Sadece ormanlar yanmadı

YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN

Sadece ormanlar yandığında mı aklınıza geliyor, ülkenin ne hale geldiği? O halde sorayım: Ormanlar katledilip siyanürle altın arandığında neredeydi aklınız? Ya Kürtlerin binlerce yıllık topraklarında PKK’yla mücadele bahanesiyle binlerce yıllık ormanlar ateşe verildiğinde neden yükseltmediniz sesinizi? İstanbul’un akciğerleri denen Kuzey Ormanları çekirge sürüsünce talan edilmişçesine yok edildiğinde niçin başınızı öteki yana çevirdiniz? Ya gecekondulaşma akınları esnasında kamusal arazilerde bulunan ormanlarda anız yakanları neden yargı önüne çıkarmadınız? Türkiye’yi geçtim, işgal altında olan Afrin ve civarında bulunan zeytinlikleri yok eden ülkenin vatandaşları sizler değil misiniz? Kuzey Suriye’de havadan bombalama yapıp, dağlardaki ormanları yakan askerler sizin memleketinizin ordusu değil mi? 

Yok edilen ormanların dışında birçok sorun yaşandı. Anadolu’yu zengin sanayileşmiş ülkelerin atık çöplüğüne çevirdiler. Doğal koruma altında olan kıyıları yapılaşmaya açarak rant peşkeşi çektiler. Çevre faciasına yol açacak Kanal İstanbul projesini başlatıp, daha önceden aralarında üleştikleri değersiz kamu arazilerini imara açtırıp, milyarlarca dolarlık vurgunlar yaptılar. Kupon arsa işi denen bir ilgi alanı doğdu. Kamunun kaynaklarıyla saraylar yapıldı, onlarca özel uçaklar alındı. On binlerce lüks yabancı makam aracı alınarak vergi paraları çarçur edildi. Merkez bankasının döviz rezervleri buharlaştı. Sustunuz, sustunuz! 

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

AB’ye katılım müzakereleri yapan bir ülkeden, Ortadoğu tipi bir üçüncü dünya diktatörlüğüne çevirdiler ülkeyi. Yüz altmış bin kamu görevlisi uyduruk kanun hükmünde kararnamelerle işinden atıldı. Aileleriyle birlikte hesaplayın, bir milyonu aşkın insandan bahsediyoruz. Bu insanların tümü fişlendi, aile bireyleri Sippenhaft (aile boyu) damgalamaya maruz bırakıldı. SGK kayıtlarına ibareler düşülerek iş bulmaları engellendi. Açlığa ve sefalete mahkûm edildiler. Herkesin gözleri önünde bir sosyal soykırım yaşandı. Yeni doğum yapmış ya da emzirmekte olan anneler, bebekleriyle beraber uyduruk gerekçelerle hapse tıkıldı. İnsanların işkence hanelerde makatlarına şişe sokuldu, öğretmenler bağırsakları patlatılarak öldürüldü. Tutuklu erkekler karılarına kızlarına tecavüzle tehdit edildiler, faşist polisçe hazırlanan “itirafnamelere” imza atmaları için terörize edildiler. Diplomatlara MİT kampüsünde işkence edildi. Darbeye karıştığı bir türlü kanıtlanamayan on binlerce askeri ihraç ettiler. Bunların büyük bölümünün tüm mal varlıklarına el koydular, ailelerinin birikimlerini ellerinden aldılar. Çoluk çocuk tüm KHK’lı aileleri, devletin kara listesine alındı. İnşaatlarda kaçak çalışmak zorunda kalan doktoralı akademisyenler üzerine vinç devrilmesi sonucu öldü. Binlerce kilometre uzaklardaki üçüncü dünya ülkelerinden MİT marifetiyle insan kaçırdı devletiniz! Ve siz, evet siz, tüm bu olanları ya alkışladınız, ya da en iyi ihtimalle başınızı öteki tarafa çevirip, görmezden geldiniz. 

Maden çöktü, göçük altında kalan insanların akrabaları protesto etti diye yerlerde tekmelendi ülkenizde. Kürt illerinde ağır silahlarla uzaktan mahalleler bombalandı! İnsan cesetleri bodrum hatlarında veya sokaklarda paramparça günlerce kaldı, çünkü sokağa çıkma yasağı uygulandı. Kokuştu insanların yurdu, yuvası, siz sustunuz, sustunuz. Kuran kurslarında çocukların ırzına geçildi, bakanlar “olur böyle şeyler” dedi. Asansör çakıldı, işçilerin iskelesi çöktü, mühimmat depoları patladı, “fıtratında var” diyenlere inandınız. Siyasetçilerin seks kasetlerini piyasaya verdiler, “özel değil, genel bu, genel!” diyen adamlara ülkeyi emanet ettiniz. Suriye’ye üç beş itini yollayıp beri tarafa havan attırarak savaş çıkartmak isteyen hasta ruhlu adamları devletin en kilit makamlarında tutmakta beis görmediniz. Milletin bilmem neresine koymak istediğini söyleyen adamların internete düşen tapelerine inanmamayı seçtiniz. Babacığım diyen oğluyla fısıldaşan başbakan, yolsuzluk ve rüşvet ilişkileri sonucu biriken akıl almaz miktarlardaki döviz birikimleri ortaya çıkmasın diye, kontrolü altındaki TÜBİTAK’tan tapelerin sahte olduğuna dair rapor aldı, ya embesil gibi inandınız, ya da alçakça inanıyormuş gibi yapıp sustunuz. “Kafanızı kullanın”, “uyanın”, “büyük yolsuzluk var” diyenlere vatan haini demeyi seçtiniz. Yargı sürecine müdahale ettiler, suçu ortaya çıkartan polislere önce görevden el çektirdiler, sonra onları başka yerlere sürdüler, yetmedi, görevden aldılar. O da yetmeyince gözaltına aldılar. Sonra tutukladılar. “Bunlar FETÖ’cü” deyip, müebbetlere, on yıllara mahkûm ettiler. Onların “hırsızdan korksaydık polis olmazdık” diye haykırışları hala kulaklarımda. Siz tüm bunların, bu alçaklıkların, bu namussuzlukların işbirlikçilerisiniz. Siz bunların olmasına müsamaha gösterdiniz. Siz sustunuz, susmayı tercih ettiniz. 

Selahattin Demirtaş ve onlarca Kürt vekil sudan gerekçelerle hapse tıkıldı. Yerel seçimlerde millet iradesiyle, yüzde yetmiş, yüzde altmış gibi dehşet oranlarda oy almış belediye başkanlarını görevden aldılar, yerlerine kayyumlar atadılar. Bunları yapanlara “siz millet iradesi deyip duruyordunuz, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” deme cesaretini göstermediniz. “Oh olsun!” deyip, hayatınıza devam ettiniz. Milyonlar, “FETÖ’cü” damgasıyla toplumdan tecrit edildi, kendi memleketlerinde parya yapıldı. Suçsuz yere hapse atıldılar. Siz “masumlarsa mahkemede suçsuzluklarını ispat ederler!” dediniz. Liberal, Kürt, Cemaatçi, gayrimüslim, LGBTQ, AB yanlısı, solcu ne kadar üzerine gidilen, hukuksuzluğa uğrayan grup varsa, “vardır devletin bir bildiği” dediniz. Mecbur kalıp kaçmaya karar veren ve Meriç’i veya Ege’yi geçerken ölen ya da çocuklarını kaybedenlere “müstahak size bu” diye beddua ettiniz. İnsan haklarını savunanlara “kes lan FETÖ’cü!” diye Tweetler attınız. Siz buydunuz, busunuz, bu olmaya devam edeceksiniz.

Hesap sormayı falan geçtim, siz bizzat bu rejimsiniz. Bu rejimin ete kemiğe bürünmüş halisiniz. Bu rejim, sizi temsil etmesi bakımından seçimsel bağlamda belki de en demokratik rejim! Sizin sayenizde! Çünkü kim bu rejimi eleştirse, siz ona cephe aldınız. Fırsatını bulan eğitimli insanın ülkeden kaçtığı, fırsatını bulan sermaye sahibinin parasını ülke dışına çıkarmaya gayret ettiği, yerleşik yabancıların terk ettiği, gelmek isteyenlerin vazgeçtiği bir ülke oldu Türkiye.

Ve evet, ormanlar yanıyor! Anadolu’yu, onun uygarlık mirasını, geçmişini, birikimini, doğasını, tarihini, arkeolojisini, müziğini, dansını ve mutfağını, dağını-taşını, denizini-gölünü hak etmeyen bir güruha döndünüz ve biliyorum, ben bu doğruları yazınca, beni bir kez daha hainlikle suçlayacaksınız! Oysa ben sadece size ayna tutuyorum. Yanlışsınız! Bunu söylüyorum! Düzelin diye! Uyanın diye! Doğru olanı seçin diye! Ormanlar yanmasın diyen herkese, bu orman yangınlarının nasıl bir ülkede çıktığına odaklanmalarını salık veriyorum.

Bunca kötülüğün, neden olduğunuz acının, kararttığınız yaşamların, damgaladığınız yurtseverlerin, hapse tıktığınız bebeklerin, nezarethanede doğum yaptırttığınız genç annelerin, bağırsakları parçalanıp kan kaybından ağlayarak ölen öğretmenin, hapishane hücresinde sandalyenin üzerinde cesedi kaskatı sabaha karşı bulunan garibanın, üzerine vinç düşen doçentin hesabını sordunuz mu ki, olmayan yangın söndürme uçağının, kafanıza atılan çay paketinin, trafiği durduran ve ambulansın, itfaiye aracının geçişine engel olan reisinizin hesabını soracaksınız! Size tavsiyem, yarattığınız berbat rejimin ve acınası ülkenin normaline kendinizi alıştırmanız. Hep başkaları mı acı çekecek sandınız! Otoriter rejim budur! Yeni Türkiye’ye ve onun rejimine hoş geldiniz. Alışın ve tadını çıkartın!  

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

6 YORUMLAR

  1. ‘… siz bizzat bu rejimsiniz.’ Dört kelimelik bu kısım insan olan insanı derin bir iç çekişe itiyor. Düşüncelere dalıyorsunuz. Hz. Peygamber(sav)’in de şöyle söylemiş olduğunu hatırlıyorsunuz: ‘Nasılsanız öyle yönetilirsiniz.’ Düşünen insanlar aynı noktada buluşuyor…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin