Osmanlı şeyhülislamlarının kısa hikâyesi

YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU

Osmanlı devlet yönetiminde en önemli makamlardan birisi de şeyhülislamlıktı. Şeyhülislamlar hem ulemanın başı hem de fetva makamı olmaları yönüyle Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar önemli bir role sahip oldular.

“Şeyhülislam” ifadesi Osmanlılara mahsus olmayıp 10. yüzyıla kadar götürülmekte ve “alimlerin en kıdemlisi, reisi” anlamında kullanıldığı görülmektedir. Yine 11. yüzyılda Şafiilerin başındaki alime “şeyhülislam” denildiği ve bu ifadenin sonraki yüzyıllarda da tanınmış müftüler için kullanıldığı anlaşılmaktadır. Evliya Çelebi de seyahatnamesinde fetva verme yetkisine sahip alimler için “şeyhülislam” demektedir.

Müftüden şeyhülislama

Şeyhülislamlığın kurumsal bir niteliğe dönüşmesi, Osmanlılar döneminde gerçekleşmiştir. İlk şeyhülislam tayininin Bursa kadısı Molla Fenari’nin 1425’de Bursa müftülüğüne atanmasıyla yapıldığı kabul edilmektedir. Şeyhülislamlığın ortaya çıkmasında, Fetret Devrinin de etkisiyle yayılmakta olan Batıni-Rafızi inançlarına karşı Sünniliği güçlendirme düşüncesinin etkili olduğu düşüncesi öne çıkmaktadır.

Şeyhülislamlık makamının kurumsal bir yapı kazanması 16. yüzyılda olmuş, “Müftilenam” da denilen şeyhülislamlık, zamanla “meşihat” ve “meşihat-ı İslamiye” olarak da adlandırılmıştır.

Şeyhülislamlar 19. yüzyılda hükümette yer almışlar ve bu durum yıkılışa kadar devam etmiş, yeni rejimde ise şeyhülislamlığın devamı sayılabilecek Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) bir “genel müdürlük” seviyesinde tanımlanmıştır.

15. yüzyılın önemli müftüleri Molla Feneri, Molla Hüsrev ve Molla Gürani’den şeyhülislam olarak söz edilmemekle beraber Fatih Kanunnamesi’nde şeyhülislamın “ulemanın başı” olduğu ifade edilmiştir. Ancak öne çıkan görüş, şeyhülislamlığın Yavuz devrinde Zenbilli Ali Cemali Efendi ile birlikte güçlendiği şeklindedir.

Dönemin kaynaklarına göre Zenbilli, Yavuz’un bazı icraatlarını onaylamayıp padişahtan “sadece dini konularda fikir beyan etmesi gerektiği” cevabını alınca görevinin “padişahların hem dinî hem de dünyevi işlerini gözetmek” olduğu cevabını vermişti. İşte bu hadisenin şeyhülislamlığın genel işleyişini belirlediği kabul edilmektedir.

Zenbilli’den sonra Kemalpaşazade de fetvalarıyla yeni açılımlar gerçekleştirmiş ancak sonraki şeyhülislam Çivizade, Muhyiddin Arabi ve Mevlana’yı eleştirip para vakıflarına karşı çıkınca görevinden azledilen ilk şeyhülislam olmuştur. Çivizade’nin azliyle bu makama atananların “azledilemez” konumu sona ermiş oluyordu.

Fetva makamı

17. yüzyılda devlet yapısında yaşanan zaaf, bu kurumu da doğrudan etkiledi. Bu dönemde şeyhülislamlar vezir-i azamlarla büyük bir rekabete girdiler.

Şeyhülislamların isyan ve benzeri durumlarda padişahın tahttan indirilmesi için fetva verme yetkisinin bulunması, her dönemde kendisinden çekinilmesine yol açmıştır. Nitekim 18. yüzyılda şeyhülislamlar iki padişahın (II. Mustafa ve III. Ahmet) tahttan indirilmesi için fetva verdiler. Şeyhülislamların bu şekilde siyasette yer almaları hem şeyhülislamlığa hem de ilmiye sınıfına itibar kaybettirmiştir.  

Şeyhülislamlar savaş ilanı, barış antlaşmaları, askerlikle ilgili düzenlemeler, ıslahatlar, azınlıklarla ilgili konular, asayiş ve vezirlerin idamı gibi konularda “Hanefi fıkhına göre” fetva makamı olarak görev yaparlardı. Yine bazı önemli konularda şeyhülislamın görüşlerine başvurulurdu. Örneğin Yunanistan’ın bağımsızlığının onaylanması ve karantina teşkilatı kurulması gibi kararlar, şeyhülislam fetvalarıyla gerçekleşmiştir.

Beş asır boyunca bu göreve 131 müftü ve şeyhülislam atanmış ve ortalama süre üç buçuk yıl olmuştur. Bu makamda uzun süre kalan Zenbilli ve Ebussuud Efendi’ye karşılık bir gün hatta bir günden bile az görev yapan şeyhülislamlar görülmektedir.

Padişahların şeyhülislam tayinlerinde liyakatin yanında uyumlu çalışabilecekleri ve icraatlarını destekleyecek isimleri tercih ettikleri görülmektedir. Şeyhülislamlar genellikle uyumsuzluk, siyasi çekişmeler, ekonomik ve mali konulardaki problemler, yaşlılık ve görevde ihmal gibi nedenlerle azledildiler.

Şeyhülislamların verdiği bazı fetvalar sonraki dönemlerde tartışılmıştır. Zenbilli’nin Memluklerle savaş için verdiği fetva, Ebussuud’un barış antlaşmasına rağmen 1570’te Venedik’e savaş açılmasına cevaz veren fetvası, İstanbul’da Takıyüddin Efendi’nin kurduğu rasathanenin yıktırılmasına dair fetva ve son dönemde Dürrizade Abdullah Efendi’nin Millî Mücadele aleyhindeki fetvası buna örnek olarak gösterilebilir.

Kuşkusuz en meşhur şeyhülislamların başında Ebussuud Efendi gelmektedir. Ebussuud yirmi sekiz yıl devam eden görevi esnasında gerek konumu gerekse padişahla ilişkileri ve verdiği kararlarla bu kurumun genel niteliğini belirlemiştir. Bazen şeriata aykırı uygulamalara Nâ-meşrû nesneye emr-i sultânî olmaz” diyerek karşı çıksa da genel tavrı, “devletin siyasi ilkelerini dolayısıyla padişahın icraatlarını onaylamak” yönündedir.

Ebussuud Efendi ayrıca Edirne, Bursa ve İstanbul’da kadılık yapanların oğullarının müderris tayin edilmesi uygulamasını başlatmış ve bu uygulama bir geleneğe dönüşerek pek çok olumsuzluğa zemin hazırlamıştır.

Kanuni Sultan Süleyman, Ebussuud’a büyük bir saygı duymuş hatta Süleymaniye Camii’nin temelini ona attırmıştır. Ebussuud, tasavvufa mesafeli bir kişi olarak görülmekte ve verdiği fetvalar da bunu doğrulamaktadır. Şurası bir gerçektir ki Ebussuud Efendi, örfî hukukun kanunlaşmasına büyük katkılar yaptığı gibi problemlere bulduğu pratik çözümler, günümüze kadar etkisini devam ettirmiştir. 

Maktul şeyhülislamlar

Osmanlı ilmiye geleneğine göre ulemaya ölüm cezası verilmez, en ağır ceza olarak sürgün edilirlerdi. Ancak istisna olarak Ahîzâde Hüseyin, Hocazâde Mesud ve Seyyid Feyzullah Efendiler “sâî bi’l-fesâd” olma, siyasete karışma ve nüfuzlarını kötüye kullanma gibi nedenlerle ölümle cezalandırıldılar.

İlk katledilen şeyhülislam olan Ahizade Hüseyin Efendi’nin dönemin padişahı IV. Murat’ın intikam hissiyle katledildiği anlaşılmaktadır. 1632’de bu göreve tayin edilen Ahizade, iki yıl kadar bu görevde kaldı ve padişahın “tütün yasağı” dahil olmak üzere bütün taleplerini onaylayan fetvalar verdi.

Padişah Bursa’ya giderken halkın şikâyeti üzerine herhangi bir soruşturma yaptırmadan İznik kadısını idam ettirince Hüseyin Efendi de Valide Kösem Sultan’a bir mektup göndererek ulemaya karşı bu tavrın uygun olmadığını yazdı. Bu sırada Ahizade’nin muhalifleri kendisinin padişahı hal’ etmek için planlar yaptığına dair dedikodular yayınca IV. Murat hızla İstanbul’a dönerek Ahizade ve oğlunu Kıbrıs’a sürgün etti.

Öfkesini yenemeyince de sabık şeyhülislamın öldürülmesini emretti. Ahizade, Büyükçekmece civarında boğularak cesedinin bulunmaması için kumsala defnedildi. Bu kararda Hüseyin Efendi’nin askerin ayaklanması sırasında IV. Murat’ın kardeşlerini öldürmeyeceğine dair verdiği söze asker adına kefil olmasının da etkili olduğu iddia edilmektedir.

Aynı yüzyılda idam edilen ikinci şeyhülislam ise Hocazade Mesut Efendi’dir.  Hocazade babasının padişah hocası olmasından dolayı hızla yükselmiş ve Çınar Vakası (Vaka-i Vakvakiye) sonrasında yeniçeri ve sipahilerin talebiyle bu göreve atanmıştı.

Hocazade göreve geldikten sonra her şeye müdahale etmiş, devlet yönetimini kendi iradesiyle yönlendirmeye başlamıştı. Bunlara padişah IV. Mehmet’i tahttan indirme planları yaptığı söylentisi eklenince devlet yönetimini elinde tutan Valide Turhan Sultan tarafından önce görevinden azledildi ve daha sonra da Bursa’da ölüm emri verildi. Hatta cesedi bir mezbeleliğe atılarak günlerce açıkta kaldı. İftiraya uğradığı kabul edilen Hocazade’nin görevi sadece dört ay on iki gün sürmüştü. 

Osmanlı tarihinde katledilen son şeyhülislam Seyyid Mehmed Feyzullah Efendi’dir. Feyzullah Efendi ilk defa II. Süleyman zamanında bu göreve atanmışsa da görevi sadece on yedi gün sürmüş ve yeniçeri ayaklanması sırasında azledilmişti.

II. Mustafa’nın tahta çıkmasıyla yeniden bu göreve atanan Feyzullah Efendi, padişah üzerinde büyük bir nüfuza sahipti. Bu sayede birçok makama yakınlarını getirdiği gibi Osmanlı tarihinde bir ilk olarak oğlunu da kendisinden sonraki şeyhülislam olarak tayin ettirdi.

Siyasi ve ekonomik problemlerin etkisiyle ulema ve askerden sonra “başkentin İstanbul’dan Edirne’ye taşınacağı söylentisiyle” halkın da iştirak ettiği isyan sonunda II. Mustafa tahttan indirildi. Feyzullah Efendi’nin akıbeti de çok kötü oldu. Kaçmaya çalışırken yakalandı ve türlü hakaretlerle katledildi. Kesik başı bir süre mızrak ucunda Edirne sokaklarında dolaştırıldı, cesedi de Tunca’ya atıldı.

Bir istisna olarak beş yüz yıl boyunca görülen bu olayları ulema hiçbir zaman kabullenememiş ve idam edilen şeyhülislamlar “şehit” olarak anılmışlardır.

Hal’ fetvaları

Şeyhülislamların tartışılan yönlerinden birisi de padişahların tahttan indirilmesi için gerekli olan hal’ fetvalarını vermiş olmalarıdır. Siyasi yaklaşımlarla ve genellikle konjonktüre uygun bir şekilde askerle ulemanın işbirliği sonucunda verilen bu fetvalar her zaman tartışılmıştır.

Şeyhülislam Hoca Abdürrahim Efendi Sultan İbrahim’in hal’i için fetva verdiği gibi katli için de fetva vermiş ve infaz sırasında da hazır bulunmuştu. 19. yüzyılda da Şeyhülislam Hayrullah Efendi önce Abdülaziz’in sonra da V. Murat’ın hal’i için fetva vermişti. V. Murat’ın hal’ fetvasında gerekçe olarak “mecnun” olması gösterilmişti.

Abdülhamit’in otuz üç yıl süren hükümdarlığı boyunca yedi şeyhülislam görev yapmış, bunlar içinde Uryanizade ve Cemaleddin Efendi çok uzun süre bu makamda bulunmuşlardı. Abdülhamit, Cemaleddin Efendi’yi teamüllere aykırı olarak mektupçuluktan bu göreve getirmiş ve hakkındaki jurnallere rağmen bu makamda tutmuştu. Yine de şeyhülislamdan emin olmak isteyen padişah ona bol bol ihsanlarda bulunmuş ve Kuruçeşme’de yaptırdığı bir yalıyı tefriş ederek hediye etmiş, böylece Cemaleddin Efendi’nin Yıldız’a yakın bir yerde oturmasını sağlamıştı. 

Cemaleddin Efendi görevden ayrılmak istediğinde padişahın isteğiyle yerine Ziyaeddin Efendi’yi tavsiye etmişti. 31 Mart Olayı sonrasında yeni şeyhülislam bir süre dirense de İttihatçıların isteğiyle Elmalılı Hamdi Efendi tarafından kaleme alınan II. Abdülhamit’in hal fetvasını onaylamıştı. Böylece Abdülhamit’in, göreve getirdiği şeyhülislam tarafından verilecek bir fetva ile azledileceği endişesi gerçeğe dönüşmüştü.

Şeyhülislamlık makamı son şeyhülislam Medeni Mehmet Nuri Efendi’nin 26 Eylül 1922’de istifasıyla sona ermiş ve yeni rejimde de böyle bir makam yeniden ihdas edilmemiştir.

***

Kaynaklar: M. İpşirli, “Abdülhamit’i Tahta Çıkaran ve İndiren Fetvalar”, Sultan II. Abdülhamid ve Dönemi, İstanbul, 2012;  “Şeyhülislam” TDV İA, C.39; “Ahizade Hüseyin Efendi”, C. 1; “Hocazade Mesud Efendi”, C. 29; M. S. Tayşi, “Seyyid Feyzullah Efendi”, TDV İA, C. 12; O. Okumuş, “Osmanlı Tarihinde Katledilen Şeyhülislamlar”, SBBD, C. 5, S. 1, 2013; İ. Yakıt, “Osmanlı İlmiye Sistemi ve Şeyhülislamlar”, SDÜ İFD, 1999, S. 6; Z. Kazıcı, “Osmanlılarda Şeyhülislamlık Müessesesi”, İslam Medeniyeti, C. V, S. 2, 1981.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin