Önce soytarılar gider 

YORUM | EKREM DUMANLI

Aslında kişiler üzerinden yazı yazılmasına, şahısları hedef alınarak yorumlar yapılmasına karşıyım. Ne var ki kimi zaman ortaya çıkan bazı portreler, bir dönemi anlamak ve analiz etmek için çok önemli ipuçları barındırır. O fotoğrafları atladığınızda tarihin bir gerçeğini de ıskalamış olursunuz. Tam da bu nedenle bazı şahıslar üzerinden yapılan analizleri kişisel bir husumetle ya da şahsi bir hesaplaşmayla karıştırmamak lazım. Bir dönemi anlamanın yolu, somut olaylardan ve belirgin karakterleri mercek altına almaktan geçiyor. 

Bir kenara not etmeye değer iki hadise yaşandı bu günlerde. İlki Özışık kardeşlerle ilgili. Malum olduğu üzere kamuoyu Hadi Özışık’ı Sedat Peker ile ilişkisi sonrasında daha yakından tanıdı. Bir internet sitesi işleten Hadi Özışık meğerse ‘organize suç örgütü lideri’ Sedat Peker’in yakın dostuymuş. Aynı zamanda İçişleri Bakanı Süleyman Soylu kendisiyle 30 yıllık dostluğu olduğunu söyledi TV ekranında. Sedat Peker’le Soylu arasına kara kedi girince olan Hadi’ye oldu. 

Hadi Özışık’ın bakanlarla Peker arasında mekik dokuduğu, mesaj getirip götürdüğü ortaya çıkınca, o bu iddiayı o kadar net bir dille ve ağır bir üslupla reddetti ki insanlar namus ve şeref üzerinden ettiği yeminlere az daha inanacaktı. Ne var ki Peker hazırlıklı çıktı ve kendisiyle yaptığı görüntülü telefon konuşmasının kaydını yayınladı. İşte o an, herkes gördü ki hiç yüzü kızarmadan yalanın kralını söyleyebiliyor birileri ve namus, şeref, haysiyet gibi kavramları yalanlarına alet ediyor. 

Suçüstü yakalanan Hadi Özışık, bir zaman sessizliğe büründü. Televizyon programları ve gazete yazıları bitirildi, internet sitelerine verilen reklamları kesildi. Unutturdu kendini. Bir süre sonra tekrar ortaya çıktı, hiçbir şey olmamış gibi yine videolar çekmeye başladı. Bu tiplerin en belirgin özelliklerinden biri de toplumsal hafızanın unutkanlığına sığınma arsızlığı.

 Hadi ve kardeşi Süleyman’ın bu seferki hedefi daha belirgin: Gazete ve televizyonlardan atılınca, sitelerinin reklam gelirleri de kesilince içine düştüğü mali sıkıntı yüzünden eski sahiplerine dilencilik yapmak. 

O yüzden ‘Ben size ne yaptım ki’ diye feryat ediyor ve internet sitelerinden kesilen reklamları geri istiyor. Nafile! Dün haraca bağladıkları belediyelerden veya kamu kuruluşlarından artık reklam akışı eskisi gibi olmayacaktır. Peki o reklamları/sponsorlukları vaktiyle hangi meziyet ve liyakatle alıyorlardı? Kazandıkları paranın meşruiyetini öğrenmek isteyen, kendisi de bu dönemin başka bir kriminal portresi, şimdilerde cezaevinde olan Fatih Tezcan’ın iddialarına bakabilir. Tezcan, Özışık kardeşlerin hangi belediyelerden tehdit şantajla nasıl para sızdırdıklarını uzun uzun anlatıyordu. 

Bu manzara bu dönemin önemli bir fotoğrafıdır. Aslında herkes birbirinin neyi nasıl götürdüğünü çok iyi biliyor. Aralarından birinin kafası bozulunca ya da paylaşım kavgası çıkınca biz öğrenebiliyoruz olan biteni. Tıpkı Troliçe Hilal’in “Nuh’un köpekleri” diyerek Oda TV’yi ifşa etmesi gibi…

Neyse. Biz dönelim son gelişmeye: Hadi bir yandan feryat ediyor; kardeşi Süleyman diğer yandan. O Süleyman ki meslektaşlarını ihbar ederek hapislere düşmesini sağlamış, söylediği palavraların mahkeme salonunda nasıl çürüyüp gittiğini çoktan unutmuş. İşsiz kaldığını, sigortasını yatıramadığını, hastaneye gidemediğini söylüyor, bir zamanlar paraya boğulduğu çevrelerden yardım talep ediyor. 

Hafta içinde ibretlik bir olay daha yaşandı. Akit’in en saldırgan, en cahil, en ukala ve gittiği her yeri provoke ederek kavga çıkarmayı başaran muhabiri Mehmet Özmen gazeteden kovulmuş. Demek ki raf ömrü tükenmiş. O da ne yapmış? “Çok çaresiz kaldım” diyerek Akit yönetimi tarafından mobbinge maruz kaldığını söylüyor ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan destek istiyor. 

Kim bu Özmen? Zaman gazetesine baskın yapıldığında, binlerce meslektaşı işsiz kaldığında, ma’şerî vicdan zorbalıkla susturulduğunda zil takip oynuyordu. Sahiplerinin Zaman’ın GYY koltuğuna oturttukları soytarı ile yan yana fotoğraf çektiriyor, eski Zaman yöneticilerinin adlarını yazarak Twitter’da dalgasını geçiyordu. Zannediyordu ki o gün sırtını dayadığı sahipleri her daim tetikçilerini besleyecek, koruyacak, kollayacak…

Bu tiplere bırakın gazeteci demeyi insan bile diyemezsiniz. Önlerine kemik atanlar nereyi hedef gösterirlerse oraya acımasızca saldırırlar. Ve bir gün sahipleri bunları kapının önüne koyuverir. O duruma düşünce de ellerini ovuştura ovuştura yeni sahip ararlar…

Sözün özü su sevgili okur: Çoğu gitti azı kaldı. Bir dönem sona eriyor. Masum insanların ‘terörist’ diye yaftalandığı, düşünce ve ifade özgürlüğünün yok edildiği, insan haklarının ayaklar altına alındığı, soygunculuk ve mafyanın kol gezdiği karanlık bir döneme imza attı Saray sakinleri. Bir de onların soytarıları vardı. Şimdi o soytarılar birer birer meydanı terk ediyor. Ama toplum vicdanından da öbür alemin yakıcı hesabından da kurtulmaları kolay gözükmüyor…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin