Rejim, Türkiye’de üniversiteleri yok edecek! [Ali Mirza Yazar]

Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri yüzde 86 oyla seçilen ancak 12 Temmuz’dan bu yana hâlâ Cumhurbaşkanı tarafından ataması gerçekleşmeyen Prof. Gülay Barbarosoğlu’na destek için dün biraraya geldi.

Yine dün, ODTÜ’lü akademisyenler cübbelerini giyerek bir bildiri okudular Fizik Amfisi’nin önünde. ODTÜ Öğretim Elemanları Derneği tarafından hazırlanan bildiride şu ifadeler yer aldı: “Bugün ülkemizde demokrasinin sürdürülmesi için yaşamsal öneme sahip kurumlara, parlamentoya, yargıya, siyasi partilere ve basın-yayın kuruluşlarına kaygı verici siyasi müdahaleler yapıldığına tanık oluyoruz.”

15 Temmuz başarısız darbe girişimi sonrası başlatılan ‘asıl darbe’de, en büyük yarayı alanlardan biri, üniversiteler oldu. Binlerce akademisyen KHK’lar eliyle ihraç edildi, rektörlük seçimleri kaldırıldı. Artık rektörleri YÖK’ün hazırlayacağı bir liste arasından Cumhurbaşkanı seçecek. Eğer YÖK’ün listesini beğenmezse, Cumhurbaşkanı kendi istediği birini de atayabilecek.

Bir darbe kurumu olarak YÖK

12 Eylül rejiminin devamını sağlayan en önemli organlardan birisi Yüksek Öğretim Kurumu’ydu (YÖK). 1970’lerde üniversitelerdeki eylemler ve ‘başıboşluk’ bahane edilerek, üniversitelere dair kararların merkezî bir idare tarafından verilmesi öngörülmüştü. YÖK, akademik özgürlüklere sadece idarî anlamda müdahale etmekle kalmadı, doktora öğrencilerinin hangi tezi yazacağına kadar karıştı.

28 Şubat’ta da YÖK’ün ‘gücü’ yakından hissedildi. Başörtülü öğrencilere destek veren akademisyenler, YÖK soruşturmalarıyla ‘terbiye edildi’. Marjinal bir uygulama olarak kalabilecek ‘başörtülü öğrenciyi derse almama’ uygulaması, rektörlerin YÖK’e bağlılığı sayesinde ‘ulusal bir baskı’ya dönüştü.

Haliyle AKP, 2001’de başladığı siyaset yolculuğunda koyduğu ‘bütün vesayetçi kurumları kaldırma’ hedefi sebebiyle, YÖK’ü de kaldıracağını defalarca taahhüt etti. 2007’ye kadar Cumhurbaşkanı olan Ahmet Necdet Sezer’in rektör seçimlerinde ilk sırada olan adayı tercih etmemesini de her defasında eleştirdi.

AKP, ideallerinden vazgeçerken

Ancak 2011’de, 61. hükümetin programına yönelik eleştirileri yanıtlayan dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, YÖK’le ilgili şu ifadeleri kullandı:

“Sayın Genel Başkan Kılıçdaroğlu burada bir ifade kullandı. Diyor ki ‘gelin üniversiteler rektörlerini kendileri seçsin.’ Bunu şimdi söylüyorsunuz değil mi? Bunu Kemal Gürüz’ün olduğu yerde, Teziç’in olduğu zamanlarda neden söylemiyorsunuz? O zaman CHP yok muydu, o zaman neden söylemediniz? Şimdi mi geldi aklınız başınıza? Çıktılar, ‘biz YÖK’ü kaldıracağız.’ Kusura bakmayın, YÖK’ü biz reforme ederiz ama YÖK’ü niye kaldıralım. Bu üniversitelerin bir denetimi, düzenlemesi gerekmez mi? Rektörlerin ataması, vesairesi… Bunların hepsini konuşuruz. Bunların hepsini üniversiteler kendileri yapsın. İmtihanlar nasıl yapılacak, bunların hepsini oturur, konuşuruz. Hepsi… Eyvallah ama bir denetleyen, düzenleyen kurumun olması bu işin gereğidir. Kaldı ki YÖK’ü kuran biz değiliz ve YÖK’ten en çok nemalanan sizsiniz, sizsiniz.”

Erdoğan’ın yıllardır sürdüregeldiği münazara retoriğinin zirve örneklerinden olan bu açıklamaya göre YÖK’ün üniversitelere karışması kötü bir şey ama şimdi bu kötülüğü ortadan kaldırmaya gerek yok, reforme etsek kâfi. Hem bu kötülüğe karşı çıkanlar, daha önce susmuşlardı! O zaman karşı çıkamazlar…

Olağanüstü YÖK’e olağanüstü yetkiler

Gerçekten de AKP dediği gibi yaptı ve YÖK’ün yetkilerini 2011’den 2016’ya gelen süreçte sürekli arttırdı. Bu arada Abdullah Gül de, Erdoğan da cumhurbaşkanlıkları döneminde üniversitelerin seçtiği rektörlerin yerine ikinci, üçüncü sıradan atama yaptılar. Sözgelimi Erdoğan seçildikten kısa süre sonra yaptığı 14 üniversite rektör atamasından 7’sinde en çok oy alan adayı değil, alt sıradaki adayı rektör atadı.

Yine Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte “Davutoğlu’nun adamı” denilen YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya görevden alındı ve yerine, Habertürk’teki “Alo Fatih” hattının karşısındaki isim Fatih Saraç’ın kardeşi Yekta Saraç atandı.

Haziran 2014’te ise YÖK’ün yetkileri ‘olağanüstü ölçekte’ arttırılmıştı. Bu yeni genelgeyle YÖK’ün kazandığı yetkiler şöyle: Vakıf ve özel üniversitelerin mütevelli heyetinin belirlenmesi; vakıf üniversitelerinde idarî ve akademik konularda yaptırım uygulama; doçentleri belirleme; üniversitelerdeki bilimsel çalışma alanlarını belirleme…

AKP’nin 2002’de iktidara yürürken en çok itiraz ettiği şeylerden biri de ‘merkeziyetçilik’ti ve fakat bu tasarıyla YÖK, resmen üniversiteleri kıskaç altına almış oldu.

Proje üniversiteler…

Tıpkı liselerde yapılan ‘proje okullar’ uygulaması gibi, kendi gelenekleri olan bazı üniversiteler, bu aşamadan itibaren markaja alındı. ODTÜ, Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Melih Gökçek’in “ODTÜ ormanı projesi” ile sıkıştırılırken, İstanbul Bilgi Üniversitesi de, akademisyenlerine yönelik tek tek yürütülen bezdirme operasyonlarıyla ‘terbiye edildi’.

Bilgi’nin öğretim üyelerinden Prof. Chris Stephenson’ın 2016’nın ilk aylarında, “teröre destek” gerekçesiyle Türkiye’ye girişi yasaklandı. Ardından yine Bilgi’de Prof. Zeynep Sayın Balıkçıoğlu, bir öğrencisinin ‘ihbarı’ sonucunda okuldan uzaklaştırıldı. Yılsonu mezuniyet töreninde öğrencilerin sırtını dönerek protesto ettiği rektör Prof. Dr. Mehmet Durman da Temmuz ayında istifa etti.

11 Ekim 2016’da ise Sabancı Üniversitesi rektörü Prof. Nihat Berker, “üniversite dışından ve mütevelli heyeti içinden” kaynaklanan sebepler olduğunu söyleyerek görevini bıraktı. Son KHK’lardan sonra rektörlerin seçim usullerinin değiştirilmesiyle Boğaziçi’nde de rektörün atanmayacağı endişesi var.

Peki, şimdi ne olacak? Erdoğan Rejimi, üniversiteleri tamamen kontrol altına alarak hiçbir aykırı sesin çıkmamasını garanti altına aldıktan sonra üniversitelerin dünyayla rekabet etmesi gibi hedefler koyacaktır muhtemelen. Böylece ne kadar vizyonlu olduklarını filan gösterecektir… Olan, yılların birikimiyle iyi kötü bir kurum inşa etmiş kimselerin emeklerine olacak.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Son dönemde KHK denen kanunsuzluklarla üniversitelerde yapılan icraatlar tarihte ancak Moğol istilasıyla meydana gelmiştir. Üniversitelerin önemli bir kısmı zaten üniversite özelliği taşımıyordu ama bu son yıkımlarla geri kalanı da tarihin dışına savruldu. Zaten son üç yıldır bütün üniversitelerde yönetici kadrolar değişmiş ve “Cemaat” suçlamasına maruz kalmayabilecek kişiler dekanlık gibi görevlere gelmişti. Ancak 15 Temmuz sonrası bütün eski dekanlar görevden alınınca ortaya çok ilginç bir durum çıktı. Üniversitelerde “en yönetici yapılmayacak” kişiler idari görevlere getirildi. Yakın zamanda YÖK tamamen kaldırılıp bir bakanlığa dönüştürülebilir. Çünkü bu haliyle bile baştakileri mutlu edemiyor.
    KHK’lar eliyle oluşturulan terör havası ve meydana gelen yıkımı anlatan bazı yazılara turkiyedeuniversiteveakademi.blogspot.com/
    adresli blogdan ulaşılabilir

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin