Savcıların koçan doldurma telaşı [Sefer Can]

Hizmet Hareketini hedef alan soruşturmalarda ‘buna değmiş, buna değmemiş’ dönemine girildi. 23 Temmuz 2016’da 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, kamu çalışanlarının tasfiyesi amacıyla çıkarılmıştı. Adli soruşturmalar için de çerçeve gibi değerlendirildi. Bilhassa Anayasa Mahkemesi’nin iki üyesini kurban verirken yazdığı gerekçe, hukuksuzluğun sınırlarını alabildiğine genişletti. KHK’da “terör örgütlerine veya MGK’ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara” üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilenlerin” ifadesi geçiyordu. İltisak ve irtibat gibi çuvalına doldurulmayacak kim var ki? Savcılar da aynen böyle düşünüyor. Adalet Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre,  15 Temmuz’dan sonra 169 bin 13 şüpheli hakkında işlem yapıldı ve  toplam 50 bin 510 şüpheli tutuklandı.

HAMİLELERE KASITLI İŞLEM

Trafik polislerinin ceza koçanı doldurma telaşı gibi savcılar da çetele tutuyor. Sıradışı, gündem oluşturacak operasyonlar ya da sayısal çoklukla Erdoğan’ın gözüne girmeğe çabalıyorlar. Savcılar, cezaevlerinden çağırdığı tutuklularla ‘isim ver seni bırakayım’ pazarlığı yapıyor. Avukatlar, bazı savcıların psikolojik bunalımda olduğunu öne sürüyor. Kırık plak gibi durmadan ‘Bana isim söyle, bana isim söyle’ dedikleri yönünde ciddi tanıklıklar var. İsim de veriyorlar ama müvekkilleri zarar göreceği endişesiyle yayınlanmasını istemiyorlar. Hamile ve yeni doğum yapmış kadın haberlerinin vakaları artırıcı etki yaptığını söyleyenler bile var. Böylece tavizsiz duruşunu ispat etmiş oluyorlarmış. Yoksa hadi kazayla bir, iki olay yaşansın. Kayıtlara giren vaka sayısı 22. Düğün konvoyu durdurup gelin ve damadı tutuklayan dahi var.

Cemaate mensubiyet delili sayılan şeylerin hiçbiri hukuken suç değil. Okul, Bank Asya, gazete aboneliği, Digitürk iptali, ByLock diye uzayıp giden listenin evrensel hukukta karşılığı yok. Ama artık bunun da sonu geldi. Yeni gözaltı ve tutuklamalar için çuvalın ağzını her gün genişletiyorlar. Son kurbanlara şöyle bir bakın: Rahmetli Cemal Uşak’la ‘irtibatı tespit edilen’ Koray Çalışkan! Cemal Abi ile irtibatı olmayan kaç yazar, kaç gazeteci, dahası kaç AKP’li vardır? Hepsi bir yana Akil Adamlar Heyetine, Çalışkan mı aldı onu? ‘Toplantı halinde basılan’ insan hakları aktivistleri ise başka bir örnek. Uluslararası insan hakkı örgütlerinin de temsilciliğini yapan bu isimler ayrımsız herkesin yanında yer alıyordu. Hatta Amnesty, Erdoğan’a ‘seni de savunmuştuk’ hatırlatması yaptı. (Bu arada ‘Liberal’ Atilla Yayla’nın aktivistleri ‘sicilleri bozuk’ diye tanımlayarak neredeyse kendilerini bilerek gözaltına alındıklarını ileri sürmesini kayıtlara geçirmek lazım.)

Saadet Partisi de furyadan nasibini alıyor. Önce, kapatılan Fazilet Partisi ve şimdi SP Kayseri İl Başkanı olan avukat gözaltına alındı. İstanbul medyasında tanıdığı olmadığı için fazla dikkat çekmedi. Sonra Hukuki Araştırmalar Derneği (HUDER) İstanbul Şubesi Başkanı ve Saadet Partisi İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyesi avukat Mustafa Yaman tutuklandı. Amnesty’nin Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı avukat Taner Yıldız da ByLock çılgınlığının mağdurlarından. Erdoğan’a abartılı övgülerle gündeme gelen Reis filminin yapımcısı da önceki gün gözaltına alındı. Böyle giderse Erdoğan’ın aile fertlerinden başka kimse kalmayacak. Bülent Arınç, Ahmet Davutoğlu ve Abdullah Gül bile kendini risk altında hissediyor.

Savcıların hukuksuz işlemlerinde mantık aramaya ve bir anlamda Erdoğan’ı aklamaya çalışanlara en güzel cevabı bizzat o veriyor. ‘Erdoğan zarar görüyor’ teziyle tutuklamalarda bit yeniği arayanlar, Cumhurbaşkanının, hem de yabancı basın önündeki çıkışlarıyla susmak zorunda kalıyor.

Bu kadar da olmaz gibi hayret sözcüklerinin anlamı kalmadı. Böyle savcılarla her şey mümkün!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin