O kavga daha başlangıç! 

ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM 

İster görünen köy kılavuz istemez, ister akacak kan damarda durmaz deyin fark etmiyor. Beklenen oldu ve Türk Silahlı Kuvvetleri tepeden tırnağa siyasete teslim oldu. Hem de öyle böyle değil.

Son örnek günlerdir manşetlerde.

‘Atatürk’ün okulu’ sayılan Harbiye’de Erdoğan rejiminin teğmenleri Atatürk rozeti takıp takmama konusunda birbirine girdi.

Daha önce de Harp Okulu mescidinde Cuma namazını kimin kıldıracağı konusunda kavga çıkmıştı. Ne oluyor ve bundan sonra neler olabilir anlatmadan önce rezaleti kısaca hatırlatayım.

TEĞMENLERİN KAVGASI 

İddiaya göre İstanbul Tuzla’daki Piyade Okulu’nda yapılan 10 Kasım Atatürk’ü anma etkinlikleri sırasında bazı teğmenler yakalarına Atatürk fotoğrafı takmayı reddetti. Yine iddiaya göre bu duruma tepki gösteren diğer teğmenlerle aralarında kavga çıktı ve fotoğraf takmayanlardan birisi şikayetçi olup darp raporu aldı.

Konuyla ilgili idari soruşturma başlatıldı.

Konu TBMM gündemine taşınınca kamuoyuna mal oldu. CHP Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’e soru önergesi verdi.

Ancak 15 Temmuz mahkemeleri ve Meclis Komisyonu’na gitmeyen Yaşar Güler burada da aynısını yaptı ve soru önergesini cevapsız bıraktı. Onun yerine tam da ‘tek adam’ rejimine uygun bir hareket yaparak Anadolu Ajansı’na ‘kulis haber’ adı altında açıklama yayınlattı.

Erdoğan rejiminde iktidarın propaganda bültenine dönen Anadolu Ajansı’na konuşan MSB kaynakları, iddiayı ‘dezenformasyonun bariz bir örneği’ olarak tanımladı.

Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, TBMM’de soru önergesine cevap vermedi ama sık sık buluştuğu gazetelerin Ankara Temsilcilerine konuya dair bilgi verdi. Güler’e göre olay bir öğrencinin ‘toplu iğne bulamamasından’ kaynaklanmış.

Yeri gelmişken not düşelim; Yaşar Güler siyasete çabuk ısındı. Laf cambazlıkları ve kıvraklıkta tecrübeli siyasilere taş çıkartıyor. Güler’in gazetecilere anlattığına göre olaya karışan tüm teğmenler geçici olarak uzaklaştırılmış. 

Adli süreç işliyormuş.

Bu aşamada tartışma soğur gibi olurken devreye iktidarın bir başka yayın organı Yeni Şafak girdi. Hem de seri haberlerle. Yeni Şafak’a göre ordu da bir cunta yapılanması var ve bunlar dindar muhafazakar askerleri fişliyorlar. MSB kamuoyuna açıklama yapmadı ama Yeni Şafak’a hayli zengin bir dosya servis edilmiş. Zira içinde Whastapp yazışmaları ve telefon kayıtları var.

Yeni Şafak’ın ‘cunta heveslisi’ dediği teğmenlerin ardında da Zafer  Partisi lideri Ümit Özdağ var. Ümit Özdağ ise hem Yeni Şafak’ı hem de MSB’yi sert şekilde eleştirdi.

Görünen o ki tartışma bitecek gibi değil.

Peki ne oluyor? Biz neyi izliyoruz? Bu kavga neyin işareti?

BEKLENEN ÇATIŞMA BAŞLADI 

Aslında bu konuyu bir kaç teğmenin kendi arasında ideolojik ayrılığa düşmesi olarak görmemek lazım. Çünkü olay sistemik bir probleme işaret ediyor.

Şöyle ki; 15 Temmuz 2016 kumpasının asıl amacı mevcut TSK’yı lağvedip yerine Saray’a bağlı -İran Devrim Muhafızları benzeri-bir ordu kurmaktı. Bu yüzden Harbiyelileri darbe kumpasında kullandılar.

Dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal’ın Yalova’daki Harbiyelileri ziyareti ve orada sarf ettiği talimatlar herkesin malumu.

TSK’ya subay astsubay yetiştiren tüm okullar kapatıldı ve yerine tüm yetkinin Saray’da olduğu Milli Savunma Üniversitesi kuruldu. Subay Astsubay alımına ilişkin özel komisyonlar oluşturuldu.

Yeni dönem şu şekilde işledi; subay-astsubay komisyonları beş kişilik komisyonlar halinde çalışmaya başladı. Alımlar 3 sivil 2 asker üyeden oluşan bu komisyon eliyle oldu. Sonra komisyon 3 sivil 1 askerden oluşturuldu.

Peki bu komisyon nasıl işliyor ?

Komisyon başkanı MSB’den bir daire başkanı kadrosunda ve genelde 30-35 yaşlarında sivillerden seçildi. Askeri konularda temel bilgileri bile yok. Öyle ki uzun yıllar bu komisyonda çalışan bir kaynağın yakın zamanda anlattığına göre komisyon başkanı tabur mu yoksa alay mı büyük diye asker üyelere soruyor!

Bu arada şu hatırlatmayı yapayım.

Gerek şu video da gerekse de bu yazıda anlattığım bilgileri birinci el kaynaktan aldım. Eminim haberi okuyan ya da videoyu izleyen MSB kaynakları bilgilerin komisyon çıkışlı olduğunu hemen anlayacaktır.

Neden bana konuştuğunu merak edenlere de soralım; Türkiye’de bunları yazabilecek gazeteci kaldı mı? 

Konumuza dönersek; komisyon başkanları eskiden general seviyesinde olurken günümüzde bankacı, maliyeci ya da işletmeci. Komisyonda yer alan psikolog ise AKP teşkilatlarından geldiğini gizleme ihtiyacı bile hissetmiyor. Çay kahve sigara molalarında kendileri anlatıyorlar.

SADAT ÜYELERİ AKTİF

TSK’ya subay-astsubay alımına uzun süre SADAT üyelerinin nezaret ettiği herkesin malumu. Tepkiler üzerine bu uygulamaya son verildiği söylendi ama gerçekte böyle olmadığı yönünde bilgiler var.

Komisyonun 3. personeli MSB tarafından görevlendirilen emekli asker.

Bu kişiler rejimin suyuna giden ve yakın zamanda emekli olmuş yarbay-albay rütbesinden emekli askerler ile YAŞ kararları ile ihraç edilmiş askerlerden seçiliyor. Mesela bu üyenin mülakatta subay adayına, “Dünya beşten büyüktür sözünü açıkla!” sorusunu sorduğunu da söylemeliyim.

Sınavlardan çok iyi sonuçlar alan ve çok başarılı gözüken bir adaya ise okuduğu köşe yazarlarını soruyor. Subay adayı Bekir  Coşkun, Yılmaz Özdil ve Emin Çölaşan gibi isimleri sayınca elemek için çok ciddi bahaneler üretiliyor.

PARALEL KOMİSYON VE PARALEL LİSTELER

Yeni dönemin subay astsubayları seçilirken komisyon özel dizayn edildi ama Saray bunu yeterli görmedi. Son 7 yıldır şöyle bir uygulama var:

Normal de bu komisyonlara cep telefonu ile girmek yasaktı. Ancak 15 Temmuz sonrası çok şey gibi bu kural da kaldırıldı. Kaynağımın anlattıklarına göre komisyon başkanları mülakat boyunca cep telefonunu elinden düşürmüyor.

Adaylarla ilgili notların, imza tutanaklarının fotoğraflarını çekip onları ‘paralel komisyon’a yolluyor. Alınacak-alınmayacak adaylar başka bir telefonda yer alan listelere göre belirleniyor.

Dahası bu paralel komisyon uygulamasını saklama ihtiyacı bile hissetmiyorlar. 15 Temmuz’dan bu yana bu yöntemle TSK’ya alınan subay-astsubay ve sözleşmeli personel sayısı 100 bini aştı.

Dolayısıyla girişte anlattığım Harbiyeli kavgası sürpriz değil. TSK, hali hazırda  MHP ve AKP olmak üzere iki kaynaktan besleniyor. Üniversite başarısı düşük kesimlerin yoğun olarak TSK ve emniyete yöneldiği de sır değil.

Yani alınan tüm isimler parti referanslı. Bu yazının konusu değil ama poliste de paralel bir süreç işliyor.

AKP ve MHP kaynaklı alımların Atatürk ve laiklik konusunda ayrışma yaşaması kaçınılmaz. Nitekim örnekleri görülmeye başlandı. Dahası, bu tartışmalar ve ayrışmalar giderek alevlenecektir. 

Yeni Şafak ile Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ arasındaki atışmalar da bunun işareti olarak okunmalı.

SİYASALLAŞMA ÇOK TEHLİKELİ

Gelelim ‘kitabın ortası’na.

Türkiye gibi bir coğrafyadaysanız güçlü, disiplinli ve caydırıcı bir orduya sahip olmanız şart. Ancak 15 Temmuz sonrası kurulan yeni düzende nargile kafelerden, AKP-MHP  teşkilatlarından toplanan vasıfsız kişilerle yalapşap eğitimle bu mümkün değil. 

Bunu Türkiye’de kimse itiraf etmez ama yalın gerçek şu; Hizmet Hareketi’nin etkili olduğu iddia edilen yıllarda çıta çok yükselmişti. Çıtanın altında kalan herkes şikayetçiydi. Şimdi ise kimsenin çok çalışmasına gerek yok. Zira birbirlerini ezmeleri yer kapmak için yetiyor. 

Buyrun size 15 Temmuz mahkemelerinden bir kesit.

Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Tuğgeneral Ahmet Bican Kırker, savunmasında TSK’nın yakaladığı kıvamı şöyle anlatıyor;

“Metin Temel`den İkinci Ordu Komutanı değil Tugay Komutanı bile olmaz. Evet bakın bu salonda 2 West Point, 4 yurtdışında doktora, 17 yüksek lisanslı adam var. 300 senedir Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hiç olmadığı kadar güçlü bir dönem. Şu salonda Genelkurmay başkanlarının bile olmadığı kadar nitelikli 50 tane adam var. Silahlı Kuvvetler’e ne yaptığınıza dikkatinizi çekmek için uzun uzun anlatacaktım ama zaman kalmadı.”

Harbiyelilerin Atatürk kavgasında bir nokta daha var.

Şöyle ki 15 Temmuz öncesinde kimse başkasının gözüne batacak şekilde ibadet etmezdi. Hatta şöyle de denebilir; TSK’da kimse dindarlık pozu vermiyor, yükselmek için dini kullanmıyordu. 

Bugün ise alan açmak ve yükselmek için tek kriter kimin referansına sahip olduğunuz. Her olayda olduğu gibi burada da taraflar kendilerine ‘fetö’ üzerinden alan açmaya çalışıyor fakat ortada kalite yarışı olmayınca herkes belaltı vurarak kazanmaya çalışıyor. 

17 Aralık büyük yolsuzluk ve rüşvet skandalının yıl dönümünde olduğumuz için Erdoğan ile oğlu Bilal arasındaki meşhur sıfırlama konuşmasından referansla bitirelim; AKP keşke sadece paraları sıfırlasaydı ve orada dursaydı. Şimdi devleti, orduyu, adaleti kısacası her şeyi sıfırladı.

O yüzden Harbiyelilerin kavgası daha başlangıç! 

 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Tek anlaşamadıkları Atatürk rozeti takıldı mı takılmadı mı konusu. Tek dertleri rozet. Rozeti taktın, rozeti takmadın. Rozeti nasıl takmazsın! Rozeti takınca Atatürkü seviyorsun, takmayınca sevmiyorsun. Rozeti taktı mı herşey yolunda. Ama rozet takılmıyorsa işler ters gitmeye başlıyor. Ahenk bozuluyor. Parçalanmış, tasfiye edilmiş, içi boşaltılmış bir orduya gelmek hiç ters gelmiyor. Yıkılmış bir Cumhuriyetin kalıntıları üzerinde yükselen, anlam ve manasını yitirmiş muhaberat rejimin çıkarlarına hizmet edecek, düşünce gücü elinden alınmış, sadece emre itaat eden askerler olarak orduya hizmet edecekler. Birgün Yunanistan için derlenip toparlanacaklar, birgün Ermenilere karşı hazır ola geçecekler, birgün Suriye için. Sırayla hazırlanacaklar, tetikte olacaklar sonra rahata geçecekler. Beyinleri yanacak. Niye hazır ola geçtik niye rahata geçtik anlayamayacaklar. Beyinleri düşmana karşı hazırlanırken birden üstleri düşman ülkeye tatil planları yapmaya başlar. Daha düne kadar kovalamaca, köşe kapmaca oynarken şimdi yuvalarınıza geri dönün emri verildi. Teğmenlerin düşünce sistemi felce uğrayacak. Düşmana karşı uyarılmışken, beyni hedefe kitlenmişken, stratejisiyle, planları, taktikleriyle, birden bire bir emir geliyor ve düşman bellediğin ülkeye insanlar tatile gitmeye başlıyor. Teğmenler rozete yani şekilciliğe takılıp kalmışlar ama beyinleri felç geçirecek haberleri yok. Sürekli Batı düşmanlaştırılacak ama Rusya, Çine karşı Teğmenlerin tarih bilgisi sıfırlanacak. Çünkü tarih Rusya ve Çine dikkat et der. Burada da tarihi bilgileri yanacak ve kendilerini anlam veremedikleri bir dünyada bulacaklar. Tehdit, düşman algısı aklına, mantığına göre yerli yerine oturmayacak. Düşman gibi algıladığını dost olarak, dost gibi algıladığını düşman olarak değerlendirme yapmak zorunda kalacak. Hatta sırf bu yüzden suçluluk hissedecek, aklını suçlayacak yada mantıklı düşüncelerini gizleyerek yaşayacak.

    Somut örnek vermek gerekirse; önceden Atatürkün batılılaşması vardı. Şimdi Batı düşman olduğundan bu kavram artık kullanılmıyor. Yani NATO ordusu iken şimdi her fırsatta NATO aleyhinde bulunuyorlar. Kendini bir asker olarak düşünürsen şu anda NATO ya göre mi hareket edilecek Avrasya eksenine göre mi. Mesela AB uyum sürecin hızlandığı dönemde İran oluyoruz korkusu dillendiriliyordu. Şimdi AB den koptuk ve İran benzeri olduk ama hiç bir insan İran oluyoruz demiyor. Bunlar düşünen beyinler için kafa karışıklığı oluşturuyor. Türkiye Cumhuriyeti darbeyle yıkılmadan önce yani 15 Temmuzdan önce Türkyede İrtica tehditinden bahsedilirdi. Ordu tetikte beklerdi. O zaman orduda bir asker tehdit algısı olarak irticaya inanmak zorundaydı. Aynı askeri düşünün, her yer irtica olmuş ama kimse irtica tehditinen bahsetmiyor. Şimdi bu askerin kafasına format atması gerekiyor. Neredeyse sokağa çıksa ve Cumhuriyetin değerlerinden bahsetse ne yapıyorsun sen diyecekler. Çünkü kimse birkaç yıldır Cumhuriyetin değerlerinden bahsetmiyor.

    Mesela birgün Yunan gemisini nefes nefese kovalıyorsun sonra bir bakıyorsun liderler turistik vizeler ayırıyor. Ayrıca asker uzun vadeli stratejiler yapar. Ama olaylar, tehditler günlük değişiyor.

    Kemalistlerin İran oluyoruz dememelerine dikkat çekyorum. İran onların derin sevgisi. Onlar için Demokratik Batı düşman. Çünkü Türkiyeye demokrasi getirmek istemiyorlar. Demokrasi demek eşit rekabet demektir. O yüzden güçler ayrılığına seslerini çıkartmadılar. Rejim değişikliğine o yüzden katkıda bulunuyorlar.

  2. Sayın yazar, hem yazdıklarınız hem konuştuklarınız muhteşem, çok büyük emek veriyorsunuz ve her türlü takdiri hak ediyor. Ne var ki vazgeçmediğiniz bir klişe artık çok sırıtıyor. Lütfen şu ‘BU DAHA BAŞLANGIÇ’ kalıbını artık kullanmasanız, itici oluyor zira.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin