Muhalif gazetecilerin yaşatılmadığı ülke: Türkiye

BÜLENT CEYHAN – JOURNALIST POST

Bir süredir aktif gazetecilik yapmıyorum. İnsan hakları ihlalleri üzerine raporlar yazıyorum. Üzerinde çalıştığım son rapor yeniden mesleğimle ve gazetecilerle yolumun kesişmesine vesile oldu. Rapor, Türkiye’de gazetecilerin hedef gösterilmesi ve saldırıya uğramalarıyla ilgili. Aynı zamanda mağduru olduğum bir konu. Öyle bir mağduriyet ki, 6 yıldır ülkemden, ailemden uzakta dilini, kültürünü tanımadığım ıssız, soğuk ve yabancı topraklarda mülteci hayatı yaşattı, yaşatıyor. 

Yüzlerce gazeteci, televizyoncu benzer şekilde sürgün ve mülteci hayatı yaşıyor. Bir kısmı geçim derdine düştüğünden, yakınlarına zarar gelir düşüncesinden veya imkan bulamadığından farklı işlerle uğraşıyor. Bir anlamda hedef gösterenlerin tam da istediği gibi susturulmuş şekilde olayları izlemekle yetiniyor. Bir kısmı ise gazetecilik yapmaya, mücadeleye devam ediyor. Ancak Erdoğan rejimi ve onun uzun kolları bu gazetecileri hedef göstermeye ve daha da ötesine geçerek hangi ülkede yaşadıklarına bakılmaksızın saldırılar düzenlemeye devam ediyor.

Tüm otokratik yönetimler, toplumları kendi propagandaları üzerinden şekillendirmek istediğinden ilk önce gazetecileri hedef alıyor. Basın yayın organlarını kontrol altına almaya çalışıyor, gazetecileri nefret söylemlerine ile linç kampanyalarına malzeme ediyor, tehditler, hukuksuz yargılamalar, tutuklamalar ve saldırılar ile susturmaya çalışıyor. 

Türkiye, 2002’den bu yana yönetildiği AKP iktidarı boyunca, basın ve ifade özgürlüğüne saldırılar, gazetecilere yönelik baskılar ve tutuklamalar konusunda dünyanın en kötü şöhretli ülkelerinden biri haline geldi. 2016 yılından bu yana ise Uluslararası gazeteci örgütleri; Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF), PEN International ve Gazetecileri Koruma Komitesi’nin (CPJ) yaptıkları araştırmalarda Türkiye, dünyanın en fazla gazeteci tutuklayan ve mahkûm eden ülkesi olarak anılmıştır.

AKP iktidarında, 2002 yılından 2022 yılları arasında en az 848 gazeteci tutuklandı. Özellikle de 15 Temmuz 2016 tarihli tartışmalı darbe girişimi sonrası Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nı ve altına imza attığı uluslararası insan hakları sözleşmelerini rafa kaldıran Recep Tayyip Erdoğan hükümeti, birkaç hafta içerisinde yüzlerce gazeteciyi tutuklattı. 2016’da Olağanüstü Hal Yönetimi (OHAL) dönemi boyunca, toplam 179 medya kuruluşu (53 gazete, 34 TV, 37 radyo istasyonu, 20 dergi, 6 haber ajansı ve 29 yayınevi), “Gülen cemaati medyası”, “PKK medyası” ve “sol örgüt medyası” oldukları gerekçe gösterilerek kapatıldı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) 2016 basın raporuna göre; 2016 yılında 780 gazetecinin basın kartı iptal edildi, 839 gazeteci yaptıkları haberler nedeniyle açılan davalarda hakim karşısına çıktı. 189 gazeteci sözlü ve fiziksel saldırıya uğradı, işsiz gazeteci sayısı ise 10 bini aştı.

CPJ verilerine göre sadece 2016 yılında, hapiste bulunan 191 gazeteciyle birinci sırada bulunan Türkiye’yi, 38 gazeteci ile Çin, 25 gazeteci ile Mısır takip ediyordu. Türkiye, 2023 yılı itibariyle Sınır Tanımayan Gazeteciler (RFS) Basın Özgürlüğü Endeksi’ne göre de 180 ülke arasında 165. sırada yer alıyor.

TÜRKİYE NASIL DÜNYANIN EN BÜYÜK GAZETECİ HAPİSHANESİ OLDU?

Türkiye’de bağımsız gazetecilik faaliyetleri ve ifade özgürlüğündeki gerilemenin en temel nedeni Erdoğan rejimi ile birlikte demokratik değerlerin rafa kaldırılması ve yargının bağımsızlığını tamamen yitirmiş olmasıdır. Erdoğan’ın Türkiye’yi dünyanın en büyük gazeteci hapishanesine dönüştürmesinin bir diğer sebebi de elbette karıştığı büyük yolsuzluk suçlarıdır. Bu suçların ortaya çıkmasını sağlayan tüm gazeteciler, bugün ya sürgün hayatı yaşamakta, ya tutuklu bulunmakta ya da şiddet eylemleri ve tehditlere maruz bırakılarak susturulmaya çalışılmaktadır.

Ayrıca medya patronları da Erdoğan’ın kontrolündeki mahkemelerin açtığı davalardan yıldı ve medya sektöründen çekilmek zorunda kaldı. Birçok medya kuruluşu ise hukuksuz gerekçelerle polis zoruyla kapatıldı, yönetimlerine el konuldu ve hükümetin kontrolündeki isimlere teslim edildi. Böylelikle Erdoğan hükümeti Türkiye’deki medyanın yüzde 90’ını ele geçirmeyi başardı, muhalif sesleri susturdu ve halkın gerçekleri öğrenmesini engelledi. Sadece gazeteciler değil, iktidarı eleştiren farklı görüşlere sahip yurttaşlar, haksız ve hukuksuz bir şekilde gözaltına alınma, yargılanma, tutuklanma ve mahkum olma korkusuyla yaşamaya başladı. 

Sadece yazılarından dolayı ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına çarptırılan aydınların, fikir adamlarının varlığı bile özgür habercilik yapmak isteyen gazetecilerin başının üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanmaktadır. Basın ve İfade özgürlüğünün hiçe sayılması, adalet mekanizmasının tamamen hükümetin kontrolünde olması, haberlerinden dolayı ‘düşman’ veya ‘hain’ ilan edilmek istemeyen gazetecileri aynı zamanda otosansür uygulamaya itmiştir. 

Erdoğan’ın 18 Ekim 2022’de onayladığı yeni “dezenformasyon yasası” “yanlış bilgi yaymayı” bir ila üç yıl arasında hapis cezaları gerektiren bir suç haline getiriyor. Bu yasa da yine Erdoğan’ın hedef gösterdiği gazetecilere yönelik tutuklama tedbiri olarak görülüyor. 

ERDOĞAN’IN GAZETECİ AVI

Erdoğan, hedef aldığı gazetecilerin en ağır şekilde cezalandırılmasını sağlamak için devletin tüm otoritesini kullanıyor. Gazetecileri “ajan”, “gazeteci kılığına girmiş teröristler”, diye suçlayan Erdoğan, hapis yatan, mal varlıklarına el konulan, haklarında yakalama kararı çıkarıldığı için mesleklerine yurtdışında devam etmek zorunda kalan gazetecilerin de peşini bırakmadı. Türkiye İçişleri Bakanlığı aracılığıyla hazırlanan kırmızı bültenlerle İnterpol’e başvurulmuş ve “Terörden arananlar listesi”ne silahlı terör örgütü mensupları ile birlikte hedef aldığı gazetecilerin isimlerinin girmesi sağladı. 

YABANCI GAZETECİLER DE HEDEFTE 

Basın örgütlerinin çalışmalarına göre, yurt içinde de 2022 yılında en az 65 gazeteci, haber izlerken ya da haberleri nedeniyle gerek kolluk güçlerinin gerek politikacıların gerekse de sivil vatandaşların saldırısına maruz kaldı. 2022’de gazeteciler ve basın kuruluşlarına ilişkin en az 174 dava görüldü. Bu davalarda en az 263 gazeteci yargılandı. Bazı gazeteciler birden çok davada hakim karşısına çıktı. Davalarda en az 40 gazeteciye hapis ya da para cezası verildi. Gazetecilere toplamda en az 92 yıl 11 ay 15 gün hapis, en az 317 bin 900 TL para cezası verildi. En az 24 gazeteci beraat etti. Bir yıl boyunca en az 33 gazeteci tutuklandı, en az 72 gazeteci gözaltına alındı.

Türkiye’de görev yapan yabancı gazeteciler de hedef gösterme ve linç kampanyaları nedeniyle görevlerini yapamaz hale geldi. Bir kısmı sınır dışı edilirken bir kısmı da tutuklandı. Erdoğan bazı tutuklamaları pazarlık aracı olarak da değerlendirmeye çalıştı. Erdoğan’ın “casus” ve “terörist” diyerek hedef gösterdiği ve tutuklanmasını sağladığı Türk-Alman gazeteci Deniz Yücel’in Alman hükümetiyle siyasi müzakereler sonucunda serbest bırakılması tartışma konusu olmuştu. 

 ERDOĞAN’IN UZUN KOLU VE GAZETECİLERİN YURTDIŞINDA TAKİBİ

Hedef alınan gazeteciler, sığındıkları ülkelerde Erdoğan adına hareket eden ajans muhabirleri, muhbirler veya istihbaratçılar tarafından takip altına alınıyor. Özellikle de Erdoğan ailesinin ve Erdoğan sayesinde ihaleler alan işadamlarının kontrolünde bulunan ‘Havuz medyası’nın amiral gemisi Sabah gazetesi aranan gazetecileri takip ederek yasadışı şekilde adreslerini ifşa ediyor ve fotoğraflarını yayınlıyor. 

Sonuç olarak, gazetecilerin hedef gösterilmesi, linç kampanyalarına maruz bırakılması, işsiz bırakılmaları ve şiddet eylemleri aynı zamanda tüm toplumun demokratik haklarına darbe anlamı taşıyor. Özgür ve bağımsız gazetecilerin yokluğu, halkı iktidara bağlı propagandist yayınların esiri haline getiriyor. Böyle olunca halk, sürekli aldatılan, gerçekleri öğrenemeyen, hakkını savunamayan, karşı koyacak gücü bulamadığından baskılar altında ezilen bir toplum haline geliyor.

Hedef Gösterilen ve Saldırıya Uğrayan Bazı Gazeteciler

CAN DÜNDAR

Cumhuriyet Gazetesi’nde Genel Yayın Yönetmeni olarak görev yaptığı dönemde, Suriye’nin kuzeyindeki örgütlere MİT tırları ile sevk edilen silahların belgeleri yayınlayan Gazeteci Can Dündar, bir anda Erdoğan’ın adeta en büyük düşmanlarından biri haline geldi. Erdoğan’ın sert bir açıklama yaparak “Peşlerini bırakmam.” dedi ve bizzat kendisinin şikayetiyle Dündar’ın tutuklanmasını sağladı. Heyeti hükümetin istediği isimlerden oluşturulan Ağır Ceza Mahkemesi, Dündar’ı, “casusluk” ve “silahlı terör örgütüne yardım” suçlarından 27 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırdı. Tutuksuz yargılandığı sırada Türkiye’yi terk eden ve Almanya’da sürgün yaşayan Dündar’ı, bununla da bırakmadı. Son olarak İçişleri Bakanlığı üzerinden tüm dünya kamuoyuna duyurulan “Terörden arananlar listesi”nde Dündar’ın adının yer almasını sağladı. 

Die Zeit gazetesinde yayınlanan yazısında Can Dündar, yaşadıklarını şu sözlerle özetledi; “Kimseyi öldürmemiş, şehri bombalamamış, banka soymamıştım. Bütün “suçum”, Erdoğan’ın Suriye’deki cihatçılara istihbarat teşkilatı aracılığıyla gizlice silah yolladığını belgelememdi. Birçok uluslararası basın örgütünün ödülünü getiren haber, Türkiye’de önce 27,5 yıl hapis cezası, sonra bir süre hücre cezası, başarısız bir silahlı saldırı, ardından bütün malvarlığıma el konması, sonunda da sürgünle sonuçlanmıştı. Ama anlaşılan bunlar Erdoğan’a yetmemişti. Haber çıktığında, “Bunun bedelini ona ağır ödeteceğim” diye verdiği sözü tutmak için şimdi de “terörist” suçlamasını gündeme getiriyor, yakalanmama yardımcı olacaklara 500 bin lira (25 bin Euro) vaat ediyordu.” 

BÜLENT KENEŞ 

Gazeteci Bülent Keneş, İngilizce yayın yapan Today’s Zaman Gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni olarak görev yapıyordu. Erdoğan’a muhalif yayıncılığının ardından ilk olarak twitter’daki paylaşımları gerekçe gösterilerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret ettiği gerekçesi ile 10 Ekim 2015’te tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne konuldu. Bir süre sonra tahliye edilen Keneş, 2016 darbe girişiminin ardından hakkında tutuklama kararı çıkarılan gazeteciler arasında yer aldı. İsveç’e sığınan Keneş, gazeteci arkadaşları ile birlikte Türkiye’deki insan hakları ihlalleri hakkında raporlar hazırlayan SCF (Stockholm Center for Freedom) adından bir insan hakları örgütü kurdu. 

AKP hükümetine yönelik sert eleştirilerine ara vermeyen Keneş, Erdoğan’ın hedefindeki isimlerden biri olmaya devam etti. İsveç’in Nato üyeliği için onayını almak zorunda olduğu Erdoğan’ın öne sürdüğü şartlar arasında bazı isimlerin Türkiye’ye iade edilmesi vardı. Canlı yayınlanan basın toplantısında İsveç Başbakanı Ulf Kristersson ile birlikte gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan’ın bizzat Bülent Keneş’in adını telaffuz ederek iadesini istemesi basın dünyasında şok etkisi yarattı. Erdoğan, Keneş’in ismini NATO pazarlığı için öne sürerken Mayıs 2023’de yapılacak seçimlere böylece eli güçlü bir şekilde gitmek istediğini söylemekten de çekinmedi. Neyse ki İsveç yüksek yargısı da Keneş’in iade edilmesine gerek olacak suç unsuru bulunmadığından talebin reddine karar verdi.

Cevheri Güven

Gazeteci Cevheri Güven, Nokta Dergisi Genel Yayın yönetmenliği yaptığı dönemde Erdoğan’a dair kapakları ve yayınları nedeniyle hedef olmuştu. Erdoğan, seçimler öncesinde kendisini şehit cenazesi önünde selfie çekerken gösteren grafik kapak nedeniyle Nokta Dergisi çalışanlarına ağır ifadeler kullanarak; “Bu kapağı yapanlar şerefsizdir, alçaktır. Bedelini bunlar ödeyecekler.” dedi. Ardından derginin bazı sayıları toplatıldı ve yasaklandı. Kısa süre sonra da Cevheri Güven ile derginin Yazı İşleri Müdürü Murat Çapan tutuklandı. Güven 2 aylık tutukluluğunun ardından tahliye edilince Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldı ve Almanya’dan Youtube üzerinden yaptığı yayınlarla gazeteciliğe devam ediyor. Çapan ise Türkiye’de 6 yıldır tutuklu bulunuyor.

Türkiye’deki hak ihlallerini araştıran Cenevre’deki Turkey Tribunal’de açıklamalar yapan Güven, Almanya’da polis makamları tarafından çağrılıp uyarıldığını belirtirken Avrupa’da yaşayan gazeteciler için suikast timi kurulduğunu ve 21 kişilik listede kendisinin de adının geçtiğini ifade etti. Türkiye hükümetinin kontrolündeki medya tarafından sürekli hedef gösterildiğini anlatan Güven, şöyle konuştu; “Bu süreçte sürekli olarak terörist olarak damgalandım. Pek çok farklı terör örgütleriyle anıldım. Sürekli olarak baskı kurarak benim halk nezdinde yaptığım haberlerin güvenilirliğini sarsmak için, çeşitli hamleler yapıldı. Erdoğan rejiminin uzun kollarının baskısını Avrupa’da da elbet hissediyoruz.” Güven’in, Erdoğan’ın kontrolündeki Sabah Gazetesi tarafından Hassen’deki evinin önünde fotoğrafları ve kişisel bilgileri yayınlandı, hedef gösterildi.

Abdullah Bozkurt 

İsveç’te sürgün olarak yaşayan gazeteci Abdullah Bozkurt da Nordic Monitor isimli web sitesi üzerinden Türkiye ve Erdoğan rejimi hakkında aktif İngilizce gazetecilik yaptığı için hedef tahtasında oldu. Ayrıca Türkiye’de devletin resmi ajansı olan Anadolu Ajansı aracılığıyla düzenli olarak yayınlanan “Arananlar”, “Firariler” listesinde hedef gösteriliyor.

Bozkurt, Stockholm’de evinin önünde kimliği belirsiz üç kişinin saldırısına uğradı. Olay sonrası basın açıklaması yapan Bozkurt, Nordic Monitor’ün Türkiye’deki hukuksuzlukları dünya kamuoyuna anlatmaya daha kararlı bir şekilde devam edeceğini söyledi. Bozkurt, yıllardır Erdoğan ve rejiminin hedefinde olduğunu belirterek Erdoğan’ın yardımcısının bir ulusal kanalda kendisinin öldürülmesini istediğini açıkça söylediğini belirtmiştir.

Ahmet Dönmez 

Gazeteci Ahmet Dönmez de Erdoğan, AKP hükümetinin bakanları ve onların mafya bağlantıları üzerine haberler yapan bağımsız gazetecilerden. Dönmez, 6 yaşındaki kızını okuldan aldıktan sonra kendisini takip eden iki veya daha fazla şüphelinin saldırısına uğradı. Bilincini kaybeden ve bir süre yoğun bakımda kalan Dönmez beyin kanaması geçirdi ve ölümden döndü. Ahmet Dönmez, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından korunan mafya gruplarının kendisini ölümle tehdit ettiklerini ve bu saldırıdan önce İsveç makamlarına şikayetçi olduğunu açıkladı.

Erk Acarer 

Gazeteci Erk Acarer, AKP hükümetine yönelik muhalif yayıncılığı ile tanınan ve Almanya’da sürgünde yaşayan gazetecilerden. Aynı zamanda Birgün Gazetesi’nde köşe yazarı olarak da çalışan Erk Acarer, Berlin’de yaşadığı apartmanının avlusunda “yumruk ve bıçaklı” saldırıya uğradı. 

Metin Cihan 

Gazeteci Metin Cihan, 11 yaşındaki Rabia Naz Vatan’ın AKP’li bir kişinin kullandığı aracın çarpması sonucu öldüğüne dair bilgiler edinmesi ve olayın mahkeme tutanaklarına intihar olarak geçirilip olayın örtbas edilmek istendiğini ortaya çıkarması ile gündeme geldi. Daha sonra da hükümetin yolsuzluk haberleri nedeniyle AKP’nin hedefi olan Cihan, hedef gösterilmesi, hakkında soruşturma açılması ve aldığı tehditler nedeniyle yurtdışına çıkmak zorunda kaldığını belirtmiştir. Cihan sosyal medya paylaşımlarında, “Karşımda devlet değil mafya varmış gibi hissediyorum. Devlet yine neyse ama mafyadan korkuyorum.” ifadelerini kullandı. 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin