Savrulmama garantiniz var mı?

YORUM | VEYSEL AYHAN

“Körüm, çelimsizim, göğnüğüm, hastayım. 
Sebebolanları nerde bulayım 
Adamdan içerli kuşlar ağlasın.”
Gülten Akın, Güz

Bazı arkadaşlar sitem ediyor. “Falanı müdafaa eden yazı yazdın. Ama bak adam iyice yoldan çıktı.” “Bak gördün mü adamını…”…

Keşke o yazıyı tekrar okusalar, ben ne demişim. 

Özetle dediğim şuydu. “Niyetiniz insanları yola getirmekse, doğruyu göstermekse, bunu küfürle ve hakaretle yapamazsınız.” 

İnsanlar, “aptal olma!” dediğin zaman akıllı olmaz. 

“Geri zekâlı” dediğin zaman zekâsını tesviye etmez. 

“Alçak” dediğin zaman yükselmenin yolunu tutmaz.

Ama amacınız yürek soğutmaksa yolunuz açık olsun.

O gün ben bir insanı korumadım. “Şu tür kelimelerle insanları yaftalamayın” dedim.

Bu tür kelimelerle insanları itham etmek düşmanlık ve gayzı artırır.

Neydi itiraz ettiğim sözcükler?

Şunlardı:

“Kasetin mi var” (daha iğrencini de diyor.) “İt”, “Hoşt” “Zındık”, “Pis fitnetör”, “Sahteci”, “Münafık”, “Köpek”…

Şimdi de şunları diyorlar: 

“Fino, dallama, piç, hayvan oğlu hayvan, it, enik, operasyon çocuğu…”

Hizmet hareketi mensuplarının önemli bir vasfı zeki olmalarıdır.

Şimdi söyleyin bu sözlerin neresinde zekâ parıltısı var?

Saray mensuplarıyla aynı sözlüğü kullanmayı kim kendine yakıştırabilir?

İlle hakaret edecekseniz bari bunu zekice yapın.

Ömer Muhtar filminde güzel bir sahne vardı. Kendisine “Ama İtalyanlar şunu yapıyor…” dendiği zaman şöyle der: “Onlar bizim hocamız değil!..” 

Şimdi ben bu arkadaşlara sorayım. 

Onlar gibi küfür edip hakaret ediyorsunuz.

Onlar gibi alay ediyorsunuz. 

Onlar gibi tepeden bakıyorsunuz…

Onlar gibi genellemecisiniz…

Sizin hocanız kim?

Şimdi içinizde bunların söylenmesiyle bir şey elde ettiğini düşünen varsa bunlara anlatacak söz zaten yok. Yazının geri kalanını okumasınlar.

Bu arada ben de bayağı nasiplendim!. “Lan, saf, cahil, kör, …bozuntusu…” 

Hiçbirini reddetmiyorum. Haklılar. Ben de aynı kanaatteyim.

Benim “saf”ça yaptığım iş hüsn-ü zanda bulunmaktı.

Peki siz hüsn-ü zanda mı yanılmayı mı tercih edersiniz, yoksa su-i zanda mı? 

Hüsn-ü zanda yanılırsanız bundan ders alıp daha dikkatli olursanız bir şey kaybetmezsiniz. 

Ama su-i zanda yanıldığınızda telafisi mümkün olmayan hesaplar önünüze çıkar.

Her insan düşebilir. Her insan sapıtabilir. 

Bu insan da fikri olarak tamamen inhiraf etmiş olabilir. 

Her savrulana aynı şekilde davranmak adaletli midir?

5 derece savrulana 25 derece savrulmuş gibi davranmak adaletsizliktir.

Ben kâhin değilim. Bir insanın 5 derece savrulmasından onun ileride 180 derece savrulacağını çıkaramam. Çıkarsam bile öyle davranamam.

Bediüzzaman’ın talebesi olarak görülen insanlar var.

Şimdi neredeler? Neler neler diyorlar…

Ne yapalım, tekmeleyelim mi bunları? Hakaret mi edelim?

Bize yakışır mı?

Bu arkadaşlar her halde Kur’an’ı ciddiye alır.

İnsanlık şablonu şu:

“Rahmân’ın kulları o kimselerdir ki, yerde mütevazı ve nazik hareket eder, yol bilmez cahiller onlara muhatap olduğunda, onlara sağlık ve selâmet dileyerek geçip giderler.” (Furkan, 63)

Sürecin en önemli hikmeti, hemen herkesin eteğindeki taşı dökmesine imkân sunmak.

Hiçbir insanın sırat-ı müstakimde (doğru yolda) bulunma garantisi yok. 

Ama her insan doğru yolda olduğunu düşünebilir. Fakat bundan emin olarak üst perdeden iddialarda bulunamaz.

Benim sapıtmama garantim yok.

Sizin de garantinizin olduğunu sanmıyorum.

Allah bizi korusun. 

Şu an doğru yolda olduğumu düşünebilirim. 

Ama başkaları yanlış yolda diye onlarla alay edemem. Etmem. Tahkir edemem. 

“Düşene vurulmaz” ne güzel bir sözdür!

O nedenle sapıttığını düşündüğüm biri varsa tahkir etmem. Sadece düştüğü duruma acırım. 

İşte o sebeple de biz günde kırk defa “Allah’ım bizi sıratı müstakime yönelt!” diyoruz.

Gittiğimiz yoldan emin olamayacağımız için bunu yapıyoruz. 

Şimdiden sonra yoldan çıkmamak için bunu yapıyoruz.

Zor bir dönemden geçiyoruz. 

Türkiye korkunç bir ülke oldu hatta tımarhaneye döndü.

Televizyonlar ve gazetelerle 24 saat beyin yıkanıyor. 

Siz bu propaganda bombardımanında insanlardan müstakim düşünmelerini bekliyorsunuz. Aklını kaybetmeme neredeyse istisnai bir hal aldı. 

Mağduriyetiyle bedel ödemeyen herkes bir ölçüde inhiraf ediyor. 

Böyle bir atmosferde insanlardan ziftle kaplanmış elmasları, çamura bulanmış altın külçelerini fark etmelerini bekliyorsunuz. Mağdurlarla empati kurmalarını umuyorsunuz. Maalesef mümkün değil.

Benim ölçüm basit. 

5 derece savrulana 25 derece savrulmuş gibi davranmamak.

Aksi davranış onu daha da öteye iter. 

Mesela bir avukat. 15 Temmuz’un yüzlerce çelişkisini anlatmış. Her duyduğumda istikrah ettiğim kelimeyi bazen kullanıyor. Belki de kullanmak zorunda. Pek çok mağduru tahliye ettirmiş. Hatta onlar yüzünden hapis yatmış. Benim için bu insan bir kahramandır. Böyle bir insan ne dese her türlü sözünü sineye çekerim. 

Bize düşen alay ve tahkir değil.

“Kınadığıyla sınanmak” tehlikesi de var.

Doğru olan, kibarca ikaz etmek. Dahası dua etmek.

Psikolojim iyiliği için dua etmemi engelliyorsa içimden yine bir dua olan “Allah belanı versin!” der geçerim. 

Gülten Akın’la başladım onunla bitireyim:

“Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya
Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar
Evler çocuklar mezarlar çizerek dünyaya
Yitenler olduğu görülüyor bir türküyü açtılar mı
Bakıp  kapatıyorlar
Geceye giriyor türküler ve ince şeyler”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

11 YORUMLAR

  1. Sayın Ayhan, sakın moralinizi bozmayın, biz sizin üslubunuzun karakterinizin ve beyefendi kişiliğininizin yansıması olan yazı ve yorumlarınızın arkasındayız. Size lan,cahil falan diyenler tamamen kendi karakterleri yansıtmış.üç beş seviyesiz moralinizi bozmasın. Sizi hiç böyle sinirli görmemiştik gerçekten ve çok haklısınız. İşte insan hizmet urbasını giydi diye ideal ahlaka erişmiş olmuyor ne yazıkki. Herkes karakteriyle beraber varoluyor, hizmet urbası çıkınca da karakterinde ne varsa onunla başbaşa kalıyor. Siz kıymetli yazılarınıza devam edin ne olur. Allah sizleri ve bizleri kaydırmasın inşallah.

  2. Hizmet insanlarinin kullanmamasi gereken dile getirdiginiz elestiride tabii ki haklisiniz. Fakat is bununla bitmiyor ki. Ne zaman vazgececegiz Hizmeti az savunur görünenleri yüceltmeyi, orantisizca savunmayi, daha bu delikten kacinci defa isirilacagiz? Hele hele kendi kendimizi savunmaktan acizken, bakin biz daha Ali Bulaca, Nazli Ilicaliya, Mehmet Altana, Sahin Alpaya bizim yüzümüzden siz de ne zorluklar cektiniz, cok üzgünüz, hic istemezdik, insallah bi gün telafi etme firsati buluruz dahi diyememis kooooskoccamaaan bir hareketiz. Karsliyi elestirenlerin üslubunu elestirmeye amenna, bize yakismaz cünkü ama yok söyle güzel konustuydu böyle yagladiydi, bagladiydi, bunlara gerek kalmadigini anlamadik mi hala. Iste orada hata etmisim demek cok mu zor?

  3. Veysel Bey ilk yazınızda “adam hizmete terör örgütü demiyor” diyorsunuz,ama her zaman çete diyordu. Yani hizmet ile ilgili masum bir düşüncesi yoktu ve bunu ifade ediyordu. nefret ötesi bir kini var. Bugun ve dün hizmetle ilgili düşüncelerinde f*tö diyen ile ne farkı var. F*tö diyenlerin ekseriyeti de asıl suçluların sizin gibi bizim gibi yurtdışına çıkanların olduğunu söylüyor.
    Elbette İlk yazınızda ifade ettiğiniz gibi bu rezil mahluka hakaret içeren ifadeler kabul edilemez ama hiç kusura bakmayın sizin de buna karşı naif ifadeleriniz kabul edilemezdi. Bu adam”herkese tecavüz ve işkence edilmiyor” ifadesini yeni söylüyor ama bu düşüncesini besleyen ifadeleri her zaman söylüyordu.
    Sizden şahsi beklentim bununla ilgili yazdığınız ilk yazınızda hakaret etmeme ifadeleri baki kalmak şartıyla bu zat ile ilgili yazdığınız naifleştirme ifadeleri için özür dilemenizdi ama siz bu yazınızda açıkça egonuza yenilmişsiniz. Özür dilemek de bir erdemdir.

  4. Veysel Bey yazınızı Müptezel kısmına kadar taktir ediyorum: ama o şeref yoksunu adama sanki yaptığını çok hafif bir şeymiş gibi lanse etmeniz bana göre yanlış.
    Yukarıda Hizmet ehli arkadaşların iç bünye ile sorgulama yapan arkadaşları neden herkez dinden çıkmış muamelesi yapıyor anlamıyorum.
    Bana göre bu süreçte İsimlerle eleştirilenler suçsuz dahi olsa üzerine alınıp ” Ben kendimi sorumlu hissediyorum en azından suçsuzluğum ortaya çıkana kadar görevimi bırakıyorum” deme erdemini Hiç kimse gösteremedi .Maalesef bizde kendi içimizde koltuk sevdalısı olmuşuz. Sizlere sesleniyorum görev başındaki HEYET neden bu lafları üzerinize alınmıyorsunuz.

    • Ali Murathan Bey kardeşim, bu Hizmet, Üstad Hz.lerinin emanetinin ihsan-ı İlahi olarak omuzuna tevdi edildiği Hocaefendi’nin arkasında giden insanların hizmetidir. Bu Heyet seçilmiş değil ATANMIŞTIR. Heyeti de ancak ATAYANLAR değiştirir. Hocaefendi ta başından beri bu günlerin geleceğini ona göre tavır alınmasını, sabır etmeyeceklerin, şikayet edeceklerin daha o zamanlar ayrılmasını onlarca video da yazıda sohbette anlattı,anlatıyor. Biz İslam’ın izzetini savunurak zalim karşısında boyun eğmemenin, HAKKI TAVSİYE EDENLERİN BAŞINA MUTLAKA ADET-İ İLAHİ OLARAK GELECEK OLAN MUSİBETLERE KARŞI ASR SURESİNDE BELİRTİLDİĞİ ÜZERE SABIR EDEN VE ONU TAVSİYE EDENLERDEN OLMAYA ÇALIŞIYORUZ. BURASI BİR DÜNYEVİ DERNEK,PARTİ,KULÜP VS. DEĞİL. EN BAŞTA DÜĞME YANLIŞ İLİKLENİNCE ARKASI ÖNA GÖRE OLUYOR.

      • Hz. Ömer hata yapip egilirsem bana naparsiniz diye sordugunda “Kiliclarimizla düzeltiriz” diyenlere akildanelik yapmadigi gibi, kendisine karsi cikan kadina da “Ömer yanildi, kadin dogru söyledi” diyebilmistir. Hz. Ömer belki, atanmis degil secilmisti, ama o “benden sonra peygamber gelecek olsaydi o Ömer olurdu” hadisinin isaret ettigi insandi. O benim hatalarima sabredin demedi, nasil düzeltirsiniz diye sordu. Heyetteki hangi insan Hz. Ömer´den daha yüce, hangisi onun elestiriyi kabul etme yüceligini gösterdi? Heyettekiler ne zaman bu kadar büyüdü, tabandaki gariban insanlar onlarin gözünde ne zaman bu kadar kücüldü. Insanin yikilasi heyet diyesi geliyor ne dersiniz Abdullah Safvetoglu?

  5. Onceki yaziyi okumadim ama yorumlardan herkese tecavuz edilmiyo diyen muptezeli savunan bi yazidan bahsediliyo sanirim. Burda mesele hangi muptezelden bahsedildigi degil de uslup. Kufur hakaret akpli mhpli chpli hdpli ve bilimum partili muptezeller ile putperest cemaat ve tarikatcilara yakisir. Yani herkese yakisir bize yakismaz. Biz ofkemizi zekice kelimeler ile gosteririz. Oyle gosteremeyen yukardaki muptezellere dogru mutasyona baslamis demektir. Bu savrulmak degil mutasyona ugramak demektir. (Mutasyon bozulmus canli formuna donusmedir.)

  6. Bediüzzaman, talebelerine de bu dersi sık sık tekrar ederek, siyaset konusunda şaşmaz düsturlarla Kur’anî bir istikamet göstermiştir. Bu derslerinde Üstad, bereketli hayatından süzülen tecrübelerinden hareketle, siyasete talip olmak ile siyasetten talebi olmak arasındaki ince, sırlı ve derin farkı talebelerine öğretmiştir. Nur Talebeleri artık bilmektedirler ki, “Salt siyaset yapmak ve siyasete talip olmak başka şey, siyasî bir tercih yaparak bir cereyanı desteklemek ve bu yolla siyaseti ve siyasetçiyi ikaz ederek dine hizmet etmek ve ettirmek başka şeydir.”

    Nur Talebeleri, Üstadları gibi “Şeytan gibi siyasetten Allah’a sığınırken” yine Üstadları gibi, siyaseti dine dost ve hizmetkâr yapacak Demokratları desteklemektedirler. Bu desteğin, siyasî liderlere olan sevgiden değil, sağlam ilkelere dayalı bir teoriden kaynaklandığını bilmektedirler. Liderler ve siyasetçiler, sempatileri oranında değil demokratlıkları oranında Nur talebelerinin desteğine mazhar olmaktadırlar. Euzu billahi mine’ş-şeytani ve’s-siyase diyerek siyasetten Allah’a sığınmanın Nur talebeleri için bir anlamı, siyaseti şeytanın elinden kurtaracak biçimde siyasal tercihte bulunmaktır. ALINTI
    Biz hatayı sandıktan sonra yaptık. Oy verip çıktık ama siyaseti konuşmaya devam ettik.
    Oysa hep hizmet hep hizmet olmalı idi. Dışarıda demokrat, kendi içimizde diktatörlük yaşadık, yaşardık. Ve şu anda da diktatörlük yaşıyoruz. Bir abinin dediği gibi ” Baştakiler söylettirmedi, alttakiler söyleyemedi, söyleyeni de kenara çektiler”
    Tepeden inme kararlar olunca makam ön plana çıktı. Makamı eline geçiren altı ezdi, üste iyi görünmek için iş yapmaya başladı.
    Vesselâm… Ama inşaallah her şey düzelecek. Maaşlarımız , tazminatlarımız, eksik yatan sigorta maaş farklarımız verilecek inşaallah…

  7. Yorumları okuyup da, o seviyesiz üslubun anlamsız ve gereksiz zararlarını anlatmak için yazılmış bir yazıyı eleştirenlerin bu hizmet hareketi içinde olduğunu görünce… çok şey geçiyor aklımdan ama… iş olsa tamamlayamadığın cümleyi istifayla bitirirsin de… iş de değil ki bırakıp gidesin. ALLAH savrulmaktan korusun, hakkı hak, batılı da batıl olarak görmeyi nasip etsin diyebiliyorum sadece.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin