Robert Kolej’den Boğaziçi Üniversitesi’ne

Yorum | Dr. Serdar Efeoğlu

Geçtiğimiz hafta ülkemizde uzun bir süre Boğaziçi Üniversitesi’nin “yerli ve milli” olup olmadığı tartışıldı. Yıllardır dünya genelindeki çeşitli değerlendirmelerde Türkiye’den ilk 500’e girebilen birkaç üniversite arasında yer alan bir üniversitenin başarıları yerine farklı yönlerden gündem olması, her yönüyle ilginç bir durum oluşturdu.

Biz de bu yazıda Boğaziçi’nin başarısında yüz elli yıllık bir geleneğin etkili olduğundan hareketle üniversitenin temelini oluşturan Robert Kolejin gelişimini ve Boğaziçi Üniversitesi’ne dönüşümünü ortaya koymaya çalıştık.

ROBERT KOLEJ’İN HİKÂYESİ

19.yüzyılda Osmanlı toprakları misyonerlerin adeta “cirit attığı” bir alana dönüşmüş ve “eğitim” bu faaliyetlerde önemli bir yer tutmuştu. Misyonerler, geri kalmış olarak gördükleri Osmanlı toplumunun “okullar” vasıtasıyla aydınlanacağını düşünmüşler ve bu amaçla ülkenin birçok yerinde okullar açmışlardı.

Bu dönemde “American Board of Comissioners for Foreign Mission (American Board)”, okulları destekleyerek din adamı ve öğretmen yetiştirmeye çalışıyordu. Bu ideallerle harekete geçen New York’lu zengin bir tüccar olan Christopher Robert, İstanbul’da kolej açmak için planlara girişti. Robert’in daha önce Osmanlı ülkesine gelmiş bir misyoner olan Dr. Cyrus Hamlin’le tanışması, kolejin kurulmasını sağladı. Deyim yerindeyse “inançla para” birleşiyor ve idealler gerçekleşiyordu.

Okul, Hamlin’in girişimciliği ve Robert’in parası sayesinde 1863’de Bebek’te American Board’a ait eski bir okulda, altı öğretmen ve dört öğrenci ile eğitime başladı. Hamlin, Robert’in itirazlarına rağmen okula “Robert Kolej” adını verdi.

1863-1864’de 20 olan öğrenci sayısı, 1867-1868’de 100’e, 1878’de 162’ye ve 1902-1903’de 318’e çıktı. Kolej ilk mezunlarını 1868’de verdi.

Eğitim devam ederken bir taraftan da inşa edilecek okul binası için arsa aranıyordu. Sonunda Paris elçiliği sırasında çok borçlanan ve devletten parasını alamayan Ahmet Vefik Paşa’nın Rumelihisarı’ndaki arazisi satın alınarak yeni bina 1871’de faaliyete geçirildi.

Robert’in 1878’de ölümünden sonra da birçok Amerikalı hayırsever okula bağışta bulundu. Bu bağışlar sayesinde yeni binalar yapıldı ve okul, 1914 yılına gelindiğinde hemen hemen bugünkü şekline kavuştu.

Kolej kuruluştan itibaren ücretli olarak eğitim yapmış; bakan ve misyoner çocuklarından bile para alınmıştı. Başarılı öğrenciler ise yarı ücretle kaydedilmiş ve en başarılı kitle, bu öğrenciler arasından çıkmıştı.

Kolejin eğitim sistemi İngilizcenin mükemmel bir şekilde öğretilmesine dayanıyor, ayrıca ikinci bir Avrupa dili ve Latince ile öğrencinin kendi dilinin en iyi şekilde öğretilmesi amaçlanıyordu. Böylece mezun olan bir öğrenci dört dil biliyordu.

ROBERT KOLEJ’İN SİSTEMİ

Robert Kolej, Osmanlı döneminde uluslararası bir okul niteliğindeydi. Bazı yıllar yirmi beş farklı milletten öğrenci okulda öğrenim gördü. Okulu başlangıçta azınlıklar tercih etti. İlk yıllarda Bulgarlar, 1886’dan sonra ise Ermeniler en büyük öğrenci grubunu oluşturdu. 1900’lerden Cumhuriyet dönemine kadar ise en büyük kitle, Rum öğrenciler oldu.

Cumhuriyet devrinde çoğunluğu Türk öğrenciler oluştursa da okulun uluslararası niteliği devam etti. Örneğin 1928-1929’da kolejde yirmi üç farklı milletten öğrenci bulunuyordu. Müslüman halk başlangıçta okula öğrenci göndermemiş, Robert Kolej’den ilk Türk öğrenci 1903’de, ikincisi ise 1911’de mezun olmuştur.

Kolej, öğrencilerin kitap okumasına dayalı bir sistem kurmuş ve İngilizce öğretimini buna dayandırmıştı. Kütüphanede 1900’de 10.000 olan kitap sayısı 1937’de 40.000’e, 1940’larda 70.000’e çıkmıştı.

Robert Kolej, Türkiye’de mühendislik eğitimine de öncülük etti. Osmanlı Devleti’nin sanayileşme isteğine paralel olarak kolejin Mütevelli Heyeti, bir Mühendislik Okulu açılmasına karar verdi. 1912’de faaliyete geçen okulun elektrik, makina ve inşaat bölümleri mezunları; Cumhuriyetin ilk dönemlerinde madenler, demiryolu yapımı, fabrikalar, yol ve köprülerle kamu binalarının inşasında önemli görevler üstlendiler.

Kolejde öğrencilerin ahlaki ve dini karakterlerini geliştirmek temel amaçlardan biriydi. Bu nedenle bütün öğrenciler sabah duasına, öğleden sonraki İncil okumasına ve akşam yapılan dini sohbete katılmak zorundaydı. Cumhuriyet devrinde ise okul seküler bir yapıyı benimsedi ve “İncil” dersi sadece Hıristiyan öğrencilere verildi.

Kolejde “adab-ı muaşeret” öğretilmesi de amaçlanıyordu. Bunun için konserler, balolar ve piknikler düzenlenerek farklı ortamlarda nasıl davranılması gerektiği öğretiliyordu. Bazı yılların karnelerinde “Tavr-ı Hareket” adıyla bir ders bulunması, buna verilen önemi açıkça gösteriyordu. Ayrıca okulda nasıl davranılacağına dair kurallar belirlenmiş ve duvarlara asılmıştı. Bunun en ilginç örneği de “Kütüphane Anayasası” idi.

Mezunlar Avrupa ve ABD üniversitelerine doğrudan kabul ediliyordu. İlk yıllarda çok az öğrenci okulu bitirebiliyordu. 1863-1907 arasında okula kaydolan 8.545 öğrenciden ancak 464’ü mezun olmuştu ve mezuniyet oranı yüzde 5,4’dü.

Okulda verilen eğitimin öğrencilerde milliyetçi fikirlerin güçlenmesinde etkisi olduğu bir gerçekti. Nitekim Bulgar mezunların bazıları Osmanlı’dan ayrılan Bulgaristan’da belediye başkanı, milletvekili, bakan ve başbakanlık görevlerine gelmişlerdi.

Müfredatta tarih dersinin ayrı bir yeri vardı. Bu derslerde azınlıklara etnik kimlik kazandırmak amaçlandığından Bizans Tarihi, Rumların Tarihi, Romenlerin Tarihi gibi dersler de veriliyordu. Tarih derslerinde sadece Yakındoğu değil, Amerikan tarihi de öğretiliyordu.

Kolej, bugüne kadar bir cumhurbaşkanı ve iki başbakan çıkarmıştır. Türkiye’nin altıncı cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, beş defa başbakanlık yapan Bülent Ecevit ve 12 Mart dönemi başbakanlarından Naim Talu Robert mezunudur.

ROBERT’TEN BOĞAZİÇİ’NE

ABD, doğrudan maddi destek vermese de hem Osmanlı hem de Cumhuriyet döneminde kriz durumlarında devreye girerek Robert Kolej’e yeni imkânlar sağladı. 1950’lerde kolej için böyle bir fırsat doğdu.

ABD, Soğuk Savaşın devam ettiği 1950’lerin ortalarında Türkiye’ye nükleer reaktör vermeyi öneriyor ve buna karşılık Robert’in üniversiteye dönüştürülmesini istiyordu. Menderes Hükümeti sıcak baksa da özellikle basın ve hukuk camiası bu öneriye karşı çıktı. Gerekçe, yabancılar tarafından üniversite açılmasının Lozan’a aykırı olmasıydı.

1956 yılı başlarında konu uzun süre tartışılsa da kolej, üniversiteye dönüşmedi. Fakat 1957 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla Robert Kolej bünyesinde bir yüksekokul kuruldu. Böylece üniversiteye geçişte önemli bir adım atıldı.

1970’lere gelindiğinde bütçenin devamlı açık vermesi sonucunda Arnavutköy’deki Amerikan Kız Koleji, Robert’le birleştirilerek karma eğitime geçildi. Bu sırada kolejin Mütevelli Heyeti yüksekokulun Bakanlığa devredilerek bir üniversite kurulmasına karar verdi.

1971 Eylülünde Nihat Erim’in başbakanlığı esnasında Meclise, kolej kampüsü üzerinde bir üniversite kurulması teklifi sunuldu. Mecliste üniversitenin adının “Fatih Üniversitesi” olması önerildiyse de kabul görmedi ve Robert Koleji Yüksekokulu’nun yerine Cumhuriyet devrinin dokuzuncu üniversitesi olarak “Boğaziçi Üniversitesi” kuruldu. Üniversite, kolejin birçok özelliğini devraldı. Eğitim dili de İngilizce olarak sürdürüldü.

YERLİ VE MİLLİ NASIL OLUNUR?

Robert Kolej temeline dayanan Boğaziçi Üniversitesi kuruluşundan itibaren Türkiye’nin önde gelen üniversitelerinden birisi oldu. Üniversitenin popüler ifadeyle “yerli ve milli” olup olmadığı tartışılsa da ülkemizin bütün dünyada kabul gören ender markaları arasında yer aldığı bir gerçek.

Bu aşamada asıl sorgulanması gereken, dört beş üniversite dışında diğer üniversitelerin niye böyle bir başarı elde edemediğidir. Türkiye, 2010’daki bir araştırmada nüfus ve GSMH’ye göre ilk 500’de yer alan üniversite sayısı itibarıyla OECD ülkeleri arasında en kötü durumdaki ülkeler arasında yer almaktadır.

15 Temmuz sonrasında 8.000 civarında öğretim elemanının tasfiyesiyle yaşanan “akademik kıyımın” ülkenin akademik seviyesini çok daha gerilere götürdüğü bir gerçektir. YÖK’ün bilimsel kaliteyi artırmak yerine “cadı avı” ile her KHK’da kıyıma devam etmesiyle kalite daha da düşecek ve doçentlik kriterlerini düşürme gibi “hile-i şeriyyelerin” de üniversitelerin kalitesini artırmaya bir katkısı olmayacaktır.

 

Kaynaklar: F. Acun, E. Ş. Gürtunca, “Osmanlı’dan Cumhuriyete Robert Kolej’de Eğitim”, TİD, S. XXXI, 2016; Z. Toprak, “Robert Kolej”, İstanbul Ansiklopedisi, C. 6; Z. Toprak, “Demokrat Parti, Lozan ve Robert Kolej”, Toplumsal Tarih, S. 120.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin