Prof. Dr. Ayata: İktidarın gitmesi için muhalefetin toplumu harekete geçirmesi gerekiyor

Sosyoloji profesörü Sencer Ayata, iktidarın kaybettikçe daha da sertleşeceğini söyledi. Ayata, “İdeoloji, kuşkusuz otoriterleşmenin önemli bir aracı haline geldi. Siyasi iktidarın oluşturduğu yapı rejimin otoriterleşmesini adeta zorunlu kılıyor. İyimser bakanlar kısa zamanda hayal kırıklığına uğruyor.” ifadelerini kullandı. Sencer Ayata’nın, “AKP’nin vakti doldu, gidiyor’ söylemi gerçekçi mi?” sorusuna verdiği cevap da önemli: “Bir yere kadar öyle. 20 yıllık her iktidar aşınır. İktidar da aşındı. Toplumdaki aşınma bir yere kadar. Git diyecek unsur siyasettir. İttifak kurmak ve genişletmek elbet önemli ama muhalefetin oy oranını önemli ölçüde artırması, toplumu harekete geçirmesi gerekmektedir.”

Cumhuriyet’ten İpek Aksoy’a konuşan Prof. Dr. Sencer Ayata, 2023 için iktidar hedefi olan Cumhur İttifakı’nın ortağı AKP’nin vizyonunu ve izlediği stratejiyle ilgili önemli değerledirmelerde bulundu. AKP’nin artık geleceğe dair bir vizyon sunamadığını, geçmişteki söylem ve icaraatları nazara verdiğini anlatan Ayata, “Aslında son zamanlarda iktidar partisi bu tür bir makyajı sıkça yapmaya başlamıştı.” ifadelerini kullandı.

İKTİDAR İÇERİYE DÖNÜK MESAJ VERİYOR

Ancak Ayata’ya göre burada söylenen veriler de gerçekçi olmaktan uzak: “Bakın biz 20 senede ne kadar ilerledik mesajı verildi. Diğer ülkelerde ne oldu? En iyi ölçü kişi başına düşen gelir. Türkiye’nin geliri 9 bin dolarda kaldı. İçeriye “muazzam bir ilerleme sağladık” deniyor. Ben üç benzer ülkeye baktım. Birincisi, Kore’de bu süre içinde kişi başına düşen gelir 40 bin dolara çıkmış. Latin Amerika’da, Şili de bizimle aynı yerden başlamış ama 24 bin dolara ulaşmış. Bir de Müslüman ülke olsun dedim, Malezya 30 bin dolara yükselmiş. Demek siyasi iktidar içe dönük bir hikâye anlatıyor. Oysa birçok ülkeye göre yavaş ilerleme hatta göreli bir gerileme var. O nedenle “Geçmişe bakın, geleceğimizin garantisidir” iddiası inandırıcı olmaktan uzaktır.”

SİYASİ İKTİDARIN OLUŞTURDUĞU YAPI, OTORİTERLEŞMEYİ ZORUNLU KILIYOR

“AKP’nin ideolojisinin karşılık bulması için otoriterlik artar mı?” sorusuna ise şu cevabı veriyor: “İdeoloji, kuşkusuz otoriterleşmenin önemli bir aracı haline geldi. Siyasi iktidarın oluşturduğu yapı rejimin otoriterleşmesini adeta zorunlu kılıyor. İyimser bakanlar kısa zamanda hayal kırıklığına uğruyor. Örneğin eylem planı, tutuklama, iddianame hazırlama süreçleri kısaltılırsa tabii ki çok iyi olur. Keyfiliği azaltır. Mağdur için çok iyidir. Ama bu tür önlemler rejimin niteliğini değiştirmek için yeterli değildir.”

KAYNAKLARIN KURUMASINDAN KORKUYORLAR

“Siyasi iktidar, kamu kuruluşlarına sayıları milyonları bulan kendi kadrolarını yerleştirdi. Eskiler hatta dışarıda bekleyenler dışlandı. Haliyle “eğer seçim kaybedilirse makam da gidebilir” korkusu var. İkincisi; son günlerde beş müteahhitle sembolize edilen bir kamu kaynakları dağıtım sistemi var. Siyasi iktidara yakın bir sermaye kesimi birçok yerde kollanıyor. Bunlara iş yapan yüzlerce firma var, çünkü bu kimselere bakıp hepsi için yeşil sermaye demek pek doğru olmaz. Hakedişe göre bir dağıtım sistemi olsa bugün yararlananların önemli bir bölümü halihazırdaki imkânlarını kaybeder. İktidar döneminde giderek büyüyen bir “din tabakası” var. Örneğin vakıflar.. Bunlar da iktidar el değiştirirse kaynak kurur diye korkuyor.”

İKTİDAR İÇİN ‘GERİYE DÖNÜŞ’ YOK!

“Medyası var, başkaları var. Bir zamanlar iddia şuydu: “Devlet topluma ait olmayan, topluma yabancı kesimlerin elinde. Oysa toplum biziz, onlar gidecek, biz geleceğiz, toplum gelecek. Eski ideolojinin yerine yeni ideoloji, eski elitlerine yenileri gelecek.” Burada söz konusu olan mevcut siyasi, ekonomik, kültürel elitlerin topyekûn değişimi. Gidenler hepsini kaybedecek, gelenler hepsini alacak. Uzlaşma arayışı falan yok. Nitekim başkanlık sistemi bu mantık üzerine kuruldu. Bugün söz konusu olan kazanılanın kaybedilmemesi. O nedenle siyasi iktidara ve bir bakıma kongreye damgasını vuran da “tutunma stratejisi”. Buradan geriye dönme olmaz. Oy kaybı, meşruiyet kaybı sürdükçe siyasi iktidar bu yapıyı sürdürme zorundadır.”

ANAYASA SİVİL OLABİLİR AMA MİLLETİN ANAYASASI OLMAZ

“Anayasa özünde stratejik bir hamle. “Başkanlık sistemi kırmızı çizgimizdir ama biz yeni sivil anayasa istiyoruz” deniliyor. Bu sivil olabilir ama millet anayasası olmaz. Çünkü öbür tarafta “Benim tercihim parlamenter sistem” diyen en az bir yüzde 50’lik kesim var. Başkanlık sistemine destek yüzde 30’lara düşmüş. Vatandaşı hiç dikkate almayacak ama toplum anayasası yapacaksınız, mümkün değil. İkinci temel defo, birey kavramının olumsuz şekilde kullanılması. Konuşmada özgürlüğe galiba yalnızca bir kez değinildi.”

BİREY ARTIK MERKEZDE DEĞİL

“Devlet bugün siyasi iktidarın kontrolünde. Ama birey imza atan, itiraz eden, protestoya katılan “olumsuz bir birey”. İktidarıyla her zaman uyuşmayan birey. İşte bu birey iki taraftan kuşatılmak isteniyor. Birincisi, konuştuğumuz gibi, gelenek tarafından dizginlenerek. Öbür taraftan bireyi artık merkeze almayan devleti ve devletin güvenliğini esas alan yeni bir anayasa geliştirerek. Tabii bir zorunluluk olarak temel hak ve özgürlükler bölümü elbette o anayasada yer alacak.

MUHALEFETİN TOPLUMU HAREKETE GEÇİRMESİ GEREKİYOR

“AKP gidiyor, vakti doldu, yolun sonuna geldiler” söylemi gerçekçi bir tespit mi?” sorusu üzerine ise Ayata şu tespitlerde bulunuyor: “Bir yere kadar öyle. 20 yıllık her iktidar aşınır. İktidar da aşındı. Şu ara olağanüstü koşullar yaşıyoruz. Ekonomik krizlerin zincirleme birbirini izlemesi, can güvenliğini tehdit eden bir salgın tehdidi, uluslararası ilişkilerde ciddi bir kapanma dönemi… Varacağım sonuç şu: Toplumda aslında iktidarın temeli bir ölçüde aşınmış durumda ama hâlâ birinci parti. Toplumdaki aşınma bir yere kadar. Git diyecek unsur siyasettir. İttifak kurmak ve genişletmek elbet önemli ama muhalefetin oy oranını önemli ölçüde artırması, toplumu harekete geçirmesi gerekmektedir.”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. “Bir âlem ki, gökler boru içinde!
    Akıl, olmazların zoru içinde.
    Üstüste sorular soru içinde…”

    Sayın Hocam,
    “İktidarın gitmesi için muhalefetin toplumu harekete geçirmesi gerektiği” tespitiniz müthiş.
    Peki muhalefeti harekete geçirmek için neler yapmak lazım?
    Zaten bir ülkede iktidardakilerin zulmünden yalnızca iktidardakileri sorumlu tutmak mümkün müdür? Muhalefetin payı yok mudur?
    Muhalefetin içinde, halkın -genelinin- kesinlikle oy vermeyeceği, halktan uzak kimler var?
    İktidarın “din adına sömürü” yaparken yararlandığı söylemleri dinlerken “yesinler birbirini; yesinler ki biz geldiğimizde istediğimiz zulümleri daha iyi yapabilelim” diye ellerini oğuşturan, “din düşmanı, ahlak katili” görüntüsü veren kimler var muhalefet koltuklarında?
    Halkı harekte geçirmeyi boşverin, işlenen bunca zulme rağmen mazlumun yanında yeralan kaç muhalif milletvekili var bu ülkede?
    Muhalif milletvekillerini de boşverin, -onlar siyasetçi- siz, sizin gibi binlerce akademisyen üniversitelerinden atılırken, aileleriyle birlikte açlığa mahkum edilirken hatta hapishanere doldurulurken “biz de akademisyeniz ve bu adamları/kadınları tanıyoruz; bunlar iyi insanlar” diyebilen kaç akademisyen var bu ülkede?
    Siz önce bilim adamlarını -hiç olmazsa bir kısmını- harekete geçirin.
    Muhalif milletvekillerini onlar harekete geçirmenin yollarını bulsunlar. (Gerçe Covit aşısını bulmalarının daha kolay olabileceğini baştan kabul ediyorum)
    Belki sonra muhalif parti başkanları da, kendi köleleri gibi çalışan milletvekillerini, toplumu harekete geçirmek için özgür bırakabilir ya da hiç olmazsa o istikmette konuşmalarına göz yumabilir…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin