Norveçli belgeselci Jorgen Lorentzen: 15 Temmuz sadece Gülen değil, bütün muhaliflerden kurtulmanın bir yoluydu

15 Temmuz’la ilgili çektiği ‘Allah’ın Bir Lütfu’ belgeseliyle dikkatleri çeken Norveçli araştırmacı gazeteci Jorgen Lorentzen, YouTube’da yayın yapan denizcilerin kurduğu Alesta’ya çok önemli değerlendirmelerde bulundu. Belgesel yayınlandığından bu yana Türk olan eşiyle birlikte Türkiye’ye gidemediklerini anlatan Lorentzen, “Belgeselin yayınlanmasından sonra, Türk Büyükelçiliği bizimle iletişime geçti. Ben ve eşimin çekimler yüzünden artık Türk Devletinin düşmanı olarak görüldüğümüzü söylediler.” diyor. 

AKP iktidarı için 15 Temmuz’un muhaliflerden kurtulmak için bir yol olduğunu anlatan Jorgen Lorentzen, “Bu aslında rakiplerinden kurtulmanın bir yoluydu. Sadece Gülen değil, aynı zamanda bütün muhalifler… Örneğin, NATO’ya yakın subayları… Bir çoğuyla bizzat tanıştım ve yakinen biliyorum. Gülen Hareketi ile hiç bir alakaları yok. Ayrıca, muhalif gazetecilerden de kurtulmuş oldu. Bu insanlar, hem Erdoğan’ın kendisi, hem gücü ve konumu açısından bir tür tehditti.” ifadelerini kullanıyor.

‘ALLAH’IN LÜTFU’ İFADESİ KORKUNÇTU

Jorgen Lorentzen, Erdoğan’ın 15 Temmuz gecesi kullandığı ‘Allah’ın lütfu’ ifadesiyle ilgili de şunları söylüyor: “Ülkenin lideri geri dönüyor ve bunun Allah’ın bir lütfu olduğunu söylüyor. Çevrenizde insanlar ölürken, böyle şeyler söyleyemezsiniz. Bunu duymak gerçekten kahrediciydi.”

BİR ÜLKE KENDİ GENÇLİĞİNDEN BU ŞEKİLDE NASIL VAZGEÇEBİLİR?

Jorgen Lorentzen’in köprüde katledilen ve sözde yargılamalarda ağır cezalara çarptırılan askeri öğrencileri için söyledikleri de dikkat çekici: “Yaşananları, askerlerin linç edilişini gördük. Oradaki askerlerin yaş olarak çok daha küçük olduklarını fark ettik. Aslında asker bile değillerdi, sadece askeri öğrenciydiler. Bu korkunç olayların, bu kadar yanlış olduğunu fark etmek, düşüncelerimizi çok değiştirdi. Bir ülkenin kendi gençliğinden bu şekilde vazgeçmesi nasıl mümkün olabilirdi?” 

Jorgen Lorentzen’in açıklamalarından önemli bölümler şöyle:

15 TEMMUZ’DA TÜRKİYE’DEYDİM

Ben bir gazeteci ve araştırmacıyım. Burada kuzey ülkesi olan Norveç’te, Oslo Üniversitesi’nden eğitim almış bir gazeteci ve araştırmacı olmam, elbette bazı şeyleri merak etmemi tetikledi. Ben bu olay yaşandığında Türkiye’deydim. Eşim Türk olduğu için, 15 Temmuz 2016 tarihinde Türkiye’de tatildeydik. Bu darbe girişimi olunca, yaşanan olaylar doğal olarak, gazeteci ve araştırmacı kimliğimi harekete geçirdi. Bu olayı ve ne olup bittiğini sorgulamaya başladım. Tipik bir darbe girişimi değildi.

Türkiye benim ikinci memleketim. Ailemle birlikte 20 yıldır Türkiye’ye gidip geliyoruz. Türkiye’de bir ailem var. Ülkeyi seviyorum. Oradaki insanları ve kültürünü seviyorum. Dolayısıyla, bunları yaşayan ve gazeteci kimliği olan birisi olarak, yaşanan bu olayın ne olduğunu sorgulamaya başlamam çok doğaldı.

GERÇEKTEN NE OLDUĞUNU ANLAMAYA ÇALIŞTIM

Belgeselde de söylendiği gibi bu olayda şüpheli bir şeyler vardı. İnsanın içinde kuşku uyandıran şeyler oluyordu. Bu yüzden gerçekte ne olduğunu araştırmaya ve öğrenmeye çalıştık. Başlangıçta insanlar konuşmak istemedi ve belki konuşabilecek birçok kişi hapisteydi.

İnsanlar konuşmaktan korkuyorlardı. Bu yüzden bir şeyler söyleyebilecek insanlarla karşılaşmak, onları bulmak çok zor oldu. Mesele şu ki, konuşmaya başlayan ilk insanlarla tanıştığımda onlar da pek bir şey bilmiyorlardı. Çünkü yaşanan durum karmakarışıktı.

Olay meydana geldiğinde, bazı insanlar bunun bir darbe girişimi olduğunu dile getirdiler. Ancak darbe girişiminin arkasında kimler vardı? Hiç bilmiyorlardı. Yani oldukça karmaşık bir durumdu ve birçok insan burada neler olup bittiğini gerçekten bilmiyordu.

ZAMAN GEÇTİKÇE DAHA FAZLA ŞEY ÖĞRENDİK

Biliyorsunuz ki, doğal olarak pek çok insan ortaya atılmış bu hikayeye gerçekten inanmadı. Fakat neyin yanlış olduğunu da söyleyemediler çünkü ellerinde halihazırda bir kanıtları yoktu. Ancak daha sonra insanlar konuşmaya başladı ve biz de bir şeyler öğrenmeye başlayabildik. Gerçekte neler olup bittiğini zaman geçtikçe daha fazla öğrenmiş olduk.

Erdoğan’ın olayın hemen ardından, İstanbul’a döndüğünü ve havaalanında ilk röportajını bu şekilde (Allah’ın lütfu) verdiğini görmek oldukça şok ediciydi. Ölenlerin sayısı tam olarak bilinmiyordu ancak rakamlar muhtemelen birkaç yüz kişinin çoktan ölmüş olduğunu gösteriyordu.

Ülkenin lideri geri dönüyor ve bunun Allah’ın bir lütfu olduğunu söylüyor. Çevrenizde insanlar ölürken, etrafınızda bir çok olay olurken, böyle şeyler söyleyemezsiniz. Bunu duymak gerçekten kahrediciydi. Tabi öyle bir zamanda, böyle bir şeyin nasıl söylendiğini sorgularsınız. Bunun Allah’ın bir lütfu olduğunu nasıl söyler? Doğal olarak, bu sözün kurgunun bir parçası olduğunu anlarsınız.

SADECE GÜLEN DEĞİL, BÜTÜN MUHALİFLERDEN KURTULMANIN YOLUYDU

Bu aslında rakiplerinden kurtulmanın bir yoluydu. Sadece Gülen değil, aynı zamanda bütün muhalifler… Örneğin, NATO’ya yakın subayları… Bir çoğuyla bizzat tanıştım ve yakinen biliyorum. Gülen Hareketi ile hiç bir alakaları yok. Ayrıca, muhalif gazetecilerden de kurtulmuş oldu. Bu insanlar, hem Erdoğan’ın kendisi, hem gücü ve konumu açısından bir tür tehditti. Bu nedenle, bir kişi elindeki gücünü ne pahasına olursa olsun elinde tutmakla ilgileniyorsa, o zaman elbette, bunun Allah’ın bir lütfu olduğunu söyleyebilir. Bu dini bir söylem değil, ancak korkunç bir ifade.

ÇEKİMLERİ YAPARKEN TURİST GİBİ DAVRANDIK

Türkiye’deki darbe girişimi hakkında eleştirel bir belgesel yaptığımız haberini yaymamaya çok dikkat ettik. Çünkü, bizim için en önemli olan kısmı belgeseli çekmekti. Sonrası zaten kendiliğinden gelecekti. Türkiye’ye gidip geliyoruz, insanlarla tanışıyoruz, görüşüyoruz ama her zaman dikkat etmeye çalışıyorduk. Çekimleri yaparken, turistmiş gibi davranmaya çok dikkat ettim.

ASKERİ ÖĞRENCİLERİN HİKAYELERİ BENİ ÇOK ETKİLEDİ

İşin en zor kısmı, Boğaziçi Köprüsünde şehit edilen Murat Tekin’in anne ve babası ile görüşmekti. Köprüde nelerin olup bittiğini anlamak için, o an orada bulunan insanlar tarafından çekilen video kayıtlarını izledik. Yaşananları, askerlerin linç edilişini gördük. Oradaki askerlerin yaş olarak çok daha küçük olduklarını fark ettik. Aslında asker bile değillerdi, sadece askeri öğrenciydiler.

BİR ÜLKE KENDİ GELECEĞİNDEN NASIL VAZGEÇER?

Bu korkunç olayların, bu kadar yanlış olduğunu fark etmek, düşüncelerimizi çok değiştirdi. Bir ülkenin kendi gençliğinden bu şekilde vazgeçmesi nasıl mümkün olabilirdi? Köprüye gönderilen öğrenciler tamamen masumlardı. Vatanlarını terör saldırısından korumak için gönderildiklerini zannederken, bir anda kendilerini, onları linç etmek için gönderilen korkunç kalabalığın ortasında buldular. Bu durum, bizim aslında ne yaptığımızı, olayların ne kadar ciddi olduğunu ve buradaki insanların neler çektiklerini daha iyi anlamamızı sağladı. Aynı zamanda da olaylar hakkında çok önemli bir kayıt tutulmuş oldu.

ERDOĞAN BİZİMLE GÖRÜŞMEK İSTEMEDİ

Erdoğan’la röportaj için birkaç kez Norveç’teki Türk Büyükelçiliği ile görüştüm ve Ankara ile iletişime geçerek görüşme talebinde bulundular. Erdoğan’ın görüşmeye sıcak bakacağını pek tahmin etmiyordum. Belki kendisi yerine bakanlıktan başka birini gönderebilir diye düşündüm. Ama sonrasında büyükelçi, ‘Hayır, katılmak ve görüşmek istemiyorlar’ dedi. O zaman böyle bir durumda ne yapabilirsiniz ki? Erdoğan’ın neden hayır dediğini anlayabiliyorum!

BİNLERCE İNSAN PERİNÇEK’İN HAZIRLADIĞI LİSTELERLE ATILDI

Bence Doğu Perinçek, kendini tehlikede hissetmeden istediğini söyleyebilecek bir konuma sahip. Onun modern Türk tarihinde bir rolü var. Ayrıca, 15 Temmuz sonrası yapılan ilk tutuklamalar için gerekli olan listeleri yapan kişinin o olduğunu öğrenmiştik. Perinçek, Ergenekon Davası sırasında cezaevinde olduğu için listeleri hazırladı. (15 Temmuz’da) Gece yarısı tutuklamalar başladı. Bu yüzden olup bitenlerde önemli bir rolü var ve bununla gurur duyuyor.

ARTIK TÜRKİYE’YE GİDEMİYORUZ, ÇOK ÖZLEDİM

(Eşi Türk) Türkiye’yi ziyaret edemiyoruz. Bunun net bir sebebi var. Belgeselin yayınlanmasından sonra, Türk Büyükelçiliği bizimle iletişime geçti. Ben ve eşimin çekimler yüzünden artık Türk Devletinin düşmanı olarak görüldüğümüzü söylediler. Bunu duyduğuma çok üzüldüm. Maalesef Türk Devleti son 10 yılda gazeteciliği bu şekilde görüyor. Gazetecileri hapse attıklarını biliyorsunuz.

MARMARİS OLAYINA BELGESELDE YER VERMEDİM

Biz oldukça objektif bir belgesel yayınlamaya çalıştık. Belgeselde şüphe uyandıran veya doğru olmayan hiçbir şeyin olmadığından yüzde yüz eminim. Elimde doğruluğunu garanti edemediğim çok daha fazla bilgi var. Bu yüzden hepsini belgeselde anlatmadım. Mesela Ankara’da TBMM’nin bombalanmasında yaşananlar… Orada yaşanan çok tuhaf şeyler var. Mesela bu olayı uzun süre araştırdım fakat temeline inemedim.

Üzerinde çok fazla araştırma yaptığım Marmaris vakası için de benzer durumlar söz konusu. Elimde bu konuyla ilgili fazlasıyla video ve bilgi var ancak doğruluğunu tam olarak açıklayamadığım için belgesele dahil etmek istemedim.

Tecrübe ettiğimiz bu durum, Türk Devleti politikasının son zamanlardaki üzücü bölümü. Bu yüzden belgeselin yayınlanmasından bu zamana kadar, ne ben ne de eşim Türkiye’ye gidip gelemedik. Türkiye’yi çok özledik. Ama lütfen bizim için üzülmeyin. Çünkü üzülmemiz gereken daha binlerce insan var.

SİZİN GİBİ İNSANLARIN NORVEÇ’E GELMESİ BİZİM İÇİN BİR LÜTUF

Norveç gibi ülkelerin sınırlarını çok erken açıp Türkiye’den binlerce kişiye sığınma hakkı vermesi beni çok mutlu ediyor. Birçoğunu tanıyorum ve tanıştım. Bence bu Norveç için bir lütuf ve Türkiye için ise bir kayıp. Çünkü artık Türkiye’den tüm Avrupa ülkelerine gelen insanlar akıllı, zeki ve eğitimli insanlar. İnsanlar bir şeylerin içerisinde yer almak istiyorlar ve ben bunu görüyorum. Sizin burada Norveç’te olduğunuz gibi, gittikleri ülkelerde aktif olmak istiyorlar. Bu yüzden önemli olan tek şey dili öğrenmek ve sonrasında buradan yola devam etmek.

Söyleşinin tamamını Alesta YouTube kanalında izleyebilirsiniz… 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin