Mücahid bir hayvan mersiyesi!

YORUM | M. NEDİM HAZAR

Risale-i Nur’un nasıl bir tefsir olduğuna dair şahsi kanaatimi “Melahim Çağı” serisinde yazmıştım. 

Hazret-i Bediüzzaman’ın ilk dönem eserlerinin bazılarının artık baskısı bulunmasa da, pek çoğu kitapçık olarak ya da başka büyük eserlere dercedilerek yayınlanmıştır. 

Makalat, Nutuk, Reçetetül Ulema, Reçetetül Avam ve daha onlarca eserine bakıldığında hep aynı tekniği kullandığı görülecektir. Bediüzzaman çağın sorunlarına Kur’an perspektifiyle bakıp müthiş birikim ve analitik kabiliyetiyle bir tür ilahi reçete yazıyordu. 

Güncel hadiselere dair yorum yaparken de gündelik sığlıktan ziyade ilmi ve tasavvufi bir derinliğe dayanıyor ve dolayısıyla pek çok muasırından ayrılıyordu bu yönüyle. 

İngiliz yazar Louis de Bernieres’in en az kitapları kadar enteresan bir kişiliktir. 1954 doğumlu yazar sığır çobanlığından araba tamirciliğine, öğretmenlikten bahçıvanlığa kadar pek çok iş yapmıştır. Onu üne kavuşturan kitap ise daha sonra filme de çekilen Yüzbaşı Corelli’nin Mandolini isimli kitabı oldu. Kitap bir dönem Avrupa’da fenomendi. 

Yazarın son kitabı (2004) “Birds Without Wings – Kanatsız Kuşlar” isimli romanında geçtiğimiz yüzyılın başlarındaki bir aşk öyküsünü anlatır. Roman Fethiye’nin Eskibahçe isimli bir köyünde yaşanan aşk öyküsünü anlatırken fonda enteresan bir tarihsel tanıklık vardır. Şüphesiz bir tarihçiden ziyade bir romancının kurgusu olarak ele alınması gereken roman hakkında kimi kesimler aşırı tepki gösterse de Dünya Savaşı esnasında bir Ege köyünde Müslüman-Hıristiyan toplum arasındaki ilişki/çatışma mümkün mertebe gerçekçi olarak irdelenir kitapta. 

Köyün çobanı gariban İbrahim ile güzeller güzeli Philothei arasındaki aşk aslında klasiktir. Bu arada bir de sağlam bir feodalite ihanet öyküsünü romanına eklemleyen Bernieres, yaklaşan işgal ile ilgili köylülerin gelgitlerini de kaleme alır. 

Köyün ağasının İtalyan işgalcilerin komutanıyla hemen kaynaşması, o güne kadar bir arada huzur içinde yaşayan köy halkı için sıkıntı günlerin başlangıcıdır. Ağa Rüstem ise “Yunan’ın çarığındansa İtalyan’ın potinini tercih ederim” kafasındadır. 

Tirajik neticelenen aşk macerası sonrasında akli melekelerini yitiren sadece çoban İbrahim değildir. Toplum kolektif bir çıldırmanın eşiğine gelmiştir. Dağılmalar, savrulmalar yaşanır ve İngiliz yazar hikayesini pek çok damara bölerek farklı öyküler üzerinden akıtır. 

Roman bir yandan minimal bir aşk öyküsünü olanca yakıcılığıyla aktarırken diğer yandan büyük bir projeksiyon ile devletler arası ilişkilere kadar değinir. Örneğin Fransa ve Rusya desteğini alan Osmanlı ordusu, karşısında Yunanistan-İngiliz işbirliğiyle çatışırlar. Çok derinlemesine olmasa da kendine has bir perspektif ile Ermeni meselesine de değinir yazar. 

İşte tam bu esnada Bediüzzaman ile İngiliz yazar Louis Berniere’n yolu kesişir. 

Kanatsız Kuşlar’da bir maymundan bahsedilir. İsmi Moritz’dir. Yunana Kralı Kostantinos her ne kadar savaşmaya istekli değilse de Yunanistan Başbakanı Venizelos’un entrikalarına kurban gider ve Almanya’ya sürgüne gönderilir. Venizelos kendine yeni bir kukla imparator bulmuştur. İngiliz Başbakanı Llyod George ile arasından artık su sızmamaktadır.

Gerisi Mondros’tan Sevr’e uzanan bilindik tarihi öykü… Ancak savaş bitmesine rağmen kin ve düşmanlık bitmemiş ve Venizelos’un Anadolu’yu işgal etme hayali bitmediği gibi uygulama fırsatı bulmuştu. 

O zaman 27 yaşında olan Aleksandros’u elinde oyuncak ettiği için hiçbir sıkıntı ile karşılaşmadan 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgal etti. Ardından Ege sahilindeki başka merkezleri zapt etmeye kalkıştı. Sevr Antlaşması’ndan sonra ise, Batı Anadolu’nun tamamını içine alan çok geniş bir cephe harekâtına girişti ve İngiltere Başbakanı David Lloyd George’un da yardımıyla Anadolu’nun birçok yerleşim merkezini işgal etti.

Savaş yorgunu Osmanlı, fakir Anadolu insanının bu büyük işgal girişimine karşı duracak mecali pek yok gibiydi. 

Tahtta oturan Aleksandros hayvan tutkunu bir kraldı. Moritz isimli bir maymunu ve Fritz isimli bir maymunu vardı. Fritz birkaç gün önce evin içindeki aynayı kırmış ve Aleksandros’un eşi Aspasia bunun uğursuzluk getireceğine inanıyordu. 

Bütün planlar yapılmış, geriye bir tek kralın onayı kalmıştı ama “yarım saat beklesinler” demişti genç kral. En büyük tutkusu olan motosikletle bahçede bir tur atıp gelecekti. Ancak sadık köpeği Fritz nedense ortalıkta görünmüyordu. 

Motosiklet gezisini bitiren kral odasına geçti ve köpeği Fritz’i orada görünce sevip okşamaya başladı. Ne acı ki bir maymunu kıskandırmanın pekiyi bir şey olduğunu bilmiyordu Yunan Kralı!

Maymun Moritz köpek Firtz’i fena halde kıskanmıştı!

Aniden uçarak üzerine atladı Alman köpeğinin. Sarayın Kral odasında maymunla köpek ölümüne dalaşıyor kral ise aralarına girip bu anlamsız kavgayı bitirmek istiyordu. Ancak Moritz’i durdurmak mümkün değildi. Kıskanmıştı bir kere Fritz’e unutamayacağı bir ders vermeden bırakmayacaktı. 

Ortalık kan revan olmuştu. Aleksandr üstü başı kan içinde maymunca mı köpekçe mi konuşacağını şaşırmış iki hayvanın arasında kalmıştı. Üzerindeki kanın ne kadarı kendisine ne kadarı hayvanlara ait bilmiyordu. 

Roman bu kavgayı dışarda olmuş gibi aktarıyor ama tarihçilerin pek çoğu yukarıdakinde mutabıktır. 

Maymun köpeği öldürmüştü sonunda Kral sinirlendi ve maymuna saldırınca Moritz dişlerini kralın baldırına geçirdi. Gürültü dolayısıyla odaya giren saray muhafızları Moritz’i vurarak öldürdüler. Odada ölü bir maymun, bir ölü köpek ve baldırından derin şekilde ısırılmış bir kral vardı. Yunan orduları ise son emri bekliyordu. 

Aspasia’nın korktuğu başına gelmişti. Hemen kocasını pansuman etsin diye hekimbaşını çağırdı. Kral önemsemiyordu, Venizelos haber bekliyordu ama işler daha da kötüleşti. Aleksandr’ın yaraları ağırlaştı, sonunda bacağının tamamı çürüdü, 8 kişilik hekimler heyeti “kesmek zorundayız” dediler ama kimse onaylamadı bu operasyonu. Bacaksız kral mı olunurmuş!

 Ve 13. günün sonunda ateşler içinde kıvranarak ruhunu teslim etti. Kitap ortalıkta Venizelos’un maymuna zehir enjekte ederek kralı ısırttığ yazılı ama tarihçilerden tam aksini söyleyenler de mevcuttur. Sürgündeki kralın bu işleri çevirdiği dilden dile dolaştı, nitekim sürgün kral kısa sürede sarayına geri döndü. 

Kitabı burada bırakıp Bediüzzaman’a geçmeden büyük usta merhum Yahya Kemal Eğil Dağlar’da meseleye genel hatlarıyla bakarken yazdıklarına bir göz atalım.  

“Kral Konstantin’in şu altı senelik macerası, epey bir romandır. Bu romanın maymun faslından evvelki fasıllarında Konstantin, vukuatı misli görülmemiş bir inat ve bir iradeyle idare ediyordu. Yunanistan kaza ve kaderin pençesindedir. Bir maymunun bile alel acayip bir rol oynadığı bir kaza ve kader dramında eşhas (şahıslar) zebundur.

Venizelos, Kral, hepsi alınlarının karayazısı ne ise, öyle hareket ediyorlar.

Yunanlıların Selanik’e soktukları bir krallarını günün birinde palikaryanın (Rum delikanlısı) biri vurdu.

Edirne’ye götürdükleri krallarını bir maymun ısırdı…”

 Molla Süleyman, üstadın ilk talebelerindendir. 

O anlatıyor: 

“Yunan Başbakanı Venizelos, İngiliz Başbakanı Lloyd George’dan 50 bin kişilik silâh alıyor. Bu silâhlarla Anadolu’ya taarruz edecekleri sırada, bir cuma gecesi Bediüzzaman, namazdan sonra duâya başladı. O gece sabaha kadar uyumadı. Devamlı duâ etti: ‘Ya Rabb! Senin askerin daha çoktur. Bu mel’unlara fırsat verme!'” “Sabahleyin, ben Divanyolu’ndan gazetesini ve çorbasını almaya çıktım. Gazeteler Yunan Kralı I. Aleksandros’u maymun ısırdığını, maymunun ise öldürüldüğünü yazıyordu. Gazeteyi görünce, Bediüzzaman çok sevindi ve gülerek, ‘Bir kalem getir de Süleyman, bu hayvanın arkasından bir mersiye yazalım.”

Nitekim yazıyor bur mersiyeyi Hz. Bediüzzaman. 

Mersiye Rumûz isimli eserinde 1921 yılında neşrediliyor. 

Müdessir suresi 31. Ayeti olan ““Rabbinin ordularını Ondan başkası bilemez.” Epifraf yapan Nursi şöyle yazıyor: 

“İşte o cünuddan bir gazi-i şehid,

Nev-i hayvandaki meymun-u saîd.

Ey maymun-u meymun! Mü’minleri memnun,

Kâfirleri mahzun, Yunan’ı da mecnun eyledin.

Öyle bir tokat vurdun ki, siyaset çarkını bozdun.

Lloyd George’u kudurttun. Venizelos’u geberttin.

Mizan-ı siyasette pek ağır oturdun ki, küfrün ordularını, zulmün leşkerlerini bir hamlede havaya fırlattın.

Başlarındaki maskelerini düşürüp maskara ederek, bütün dünyayı güldürdün.

Cennetle mübeşşer olan hayvanların isrine gittin.

Cennette saîdsin; çünkü gazi hem şehidsin!”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. Yazınızda bahsini ettiğiniz olayı sayenizde ilk defa duydum, gercekten ilginç… Düşündürücü… Paylaştıgınız için teşekkürler….

  2. Said nursi nerden biliyor maymunun şehid olduğunu ve cennetlik olduğunu. Şehitlik Allah yolunda ölmekse bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Hoşumuza gidene şehid deme hurafesi taaa o zamanlardan kalma demekki

  3. Müdessir, 31’deki “Rabbinin ordularını Ondan başkası bilemez.” tanimina giren nice gorunur gorunmez mahluku vardir. Bu Corona da bazi icraatlari itibari ile o sekilde degerlendirilebilir mi acaba?..

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin