Parti devleti ve AKP pratiği!

YORUM | M. NEDİM HAZAR 

“Millet yaşamaz, hakka tahassürle solurken.

Sussun diye vicdanına yumruklar inerse;

Millet yaşamaz, meclisi müstahkar olurken.

İğfal ile tehdit ile titrer ve sinerse;

Millet yaşamaz maşer-i millet boğulurken!”

Diyor Tevfik Fikret meşhur başkaldırı şiiri olan “5’e doğru”da…

Tarih enteresan bir şekilde dairesel hareket ediyor ve Akif’in işaret ettiği bir tür ibret alınmadan aynı şeyleri yaşayıp duruyoruz. Toplumun hafızasının gücüne göre belirleniyor bu devridaim periyodu.

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Hatırlayalım:

Yıl 1950…

Türk toplumuna biçilen elbise artık dar gelmeye başlamış ve yaklaşık 30 yıllık tek tip elbise misali giydirilmeye çalışılan Tek parti libası yırtılmış, Demokrat Parti iktidara gelmişti.

Vaatleri ve ilk uygulamalarıyla umut vericiydi DP. Yaklaşık 4 yıllık geçmişi boyunca milleti gösterdiği ve yol aldığı ufuk açısından belki Cumhuriyet devrimlerinden bile önemli işler yapma potansiyeline sahipti Menderes ve arkadaşları.

Fakat güç denilen zehirli iksirin muazzam bir tesiri var sevgili okur.

Neredeyse ona dayanabilen kimse yok tarih sayfalarında.

Demokrat Parti de bu zehirden etkileniyor ve yavaş yavaş farklı bir yönden parti devleti olmaya dönüşmeye başlıyor bir süre sonra.

Seçim kanununda değişiklikler, medyayı etki altına alma çabaları, liyakatsizlik, yolsuzluk artmaya başlıyor. Vaktiyle şikayet ettiği her şeyi yapmaya başlıyor Demokrat Parti rejimi. Değiştireceğini vaat ettiği pek çok faşizm kalıntısı unsuru bırakınız değiştirmeyi kendisi uygulamaya başlıyor.

Devlet denilen o sert ve soğuk sopa yeni sahibini bir canavara dönüştürmeye başlıyor yavaş yavaş.

Ve o, meşhur tarihsel döngü yine yaşanıyor maalesef.

Baktığımızda bugüne hiç de yabancı olmayan gelişmeler ve olaylar.

Sadece isimler, belki ideolojiler değişik. Ama refleksler, tavırlar ve uygulamalar neredeyse birebir aynı.

Sanırım en acı olan şey ise şu:

Özgürlükçü ülkelerde devletler, yasama, yürütme ve yargı erkinin birbirinden ayrıldığı “kuvvetler ayrılığı” ilkesi ile seçme seçilme hakkının bulunduğu, sivil örgütlenmelerin önünde engellerin olmadığı ve hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu, kısaca, demokratik mekanizmaların ve çoğulculuğun etkin şekilde işlediği bir sistemle yönetilirler.

Elbette dört dörtlük bir pratik görülmedi bu topraklarda beli ama DP döneminin ilk çeyreği ve hassaten rahmetli Özal (tüm eksik, yanlış ve hatalarına rağmen) döneminde bu yönetim modeli nispeten uygulanmaya çalışıldıktan sonra tekrar tüm kazanımların kaybedilmesi ve başa dönülmesi.

Bir tür Sisifos Sendromu…

Hikayeyi bilirsiniz.

Yaşanan kargaşadan sonra Sisifos benzersiz bir cezaya çarptırılır Yunan mitolojisinde. Ölüler Ülkesi’nde sonsuza dek taş yuvarlamaya mahkûm edilir; hedefe her yaklaşmada taş yine aşağıya düşer, ertesi gün aynı şeyi tekrar yapar…

Modern ve özgürlükçü devlet modelini en genel çerçeveyle yukarıda izah etmeye çalıştık. Parti devleti ise bu çerçevenin tam simetrisi gibidir.

Bir tür yağmacı sistem modeli de denebilecek parti devleti sisteminde yolun sonunun faşizme dayandığı parti devletiyle yönetilir. “Bu devletlerde, yönetim teşkilatı yani kamuda çalışan bürokrasi ile devleti idare edenler tek bir potada eriyerek parti devletini oluşturur. Bu bakımdan, parti devleti rejiminin en temel özelliği, parti ile devletin giderek kaynaşması, parti politikalarının doğrudan devlet politikaları haline gelmesidir,” diyor işin uzmanları.

AKP’ye gönül verenler şayet bu satırları okuyorlarsa öfkelenmeden sakince şunları da okurlarsa sevinirim.

Devletin partiye ya da partinin devlete dönüştüğü modellerde bir tür kabile yönetimi yürürlüğe girdiği için genel olarak önce hukuk iğdiş edilir ve mahkeme kararlarının dikkate alınmadığı, muhalif unsurların sahip olmaları gereken sosyal ve hukuki haklardan mahrum bırakıldığı, kimi zaman zindanlarda çürütülerek hatta öldürülerek ortadan kaldırıldığı bir rejime dönüşür sistem.

Sistem en iyi ve hızlı şekilde bir düşkün ve hain üreticisidir artık. Parti ya da lider hukuku dediğimiz şey kısa süre sonra düşman hukukuna dönüştürülür. Mahkemeler hak ve adaletin arandığı yerler değil, muktedirin cezalandırma yaptığı yerlere dönüşmüştür artık.

Ve muazzam bir korku iklimi hakim olur topluma. Parti devleti, insan hakları ihlallerinin bulunduğu, öldürme ve keyfi tutuklama vakalarının sıklıkla yaşandığı, “git istediğin yere şikayet et” mantığının yürürlüğe girdiği ve nüfusun neredeyse tamamının korku içinde yaşadığı bir devlettir.

Bu ülkelerde, yargı ve güvenlik gibi devletin kilit organları ve diğer güç odakları üzerindeki kontrolünü ellerinde tutan ve ülkeyi kendi mülkleri gibi gören yönetici seçkinler, şahsi çıkarları için şiddete başvurmaktan ve muhalefet güçlerini ezmekten kaçınmazlar; çünkü kendilerini cezalandıracak ya da karşı koyacak resmi bir güç bırakmamışlardır.

Ve artık ihlal edilmemiş sınır, çiğnenmemiş erdem kalmayana kadar bu sistem sürgit devam eder. Öyle ki, keyfi devlet yönetiminde gücü ele geçirenler arasındaki bulanıklık, bir taraftan hesap verebilirliği ortadan kaldırırken, diğer taraftan yönetici seçkinlere bol maaşlı işlerle, ülke kaynaklarına erişimi kolaylaştırarak şahsi servet birikimini çoğaltacak yollar sağlamıştır.

Devlet sömürülecek ve talan edilecek en büyük kaynaktır ve bitene kadar durmaz parti devleti sisteminin seçkinleri. Kısa süre sonra devlet artık bizzat yağma aygıtının kendisine dönüşecektir.

Günümüz AKP ya da Erdoğan rejiminin bu anlamda tamı tamına parti devleti tanımına uyduğunu söylemek suizan ya da önyargılı bir bakış olmayacaktır maalesef.

İsterseniz bir sonraki yazıya bu filmin sonu geçmişte nasıl olmuş onlara bakalım isterseniz…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. İmparatorluk ve onlarca devlet geleneği olan bir Milletiz. Bu zalimin çevresinde hiç mi feraset ve basiret sahibi devlet adamı ve bürokrat yoktu. Gerçi, olanları önceden fişleyip, tasfiye ederek, yol temizliği yaptılar. 15 Temmuz hain kumpası planlayan ve icra edenlerle birlikte hareket edenler? Ülkemizin ve Milletimizin bugünkü halinden hoşnutmusunuz. Mâzlumların aktif sabırla göğüslediği her zulümden sorumlusunuz. Er geç Adalete hesap vereceksiniz. Son pişmanlığınız, cehennem alevleri içerisinde çığlık atmak olacaktır.

  2. yazdiginiz kelimelere katiliyorum, tek sorguladigim 1950 lerin DP donemi, kim bilir o devirlerde nasil bir baski vardi kemalis fasist unsurlardan Demokrat Partiye ?. bunu goz ardi etmisiniz, dikkat ederseniz sonunda Rahmetliyi astilar.. ne yapmisti ? akp,nin binde birini yapmamistir be kesin…. o yuzden orda yanlisiniz var…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin