Onuncu yılında “Arap Baharı”

HABER-ANALİZ | YÜKSEL DURGUT

Bundan on yıl önce, 2010 yılının sonlarında, Orta Doğu’da kimsenin hayal bile edemeyeceği  ve bölgeye domino taşı etkisi yapan beklenmedik olaylar zinciri meydana geldi. Otoriter sisteme karşı Tunus’tan Yemen’e kadar uzanan ve halk arasında “Arap Baharı” olarak bilinen kitlesel ayaklanmalar çok kısa bir sürede “halk devrimi” haline dönüştü.

İnsanların yöneticilerine karşı, demokrasinin, anayasal üstünlüğün, seçilmiş bir yasama meclisinin ve basın özgürlüğünün yeniden tesis edilmesi için protesto ettiği bir mücadeleydi. Bu otoriter yöneticiler, onlarca yıldır saraylarında, yazlıklarında, kışlıklarında halkın çektiği çileleri hep göz ardı ettiler. Ruhsatsız sebze sattığı için polisle tartışıp kendini yakan 26 yaşındaki Tunuslu Muhammed Buazizi’nin ölümü ile Arap Baharı’nın ateşi tüm ülkeleri sardı. Örneğin, Tunuslu Zine El Abidine Ben Ali 1987’den beri (14 yıl); Muhammed Hüsnü El Sayed Mübarek, 1981’den beri (28 yıl) ve Suriyeli Beşar Hafız el-Esad ve babası 1971’den beri (40 yıl) iktidardaydı.

Kitlesel hareketler kısa sürede büyük ivmeler kazandı. Tunuslu, Mısırlı ve Yemenli diktatörler birer birer devrilmeye başladılar. Diğerleri ise yerlerini korudu ve ülkelerini sonu görünmeyen sürekli bir iç savaş sahnesine çevirdiler. Bu diktatörler kervanına ise Recep Tayyip Erdoğan sonradan dahil oldu. O da saltanatını koruyabilmek için 18 yıldır Sarayında halkın acılarına ve feryadlarına kulaklarını tamamen tıkanmış durumda.

Arap Baharına aslında her ülke kendi sosyo-aşiret yapısına göre karşılık verdi. Hareketin başlamasının üzerinden on yıl geçmesine rağmen, siyasi sistemini demokratik ilkeler üzerine inşa edebilen Tunus dışında, Ortadoğu bölgesinin hiçbir toplumu işlevsel bir demokrasi hedeflerine ulaşamadı. Yemen, Suriye ve Libya hâlâ şiddetli iç savaşlar içinde, toplumlarında büyük kırılmalar oluşturarak onları parçalıyor ve ağır hasara yol açıyor. Hepsinden önemlisi, ayrım gözetmeyen bombalar, çocukları öldürüyor, okulları yok ediyor, hastaneleri ve hatta sivilleri hedef alıyor. Dış askeri müdahaleler nedeniyle insanların çektiği acılar çok büyük. Diğer bir deyişle, bölgenin önemli bir bölümü şimdiye kadarki en kötü insani krizle karşı karşıya.

Suriye’nin durumu daha az değişken hale gelmesine rağmen, yeniden yapılanma, ülkenin entegrasyonu ve dış müdahaleler büyük sorunlar yumağını barındırıyor. Benzer şekilde, devam eden çatışmaya daha fazla tarafın katılımı nedeniyle durumun 2020’de kötüleşmeye devam ettiği Yemen’de savaşın yıktığı başka vakalarda var. Örneğin, Kuzey Yemen, Husilerin tam kontrolünde olmasına rağmen, Güney’de de başka bir savaş devam ediyor. Her iki grup da şimdi, Aden’ın başkent olduğu kavgalı bir koalisyon hükümeti paylaşıyor.

Yakın zamanda, Yemenlilerin acılarını göz önünde bulundurarak, yeni seçilen ABD Başkanı Joe Biden hükümeti, Suudi Arabistan ordusuna yönelik 478 milyon dolarlık hassas güdümlü 7.500 akıllı bomba anlaşmasını iptal etti. BAE’ye karşı da benzer iptaller uygulandı. 2020’de Başkan Trump, başlangıçta İsrail, Bahreyn ve BAE ve daha sonra Fas’ın katıldığı “İbrahim Barış Anlaşması”nı destekledi. Bu düzenlemenin asıl amacının, Birleşmiş Milletler’in sayısız kararına ve 1993 Oslo Barış Anlaşmasına göre, Filistinlilerin kendilerine ait bir vatan sahibi olma taleplerini sabote etmek ve saptırmak olduğu yorumları yapıldı. Sonuç olarak Filistin’de bu sorun çözülmedikçe, bölgedeki hiçbir barış çabası uzun vadeli ve uzun soluklu olmayacak.

Arap Baharı’nın sessizce izleyerek az gürültülerle atlatan ülkelerde var. Bu ülkelerin başında Sudan ve Cezayir geliyor. Bu kervana Irak ve Lübnan sonradan dahil oldular ve kendi iç sistemleleri ile hesaplaşmalar yaşadılar. Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri ise halkı mali destek sözleriyle isyan dalgasını önlediler. Fas ve Ürdün ise küçük reformlarla koltuklarını koruyabildiler.

Ortadoğu’da yeni ittifaklar şekillenmeye başlasa da, yeni seçilen Biden yönetiminin Ortadoğu bölgesine yönelik benimseyeceği strateji henüz ortaya çıkmadı. Yeni ABD başkanından, Suudi Arabistan ve BAE’deki Bahar havası belirsizlik içindeyken, Orta Doğu’daki ulusal çıkarlarını yeniden düzenlemek için mücadele edecektir. Biden, Trump’ın aşırılıkçı söyleminden kendisini ayırması ve İran’la nükleer anlaşmayı yeniden gözden geçirmesi gereken hassas konuların başında geliyor. Bir Ortadoğu ülkesi olmaktan asla kurtulamayan Türkiye’nin durumu ise ortada. Kendisine sadık kalacağı bir müttefik henüz bulabilmiş değil. Bu yalnızlığın ve oraya buraya gülücükler göndererek medet ummanın amacı ise yeni Ortadoğu düzeninin eskisi gibi asla olmayacağını bilmesi. Özgürlüğe susamış olan bu bölge halkının mücadelesi, ekmek ve onur kavgası asla sona ermeyecektir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin