Osmanlı sadrazamlarının kısa hikâyesi

YORUM | DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

Osmanlı Devleti’nde padişahtan sonraki en yetkili kişi “vezir-i azam” veya “sadrazam” adıyla anılan kişilerdi. Kuruluş devrinde daha çok Türk kökenli “Çandarlı” ailesinin tekelinde gibi gözüken bu makam, Fatih’ten itibaren 17. yüzyıla kadar “devşirme devlet adamlarına” tevcih edildi.

Fatih Kanunnamesi’ne göre “padişahın mutlak vekili” olan sadrazamların içinde Makbul İbrahim Paşa (Maktul-Pargalı), Sokollu Mehmet Paşa ve Köprülüler gibi çok güçlü kişiler olduğu gibi fazla etkili olamayan kişiler de yer aldı.

Osmanlı bürokrasisinin bir numaralı koltuğuna oturan sadrazamların bir kısmı padişahlara “damad-ı şehriyarî” de oldular. Ancak bu görevin çok ağır sorumlulukları da vardı. Bu durum sadrazamların en küçük hatalarında idam edilmelerine yol açtı.

Bu makama gelen kişiler bir taraftan “makbul” olarak birçok imkana kavuşmakta, diğer taraftan bu imkanların bedelini “maktul” olarak hayatlarıyla ödemekteydiler.

 

Sadrazamlık kurumu

Osmanlılarda ilk vezir görevlendirmesi Orhan Gazi döneminde gerçekleşmiş, vezirlerin sayısının artmasıyla da “Vezir-i azam” tayin edilmiştir. “Sadrazam” ifadesinin ilk defa ne zaman kullanıldığı tespit edilememişse de “Vezir-i azam” ifadesiyle birlikte kullanıldığı anlaşılmaktadır. Kanuni devrinde, İbrahim ve Rüstem Paşalara sadece “Sadrazam” denildiği görülmektedir.

Bütün “ümeranın başı ve padişahın vekili” olarak görev yapan sadrazam, “mühr-i hümayunun” kendisine verilmesiyle göreve başlar ve mühür geri alındığında görevi son ererdi.

Sadrazamlar Fatih’in divan toplantılarına başkanlık yapmaktan vazgeçmesiyle bu görevi de üstlendiler ve bir nevi yürütmenin başı olarak görev yaptılar. Sadrazamın “siyaseten katl” yetkisi olsa da padişahlar da Tanzimat’a kadar sadrazamları “siyaseten katl” ettirerek mallarını “müsadere” etmişlerdir.

Sadrazamlar divan toplantılarının olmadığı günlerde devlet işlerini kendi konaklarında takip ederlerdi. Muayede (bayramlaşma) merasimlerine büyük bir debdebe ile iştirak ederler ve “asayiş ve ticari hayatından” sorumlu oldukları İstanbul’u da denetlerlerdi. Ayrıca vakıfların takip ve kontrolü de görevleri arasındaydı.

Padişahların ordunun başında sefere gitmediği zamanlarda komutanlık görevi “Serdar-ı Ekrem” olarak sadrazama aitti. Sefer esnasında idam, sürgün ve kısas gibi cezaları verme yetkisine de sahiplerdi. 

Sadrazamlara yıllık 1 milyon 200 bin akçelik “has” toprak verilir, ayrıca haraç ve peşkeşlerden hisse alırlar, çeşitli yerlerden gelen hediyelerle birlikte büyük bir gelire kavuşurlardı. Bu durum sadrazamları padişahtan sonraki en zengin kişi yapmıştır.

Kanuni döneminin ünlü sadrazamı Rüstem Paşa öldüğünde göz kamaştıran metrukâtı şöyle tespit edilmişti: 815 çiftlik, 476 su değirmeni, 1.700 köle, 2.900 at, 1.106 deve, 100 gümüşlü eyer, 500 altın eyer, 2.000 zırh, 130 çift altın üzengi, 760 murassa kılıç, 800 Mushaf-ı Şerif, 5.000 kitap, 78.000 duka altını, 11.200.000 akçe değerinde 32 mücevher.

 Önce Türk kökenliler

Osmanlı Devleti’nde ilk vezir ataması Orhan Bey devrinde yapılmış ve bu kişiler kadılar ve ulema içinden seçilmişti. İlk Vezir-i azam da I. Murat devrinde tayin edilen Çandarlı Kara Halil Hayreddin olmuştu.

1385-1453 yılları arasında Çandarlı ailesinin birçok üyesinin vezirlik ve vezir-i azamlık yaptığı anlaşılmaktadır. Böylece Osmanlı toplumunda “Saltanat Âl-i Osman’a, sadrazamlık Çandarlılara aittir” şeklinde bir algı oluşmuştu. Pek çok riskine rağmen bu makama gelmek için yüzyıllarca büyük bir rekabet yaşanmıştır.

“Kul kökenli” vezirlerle “ulema kökenli” Türk vezirlerin rekabeti, Fatih’in doğrudan “kendisine bağlı devşirmeleri” tercihiyle “kul kökenliler” lehine sonuçlanmıştır. Hatta dönemin meşhur alimlerinden Molla Gürani kendisine yapılan teklifi, sadrazamlığın devşirmelere ait olduğu gerekçesiyle reddetmiştir.

Çandarlı’nın ortadan kaldırılmasıyla “hanedana rakip olabilecek” güçlü bir Türk aile büyük bir darbe yemiş ve 1543-1656 arasında yetmiş bir sadrazamın sadece dokuzu Türk kökenlilerden tayin edilmiştir.   

Sadrazamların bazıları uzun bir süre ve farklı zamanlarda görev yaparken bazılarının görev süresi çok kısa olmuştur. Örneğin Sokollu Mehmet Paşa; Kanuni, II. Selim ve bir süre de III. Murat’a sadrazamlık yapmış, Koca Sinan Paşa beş defa azledilip tekrar tayin edilmiş, Lala Mehmet Paşa’nın sadrazamlığı ise şirpençeden vefatı nedeniyle dokuz gün devam edebilmiştir.

Osmanlı sadrazamları devletin “çok uluslu” yapısına uygun bir şekilde çok farklı milletlerden oluşmuştur. Zeki Pakalın, sadrazamların etnik kökenlerini şöyle tespit etmiştir: Türk: 121, Arnavut: 22, Gürcü: 10, Abaza: 6, Çerkez: 5, Rum: 3, İtalyan: 2, Hersekli: 2, Arap: 1, Rus: 1, Bulgar: 1.

Devşirme kökenli sadrazamların “en seçkin çocuklar olarak” Enderun Mektebi’nde eğitim aldıktan sonra bürokrasiye dahil oldukları düşünüldüğünde altmışa yakın sadrazamın Enderun’dan yetiştiği anlaşılmaktadır.

Güçlü sadrazamlar

Sadrazamlar içinde, çeşitli şartların etkisiyle güç ve şöhret açısından öne çıkan kişiler görülmektedir. Bunlardan Pargalı İbrahim Paşa ilginç bir örnektir. Kanuni “has odabaşısı” olarak görev yapan İbrahim’i gerekli tecrübe ve kariyere sahip olmadığı halde bütün hiyerarşiyi altüst ederek önce Rumeli beylerbeyi sonra da vezir tayin etmiş, sonunda da sadrazam yapmıştı.

“Makbul İbrahim Paşa” büyük hizmetleri sonrasında kendisini farklı bir şekilde konumlandırmanın ve gurura kapılmanın faturasını ağır bir şekilde ödemiş ve padişah tarafından davet edildiği bir iftar sonrasında boğdurularak “Maktul İbrahim Paşa” olmuştur.  

Kanuni yine bir başka sadrazamı ve kız kardeşi Şah Sultan’la evli Lütfi Paşa’yı kız kardeşiyle olan şiddetli tartışmaları nedeniyle hem kardeşinden boşatmış hem de görevinden azletmiştir. Çandarlı Halil, İbrahim Paşa ve Lütfi Paşa örnekleri aslında sadrazamların çok güçlü olsalar da iktidarlarının ve hayatlarının padişahın iki dudağı arasında olduğunun önemli bir göstergesidir.

16. yüzyılın en kudretli sadrazamı kuşkusuz Sokollu Mehmet Paşa’dır. Kanuni’nin son yıllarından itibaren üç padişaha sadrazamlık yapmış ve Osmanlı Devleti’nin ihtişamlı günlerinin, “silik padişahlar” II. Selim ve III. Murat’a rağmen devam etmesini sağlamıştır.

Köprülü Mehmet Paşa da bir başka önemli örnektir. Mehmet Paşa sadrazamlık teklifi geldiğinde Valide Sultan’a bazı şartlar ileri sürmüş ve şartlarının kabulü üzerine bu makamı kabul etmiştir. Köprülü Mehmet Paşa’dan sonra oğlu ve damadı da sadrazamlık yapmış ve bu dönem “Köprülüler Devri” olarak adlandırılmıştır.

Maktul sadrazamlar

Pakalın’ın tespitine göre sadrazamların 140’ı eceliyle vefat ederken 44 tanesi Padişah emriyle öldürülmüş, 11’i isyanlar sırasında katledilmiş, 6 tanesi savaşta şehit düşmüştür. Bazı sadrazamlar çok güçlü konumlara sahip olsalar da değişik nedenlerle padişahların gazabından kurtulamamışlardır. Bunun ilk örneği Çandarlı Halil Paşa’nın İstanbul’un fethi sonrasında Fatih tarafından idam ettirilmesidir.

Sadrazamların görevden alınma nedenlerine bakıldığında yaşlılık, dirayetsizlik, geçimsizlik, cesaretsizlik gibi nedenler yanında seferde başarısızlık da önemli bir yer tutmaktadır. Örneğin Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, II. Viyana Kuşatması’ndaki başarısızlığı sonrasında idam edilmiştir.

Bazı sadrazamlar da görevleri sırasında öldürülmüşlerdir. Bunların en meşhuru Sokollu Mehmet Paşa olup bir divan toplantısı sonrasında şikâyet mektubu vermek isteyen ve “derviş” olduğu iddia edilen bir kişi tarafından öldürülmüştür.

18. yüzyılda Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, uzun süren savaşlardan bunalan Osmanlı Devleti’ne Ahmet Refik’in isimlendirmesiyle “Lale Devri’ni” yaşatmış, ancak Patrona Halil isyanında asilerin isteği üzerine kayınpederi Padişah III. Ahmet tarafından boğdurulmuş ve cesedi asilere teslim edilmiştir. Padişahın emriyle öldürülen son sadrazam ise II. Mahmut’un idam ettirdiği Benderli Ali Paşa’dır.

Son sadrazamlar

18. yüzyıldan itibaren sadrazamlar genellikle kalemiye sınıfından gelen yani bürokrasiden yetişen kişilerdi. 19. yüzyıla gelindiğinde M. Reşit, Âli ve Fuat Paşalar çok büyük bir güç elde ettiler.

Buna karşılık Abdülaziz’den itibaren sadrazamlar eski güçlerini kaybetmiş, Abdülhamit döneminde yönetimin “padişah merkezli” olarak tamamen Yıldız Sarayı’nda toplanmasıyla sadrazamlar da yetki kaybına uğramışlardır.

Dedesi II. Mahmut otuz yılda on yedi sadrazam değiştirirken Abdülhamit otuz üç yıl süren hükümdarlığı boyunca yirmi sekiz sadrazam değiştirmiştir. Abdülhamit’in bu tavrında “jurnaller” ve kendisinden önceki iki padişahın (Abdülaziz ve V. Murat) tahttan indirilmesi etkili olmuştu.

Son dönem sadrazamları öncelikle “mülkiye” sonra da “askeriye” kökenli olup birkaç yabancı dil bilmekteydiler. Tayinlerde de “sadakat”, “ehliyet”, “tecrübe” ve “dirayet” gibi özellikler aranmaktaydı. Tanzimat’tan itibaren sadrazam tayin ve azillerinde İngiltere, Fransa ve Rusya’nın baskıları da etkili olmuştur.  

Sadrazamlar hükümetin başı gibi bir konum elde etseler de genel olarak bir kabine sorumlulukları yoktu. Türkiye’de kabine sistemi ancak II. Meşrutiyet sonrasında başlamıştır. 1876 Kanun-i Esasi’sinde ise sadrazam, “dâhilî ve haricî umuru mühimmenin mercii” ve Meclis-i Vükela’nın başkanı olarak tanımlanmıştır.

İttihat ve Terakki de II. Meşrutiyet’ten sonra Abdülhamit’in sadrazamlarını tercih etmiş, 1913’deki Babıali Baskını sonrasında bu göreve M. Şevket Paşa tayin edilmiştir. İttihatçıların sonraki sadrazamları da Sait Halim ve Talat Paşalar olmuştur.

Altı yüzyıllık Osmanlı Devleti’nin son sadrazamı olan Tevfik Paşa’nın saltanatın kaldırılması sonrasında 4 Kasım 1922’de istifa etmesiyle Osmanlı Devleti ile birlikte bu kurum da tarihe karışmıştır.

***

Kaynaklar: M. Zeki Pakalın, “Sadrazam”, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul, MEB, 1971, C. III; İ. Ortaylı, Türkiye Teşkilat ve İdare Tarihi, Ankara, Cedit, 2008; M. İpşirli, “Sadrazam”, TDV İA, C. 35; H. İnalcık, “Vezir”, TDV İA, C. 35; O. Kaşıkçı, “Osmanlı Devleti’nde Vezir-i Azam (Sadrazam)”, MÜ HAD, C. 21, S. 2, 2015; A. E. Yaman, “Sadr-ı azamlık”, Türkler, C. 13; İ. Satış, “Sadaretten Başvekâlete Sadrazamlık”, Turkish Studies, 6/3 Summer, 2011.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin