Savcı Murat Çağlak da Reza’nın önüne yatmış

15 Temmuz askeri darbe girişimi sonrası tutuklanan 29 gazetecinin iddianamesindeki skandallar saymakla bitmiyor. İstanbul Cumhuriyet Savcısı Murat Çağlak, sadece içinde suç delili olmayan iddianame yazmakla kalmamış, aynı zamanda 17 Aralık’ı ve baş aktörü Reza Zarrab’ı savunma makamı gibi çalışmış. Gazetecilere, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs Etme, Silahlı Terör Örgütü Kurma ve Yönetme” suçlamaları getiren Savcı Çağlak’ın delilleri arasında, 17 Aralık yolsuzluk soruşturmasıyla ilgili yazı ve tweet’ler de var. 17 Aralık soruşturmasının en önemli şüphelisi İran kökenli işadamı Reza Zarrab aleyhine atılan tweet’ler savcı tarafından gazetecilerin “terörle irtibatına” delil olarak sunuluyor. Zarrab, 21 Mart 2015 tarihinden beri ABD’de İran’a yönelik uluslararası yaptırımları delme, kara para aklama ve teröre destek iddiaları nedeniyle tutuklu. Savcı Çağlak’ın “terör delili” olarak sunduğu tweet’ler arasında, gazeteci Habib Güler’in Mevlana’nın vefatının yıldönümü olan 17 Aralık tarihinde attığı ‘Şeb-i Arus’ tweet’i de var.

İddianameyi irdelemeye devam eden İsveç merkezli insan hakları derneği Stockholm Center for Freedom, son olarak Çağlak’ın “Reza Zarrab” tutkusunu haberleştirdi. Savcı, iddianamesinde, 17-25 Aralık için “sözde yolsuzluk operasyonu” diyor. Ayrıca soruşturmayı, “Yolsuzluk adı altında hükümete ve Anayasal düzene karşı darbe teşebbüsü” olarak niteliyor. Soruşturmanın detaylarını yazan gazeteleri ise “hükümet aleyhine algı operasyonu” yapmakla itham ediyor. İddianamede şöyle deniyor: “17 Aralık sözde yolsuzluk operasyonu basında da eş zamanlı algı operasyonu ile devam etmiştir. Bu bağlamda 18 Aralık 2013 tarihli Zaman Gazetesi ‘Türkiye’yi sarsan rüşvet ve yolsuzluk operasyonu’; Taraf Gazetesi ‘Büyük Operasyon’; Bugün Gazetesi ‘Şoke eden operasyon’; Habertürk Gazetesi ‘3’lü operasyon yemekhanede başladı’ manşetleri ile çıkmış, haberlerin içeriğinde benzer şekilde yolsuzluk ve rüşvet operasyonuymuş gibi anlatım yapılmıştır. Devam eden günlerde örgütün basın organı Zaman Gazetesi ‘Ayakkabı kutularında 4.5 milyon dolar, evde yedi çelik kasa; Rüşvet ve örgütten tutuklandılar; Soruşturma yapmam engellendi’ vb manşetlerle algıya devam etmiştir.”

Yani Savcı Çağlak’a göre, evlerden milyon dolarlar, içi para dolu ayakkabı kutuları, para kasaları, para sayma makineleri çıkmışsa bunları yazmamak gerek. Dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlu Barış Güler’in yatak odasında çıkan 1 milyon 200 bin dolar, 6 adet çelik kasa ve para sayma makinelerini yazmak gazetecilik faaliyeti değil algı operasyonu. Aynı şekilde dönemin Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın evinden çıkan ayakkabı kutuları içindeki milyon Euro’ları yazmak da “terör faaliyeti”. İddianamede bu şöyle ifade ediliyor: “Örgüt elindeki medya gücünü kullanarak 17-25 Aralık 2013 süreci ve sonrasında algı oluşturmaya çalışmıştır. FETÖ, elindeki gücü ve kamu imkanlarını kullanarak gerçekleştirdiği 17-25 sürecindeki operasyonun ne kadar haklı olduğunu, ayakkabı kutularındaki paralar, para kasaları, cinsellik ve benzeri konular çerçevesinde savunmuştur.”

MEVLANA ALINTISI SUÇ DELİLİ

Savcı Çağlak, iddianamesinde sanık gazetecilerin 17 Aralık, Reza Zarrab ve yolsuzluk tweet’leri ile yazılarını da sıralamış. Eski Zaman gazetesi parlamento muhabiri Habib Güler’in 17 Aralık ‘Şeb-i Arus’ tweet’i de bunlar arasında. Güler, 17 Aralık 2015 tarihinde, “Bugün vuslat günü. Şeb-i Aruz (düğün gecesi) zamanı. Mevlana, Rabbine kavuşmuştu bugün. Ve herkes sevdiği ile anılacak her #17Aralık’ta.” tweet’i attı. Ancak Savcı Çağlak, 17 Aralık yolsuzluk operasyonunu ima ettiği gerekçesiyle bu tweet’i Güler aleyhine delil olarak kullandı.

Hükümet tarafından kapatılan Meydan gazetesinin eski köşe yazarı Atilla Taş aleyhine deliller arasında da bolca 17 Aralık alıntısı var. Taş’ın 20 Temmuz 2015 günü yazdığı “Hayırsever Reza Eniştemiz” başlıklı yazı, iddianameye girmiş. Taş’ın yazısında şu cümleler var: “Gerçeklerin er geç ortaya çıkmak gibi kötü bir huyları vardır. 17-25 Aralık soruşturması kapsamında gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılan Reza Zarrab’ın kuryesi Adem Karahan, Cumhuriyet gazetesine yaptığı bomba açıklamalarla gündeme geldi. Karahan, ‘2012-2013 yıllan arasında yurtdışına 200 ton altın çıkardık. Bir yılda eski para ile 18 katrilyonluk attını yurtdışına çıkardık. Bu 18 katrilyonun yüzde 4’ü siyasilere yüzde 4’ü ise Zarrab’a kalıyordu. Ama işin asıl arkasında kimler var bilmiyoruz.’ dedi. (…) Dünyanın başka bir yerinde böyle bir açıklama, adalet mekanizmasını harekete geçirirdi, kıyametler kopardı ama kimseden çıt yok!. Sadece bu bile insanın midesinin bulanmasına yeterken, hasıraltı yapılan onca şeye bakılırsa hiçbir şey olacağı da yok gibi. İran’da hakkında binlerce dosyalık dava açılan, vergi konusunda cimri, bahşiş konusunda bonkör Reza Zarrab, ülkemizde bakanlar tarafından ödül verilip, Cumhurbaşkanı tarafından hayırsever olarak nitelendirilen birisi. (…)”

ÖNÜNE YATAN YATANA

Savcı’nın Atilla Taş aleyhine delil olarak sıraladığı 17 Aralık tweet’leri de bolca. Örneğin, 11 Kasım 2014 tarihli “Ak Saray’ın aylık elektrik parası 700 bin TL’ymiş. Reza için bir kol saati parası, o ödesin.” tweet’i bunlardan biri. Atilla Taş, operasyonun 1. yıldönümü olan 17 Aralık 2014 tarihinde, “Kutlu olsun bugün 17 Aralık! Neşe doluyor tüm hırsız kalabalık! Ayakkabı kutuları parayla dolsun! Polis gelirse, Reza’nın önüne yatarık!” şeklinde tweet atmış. Bu da iddianamede. Ancak Savcı Çağlak, tweet’in tarihini yanlış yazmış ve 24 Mayıs 2016 tarihli demiş. 17 Aralık şüphelilerinden dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler, polisin yasal dinlemesine takılan 11 Ekim 2013 tarihli telefon konuşmasında Zarrab’a, “Abicim sen o konuda rahat ol… Vallahi böyle bir şey varsa senin önüne ben yatarım ya…” diyordu.

Atilla Taş, iddianameye giren bir diğer tweet’inde ise yolsuzluğu ortaya çıkaran polislerin hükümet tarafından görevden alınmasına atıf yapıyor. 10 Ocak 2014 tarihli paylaşımında, “Devletinize yardımcı olun, çevrenizde yolsuzluk, hırsızlık ve bilumum suçlarla uğraşan polisler varsa, onları hükümet’e ihbar edin !” diyor.

Sosyal medyadaki 17 Aralık yorumları nedeniyle teröristlikle suçlanan bir diğer gazeteci de Emre Soncan. İddianamede Soncan’ın Twitter paylaşımları şöyle sıralanıyor:

“17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları, ülke için bir ‘yeniden aydınlanma’ ve kirden, kötülükten arınma fırsatıydı.. Yazık oldu..” (06.01.2016)

“Umarım insanlar 17-25 Aralık operasyonlarını yapan savcı ve polislerin haklılığını artık anlarlar.” (Zarrab’ın ABD’de tutuklanması üzerine – 21.03.2016)

“Zarrab işi göründüğünden çok daha büyük.. Türkiye’ye uzamaması ve buradaki bağlantıların dahil edilmemesi mümkün değil..” (22.03.2016)

“Savcı Bharara’nın Zarrab dosyasındaki ithamların iktidar üzerinde oluşturacağı baskı, halka daha fazla otoriterleşme olarak geri döncektir.” (26.05.2016)

“Erdoğan isminin Zarrab dosyasında yer alması ne anlama geliyor?” (26.05.2016)

17 ARALIK MÜDAFİİ MURAT ÇAĞLAK

Hükümet tarafından kapatılan bir başka gazete Millet’in eski köşe yazarı Murat Aksoy da “Rezazede”lerden. 17 Aralık 2014 tarihli köşesinde, yolsuzluk operasyonunun yıldönümünü irdeleyen Aksoy, şu cümleleri nedeniyle iddianameye girmiş: “Bu 1 yıl içinde 17-25 Aralık iddialarına ilişkin dosya, hukuk içinde çürütülmesine fırsat tanınmadan takipsizlikle sonuçtandı. İktidar bu iddialara ‘darbe’ dedi ama bugüne kadar hiç bir savcı, darbe girişimi iddiasıyla soruşturma açmadı. (…) 17 Aralık’ın 1. yılında Türkiye’ye baktığımızda demokratikleşmiş, zenginleşmiş, sivilleşmiş ve normalleşmiş bir ülke görmüyoruz Tam tersine adım adım otoriterleşen, parti devletinin inşa edildiği bir ülke görüyoruz. Siyasi iktidar, Meclis’i işlevsizleştirip siyasi alanı daraltıyor. Yargıyı parti devletine bağlı hale getiriyor (…)”

Kapatılan Zaman gazetesinin adliye muhabiri Yakup Çetin, tutuklu bulunan 17 Aralık operasyonunun Mali Şube Müdürü Yakub Çetin’in savcılık ifadesini haberleştirdiği için suçlanıyor. Bu ifadeleri yazmak gazeteciliğin bir gereği olmasına ve aynı haber bir çok gazetede yer almasına rağmen Çetin aleyhine delil olarak iddianameye yazılmış. 4 Eylül 2014 tarihli haberde, “Yakub Saygılı, savcılık ifadesinde önemli açıklamalarda bulundu. Saygılı, kendilerine darbe suçlaması yöneltildiğini hatırlatarak, 17 Aralık 2013 sabahı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan arasında geçen sıfırlama tapesinin uluslararası saygınlığı olan bir laboratuvarda incelenmesini talep etti. Bu incelemenin soruşturmanın darbe mi yoksa yolsuzluk soruşturması mı olduğunu ortaya koyacağını vurguladı.” denilmesini delil sayan Savcı Çağlak, Çetin’in bu sayede “örgütün söylemlerini topluma duyurduğu” yorumunu yapıyor.

ERDOĞAN’A HIRSIZ DENİLMESİNE İÇİ ELVERMEYEN SAVCI

İddianamedeki bir başka dikkat çeken ayrıntı, savcının bazı bölümlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik sarfedilen ‘hırsız’ kelimesini sansürlemiş olması. Özellikle Türk Solu gazetesi genel yayın yönetmeni Gökçe Fırat’la ilgili bölümlerde, ‘hırsız’ yerine nokta nokta işareti ile ‘H…’ yazması iddianamenin ilginç detaylarından birisi. Mesela Fırat’ın 2 Eylül 2014 tarihli “Eyy Reza ve Eyy Tayyip 🙂 Soytarıya soytarı hırsıza hırsız deriz biz!” tweeti, iddianamede “Eyy Reza ve Eyy Tayyip 🙂 So…ya so…rı hı…a h….ız deriz biz!” şeklinde yer almış.

Gökçe Fırat’ın, Ali Özsoy’un yazdığı “Hırsız Var” isimli kitabın tanıtımı için 10 Aralık 2014 günü attığı tweet de “H…ız Vaar! 17-25’in kitabı çıktı. Toplatılmadan alın” şeklinde sansürlenmiş. Bunun gibi Fırat’ın 10 civarında hırsızlık tweet’i daha var. Fakat savcının sansürü ‘hırsız’ ile sınırlı kalmayıp ‘diktatör’ kelimesini de kapsamış. Örneğin Gökçe Fırat’ın, 13 Aralık 2014 tarihinde attığı, “Sen diktatör olmasaydın sana diktatör demezdik. Katil olmasan katil demezdik. Hırsız olmasan hırsız demezdik.” şeklindeki tweet, iddianameye ”Sen d…tör olmasaydın sana d…tör demezdik. Katil olmasan katil demezdik. H…z olmasan. h…z demezdik.” şeklinde girmiş.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin