Neden dolayı istişareler hakkıyla yapılmamaktadır? (2)

YORUM | Prof. Dr. OSMAN ŞAHİN

İstişarelere Katılanlarda Hak Eşitliği, Ekseriyetin Kanaatine Uygun Karar Alınması, Maaşlı Memurların Yol Açabileceği Menfaat Çatışmaları…

Şimdi de Hocaefendi’nin “Şura” adlı yazısında ele alınan hususları inceleyerek meşveretle alakalı önemli noktaları gözden geçirelim.

İstişarelerde idare edenin de edilenin de hakları eşittir…

Hocaefendi “Onların işleri kendi aralarında meşveret iledir.” Ayetine dayanarak Şûrânın, hem idare eden hem de idare edilenler için bir hak olduğunu ve bu hakkı kullanma mevzuunda, taraflardan birinin diğerine karşı hakk-ı rüçhâniyeti bulunmadığını ve bütün Müslümanlara ait işler herkesi alâkadar ettiği için, onlara ait meselelerin görüşülmesinde idare edenin de edilenin de haklarının eşit kabul edildiğini ifade etmektedir.

İdare edilenler kendileriyle istişare edilmesi gerektiği hususunda ısrarlı olmalıdırlar…

Ayrıca Hocaefendi “Bu iş hususunda onlarla istişarede bulun!” fermanı gereğince, idarecilerin şûrâya esas teşkil eden hususu rey ashabına arz etmelerinin bir sorumluluk olduğunu, idareci bu sorumluluğu yerine getirmediğinde mesul olacağı gibi, idare edilenler de, fikirlerinin alınmak istendiği konularda görüşlerini bildirmediklerinde mesul olacaklarını ve hatta sadece görüşlerini bildirmemekle değil, görüşlerinin alınmasında kararlı olmadıkları zaman da vatandaşlık vazifesini yerine getirmemiş sayılacaklarının tesbitini yapmaktadır. Burada idare edilenler kendileri ile istişare edilmediğinde kenara çekilme hakları yoktur ve onları ilgilendiren hususlarda kendileriyle istişare edilmesi gerektiği hususunda ısrarlı olmalıdırlar.

Aynı yazıda Allah Resûlü’nün (sav), “Kendisiyle istişare edilen insan bir güven insanıdır; kendisine bir husus danışılan kimse kendi hakkında karar veriyor olma ölçüsünde düşüncesini bildirmelidir.” beyanına atıfta bulunarak, Şûrânın, Allah rızası için ve Müslümanlar yararına yapılması, rüşvet, baskı ve tehditlerle istişarî heyetin düşünce çizgisinin saptırılmasına meydan verilmemesinin önemi üzerinde durulmaktadır.

İcma olmadığı durumlarda ekseriyetin düşünce ve kanaatine göre amel edilmelidir…

Hocaefendi meşverette icma olmadığı durumlarda ekseriyetin düşünce ve kanaatine göre amel edilmesi gerektiğini ise şu şekilde delillendirmektedir: “Sahib-i Şeriat’a göre ekseriyet icma hükmündedir. O: “Allah eli (inâyeti) cemaat iledir.” “Ümmetim sapıklıkta birleşmez.” “Allah’tan, ümmetimin sapıklıkta içtima etmemesini istedim, O da bu isteğimi kabul buyurdu.”  beyanlarıyla çoğunluğun icma kuvvetinde olduğunu ve “Sevâd-ı Âzam”a uyulması lâzım geldiğini ihtar eder ki, bu mevzuda hayat-ı seniyyelerinden pek çok misal aktarmak mümkündür. Ezcümle, Bedir ve Uhud’un hem bidayetindeki hem de nihayetindeki meşveretler bu çizgide cereyan etmişlerdir.”

Allah Resulu (sav) hem sözleriyle, hem de uygulamaları ile meşverette ekseriyetin düşünce ve kanaatine göre kararların alması gerektiğini vurgulamış ve ayrıca bu hususta yaptığı duasına da icabet edildiğini buyurmuşlar, dolayısıyla O’nun ümmeti ve davasının temsilcileri olduğunu iddia edenler için de başka bir yol bulunmadığını ortaya koymuşlardır.

Hocaefendi “Sadâkat İksiri Ve Durağanlık Zehri” başlıklı bir sohbette buna uyulmasının zarureti ve aksi durumun ne ifade ettiği ile ilgili çok enfes yorumlar yapmaktadır:  “Çünkü meşveret, dinî bir kuraldır; bugün olmazsa yarın o kuralı kullananlar aldanmayacaktır. “Benim dediğim!” değil esas burada. Ben haklıyım; yüz de yüz kendimi haklı görüyorum ve haklılığımı Kitap ve Sünnet ile de test ediyorum. Fakat baktım ki dört arkadaşla iştirak ettiğimiz zaman, üç tanesi “şöyle” diyor. Ama bakıyorum yüzlerine, gözlerinin irislerine bakıyorum; o meseleye inanmışlık dökülüyor her hallerinden. Bana düşen şey, “Ben, düşüncelerimden vazgeçiyorum, sizin dediğiniz doğru!” demesini bilecek kadar insan olmaktır. Bağışlayın, burada onu kullanmadım, aksi, “hayvanlık”tır. İnsanlığın İftihar Tablosu (sallallâhu aleyhi ve sellem), nasıl meşveret etti ve nasıl bir tavır sergilediyse, öyle yapmak lazımdır.”

Meşveretin hakkı verilerek alınmış kararların uygulanması hususunda artık herkes sorumludur. Bu noktadan sonra muhalif düşünceler konuşulmaması gerektiği ile ilgili Hocaefendi “Şura” yazısında şu önemli tesbitleri yapmaktadır: “İster icma kararıyla, ister çoğunluğun görüşüne göre olsun, şûrâ, usûlüne göre cereyan etmişse, artık orada üzerinde anlaşılan görüşe muhalefet etmek caiz değildir ve alternatif düşünceler ileri sürülemez. “Ben farklı ve isabetli bir görüşte bulunmuştum.” veya “Ben muhalefet şerhi koymuştum.” gibi sözlerle alınan karar aleyhinde rey izhar etmek düpedüz bozgunculuk ve günahtır. Allah Resûlü, kendi içtihatlarına rağmen böyle bir çoğunluğun görüşlerine uyarak Uhud’a çıkmış, sonra da evvel ve âhir, hatalı da olsa, ekseriyetin içtihatlarıyla alâkalı hiçbir beyanda bulunmamıştır. Kaldı ki, Kur’ân-ı Kerim, Uhud’a hazırlanırken irtikâp edilen o mukarrabînin zellesinin sorgulanabileceği işaretini de vermişti..”

Hocaefendi bu hususta ortaya bir bağlayıcı şart ortaya koymaktadır.  Eğer Şura, usûlüne göre cereyan etmişse bu böyledir. Bu şartın gerçekleşmediği durumlarda insanlar dedikodu, gıybet ve tenkitlerine devam edeceklerdir.

Şûrânın maaşlı memurlarla yürütülmesi beraberinde bir kısım problemleri de getirir…

Ayrıca “Şura” yazısında şu önemli hususa da dikkat çekilmektedir: “Onun periyodik olarak icra edileceğine dair herhangi bir nass olmadığı gibi, maaşlı ve ücretli adamlarla yürütüldüğüne dair de herhangi bir işaret mevcut değildir. Teşrî döneminden sonraki tatbikat ise bizi bağlamaz. Zaten, şûrânın maaşlı memurlarla yürütülmesi beraberinde bir kısım problemleri de getirir…”

Önceki yazıda istişareye ilgili her kesimden temsilcilerin katılması gerektiği üzerinde durulmuştu. Bu katılanların maaşlı ve ücretli insanlardan olması gerekmemektedir. Aksine maaşlı memurlarla istişarelerin yapılması bir takım problemleri beraberinde getirecektir. Bu insanlarda, açık ya da gizli (şuuraltlarında) maaşlarından olmamak ve işlerini kaybetmemek için yönetim ile karşı karşıya gelmeme endişesinin olması mümkündür. Dolayısıyla fikirlerini ifade ederken tam manasıyla hakperest olamamaları tehlikesi vardır. Bu hususa binaen denetim faaliyetlerinde bağımsızlık ilkesi önem arzetmektedir. Deneticiler eğer maaşlarını denetledikleri şahıs ve kurumlardan alıyorlarsa gerçek anlamda bağımsız hareket edememektedirler. Çünkü ortada bir “conflict of interest” yani menfaat çatışması sözkonusudur.

Hizmetin ilk yıllarında istişareler Hizmet’ten maaş almayan insanlar ile yapılmaktaydı. İstişare heyetleri büyük kısmı itibarıyla üniversite öğrencisi olan insanlar, esnaflar ve hizmet dışında kendi işlerini yapan, hizmetle maddi bir ilişkisi olmayan bağımsız insanlardan oluşmaktaydı. Böyle olunca da Hizmet’ten herhangi bir beklentileri söz konusu değildi. Beklentisiz ve bağımsız olmaları sebebiyle, alınan kararlarda herkes Allah (cc) rızasını gözetiyor, fikirlerini hür iradeleri ile çok rahat ortaya koyabiliyor ve kimse bunun karşısında bir hazımsızlık ortaya koymuyordu. Bu durum, o dönemki yapılan hizmetlerde sebep sonuç ilişkisi ile izah edilemeyecek ölçüde başarıların elde edilmesini sağlamıştı.

Bugünkü yaşanılan süreçin öncesinde ise istişarelerin yapıldığı insanların ekseriyeti, maaşlı çalışan yani hizmetten maaş alanlardan oluşmaktaydı.  Maalesef bu durum istişarelerin sağlıklı yapılabilmesinin önünde bir engel teşkil ediyordu. Süreç ile beraber zaruri olan bir takım görevler dışında artık hizmetten maaş alanların sayısında ciddi miktarda azalma gerçekleşmiştir. Hizmet hareketine mensup  olanların ekseriyeti artık başka işlerde çalışıyorlar veya çalışmak zorundadırlar. Bu gerçekleşen durum, istişarelerin daha sağlıklı yapılmasına da önemli katkılar sağlayacaktır. İstişarelerde tabi ki hizmetten maaş alan bir takım görevli insanlar da bulunacaktır ama istişare ekiplerinin ekseriyetinin bağımsız yani hizmetten maaş almayan insanlardan oluşturulması bir zarurettir ve gelinen noktada kaçınılmazdır.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

6 YORUMLAR

  1. Mafya tpi yönetim doğunun doğu insanının istisnaları saymazsak karekterinde her zaman vardı. Türkiyedeki sağ sol tarikat ve cemaat yapılanmaları birbirine benzer. Adı istişare aslı i direktif olan fazla ruhsuz sadece sayıya dayalı mesul kişinin bazen de elde ettiği gücü korumaya yönelik bir kavram. Ağırlıkta insanların safveti olmasa çoktan dağılması beklenirdi. Son 5 6 yıl ruh ikliminde ehli dünyaya karşı meyil meydana gelince imtihana müstahak olduk diyebiliriz muradı ilahiyi gözeterek. Çözüm Rum süresi tefsirinde. Hizmetin tüm mal varlığı bundan sonraki süreçte hizmetle irtibatı kesinleşmş kişilerin üzerine yapılacağına söz verilmesi gerekmekte. İkinci olarak bedir ashabı ağırlıklı muhacirlerden oluşmuştur. Rum süresi tefsiri klavuzumuz .. Allah bundan sonra yolumuzu farklı şekide açacak. Mekke sadece Allahın evi kaldığı Türkiye Merkezi konumu manevi cephesi hariç kaybetmiştir.

  2. Bu konuya tam olarak katılamıyorum.
    Efendimiz s.a.v. Hudeybiyede cogunluga uymamış.
    Sonsuz nurda Efendimiz’in s.a.v. istişare prensipleriyle ilgili not cikarmistim. İmamın istişarede çoğunluğa uyma mecburiyeti yoktur diyordu.

    Mısırlı bir alim de şöyle açıklama yapmış:
    Bakara suresinden ornek: Melekler soruyor “yer yüzünde kan dökecek birini mi yaracaksin, …” Allah da “sizin bilmediğinizi ben pekala bilirim” diye cevaplıyor. Bu ayetler istişare adabını öğretmektedir.

    Bunlar haricinde de günümüzdeki savadi azamın (kimlerse?) icma ettigi nokta biraz sıkıntı değil mi?

  3. Başka örnek:
    Bir kurum maddi sıkıntıdan dolayı kapamasın diye banka kredisi kullansın diye bir fikir ortaya atılmış olsun. 100 kişinin hepsi evet evet dese imam buna uymak zorunda mıdır?

  4. Yazarın bütün yazdıkları (90-95% neredeyse) olması gerekenle alakalı. Tamam bunu anladık. Ee, peki olması gerekenler bir türlü gerçekleşmiyorsa ya da birileri ısrarla bildiklerini okuyorlarsa çözüm önerileriniz nelerdir? Bana kalırsa işin işin kolayına kaciyorsunuz: Ustad şöyle demiş, HE şu yazıda şöyle yazmış… Biraz birileri teknik konulara egilse bari.. Yoksa biriken sorunlar kendi kendine mi çözülecek? Bu yazının son paragrafından bunu anlıyorum. Vesselam.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin