Mürtedin öldürülmesi ve Bediüzzaman

YORUM | AHMET KURUCAN 

Merhum Enes Kara’nın intiharı üzerine yazdığım yazıya gelen okuyucu yorumlarına yönelik ikinci yazım. Bir başka okur mürted ile alakalı Risalelerden ve Hocaefendi’nin kitapların uzun uzadıya alıntılar yapıyor ve ardından şunları söylüyor: “Bunlar yanlıştır, hatalıdır diyen kaç kişi çıkmıştır. Önümüzdeki bu büyük taşları cesurca kaldırmadan ne yazık ki bu tür yazılar çok güzel olmasına rağmen anne-babalar ve gençler nezdinde gerektiği gibi ilgi göremeyecek.”

Üç ayrı açıdan cevap vereceğim. Birincisi: “Bu görüşler yanlıştır ve hatalıdır” tespitine yönelik. Hata veya yanlış kime göre, neye göre? Bu yargıya bizi ulaştıran kriterler nedir? İçtihadî bir düşünceden söz ediyoruz. Üretilmiş beşerî bilgiden bahsediyoruz. Mürtedin ceza hukukundaki yeri adına ister mevcut içtihatların izahı isterse yeni bir hüküm üretimi olsun her ikisi de beşeri bilgi değil midir? Ve bu bilgiler hem kelam sahibinin bilgi birikimini hem de onun içinde yetiştiği ve yaşadığı zamanın sosyal ya da ilmi ve kültürel çevrenin etkisini üzerinde taşımayacak mıdır? Söz gelimi bugün ben aynı hükümler üzerinde farklı değerlendirmelerde bulunsam ya da siz başka şeyler söyleseniz her ikimizin de görüşü aynı kategoride yer almayacak mıdır?

BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Demek istediğim şu: Şahsen ben o bilgilere, hükümlere, içtihatlara, izahlara hatalı veya yanlış deme yerine söz sahibinin imzasını taşıyan ve döneminin izini üzerinde barındıran düşünceler olarak bakmanın daha doğru olduğu kanaatindeyim. Başka bir tabirle onlar dünün ve söz sahibinin doğrusu olabilir. Bugün farklı bir dünyada yaşayan insanlar olarak bize düşen farklı düşüncelerimiz varsa o farklılığı gerekçeleri ile birlikte ortaya koymaktır. Okuyucumuza o izahlara “büyük taşlar” dedirten asıl unsur o beşeri yorumları bizim din gibi, dinin asli ve kurucu metinleri gibi bakmamızdır. Halbuki değildir. Beşerî düşüncedir ve bu noktada kabahat söz sahiplerinde değil onlara bu yanlış değeri ve hükmü veren bizlerdedir. Kaldı ki o söz sahipleri de bunun bilinci içinde olup bizleri nice beyanları ile uyarmışlardır.

İkincisi: 2022 yılının Ocak ayı başında raflarda yerini alan bir kitabım yayınlandı. Kitabımın başlığı “Din Özgürlüğü Kapsamında İrtidat”. 8 bölümden oluşan bu kitapta Bediüzzaman’ın mürted ve onun hayat hakkı olmadığına dair beyanlarına yönelik yaklaşık 15 sayfa tutan müstakil bir bölüm kaleme aldım. Ulaştığım sonuç şu oldu: Bediüzzaman, Risalelerinin ilgili kısımlarında “Mürted kimdir, din değiştirmek midir yoksa savaş açmak, devam eden savaşta muharip güç olarak savaşmak, terör faaliyetlerinde bulunmak, hukuki sistemin suç kabul ettiği eylemleri yapıp asayiş problemi çıkarmak mıdır, bu yönleri itibariyle irtidat siyasi ya da hukuki bir suç mudur, eğer böyleyse cezası var mıdır, varsa cezası ne olmalıdır?” soruların cevaplarını vermiyor.

Daha farklı bir cümle ile ifade edeyim; irtidat eylemini fıkıhçıların yaptığı gibi içtihadî bir zaviyeden ele alıp “Günümüz şartları içinde hükmü budur ve bana göre bu olmalıdır” diye bir yeni bir hüküm ortaya koymuyor. Aksine fıkıh kitaplarında yerini alan mürtedin öldürülmesi hükmünün sosyolojik düzlemde izahını yapıyor. Fakat şunun da bilinmesi lazım ki Bediüzzaman o izahları yaparken mürtedin öldürülmesi hükmüne itiraz etmiyor, aksine kabulleniyor ve o hükmün gerekçesine ya da hikmetine yönelik izahlarda bulunuyor.

Yaptığım çalışmada din değiştirmenin düşünce, din ve vicdan özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini, bu manadaki irtidatın suç olmadığını, ne ölüm ne hapis ne sürgün ne de herhangi bir cezai müeyyideye konu olabileceği görüşünü ileri sürdüm ve temellendirmeye çalıştım. Bu zaviyeden Bediüzzaman’ın yaptığı izahlardan kabullendiğini gördüğümüz mürtedin katli görüşüne katılmadığımı açıkça yazdım.

Bununla beraber ne dogmatizme ne de anakronizme düşmemeye çalıştım. Bediüzzaman’ın görüşlerinde dile getirdiği mürtedin “içtimai hayat için bir zehir” olmasından tutun onu “hain” diye nitelemesine ve bunları ifade ederken kullandığı “âdi Bulgar, serseri Fransız” tabirlerine kadar neden böyle düşündüğünü ve bu izahları neden yaptığını kendi idrak seviyem ölçüsünde saygılı bir dille açıklamaya gayret ettim. Eğer bu düşüncelerim okuyucumuzun tabiriyle “taşları kaldıran cesur adım” ise işte ben o adımı yayınlanan kitabımda yaptım. Bir mana ifade eder ya da etmez, bunu zaman gösterecek ve bu kararı toplumdaki karşılığımız kimlerse onlar verecek.

Yalnız hemen ilave etmek isterim, şahsen ulaştığım bu düşünceleri yazılı hale getirmenin “cesaret” olarak nitelendirilmesini doğru bulmuyorum. Anlıyorum neden böyle denildiğini. Dolayısıyla okura yönelik herhangi bir ithamda bulunmuyor, onu cesaret kavramını kullandığı için suçlamıyorum. Sadece cesaret değil de onun yerine başka bir şey demek gerekir diyorum. Samimiyet olabilir mesela. Yaptığı tetkikat neticesi ulaştığı sonuca güven denebilir ya da eşyayı yerli yerine koyma, herkese hak ettiği hak ettiği ölçüde değer verme denebilir ama cesaret denmemeli diyorum. Neden? Çünkü olması gereken budur. Bediüzzaman da bir insandır. Devasa bir alimdir ama bu onun insan olduğu, dolayısıyla dile getirdiği düşüncelerin mutlak hakikat olmadığı gerçeğini değiştirmez.

Hocaefendi’ye geçmeden – ki yazının gidişatından anladığım kadarıyla onu başka bir makalede kaleme alacağım – şimdi raflarda yerini alan o kitaptan kısa bir iktibasta bulunayım. Dedim ki orada bana sorular soran muhayyel dostuma:

“Bediüzzaman devrinin gerçekten büyük bir alimi. Çağını aşmış düşüncelere ve yorumlara sahip. ‘Hizmeti imaniyye ve Kur’aniyye’ adını verdiği mücadelesine tarafsız bir gözle bakılacak olduğunda inansın-inanmasın herkese şapka çıkartacak cinsten fedakârlıklarla, çilelerle, ıstıraplarla geçmiş bir hayatı var. Ama bu demek değildir ki Bediüzzaman’ın her sözü kıyamete kadar geçerliliğini koruyacak vahy mahsulü bir sözdür. Haşa ve kella! Kim böyle bir şey diyebilir ve iddia edebilir ki? Son tahlilde Bediüzzaman da senin benim gibi bir beşerdir. İçinde yaşamış olduğu tarihin, coğrafyanın, toplumun çocuğudur. Düşüncelerinde isabet ettiği kadar isabet etmeme, yanılma payı ve hakkı da vardır. O hakkı onun elinden alma imkânımız var mı? Bu ona büyük bir zulüm olmaz mı? Ya da içinde yaşadığı şartlar itibariyle doğru, şartların değişmesine paralel olarak o değerlendirmeler hükmünü yitirmiştir. Bundan daha tabii bir şey de olamaz zaten. Hem kendisi de bunu açıkça ifade ediyor birkaç yerde. ‘Benim söylediğim bir sözü de ben söylediğim için kabul etmeyin’ diyor.” 

Devamında da şunları söyledim: “Bana göre ‘Bilge Kral’ lakabını hakkıyla hak eden Merhum Aliya İzzetbegoviç’in Müslümanlığın İslami değerler çizgisinde yeniden inşasını ifade eden tarihi bir sözü vardır: ‘İslamization of Muslim people’. Manası, ‘Müslümanların İslamlaştırılması’. Ben de bundan mülhem, ‘Humanization of muslim scholar and religious leader,’ diyorum. Yani, ‘Müslüman ilim adamlarının ve dini liderlerinin insanileştirilmesi’. Sen de ilave etmek istersen ‘humanization of political leader’ veya ‘tribal leader’ diyebilirsin. ‘Siyasi ve kabile liderlerinin insanileştirilmesi.’ Bunların hepsi bizim kanayan yaralarımız.”

Devam edeceğim nasipse.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

14 YORUMLAR

  1. Samimi olarak murtedin oldurulmesi soylemi Efendimiz’in aleyhiselam siyasi bir karari olduguna inaniyorum.

    Yasadigi donemde bile donen kabileler, vefatindan sonra fevc fevc ortaya cikan irtidatlar, belki o hasin bazi col insanlarinin anlayacagi dil sert olmaliydi. Bedevilere galebe icbar iledir.

    Kaldi ki Hanefi fuhakasinda ef’ali resulu Kur’an mikyasina vurma, yapilan isin kaynagi beseri mi ilahi mi bilinsin adina savunanlar var. Burdaki kararin siyasi olma ihtimali yuksek.. Allahu a’lem

  2. Ahmet bey Ilminizin hakkini vermis, insanlarin dogru bakis acisini yakalamalari adina cok degerli bir yazi kaleme almissiniz. Allah razi olsun.

  3. Tebrikler Sayın Kurucan. Fanatik bir kitle sizi eleştirse de realite böyle. Hepimiz kendi zamanımızın çocuğuyuz. “Zaman değişir, asır başkalaşır”.
    Tekrar teşekkürler.

  4. PKK LILARIN ÇOĞU MÜRTED /ATEİST OLMUŞ…

    İslamdaki,
    “mürtedin katli vacibdir” , yorumuna katılanlar polis ve asker olanda gördüğü her pkk lıyı öldürebilir mi?

    Yada Türkiyede birçok insan ateistliğini/ mertedliğini açık açık beyan ediyor, bunların katli vacib mi?

    Yada kimse bilmese yani adam kanunen takibata uğramadığından tam emin olsa bu tür insanları öldürebilir mi? Allah ın rızasına uygun mu?

    Hani 90 lı yıllarda Kürtlerin içinden zuhur eden Hizbullahcılar acaba bu yorumamı inandılar?

    10 binlerce faili meçhul bu yorumların neticeside olmasın mı?

    Bakın bir hayvanı (inek, tavuk, koyun…) yatırıp rahatlıkla kesiyoruz, sonra kebab yapıp yiyiyoruz… Neden? En azından biz müslümanlar bunun Allah ın izni olduğuna inandlğımız için hiçbir üzüntü duymadan yapabiliyoruz…

    Aslında TV lerde Hayvanlar alemini izlerken,
    bir aslanın bir ceylanı
    Bir timsahın bir bufaloyu gırtlağından tutup yemesi ile bizim bıcakla kesip yememiz arasında hiçbir fark yoktur…

    Aslan pencesi ile bir ceylanın yenilmesine bizler üzülürken, bir avcının tüfeği ile ölmesine hiç üzülmüyoruz….

    O yüzden MÜRTED konusu çok önemli… Belki bazıları Kürtlerin ateist olanlarına bu gözle bakıyorlar…. Olmaz mı?

    Yoksa Filistinli müslümana ağlayan Türkiyeli müslüman nasıl olurda Güneydoğudaki
    Müslüman kardeşine aynı hassasiyeti göstermiyor?

    Sonra adam Müslüman anne babadan doğdu diye müslüman olması adalete zıtdır ve zaten böylede değil…

    Ben şahsen çevremdeki akraba ve dostlarımı dikkatle incelemişim, imanlı gibi davranan ve hatta hacca gidip gelen, namaz kılan ve asla İMAN ETMEYENLER o kadar var ki inanamazsınız… Bu oran yüzde elliden çoktur..

    Yani adam hiç inanmamış ki, mürted olsun..

    BAKIN
    diyoruz ya bu Müslümanlar niçin hak hukuktan bu kadar uzak ve bu kadar zalim oluyorlar???

    Ya adam hiç ama hiç inanmamış ki…

    Müslüman iftira atar mı? Elbetde atmamalı…

    Ama atıyor… O zaman sen buna müslüman diyemezsin?

    Mürted konusu havada kalan ve tam anlaşılmayan bir mevzu…

  5. Cok teşekkürler Ahmet kurucan.Konuyu izahınz ve tesbitlerinizi cok yerinde vede günümüz global dünyasına çok uyumlu ve yerinde olarak vicdanmda ruhumda yerini buldu .Hep aklımı kırcalayan vede mutmain olamammann verdğii ızdırap içindeydm.Yeterli okuma ve de araştrmalar yapamadğmz için vicdanen bir çok soru ve durumlara açıklk ve netlik kazandıramıyorz .Hoş okusak da okuduğunu anlayamayan cok farklı ve en işine geldiği gibi anlyan,yorum yapan zevatlarda muhtmel gördüğünz gibi .Okuduğunu anlamaktan acizsin bari yazarla uygun seviyede bir ilmi vukufiyetin yok keşke onun farknda olabilsen ama o da yok .Allah ilminizle birlikte sabrınızı da artırsın Ahmet Kurucan tekrar teşekkrler .

  6. Hocaefendi El-Kaidenin katliamlarinin mesruiyetini sorguladigi bir konusmasinda yanlis hatirlamiyorsam ortada bir devlet yokken bir devlet adina savas acmanin, adam öldürmenin mantiksizligina isaret ediyordu. Aslinda bu görüs ISID adli bir “devlet”in ortaya cikmasiyla havada kaldi ama bu yapinin da Müslümanlarin olurunu almadigini biliyoruz.
    Su halde bir irtidati tartisirken sanki ortada bir Islam devleti varmis gibi davranmiyor muyuz? Bu tartismalar bizi nasil bir kümeye sokuyor farkinda miyiz? Is dinden ciktigini söyleyen bi cocuga rahmet okumaktan katlinin caiz olmasina kadar geldi.
    Teknolojinin bu kadar ilerledigi ve dini sorulari cogalttigi böyle bi devirde tartisilmasi gereken o kadar konu var ki.

    • Celal bey, meselenin esas noktasını iyi tespit etmişsiniz.

      Aynen dediğiniz gibi, iş ateist olduğunu söyleyen bir gencin vefatının ardından rahmet okumaktan çıktı ve dediğiniz gibi katlinin vacip olduğu kadar saçma bir noktaya varmasa da “mürtedin katlinin vacip olup olmadığı” noktasına kadar geldi ya da getirildi.

      Kim tarafından?

      Eğer “yorumcular tarafından” derseniz, esas kalem sahibi yazar, yorumcuların etkisiyle esas çıkış noktasını -hem de cevaplamadan- değiştiriyor demektir.

      Yok eğer konuyu değiştiren Ahmet bey ise…

      Bu işin en az bir tarafında problem var.

      Sahiden, dediğiniz gibi konunun çıkış noktası olan, “ateist biri öldüğünde ardından rahmet dilenir mi? Cenaze namazı kılınır mı?” sorusunun cevabı ne oldu?

  7. Çok değerli Ahmet beyın orijinal ve günümüzü gözönünde bulunduran yorumlarından dolayı tebrik ediyorum devamını bekliyoruz. dinin Asrın idrakine söylenmesi adına Geç bile kalınmış yorumlar diyebiliriz. Çağa hakikatı anlatmaya talip insanlar olarak böyle yorumlar çok değerli, elverir ki Ahmet Kurucan bey gibi rahleyi tedristen geçmiş kalp ehli insanlar beraber Çağın meselelerine yorumlar sunsalar daha güzel olur diye inanıyorum aynı zamanda mehmet Bey’in İyidir takipçisi olan Mehmet Bey’e de yorumlarından dolayı teşekkür etmekle beraber Keşke ifadelerini daha Saygın bir formatta kullansa

  8. Her ;eyden once insaniz. Insan olmayi unutunca her sey gume gidiyor. Insanlarin neler yasadigini vicdaninda duymayan tuzu kuru insanlarin bunu anlamiyorlar-anlamayacaklar. Ustad Bediuzzman yasadigi surgunler ve iskenceleri anlattigi bir yerde eger dinim beni menetmeseydi Said simdi toprak olmustu, der. Herkes Ustad Bediuzzaman kadar dayanikli degil. Ustad sayet intihar etseydi. Cehennemlik mi diyecektiniz. Insanin bir cinnet siniri var. Zalimlerin yasattigi maddi manevi zulumler arsa dayandi diyoruz. Bir de mazlum insanlara sorun. Herkes cinnetin kenarinda dolasiyor. Yine diyecegim tuzu kurular bundan ne anlar ki. Varsa yoksa kil-u kal…
    Hakaret eden beyefendilere de sozum o ki, `kem soz sahibine aittir.` Ahmet Hocaya yaptiginiz hakaretleri aynen size iade ediyorum. Ustadin ve Hocaefendinin arkasina siginmayin. Namuslu ve durust olun…

  9. Bediuzzman ve Hocaefendinin eserlerindeki “murted” ile ilgili goruslerini alintilayarak yapmis oldugum yorumumun asil amaci kiymetli Ahmet Kurucan hocamin perspektifinden bu tarz yazilara vesile olabilmekti.Zamanin ruhunu cok iyi kavradigina inandigim gercekten sancili ve samimi fikir cilekesi sevgili hocamdan gelen bu yazi cok degerli.Konu ile alakali devam yazilarini da buyuk bir heyecanla bekleyecegim.Kendisine cani gonulden cok tesekkur ediyorum. Bu yazi vesilesi ile “irtidat” ile alakali bir kitabinin yeni cikmis oldugu mujdesini almak da benim gibi nice hakikat yolcusunu cok mutlu ettiginden eminim.Bu kitabi antstore’dan hemen siparis verip okuyacagim.
    Islamda din ve vicdan hurriyeti var midir? Hizmet ve Risalei Nur prensipleri ile yetisen yuzlerce Ilahiyatci hocalarimiza ve yazarlarimiza sorsak tabii ki vardir diyecekler ve herkes hep bir agizdan Din ve vicdan hurriyetini savunduklarini soyleyeceklerdir. Bediuzzamanin ve Hocaefendinin eserleri dahil cogu Fikih Kitaplarinda murted ile ilgili hukum aynidir ve ortadadir. Murtedin/dinini degistirenin/dininden cikanin/deist veya ateist olanin topluma zehir oldugu, hain ilan edilip oldurulmesi gerektigi yazilirken ve bu yazilanlara birkac kelam etmeden, sorgulamadan,elestirel kritige tabi tutmadan ben insanlarin din ve vicdan hurriyetinden yanayim demek pek inandirici gelmemektedir. Kafasi karisik, sorgulayan, her meseleye kendince bir anlam bulmadan rahatlayamayan gunumuz insani muhataplarindan oncelikle samimiyet,durustluk ve tutarlilik gormek istemektedir. Yuzlerce ilahiyatci hoca ve abilerimiz icinden bu meseleye zamanin ruhu ile yaklasabilen, Bediuzzamanin bu konudaki yorumuna kendi doneminin sartlarina gore degerlendirip nazikce katilmadigini NET ve acik ifadelerle beyan eden ILK ve TEK Ahmet Kurucan Hocamiz olmustur.
    Evet, Ahmet Kurucan hocamiz gunumuz dunyasinda ciddi kritik edilen zor meselelere zamanin ruhu ile bakarak ezber bozan bu ve buna benzer yazilari ile onumuzdeki taslari nazikce kaldiran ve yurudugumuz yolu genisleten cok ozel ve degerli biridir. Samimi gayretlerinden ve hakikate olan hurmetinden dolayi kendisine tekrar tesekkur ediyorum. Bereketli nice kitap ve yazilari ile bizleri ayditlatmaya devam etmesini istirham ediyorum.
    Bu yazinin son paragrafindaki “insanilesme” vurgusu da cozum odakli cok hayati bir prensip oldugu icin cok onemsiyorum. Insaniyet bilincinden yoksun bir dindarlik, kindarlik olarak ortaya cikiyor. Bediüzzaman’ın İslamiyeti ‘en büyük insaniyet‘ olarak tanımlaması, müslümanlığın insanlık merkezli anlamak ve yaşamak gerektiğini bize gösteriyor. Icinde bulundugumuz krizden daha cok dindarlasarak degil, daha cok insanlasarak cikabiliriz. O yuzden “insanilesme” teshisi cok degerli ve cok onemli..
    Nurettin Topcu da 1965’te aynen bu teshisi koymustu:
    “Ahlaksızlığın ummanı olan bu şark’ı yaşadıkça tanıyorum. Burada insanı fenerle arayanlar yanılmamışlar. ‘Müslümanız diyen insan yığını’ yok mu? Onlar şark’ın en aşağı tabakasını teşkil ediyor. Müslümanlık, yaşanan şekliyle müslümanlık şark’ı bitirmiş. Buraya artık ne ilim girer, ne ahlak; ne de Allah uzanır bunlara. Bunların önce her şeyi bırakıp insanlık devrine girmeleri lazım.”
    Evet oncelikle ve evvelen bizim “insanlik devrine” girmemiz ve “insanligimizi” cogaltip artirmamiz gerekiyor.

    • Ömer bey, gerçekten de çok NET ve değerli yorumlarınız için teşekkür ederim.

      Bediüzzaman ve Hocaefendi gibi bir insan olan Ahmet Kurucan hocamızın, bu ve benzeri yazılarından dolayı motivasyonunun olumlu olarak etkileneceğini umuyorum.

      Muhterem hocamız, bu hızlı, etkili ve yerinde çıkışlara neleri nasıl etkileyebileceğinin de müjdesini veriyor.
      Baksanıza, yorumcular ne güzel etkileniyorlar bu yazılardan. Bu zamanda olması gereken de tam bu zaten. Dediğiniz gibi Kurucan hocam, zamanın ruhunu tam yakalamış.

      İfade buyurduğunuz gibi “Yuzlerce ilahiyatci hoca ve abilerimiz icinden bu meseleye zamanin ruhu ile yaklasabilen, Bediuzzamanin bu konudaki yorumuna kendi doneminin sartlarina gore degerlendirip nazikce katilmadigini NET ve acik ifadelerle beyan eden ILK ve TEK Ahmet Kurucan Hocamiz olmustur.”

      Hatta muhtemelen İslam tarihinde bu tip fetvalar verebilen çok ender alimlerden biri olarak İslam tarihine isimlerini altın harflerle yazdırmışlardır.

      Sadece değerli Abimizin “Mürtedin hakkı hayatı vardır” demesiyle, 1400 yıllık İslam’da “Düşünce ve vicdan özgürlüğü olduğunu ispat ederek, hepimizin şeref ve izzetini kurtarmıştır.

      Son olarak ne güzel bitirmişsiniz: “öncelikle insanlık devrine girmemiz” gerekiyor. Aslında bizler düpedüz birer hayvandık; Abimiz bize insanlığa giden yolları açtı.

      Hürmet ve ihtiramlar ellerinden ayaklarından öperiz. (!)

  10. Ahmet Kurucan´ın yazısı benim açımdan ikna edici. Bediüzzaman´a, Hocaefendi´ye saygı gösterelim, doğru. Ama bu isimler de İslam´ı belli bir zaman, coğrafya ve kültür içinde yorumlamış. Her yorumu dokunulmaz gerçek olarak görmemek lazım. Bunu söylemenin de ben bu kişilere saygısızlık olacağını düşünmüyorum.
    İntihar eden Enes Kara gencimize gelince. Videosunu izledim, orada ateistim demiyordu hatırladığım kadarıyla, birkaç yıldır Müslüman olmadığını söylüyordu. Bu ateizm anlamına gelir mi? Belki. Ama gelse ne olur? İnsan iman eder, inanır, ama bazen şüpheye düştüğü, inancını sorguladığı dönemler de olabilir.
    İnanmak kadar inancın zayıflaması, sorgulamalar insan hayatının bir parçası. Bence körü körüne inanmak, inanmayanlara cehennemde yer aramak yerine böyle sorgulanmış, şüphelerle yoğrulmuş bir inanç daha değerli. Böyleleri başkalarını daha iyi anlayabilir. Öbürleri ise kestirip atıyor. Ellerinde olsa mürted dediklerine hayat hakkı tanımayacak.
    Talibanca, İşid´ce yaklaşım adeta…

  11. Hocam sorulan soru ve izahınız çok önemli. Yeni çıkan kitabınız için de tebrik ederim, istifade edebilmemizi dilerim.

    Konuyla ilgili olarak diğer “sorunlu” bir konu da recm meselesi. Halen “islam” hukuku ile yönetilen bazı ülkelerde de uygulanıyor. Sizin görüşünüz nedir? Kadının genel olarak islamadaki yeri mevzusu günümüzde en çok eleştirilen konulardan biri.

    Eşim Hristiyan ve protestan mezhebine mensup bir kadın. Erkeğin imam olup kadının ise erkeğe imam olamamasını Katolik mezhebindeki gibi bir taassup olarak değerlendiriyor.
    Hocaefendinin neden kadın peygamber gelmemiştir sorusuna izahlarını aktarmış olsam da tatmin edici olmadı.

    Asıl mesele arz ettiğim gibi
    1. kadının islamadaki yeri (Ali Ünal mealindeki açıklamalar yerinde ve aslında bana göre yeterli ama 2022 koşulları içinde ilaveler gerekiyor) ve meselenin dalları hükmünde olan
    2. başörtüsü ya da kadın tesettürünün erkekten çok farklı olması,(erkeğin kısa kollu Namaz kılabilmesi ya da dışarıya o şekilde çıkabilmesi)
    3. kadını dövme ya da kadına vurma ayeti,
    4. imamet (peygamberlik, İnsan-ı Kâmil vb)
    5. ve sosyal hayatta şarkı söylemeye izni olmaması
    6. erkeklerin duyacağı şekilde kur’an, ezan okuyamaması.

    Sorulara cevapları belki de müstakil bir kitap olarak ele almanız gerekiyor. Gayretlerinizi takdir ediyorum. Allah razı olsun.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin