Rejimin neden 15 Temmuz’a ihtiyacı vardı? (2)

YORUM | SAİD EMRE ERENOL

Neticede, oyun içinde oyunlar kuruldu. Huzursuz TSK bünyesinde, Hulusi Akar’ın liderliğinde ve emir-komuta zinciri içinde bir darbe yapılacağı şayiası yayıldı. Geçmişinde darbe yapma geleneği bulunan ve zaten gergin olan tüm TSK personeli zihnen bir askeri darbeye hazırlandı. Son zamanlarda sıkça yapılan “Terör Saldırısı Tatbikatları” da TSK personelinin yadırgamadığı ve yabancı olmadığı bir uygulama idi. Böyle bir atmosferden yararlanan Erdoğan ve stratejik ortakları, zaferle sonuçlanabilecek şeytani planlarını devreye soktular. Hakan Fidan, Hulusi Akar ve Ergenekon yapılanmasının etkin elemanlarıyla bir takım hazırlıklar yapıldı. “Karargahta 40 Paralel Paşa” haberleriyle, güya Cemaat mensubu askerlerin darbe yapabileceği algısı kamuoyuna pompalanmaya başlandı. Kamuoyuna karşı bu algı operasyonu yürütülürken, TSK içinde Hulusi Akar önderliğinde, Türkiye Cumhuriyetini korumak, kollamak ve sarsılan siyasi nizamı yeniden tesis etmek için topyekün bir harekat yapılacağı izlenimi veren haberler yayılıyordu. Yakın siyasi tarihteki askeri darbeler göz önüne alınınca Türk kamuoyu da TSK’nın darbe yapma fikri ve teamülüne yabancı değildi. (1960, 1971, 1980 askeri darbeleri ve son post-modern 28 Şubat 1997 darbeleri gibi)

Erdoğan, halkın hiçbir surette itiraz edemeyeceği bir tarzda iktidarının ömrünü uzatmak, daha da güçlenmek ve tesis edeceği Başkanlık (Diktatörlük) sürecine giden yolları açmak, kendisine muhalefet edecek herkesi susturmak, yok etmek ve muhalefeti baskı altına almak istiyordu. Avrasyacılar ise, Erdoğan’la birlikte hareket ederek, hapse girmelerine sebep olduğunu düşündükleri cemaatten intikam almak, geçmişte işledikleri ve AKP eliyle temizlenen(!) suçlamalardan dolayı tekrar yargılanmamak, Türkiye’deki tüm dini yapıları yok etmek ve Türkiye’yi inandıkları ideoloji çerçevesinde Rusya ve Çin ittifakına dahil etmek istiyorlardı. Nitekim Doğu Perinçek serbest kaldığında daha hapishane kapısı önünde, “Kınından çıkmış kılıç gibiyiz. Tarikatların, cemaatlerin kökünü kazıyacağız!” diyecekti.

Askeri kanatta böyle ince hesaplar ve planlar yapılırken, olayın yüzde yüz cemaate mal edilebilmesi için bir kaç figüran ve enstantane pozu gerekiyordu. Ta ki, 17 Aralıktan sonra şeytanlaştırılmış olan cemaat, artık toplumun tüm kesimlerince, hınçla parçalanması, yok edilmesi gereken bir düşman olarak görülsün ve Erdoğan rejimi bunlara her ne yaparsa meşru kabul edilsin. Bunun için kan lazımdı. İktidar ve çevrelerinin tüm hukuksuz gayretlerine ve Cemaate “terör örgütü” yaftası vurmalarına rağmen, cemaatin o güne kadar herhangi bir şiddet eylemine rastlanmamıştı. Yapılan hukuksuzlukları ve bedeli çok ağır hukuksuzlukların konuşulmaması, konuşmaya yeltenenlerin susturulması için çok kan akmalıydı ve bu kan halkın kanı olmalıydı.

Sözde darbe planları ortaya karışık gruplar tarafından kotarıldı. Askeri silsile içerisinde usulüne uygun muhabereler yapıldı. Askerin bir kısmı, emir komuta zinciri içinde geleneksel bir darbe yapılacağını düşünüyordu. Erdoğan Ekibi ve Rusya ile istişare eden Avrasyacı ekip ise ortak planın bir parçası gibi görünerek alttan alta gelişmeleri izliyor ve ilgili yerlere rapor ediyordu. TSK tarafından yeknesak olarak yapılacak bir darbe girişiminde ortak hareket edileceği izlenimi veriyorlardı. Ama asıl planın, darbe girişimi esnasında meydana çıkmama ve “terör saldırısı var” denilerek birliğine çağrılan ya da aynı gerekçeyle belli noktalara yönlendirilen askerleri ortada bırakma stratejisine dayandığı sonradan anlaşılacaktı. Darbeye katıldığı gerekçesiyle tutuklanacak ve işkence görecek askerlerin ezici çoğunluğu yaşanan gergin siyasi ortamdan haberdar olmakla birlikte, sinsi darbe girişiminden ve hazırlıklarından habersizdi. Görevine bağlı, kanunlara saygılı, vatansever bu askerler, kurgu darbe girişimi gecesi büyük bir tuzağın içine çekildiler. Resmi açıklamalara göre de darbeye atılan asker sayısı, Türk Silahlı Kuvvetlerini’nin sadece yüzde 1,5’unu oluşturuyordu. Darbe girişimine katılan uçak sayısının tüm envanterin yüzde 7’sine, tank sayısının yüzde 2,7’sine tekabül ettiği açıklandı. Neticede, 30 bine yakın subay, astsubay ve uzman çavuş ordudan atıldı, hapse konuldu, tüm TSK’nın 300 General-Amiral’inden 150’si ihraç edildi. Ne hikmetse en kritik pozisyonlarda bulunan Generaller dahil rütbeli subayların büyük bir kısmı darbe gecesi ya yıllık izinde idi, ya da o gece görevde değildi.

Neticede AKP iktidarı, Ergenekoncu-Avrasyacı ekibin şantaj ve yönlendirmeleriyle NATO/Batı hattına rest çekip, Rusya’ya yanaştı. Anlaşılmaz bir şekilde; bir taraftan Suriye’deki Esad Rejimini devireceğiz diye cihatçı olarak adlandırılan ve Suriye Rejimine karşı savaşan terörist unsurlara destek verdi, diğer taraftan Esad Rejiminin ayakta kalmasını sağlayan Rusya ve İran ile mutabakatlar imzalayıp aynı safta yer aldı. Yine Avrasyacı kanadın telkin ve tehditleriyle 70 yıldır silah ve savunma sistemlerimizi entegre ettiğimiz NATO yörüngesinden Türkiye’yi koparıp, tamamen bu konsept karşıtı yapılanmış ve ittifak için güvenlik açığı oluşturan Rus S-400 füzelerini satın aldı. Daha doğrusu bu füzelerin parçalarını Türkiye’ye getirip koydu, ama aktif çalışır hale getiremedi. Bu hamle, Türkiye’nin yeni nesil savaş uçağı F-35 programından çıkarılmasını netice verdi. Proje ortaklığı kapsamında F-35’ler için şu ana kadar harcanan paralar ile, hiç bir zaman kullanılamayacak S-400 füzelerine verilen paralar, milli bütçeye zarar yazıldı.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. 15 temmuz, s400, kavala birbiri ile irtibatlı meseleler. 15 temmuz nato ordusu olan türk ordusunu parçalamıştır. Türk ordusuna tuzak kuranlar s400 ile bu sefer türkiye ile nato arasına fitne sokmuştur. Natoya aykırı olarak alınan s400 ler üzerinden nato düşmanlaştırılmıştır.

    Bakın görüyormusunuz bizim kararlarımıza saygı duymuyorlar diyerek türkiyeyi natodan kopartmak isteyenler türklere tuzak kurmaktadır. Tıpkı 15 temmuzda orduya kurulan tuzak gibi. Hulusi akarın ortadan kaybolması, paşaların düğünde olması ile ortadan kaybolması askerlerin tuzağa çekilmesi için özel dizayn edilmiştir. Bu sayede askerlerin komutanların da darbeye dahil olduğu aldatması yapılmaya çalışılmıştır.

    Kavala da aynı dönemin ürünüdür. Natodan türkleri koparmak için uğraşanlar aynı zamanda türklerin batıdan da kopmasını yani demokratik değerlerlerden kopması için uğraşmaktadır. Kavalayı bir s400 e benzetebiliriz. Kavalayı türk hukuku yargılamaktadır. Tıpkı 15 temmuz gibi bir darbe kalkışması üzerinden. 15 temmuzda türk ordusuna tuzak kurulurken, kavala ile türkiyenin avrupa birliği ile ilişkisine tuzak kurulmaktadır. Türk yargısının bağımsız olduğu vurgulanmaktadır. Buradaki hile türk yargısının bağımsız olup olmaması değil, kavalanın sanki bağımsız bir türk yargısında yargılanması ve darbe ile yargılanması gerçekmiş gibi türk yargısını, kavalayı terörist yapmak için kullanmasıdır.

    Şaşkın bir yargının sanki düzgün çalıştığı kabulu üzerine bu yargının kavalayı darbeci ilan etmesi yalanı üzerinden türkiye ve avrupa birliğine tuzak kurulmaktadır. Avrupa kavalaya itiraz ettiği zaman “bakın, gördünüz mü avrupa bizim iç işlerimize karışıyor” diyerek meseleyi kavala meselesinden avrupayı düşmanlaştırma meslelesine taşımaktadır. Yani bol tuzakların kurulduğu ve türkiyenin nato ile, avrupa ile ilişkisinin kıskanıldığı ve bağların tamamen parçalanmak istendiği fitneler ortaya konmaktadır.

    Türkiye ile avrupa, türkiye ile nato arasındaki kalıcı bağları kopartmak için fitne objeleri kullanılmaktadır. Bunlar 15 temmuz, s400 ve kavaladır. S400 ü bir hamlede türkiyeye sokuyorsun. Sonra çıkarmaya kalkana hain, işbirlikçi diyorsun, natoya türkiye içişlerine karışıyor diye suçluyorsun. Yani natonun sesini çıkaracağını bilerek bu hamle yapıldı. Bir kere bir tane s400 ü içeri soktuktan sonra sanki eve yeni kuma gelmiş gibi fitneler havada uçuşmaya başlıyor. Bu fitne ortamından en çıkarlı çıkanlar türkiyeyi natodan koparmak isteyenlerdir.

    Eğer nato türkiyeye tepki göstermese bu sefer muhtemelen ikinci fitnesini devreye sokacaktır. Çünkü s400 ile amaç türkiye ve natoyu yani batıyı çatıştırmaktır. Bu fitneyi pkk üzerinden kürtlere uygulamaktadırlar. Türkiye devleti ile kürtler arasına duvar örmektedirler. Pkk s400 gibidir. Kendisini içeride gösterir sonra asker bölgeye gelir. Pkk ortadan kaybolur ve devlet ile kürtler karşı karşıya kalır. Devlet kaybolan pkk yerine kürtleri potansiyel pkk görür. Pkk ise kürtleri vesayeti altına alır. Vesayet altına alamadığını devlet işbirlikçisi yapar. Devlete yönelen işbirlikçi derin devlet tarafından potansiyel pkk işbirlikçisi olur. Bu baskı altında yaşayan insanlar uzun vadede pkk ya yönlendirilmeye çalışılır.

    Kavala fitnesi ile türkiye ve avrupa birliği arasındaki bağ avrupa birliğinin düşmanlaştırılması suretiyle koparılmaya çalışılmaktadır. Dikkat edilirse ortalık fitneden, tuzaktan geçilmiyor. Şimdi meydan tamamen onlara kaldı. Çünkü devleti felç ettiler. İnsanlar hala devletin var olduğuna inanıyorlar.

    Bir şey daha dikkatimi çekti. Türk ordusu 15 temmuzda köprüde yoktu. Erler, öğrenciler ve siviller vardı. Ama köprüde olmayan ordu kürtlerin olduğu yerlerde var, suriyede var. Hep kürt bölgelerinde ordu var. Hayır sabaha kadar devleti köprüde göremedim de. Yani devletin batı ile ilişkilerini kopartmaya çalışırken devlet var ama 15 temmuzda bu batı ile ilişkileri koparılmaya çalışılan devlet nedense yoktu.

    Demek ki köprüde ilişki koparma sürecinden ziyade ilişkiler kurma süreci işliyordu. Yani adamlar işlerine gelmeyince ilişkileri kopartırken bazen de çıkarı gereği yeni ilişkiler kurmaktadır. Ordu ile cemaat ilişkisi, ordu ile halkın karşı karşıya gelme ilişkisi, darbe ile ordu ilişkisi, meclise düşmanlık noktasında ordu meclis ilişkisi gibi. Yani bu sefer ordu yeni ilişkiler kurmak için s400 gibi kullanılmış oluyor.

    Yada devlet ile kürtlerin karşı karşıya getirilmeye çalışılması gibi ordu ile insanların karşı karşıya getirilmeye çalışılması. Yani s400, kavala, pkk, ordu hepsi ya bir bağı kırmak için ya da yeni bağlar kurmak için fitne aletleri olarak kullanılmıştır.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin