuz süreçlerle gerçekleşmesi muhtemel böyle bir sosyal temizliği Erdoğan gibi dindar görünümlü bir lider üzerinden gerçekleştirmek istemiş olmaları. Kılıçdaroğlu kazansa bile bir süre daha ‘’fetö’’ söylemlerinin toplum önünde algı amaçlı dans ettirilmeye devam edeceğini beklemek gerekecek. Erdoğan kazansa bu zaten aynen devam edeceği için ‘soykırım ve nefret suçu olan fetö söylemleri tarihe karışır’ diye bekleyenler varsa şayet onlara pek iyi haberlerim olduğu söylenemez! Onlar için en büyük kazanım, ‘’fetö’’ söylemlerine bir süre daha katlanarak, en azından KHK çemberlerinden kurtulmak ve hayata geri dönebilmek adına bir nefes alma şansı yakalamak olacak. 

Kılıçdaroğlu’nun, Erdoğan’ın deneyeceği tüm seçim hilelerine rağmen kazandığı ihtimale yoğunlaşalım. Erdoğan, şayet kendisi, sırlarını bilen yakın çevresi ve ailesi adına yargılanmama ve kazanımlarına (çaldıklarına) dokunulmama güvencesi alabilirse kan dökme planlarından geri adım atabilir. Ama peşinde öyle büyük bir suç örgütü-mafya oluşturdu ki devlet kaynaklarını soymaya alışmış bu aç kurtlar sürüsünü kontrol etmek devlet şemsiyesi olmadan adeta imkânsız durumda. 

O nedenle de Erdoğan artık kişisel ihtiras ve kibir duygularını bile geride bırakmayı başarsa, artık istese de gücü elden bırakamaz. O derin devlet gücü şimdiye kadar böyle bir geçiş için bir formül düşünmemiş ise bu kan kokusunu almış toplumsal kesimi karşısına alabilir mi? En üstünden en alttaki partilisine kadar hazır yemeye alışmış, devlet malı çalmayı kendisine hak olarak gören, kısa sürede zengin olmuş açgözlü ve arsız bir kitle oluşturdu Erdoğan. Bu çok büyük bir toplumsal sorun! Sırf bu tehlike bile o derin devlete Erdoğan ile bir dönem daha devam etme düşüncesi verebilecek güçte. Zaten ortada bir de ekonomik çöküntü sorunu var. Ülke neredeyse tamamen Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirliklerinden ve muhtemelen Çin, Rusya ve İran gibi ülkelerden giren sıcak para ile dönüyor. Yani Kılıçdaroğlu başkan olsa bile birçok yolsuzluğun üzerine gidilmeyeceği gibi AK Parti yolsuzluk çarklarının bir süre daha dönmesine göz yumulmak zorunda kalınabilir. 

Yaşanabilecek tüm senaryolarda Erdoğan’ın seçimi risk etmemek için her türlü tedbiri alacağı ve kazanamayacağını anladığı anda da halkı sokağa dökmekten ve kan akıtmaktan imtina etmeyeceği görülüyor. Nitekim, 15 Temmuz çakma darbesinde Ulusalcılar, Rusya ve İran desteği ile böyle bir kanlı tiyatro oynadılar. Cemaat’in oyuna gelmemesi büyük bir kan akımını önlemiş gibi görünüyor; ancak bu sefer karşısında olabilecek grupları daha iyi manipüle edebileceği ve somut bir seçim yenilgisi algısı üzerinden daha çok taraftarını sokağa dökebileceği beklenebilecek bir gelişme. 

 Tekrar edeyim!  Bu yazdıklarım, ‘şöyle olacak’, ‘böyle olacak’ tarzında yorumlar değil; sadece ihtimallere dayalı bir zemin okuması. Beklenti içinde yazılmış ifadeler de değil. Beklentimi soracak olursanız elbette Kılıçdaroğlu’nun kazanmasını ve ideal bir parti ve siyasetçi olmasa da en azından ülkede biraz da olsa demokrasiye doğru bir geri dönüş yaşanması şeklinde. Bir vatandaşın hazırladığı pankartta dediği gibi; ‘Gelen Musa olmayacak (belki) ama Firavun gidecek!’’ Sırf bu nedenle de altı saatlik bir yolculuğu göze alıp hayatımda ilk defa, o da Kılıçdaroğlu’na, oy atmaya gittim. 

Peki, beklentileri ve ihtimalleri aş ve seçimlere öyle bak, o zaman ne diyeceksin diye sorarsanız o durumda da şunu derim. Erdoğan’ın saydığım konumlarından ve kullanışlılığından dolayı alacağı bir destekle seçim hilelerine tekrar göz yumulacağı ve yeniden seçilmesine olanak sağlanacağı bir Türkiye ihtimali biraz daha yüksek görünüyor. 

Erdoğan’ın tekrar seçilmesi durumunda ülkede ne tarz senaryolar gelişebilir? Onu da sonraya bırakalım.   

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin