Nitelikli Müslüman göçmenler Fransa’dan kaçıyor

ENSAR NUR | STRAZBURG TR724

Fransa’da Nisan ayında düzenlenecek Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde, milli kimlik ve göçmenler siyasi tartışmaların merkezinde. Anketlerde göçmen karşıtı adayların aldıkları oylar toplamda yüzde 50’yi geçerken, araştırmacılar Fransa’yı terk eden başarılı Müslüman göçmenlerin sayısındaki artışa dikkat çekiyor.

Fransa nüfusunun yaklaşık yüzde 10’unu teşkil eden Müslümanlar, adayların Cumhurbaşkanlığı kampanyalarında önemli bir yer işgal ediyor. Bu durum sadece 2015 ve 2016’da yüzlerce kişinin ölümüne sebep olan IŞİD saldırılarının neden olduğu travmaların sürdüğünün değil, aynı zamanda Fransa’nın milli kimlik konusundaki takıntısının da bir göstergesi olarak karşımıza çıkıyor.

Göçmen karşıtlığı Valérie Pécresse ile merkez siyasette

Aşırı sağdan merkez sağa, Fransız sağı göçmen karşıtı söylemleriyle dikkat çekiyor. Aslına bakılırsa, Fransız aşırı sağının göçmen ve İslam karşıtı söylemleri yeni değil. Yeni olansa merkez sağı temsil eden Les Républicains partisinin (LR) Cumhurbaşkanı adayı Valérie Pécresse’in aşırı sağın söylemlerini ajandasına eklemiş olması.

Aşırı sağı 50 yıldır temsil eden Le Pen ailesi göçmenler konusundaki tutumunu muhafaza ediyor. 2017’deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Marine Le Pen babasının 2002 yılındaki başarısını yakalamış ve ikinci tura kalmayı başarmıştı.

2022 seçimlerinde ise Marine Le Pen’in aynı başarıyı gösterip gösteremeyeceği merak konusu. Bunun sebebi ise göçmen karşıtlığının azalmış olması değil, göçmenler konusunda daha radikal politikalar öneren eski gazeteci ve tartışma programlarının vazgeçilmez ismi Éric Zemmour’un 2022 seçimleri için adaylığını açıklaması.

Her ne kadar anketlerde Le Pen, Macron’un ardından en çok oy alan aday olsa da, Éric Zemmour yüzde 14-15 bandını yakalamış durumda. Geçtiğimiz aylarda Le Pen’in partisinden  pek çok ağır topun Zemmour’a katılmasıyla birlikte, Zemmour’un Rassemblement National’den daha fazla oy çekmesi mümkün olabilir. Aşırı sağı temsil eden bu iki adayın aldığı oyların toplamı yüzde 32’yi geçiyor.

Merkez sağ parti Cumhuriyetçilerin (LR) önseçimlerinden Xavier Bertrand, Éric Ciotti ve Michel Barnier gibi önemli isimleri geride bırakarak zaferle çıkan Valérie Pécresse ise göçmenler konusunda daha yumuşak bir tavır sergilemiyor. Marine Le Pen’in bile kullanmaktan çekindiği, Éric Zemmour tarafından popülerleştirilen “Büyük yer değiştirme” teorisini – göçmenlerin artmasıyla beyaz Fransız nüfusun azınlık konumuna düşmesi – konuşmalarında rahatça kullanıyor.

Pécresse’in duruşunu da hesaba kattığımızda, oylarının toplamı yüzde 50’yi geçen üç sağcı Cumhurbaşkanlığı adayının politikalarının merkezini milli kimlik ve göçmen karşıtı söylemler oluşturuyor.

Araştırmalar ülkeyi terk eden nitelikli Müslüman Fransızların sayısının arttığını gösteriyor

Siyasi tartışmaların merkezini Müslüman göçmenler oluştururken, araştırmacılara göre gözden kaçırılan önemli bir nokta var: Mevcut söylemler yüzünden kendisini güvende hissetmeyen, Müslüman kimlikleri yüzünden kariyerlerinde ilerlemekte güçlük çeken ve kendilerini Fransa’ya ait hissedemeyen, sonuçta da Fransa’dan başka ülkelere taşınan Fransız Müslümanların sayısındaki artış.

Bu durum araştırmacıların ve sosyologların da dikkatini çekiyor. Son yıllarda, üniversiteler Fransa’dan ayrılan Müslüman Fransızlar üzerine araştırmalar yürütmeye başladı. Lille Üniversitesinin araştırmalarından ayrı olarak, Belçika’daki Liège Üniversitesi ve K.U. Leuven ve Hollanda’daki Amsterdam Üniversitesi, Fransa’nın yanı sıra Belçika ve Hollanda’dan Müslümanların göçünü inceleyen ortak bir proje üzerinde çalışıyor.

New York Times’tan Norimitsu Onishi ve Aida Alami’nin haberine göre, Fransız siyaseti ve medyası göçmenlik üzerine olumsuz noktalarla meşgul olurken, önemli miktarda nitelikli Müslüman Fransız ülkeyi terk ediyor. Lille Üniversitesi’nden sosyolog Olivier Esteves’e göre, Fransa bu beyin göçü yüzünden ciddi nitelikli insan gücünün yanı sıra başarılı entegrasyon örneklerini de kaybediyor ve Fransa’da yetişmiş bu insanlar İngiltere, Kanada ve ABD ekonomileri için çalışıyor.

Yapılan araştırmalardan çıkan sonuçlar da araştırmacıların kaygılarını açıklıyor. Fransa Ulusal İnsan Hakları Danışma Komisyonu tarafından toplanan resmi şikayetlere göre, 2020’de Fransa’da Müslüman karşıtı eylemler bir önceki yıla göre yüzde 52 arttı. Verilere göre, Müslümanlara yönelik ırkçı eylemler 2015’te keskin bir şekilde artarken, 2016’daki duşusun ardından 2018’den itibaren tekrar düzenli bir artış gösterdi.

Yine 2017’de yapılan bir resmi soruşturma, Arap veya Siyah olarak algılanan genç erkeklerin polis tarafından kimlik kontrolüne maruz kalma olasılığının 20 kat daha fazla olduğunu buldu. Hükümetin Kasım ayında yayınladığı bir diğer rapora göre, iş başvurularında Arap kökenli isme sahip adayların mülakata çağrılma şansları yüzde 32 daha az.

Geçtiğimiz hafta gündeme gelen bir polemik ise siyasetin durumun ciddiyetini hala kavrayamadığını çok net bir şekilde gösteriyor. Cumhurbaşkanı adayı Valerie Pecresse’nin danışmanı avukat Thibault de Montbrial Avrupa Birliği’nin hazırlamış olduğu “gelecek sizin ellerinizde” yazılı afislerden birinde başörtülü bir kadının resminin kullanılmasını sert bir şekilde eleştirdi.

Afisi alıntılayan de Montbrial, tweetinde “ ‘Avrupa’nın geleceği üzerine’ yapılacak bir konferansı göstermek için başörtülü bir kadının tercih edilmesi beni kelimesiz bıraktı. Müslüman Kardeşler bunu hayal etmeye cesaret edemedi, yararlı aptallar yaptı. Kendi adıma, Avrupa için böyle bir gelecekten kaçınmak için tüm gücümle savaşacağım” ifadelerini kullandı.

Onishi ve Alami’nin Fransa’dan taşınmış Müslüman Fransızlarla yaptıkları mülakatlar da bu kesimin kaygılarını gözler önüne seriyor. Mülakat yapılan kişiler, Fransız kimliklerinin sadece Fransa’da sorgulandığına dikkat çekerken, İngiltere, Kanada ve ABD’de daha fazla fırsat bulduklarını ve kabul gördüklerini söylüyor.

Paris’in bir banliyösünde göçmen bir ailede büyüyen 46 yaşındaki Amar Mekrous’un söyledikleri oldukça dikkat çekici: “Yalnızca yurtdışında Fransızım. Fransız bir kadınla evliyim, Fransızca konuşuyorum, Fransızca yaşıyorum, Fransız yemeklerini ve kültürünü seviyorum. Ama kendi ülkemde Fransız değilim.”2015 saldırılarının ardından Fransız Müslümanları çevreleyen şüpheleri baskıcı bulan Mekrous, eşi ve üç çocuğuyla birlikte İngiltere’nin Leicester kentine yerleşti.

Haberde tanıklığına başvurulan bir diğer isim ise Avrupa hukuku ve proje yönetimi diplomasına rağmen Fransa’da hiçbir zaman iş bulamayan 31 yaşındaki Myriam Grubo. Önce Cenevre’de Dünya Sağlık Örgütü’nde, ardından Senegal’de Dakar Pasteur Enstitüsü’nde 6 yıl geçirdikten sonra, ailesiyle birlikte Paris’e geri dönen Grubo hala iş arıyor. “Ülkemde yabancı gibi hissetmek bir sorun” diyen Grubo, inancını yaşamak konusunda da kendi haline bırakılmak  istediğini de sözlerine ekledi.

2015 yılındaki terör saldırılarının ardından oluşan Müslüman karşıtı atmosfer de ünlü Fransız yazar Sabri Louatah’in ABD’ye taşınma kararında etkili oldu. Saldırılar Fransa’da büyük bir travma oluştururken, tüm Fransız Müslümanlara karşı tavırlar sertleşti. Bir gün sözlü saldırıya uğrayan Louatah’in üzerine tükürüldü ve “Pis Arap” diye hakaret edildi. Saldırılardan sonra Fransız kamuoyunun Müslümanları asla affetmeyeceğini anladığını ve kendisini artık Fransa’da güvende hissetmediğini belirten Louatah, bu yüzden ABD’ye taşındığını söyledi.

Eşi Fransız bir ekonomist olan Müslüman yazar Sabri Louatah’in romanından esinlenen dizi Les Sauvages (Vahşiler) 2019 yılında Fransız televizyon kanalı Canal Plus’te önemli bir başarı kazandıktan sonra dizinin ikinci sezonuna izin verilmedi. Dizide, Fransa’nın ilk kez Cezayir kökenli bir Cumhurbaşkanı tarafından yönetildiği bir senaryo gösteriliyordu. Yazara göre, ikinci sezon senaryosunda polis şiddetine odaklanan dizinin gösterimine net olmayan gerekçelerle son verildi.

Özetlemek gerekirse, siyasi arenada gittikçe alan kazanan hem demografik hem de ideolojik olarak Müslümanların bir bütün halinde Fransız milli kimliğini tehdit ettiği düşüncesi, özellikle nitelikli ve kendini geliştirmiş başarılı entegrasyon örneği olabilecek Müslüman Fransızların kendilerini daha fazla tehdit altında hissetmelerine ve ülkeyi terk etmelerine sebep oluyor. Fransız sağının göçmen ve Müslüman karşıtı diskuru ve Fransız solunun bölünmüşlüğü karşısında, Fransa’da çeşitlilik ve tolerans yönünden en makul aday hala Emmanuel Macron olarak duruyor.

 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin