Muhalefet umut mudur?

YORUM | ALPER ENDER FIRAT 

Muhalefet, yapılacak ilk Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Recep T. Erdoğan’ı bu kez yeneceklerinden bir hayli emin görünüyor. Esen rüzgarın yönüne göre fikir ve tavır belirleyen bazı çevreler de Recep T. Erdoğan’ın seçimleri kaybedeceğini öngörüyor olacak ki, Meral Akşener’in Şanlıurfa ziyaretinde, onu yüzlerce lüks arabayla ve şatafatlı bir törenle karşıladılar. Akşener’e gösterilen ilgi ülkedeki genel mafya ve müteahhit kliklerinin yeni ata göre konumlandıklarını da gösteriyordu. 

Gerçekten muhalefet seçimleri kazanabilir mi? Maalesef çok emin olamıyor, rahatlıkla ‘evet’ diyemiyoruz. 

Türkiye tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşanırken ve yine en derin yolsuzluk çemberi içinde Hazine boşaltılırken bile AKP’yi birinci parti olma konumundan indiremeyen bir muhalefet var. AKP’nin çizdiği çember içinde oynama konusunda ısrar eden, onun belirlediği söylem, dil, politikaların dışına çıkmayan muhalif siyasetin, gelecek seçimlerde Erdoğan’ı alt edebilmesi zannedildiğinden daha zor görünüyor. 

Bir tarafta istisnasız herkesle uzlaşabilen, her şekle girebilen, her boyaya boyanabilen, hiç bir kırmızı çizgisi olmayan RTE var, diğer tarafta kendi uydurduğu saçma sapan kırmızı çizgilerde kendini boğazlayan muhalefet partileri.

Mesela her duruma müsait olmakla beraber, CHP içinde hiç bir idari görevi olmayan Gürsel Tekin’in, ‘HDP’li bakan olabilir’ açıklaması ittifak içine atılmış el bombası gibi ortalığı darma duman etti. Bu kadar hassas dengelerde kırmızı çizgileri olan bir ittifakı sabote etmek, RTE için iş bile değil. Çünkü ittifakı oluşturan partilerin helvadan yapılmış putları var ve onlara dokunulduğunda her şey tuzla buz olabilir. 

Daha önemlisi, muhalefetin politikalarını, söylemlerini, kullandığı terminolojiyi, attığı adımları, adımların boylarını, hepsini hala Cumhur İttifakı ve Recep T. Erdoğan belirliyor. Muhalefet de bu çemberi kırıp atmamakta kimsenin anlayamadığı bir kararlılık gösteriyor. 

Mesela yüzbinlerce, milyonlarca insanın hayatını birinci derecede etkileyen, altı yıldır toplumsal bir kangrene dönüşmüş KHK’lar konusunda dahi hukuksuzluğu temelinden yıkacak, bu yalan rejimi kökünden sarsacak şekilde söylem ve politika belirlemiyorlar. Yani sırf oy için bile olsa farklı bir politika geliştirilir ama yapmıyorlar. 15 Temmuz rejiminin onlara müsaade ettiği kadar hareket ediyorlar ve Sarayın çizdiği çizginin ilerisine geçmiyorlar. 

Toplumun tamamı için daha çok demokrasi, daha çok hukuk, daha çok özgürlük, daha çok insan hakları, sıfır yolsuzluk diye ayağa kalkan bir muhalif söylem gözünüze çarpıyor mu? Çarpmıyor çünkü bu konuda zihin sınırları Saray sakininden daha farklı değil. 

Kılıçdaroğlu’nun KHK’lar konusunda yaptığı çıkışı elli kere kendisine yedirmekle kalmadılar, ‘sadece beraat edenleri, soruşturma geçirmemişleri göreve iade edeceğize’ döndüler yine. Bu konuda en radikal söylem de özlük hakları verilir ama devletin kritik noktalarında görevlendirilemez sınırında. Gerisini siz düşünün.

Aslında dananın kuyruğunun koptuğu yerin de tam burası olduğu kanaatindeyim. AKP hırsız rejiminin görevden atıp, hapsettikleri hakim, savcı ve polislerin hırsızlığa ve kriminal olaylara karşı gösterdikleri ‘gözü karalık’ iktidarın olduğu kadar muhalefet partilerinin de gözünü korkutuyor.

Türkiye’deki siyasetçilerinin içinde balı kovanıyla yiyenler bir tarafa koyuyorum en dürüstü de bal tutarken parmağını yalar. Siyaset yaparken yiyelim içelim ama kimse bize hesap soramasın en fazla sandığa gideriz millet beğenmezse oy vermez diye düşünür. Daha önce de yazmaya çalışmıştım bütün partiler için söylüyorum, orta direk ya da daha az gelire sahip bir siyasetçi tanıyor musunuz? Mesela şöyle bir soru sorsak ne cevap alırız? Siyasetçilerin, (milletvekili, belediye başkanı, belediye encümeni, bakan, il başkanları) yüzde kaçının yasal maaşından başka geliri yoktur? 

Böyle bir siyasi coğrafya da satın alınamayan, tuzağa düşürülemeyen, hukuku uygulamaktan korkmayan savcıları, hakimleri, polisleri hiç bir siyasetçi sevmez. 

Muhalefetin KHK’lı devlet memurları için bu kadar ayak diretmelerinin, hık mık etmelerinin en büyük sebebi budur. 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. dananın kuyruğunun kotuğu yer son parargraf , bırakın bakanlık – milletvekili yada belediye başkanlığını , sadece belediye encümenliği için koca sülaleler birbirini yiyor . En masum iş siyaset de : önceden tarlaları alıp sonra yoğunluk vererek (20-30 katlı bina yapım izni) ; tarlaların metrekaresini 40 tl den 4000 tl ye cıkarmak .
    20 milyona ihale alıp yandaş müteahite 10 milyon tl ye yaptırmak , yandaş mütahit de işi taşerona 3 milyona yaptırır ve taşeron da kar eder işden . ( nasıl olsa denetleyen yokdur ) . Yapılan asfalt 6 aya bozulur aynı asfalt için tekrar ihale açılır aynı paralar tekrar harcanır . Bu asfalt gecen sene yapıldı neden bozuldu diye soran vatandaş bile çıkmaz . Böyle ballı düzen için senin benim gibi : ya napıyorsunuz Allah aşkına bu haram ,durun diyen savcı- hakim- polisi başı takkeliler bile istemez bırak hapse atmayı öldürür bile gerekirse…
    , neden acaba ?

  2. Evet katılıyorum. Kesinlikle mesele khk lı insanların devlet görevinde devleti korumakta oldukça kararlı olmalarıdır. Zaten o yüzden Türkiyeyi apar topar Batıdan uzaklaştırıyorlar. Çünkü muhalefet Türkiyenin Avrupa Birliğine girmesine engel oluyordu. Ama ne zaman iş ciddiye bindi, yani kurdukları kontrol mekanizmaları işe yaramadı, kurdukları bariyerler bir bir yıkıldı, yani kaybettiler aslında. Sonra panik halinde islamcılarla birlik yaptılar. O günden sonra Atatürkü ağızlarına almadılar. Amaçları Türkleri Avrupaya girmesini engellemekti. Eğer Avrupa işi olursa artık Devleti rahat yönetemezlerdi. İslamcıları eski düşünceleri üzerinden kışkırttılar. İslamcılar zaten projeydi ve içlerindeki adamları sayesinde makası değiştirdiler. Artık cihatçı, el kaidenin toplanma merkezi ve baş eyaletten suriyeye, afrikaya bunlar ihraç ediliyordu. Muhalefet rahatlamıştı. Türkleri Avrupadan uzaklaştırmayı başarmışlardı. Ey Avrupa diye sesler yankılanıyordu. Bu sesler muhalefete huzur veriyordu.

    Muhalefet bu sistemi korumak istiyordu ama aynı zaman muhalefet de yapmalıydı. O zaman muhalefet ikiye bölünmek zorunda kalıyor. Bir yarısı sistem ile barışık olduğu için sesini çıkartmazken, diğer yarısı yada ikinci kimliği ekonomi alanında ve tank palet konusunda ses çıkartarak muhalefet yapmaya çalışıyor. Bu çok zor bir süreç. Yani aynı anda iki karakteri oynamak çok zor. Çiftçinin mazot parası derken birden duraksıyor ve rejimle birlikte olduğunu hatırlayarak daha ileri gidemiyorsun. Sonra eyt çıkıyor ağzından sonra birden bir duraksama devreye giriyor. Tekrar zar zor tuik lafı çıkıyor ağızdan sonra tekrar kilit. Yani bir konuşan adam oluyorsun, insanlar birden heyecanlanıyor, kendisi de heyecanlanıyor sanki gerisi gelecek gibi, birden bir kilit mekanizması devreye giriyor ve şalter şak diye iniyor. Her seferinde herkesin kursağında kalıyor. Bir insanın ölüp ölüp dirilmesi gibi. Bunlar da ölüp ölüp diriliyorlar, hep aynı sahne, artık insanlar sıkıldı. Rejim kısmına girerlerse karşılarına khk ve Batı çıkacak. Yani khk ve Batıdan kaçmak için rejimi konuşamıyorlar. Çünkü yeni rejimin adı Batıdan kaçan rejimdir. O yüzden İran limanına demirlediler. Mecburdular. Zaten kendileri diyorlardı ya biz yani kemalizm ya iran diyorlardı. Madem kemalizmi istemediniz, bütün bariyerleri yıkıp Demokrasiye doğru yelken aldınız o zaman siz bilirsiniz dediler ve Türkleri Batıdan kopartıp İran tenhalıklarına doğru geminin rotasını çevirdiler. Artık İran oluyoruz demiyorlar çünkü İranı kötü göstermek yada Türkleri uyarmak istemiyorlar. Zaten Türklerin çoğunluğu bu duruma sesini çıkarmayarak hatta oh olsun diyerek memnun olduklarını göstermektedir.

    O zaman muhalefete kalan görev geminin rotasına dokunmadan kaptanı hal etmek. Bunun için de hergün kendini tekrarlayan aynı şeyleri söylemekteler. Çoğu zaman ise konuşmamaktalar. Yani birşey söylememekteler. Sadece bekleyip adamın gitmesini beklemekteler. Sonra hemen koşarak geminin dümenine geçecekler. Muhalefet bu işi tereyağından kıl çeker gibi yapmalıdır. Yoksa gemiyle birlikte batarlar. Eğer geminin yönünü tartışmaya açarlarsa yani İran oluyoruz derlerse o zaman Batıdan kaçtıkları ortaya çıkacak, yada insanlar uyarılmış olacak. O yüzden sistemi asla tartışmaya açmazlar. Hiç bir evrensel değeri kullanmazlar. Çünkü bunlar uyarıcı, hatırlatıcı olabilir. Bazı çağrışımlar yapabilir. Uyutulması gereken kitleler için iyi olmayabilir. Hatta eski rejime ilişkin hiçbir değeri kullanmazlar. Mesela Cumhuriyetin değerlerinden bahsetmezler. Çünkü bunlar Laik Hukuk Cumhuriyetini hatırlatır. Batılı hiçbir değeri kullanmazlar. İnsan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü gibi. Çünkü bunlar Batıyı hatırlatır. Rejimin irtica ile ilişkisi hatırlatılmaz. Çünkü bu ilişki bozulmamalı ki ileride müslümanları bu ilişkiden vuracaklar. Yani ışid tehditini gündeme getirmezler. Güçler ayrılığı ilkesini hatırlatmazlar. Hatta bu ilkenin bir darbe ile sonlandırıldığını söylemezler. Çünkü bu ilke yıkılmamış olsaydı Türkleri Demokrasiden uzaklaştırmaları kolay olmayacaktı.

    Yani muhalefet çok sınırlı bir alanda az sayıdaki kavramla vakit öldürmek zorunda. Bir devleti devlet yapan yani devletin tanımını içeren hiçbir kavramı kullanamazlar. Memur, çiftçi, köylü, emekli, esnaf üzerinden muhalefet yapmak zorundalar. Binanın kolonları sağlam olup olmadığına bakmaksızın binanın içimdekiler ile ilgileniyor gözüküyorlar. Çünkü rejime zarar gelmesini istemiyorlar. Rejimin yani çürük binanın çökmesini istemiyorlar. Yada çürük yapının tartışılmasını istemiyorlar. Aslında çok çürük, işe yaramaz bir yapı kurdular. Bunu gözden kaçırmak için Batıdan uzaklaştılar. İranı dost edindiler ki çürük yapı anlaşılmasın diye. İran çürük arkadaşları sever. Rejimlerinin çökmesinden yada tartışmaya açılmasından çok korkuyorlar. O yüzdenTayyip şahsında olayları tartışıyorlar. Normalde ben olsam rahatsız olurdum. Sürekli Tayyip şimdi oturdu, şimdi kalktı, şimdi başını kaşıdı gibi tamamen onu kontrol ediyorlar. Yani muhalefet Tayyipin şahsına indirgenmiş durumda. Bunu bana yapsalar rahatsız olurdum ama Tayyip bu sayede yani ikisi birbiri üzerine oynayarak rejimi iki tarafta tartışmaya açmamaktadır. Eğer sadece Tayyip değil de beraberinde rejimde çökerse, ki Tayyip koltuğa yapışmış vaziyette, galiba rejim çökene kadar da bırakmayacak, muhalefet yıkılır. Bütün planları boşa gider. Artık geriye de dönemezler çünkü geçmişlerini de ret ettiler.

    Tayyip koltuğa yapıştığından koltuğa zarar vermeden Tayyipi oradan kaldırmaya çalışıyorlar. Tayyipte çok inatçı çıktı. Sedat pekere karşılık Leventi çıkarttı ve muhalefeti inanılmaz panikletti.

    Şu anda eğer geçmişi ezberleri unutsak kimin Atatürkçü olduğu kimin olmadığını bilemezsiniz. Hiçkimse külüstür iran benzeri rejimleri dışında hiçbir değeri savunmuyor, ağzına almıyor.

    Sedat pekere bakın, hiç bir değer yargısından bahsetmez. Sadece yolsuzluklar, rüşvetler. Bu yol üzerinden yürüyecekler. Rejimi asla tartışma konusu yapmayacaklar. Sedatın açtığı yoldan muhalefet bu iddiaları siyasi formata çevirecek. HDP bile uzaktan bu iddiaları siyasi formata taşıyor. Demek ki mafyanın karşısına mafyayı oturtmuşlar. İki mafyanın hesaplaşması ile gündem belirleniyor. Ama muhalefetin belirlediği maalesef bir gündem yok. Çünkü suçlular ve suçlu oldukları için hukuktan kaçıyorlar. Tıpkı kendileri gibi hukuktan kaçan islamcılarla birlikte bu kulübeyi kurdular. İki hukuk kaçakçısının maceralarını izliyoruz. İkiside Hukuk Devletinden kaçmaktadır. Bunun için çözüm olarak Hukuk Devletini birlikte yıkıp Hukuksuz Kulübeyi kurdular. Khk ile insanları kulübeden attılar. Nede olsa hukuksuz değilmi yeni kulübe devletleri. İnsanlar da oh olsun dedi buna. Muhalefet Tayyipe şunu diyordur “abi bu kadar enflasyondan sonra konuşmazsak, tamam her şeye oh olsun dediler ama bu onların cebini ilgilendiriyor abi, ayaklanma olur. Biz muhalefet olarak konuşalım ki kitleler sakinleşsinler, köşelerinde uyymaya devam etsinler abi”. Bu fikir Tayyipin hoşuna gider. Bunların Tayyipi asıl vuracakları şey sadat önünde poz vermişti ya işte o poz. Yani islamcı faşistleri cihatçı faşizme adapte ettiler. Yani cihatçı ile islamcı özellikle milliyetçi faşistlerin yardımıyla yani düz bir müslüman önce islamcı oluyor. Sonra ona milliyetçiliğin faşist damarı enjekte ediliyor. Artık kanlı işlere hazır hale geliyor ve bir müslümandan islamcı faşist yani cihatçı çıkarıyorlar.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin