Modern dünyanın problemlerine çözüm olarak Kur’an

YORUM | AHMET KURUCAN

Geçen hafta 2015 yılından beri faaliyet gösteren Respect Graduate School’un bir toplantısı vardı. Kamuya açık bir şekilde YouTube üzerinden yapılan ve hala YouTube’da isteyenlerin seyredebileceği o programda ben de kısa bir konuşma yaptım. Bazı dostlarımın o konuşmamda dile getirdiğim hususları açmam konusundaki isteklerine binaen bu yazıyı kaleme alıyorum.

Kısa bir arka plan bilgisi ile başlayayım. Respect yaptığı bu programın üst başlığını bu sene “Modern Dünyanın Problemlerine Çözüm Olarak Respect” olarak belirlemiş. İddialı bir başlık olarak görülebilir. Başlığın içi sunulan projelerle doldurulabiliyorsa bir problem olduğu kanaatinde değilim. Önemli olan muhteva. Nitekim ben de dahil konuşmacılar meseleye kendi ilgi alanları itibariyle yaklaşıp onun altının nasıl doldurulabileceği konusunda düşüncelerini ilettiler, yetkililer de bu eksendeki projelerini dile getirdiler. Bana tevdi edilen konu, “Kur’an’ın bu bağlamda yeri nedir, günümüz dünyasının problemlerini çözmede Kur’an’dan nasıl istifade edebiliriz, takip edeceğimiz metod ne olmalıdır?” sorularına cevap aramaktı.

Modern, literatürde uzak geçmişin aksine şimdi ve son zamanları ifade eden bir kavramdır ve çağdaş ile eş anlamlıdır. Bununla alakalı mutlaka nazara alınması gereken iki kavram daha vardır: Modernite ve modernizm. Modernite hem bireysel hem de toplumsal manada gelenekten kopuşu da içine alan bir kavram olup yaşanılan çağın şartlarına, anlayışlarına uygun bir biçimde o çağın ürettiği ve yaygın olan imkanları kullanarak yaşamak anlamında kullanılır. Modernizm ise gelenekten kopuşu bir ideoloji olarak benimsemeyi ifade eder.

İşin aslına bakacak olursak sosyal hayat şartlarının değişmesi şartıyla her dönem bir önceki döneme göre moderndir yani çağdaştır. Mesela benim çocukluğumun şartları ile babamın çocukluğunun şartları aynı değildir. Babam 1936 doğumlu ben ise 1961. Aramızdaki yaş farkı 25. Bu 25 yıllık zaman diliminde hayat şartları öyle değişmiş ki, babamın çocukluğunda evlerde banyo yokken benim dönemimde vardı. Onun çocukluğunda şehir içi insan ve yük taşımacılığı at arabası ile yapılırken benim döneminde insan taşımacılığı artık taksilerle yapılıyordu. O doğduğu şehrin dışına askerlik çağına geldiğinde çıkarken ben küçük yaşlarda çıktım. Ve daha yüzlerce binlerce örnek. Sözün özü şu, hayat şartlarının değişikliği modern-çağdaş dünyanın verili imkanlarını kullanmaya insanları sevk ediyordu veya çağdaş dünyanın verili imkanları hayat şartlarını değiştiriyordu. Sebep sonuç ilişkisi içinde birbirini besleyen bir durum. Tabii bu ister istemez gelenekten kopuşu da beraberinde getiriyordu.

Modenizme gelince, modernitenin sunduğu imkânlar sonucu oluşan yeni hayat tarzını adeta bir ideoloji gibi benimseyip gelenek haline gelen  eskiye ait her şeyi red ve inkar etme, hayatın dışına atma, hatta yer yer kötüleme demektir ki bunun hem yanlışlığı hem de imkansızlığı ortadadır. Nitekim bizim çocukluğumuz döneminde asrî veya modernist diye nitelendirilen insanların genel yaklaşımları buydu.

Hem dün hem de bugün toplumun büyük çoğunluğunun bu bağlamdaki duruşunu verdiğim bu teorik bilgilerden sonra bir cümleyle şöyle özetleyebilirim: Modern dönemde modernizmi bir ideoloji olarak benimsemeden modernitenin verili imkanlarını kullanma. İdeal duruşun da bu olduğu ve olması gerektiğini düşünüyorum.

Gelelim bu modern/çağdaş dönemdeki problemlere ve Kur’an’dan istifade meselesine. Günümüzün modern dünyasında insanlığın karşılaştığı ve hayatını insanî standartlarda sürdürmek için çözmekle yükümlü olduğu problemler nelerdir? Ferdi ve toplumsal boyutları olan birkaç problem sıralayayım: Hayatın hemen her alanında boy gösteren ahlaksızlık, gelir dağılımındaki adaletsizlik, küresel ısınma, uyuşturucu, etnik ve dini terör, ulusal ve uluslararası çatışmalar-savaşlar, çeşitli ülkelerde iktidarı elinde tutan otoriter, totaliter ve faşist idarelerin varlığı ve yapageldikleri zulümler, aile içi şiddet, kadınların sosyal hayat içindeki konumu, üstünlerin hukukunun hakimiyeti.

Soru şu: Kur’an bu problemlere çözüm olur mu? Kur’an’a bakış açınız ve yaklaşım metodolojiniz itibariyle bu sorunun cevabı değişir, ya evet olur ya da dolaylı olarak evet olur. Eğer siz İslam’ın son ilahi din, Hz. Peygamber’in son peygamber ve Kur’an’ın son vahy olduğu inancından hareketle ona “evrensel” veya “tarih-üstü” nitelemesinde bulunur, Kur’an’da yer alan öğreti, emir, yasak ve tavsiyelerini bütün zaman, mekan ve insanların karşılaşacağı sorunlara yönelik paket çözümler sunan bir kitap olarak kabul ediyorsanız cevabınız evet olur. Fakat evrensel ve tarih-üstü nitelendirmelerini kabulle beraber paket çözümler değil de nüzul döneminde yaşamayan insanlar için söz konusu öğreti, emir, yasak ve tavsiyeleri ilahi maksat ve beşeri maslahatlar ekseninde temel insani, İslami ve ahlaki ilkeler, prensipler doğrultusunda yeniden yorumlanabileceğini kabulleniyorsanız cevabınız yine evet olur ama bu evet’iniz direkt çözüm olmaz ama dolaylı olarak çözüm olur anlamına gelir. Gördüğünüz gibi her iki cevapta da evet dedim. Ama işin aslına bakarsanız Kur’an’ı paket çözüm olarak kabullenen evet, hayır anlamını taşır. Pekala ben neden evet dedim? Bir şeyin altını çizmek için. O da şu, bugün yeryüzünde hayatlarını devam ettiren Müslümanların kahir ekseriyetinde hakim olan anlayış, zihniyet, kabul ve hatta pratik hayata yansıtılan uygulamalar bu istikamettedir.

Meramımı soyut ve teorik fikri izahlardan somut örnekler düzeyine çıkartarak daha net ifade etmeye çalışacağım ama önce kısaca şunu ifade edeyim: Kur’an tarihsel bir zeminde inmiştir. Tarihsel kelimesinin tıpkı “reform” gibi Müslümanların zihninde menfi çağrışımlar yapan sakıncalı bir kelime ve kavram olduğunu, onun için olsa gerek bununla ne kast edildiğini bilmeden hemen tepki gösteren, halk tabiriyle tüyleri diken diken olan insanların olduğunu biliyorum. “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmanın” net örneğini teşkil eden bu kişiler için tarihsel değil de “tarihi” kelimesini de kullanabilirim ama netice değişmez. Tarihsel, tarihi kelimesine nispetle literatürde daha yaygın. Onu kullanma sebebim de bu. Benim kullandığım mana ile tarihsel demek bir cümle ile ifade edecek olursam, Kur’an 610-632 yılları arasında Mekke ve Medine coğrafyasında yaşayan insanlara-topluma parça parça, tedrici olarak (ala hasebi’l vekai) o toplumda yaşanan hadiselere bağlı olarak nazil olmuş ve Allah imanî, ahlaki ve sosyal hayata yönelik öğretilerini, emir, yasak ve tavsiyelerini Hz. Muhammed’e (sas) bu zeminde beyan etmiştir demektir.

Devam edeceğim nasipse.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

4 YORUMLAR

  1. Insanin “Bir Hayri Kirbasoglu gördüm” diyesi geliyor tabii. Tarihsel okumada Ankara Ekolü gibi bir olusum varken, bu olusum isi epey ilerilere götürmüsken, yazarimizin bu ayrimi yapmamasi düsündürücü. Daha da düsündürücü olan, meseleye bu olusumu da hesap ederek bakmak isteyen insanlari da daha agzini acmadan hööght diye susturmaya kalkmasi. Hayirlisi olur insallah, her sey olacagina varir. Bakalim Belkisin tahtinin tasinmasina, ayin ikiye ayrilmasina, mesela koca bir Lut Suresi´ne bakista ne tür cesitlilikler isitecegiz su bizim tarikat mi, cemaat mi, camia mi, cemiyet mi ne oldugu belli olmayan toplulugumuzda.

  2. Guzel bir konu. Ben de bir suredir Kuran’i nasil anlamaliyim diye arastirma icerisindeydim. Kuran’a bakis acisi bu yazinizda ele alinmis.

    Ben Gokhan Bacik’in “Hermeneutics in Contemporary Turkey: An Analysis of Turkish Historicists” makalesini begendim, konuya ilgi duyanlara mutlaka tavsiye ederim (Ucretsiz okunabiliyor https://www.mdpi.com/2077-1444/12/11/1027). Bu makalede tarihselci bakis acisini savunan bilinen kisilerin goruslerini ana hatlariyla guzel bir sekilde aktarmis.

    Aslinda Gokhan Bacik’in bir kitabi da cikti konuyu daha detayli ele alan: “Contemporary Rationalist Islam in Turkey, The Religious Opposition to Sunni Revival” ama henuz satin almadim.

    Bu konu dipsiz kuyu gibi cok farkli yelpazede cok farkli gorusler var. Bence cesurca akla hitap eden sistematik bir yazi yazmaniz cok istifadeli olabilir. Aklima gelen yonlendirici sorular sunlar olabilir:

    Kuran tum caglarin problemlerini cozmek icin mi indi yoksa sadece vermek istedigi temel mesajlar ile protip bir topluluk mu olusturmak istedi?

    Kuran kitap midir hitap midir? Kitap olarak aktarilmak istenseydi Peygamberimiz zamaninda neden bu yapilmadi? Neden Hz Ebubekir musaflasmaya itiraz etti?

    Kuran’da ki bir ayetten cikarabildigimiz kadar anlamlar mi cikarmaliyiz yoksa Sahabenin anladigi orjinal anlami mi sadece kullanmaliyiz/bulmaliyiz ve bunu nasil yapariz? Su an icin bir Turk olarak Orhun kitabelerini anlayacagimi sanmiyorum, nasil daha eski bir metin olan Kuran’i anlayabiliyoruz/anladigimizi dusunuyoruz?

    Genel olarak Kuran’da bahsedilen olayi oldugu gibi degilde arkasinda yatan prensibi alacaksak bazi gri alanlar olusuyor. Ornegin Kadin haklari, zihar, kolelik, el kesme. Hirsizin elini kesmektense asil maksak ifsa edilen bir ceza vermektir. Bunu bu sekilde uygulamaliyiz gibi. Peki ahkam ayetleri konusunda ne yapmali? Hac Islamiye oncesi de vardi? Cumadan maksat toplanip meseleleri konusmak ti ama bugun ayni islevi goruyor mu Cuma namazi?

    Kurani anlamak icin destekleyici tarihi metinlerin sahihlik problemi (hadis, biyorafi, literatur vb) nasil yorumlanmali? Mucizeler, cahliye donemi toplum algilari ve bu algilarin bilgi olarak aktarilmasi (Cinler, mitolojik anlatilar)?

    Kuran algimizda siyasetin etkisi varmidir (1400 yil icinde) ?

    Belki daha onemlisi gencligin karsi karsiya oldugu deizim ve ateizim akimina karsi Kuran ve Nubuvvet konularina nasil akli mantiki deliller getirebiliriz? Dogru din bilgisi nesillere nasil aktarilmali?

    Yazinizda Basarilar dilerim!

    • İşte kapıyı az bi araladiginizda sırada bekleyen konular. Yazarımız bunu bilmiyor mu? Elbette biliyor ama önemli değil. Mühim olan o zor üçüncü çözümü bulmak değil maalesef. Sadece büyük laf etmek.

  3. Biraz radikal olabilir ama çıkarımlarımı paylaşmak istiyorum, islamın hali hazırda yaşandığını bildiğimiz ülkelere bakarsak durum içler acısı. Herkesin bildiği gibi en fakir ülkeler, savaşların hiç bitmediği ülkeler, cehalet ve suçların en çok olduğu ülkeler islam ülkeleri ne yazıkki. Demekki islamı anlamada be yaşamada sorun yaşıyoruz. Mesela, islamın şartları namaz kılmak oruç tutmak diye başlar ve devam eder. Ama bunu belirleye Rabbimiz değil içtihatla karar veren insanlardır. O içtihat o çağa uymuş olabilir ama bu çağda kesinlikle yeniden yorunlanmalıdır. Mesela bence islamın şartları 1. Yalan söylememek 2. Hırsızlık yapmamak. 3. Haksızlık karşısında ses çıkarmak gibi ahlaki konular olmalıdır. Bunu şuna dayanarak söylüyorum, Allahu Teala, namaz kılmayanı affetmem demiyor ama kul hakkına gireni affetmem diyor. O yüzden bu asırda fert ile Allah arasında olacak ibadetler kişiye bırakılıp adalet, dürüstlük, saygı kavramları üzerinden islamın şartları yeniden yorumlanmalı. İslam ülkelerinden insanlar niye gavur deyip beğenmediği avrupa ülkelerine kaçıyor? Çünkü oralarda bu sosyal konular oturmuş. Adalet ve güven tesis edilmiş. Peygamber efendimizin de en önemli vasfı emin olduğuna göre oturup islamın şartları yeniden yorumlanmalıdır. Okullarda ders kitaplarında kuran kurslarında, adil olma, güvenilir olma, doğru sözlü olma gibi konular islamın şartları olarak işlenmeli. Ama bizim gibi görselliği herşeyin üstünde tutan toplumlarda bu başarılırmı bilmiyorum. Kuranı ezberleyeni hafız diye göklere çıkarıyoruz(Allah hafızlardan razı olsun, yanlış anlamayın) ama manasını ezberleyen yada yoktur, ben de dahil kısa surelerin dahi manasını bilmiyoruz. Dini yaşamak böyle olmamalı, Kurandan bu kadar kopuk olmak çok manasız.Kurandan hüküm çıkarmak bu kadar zor olmamalı, Rabbimmiz okuyup yaşayalım diye gönderdiyse onu komplike hale getiren,insanlar bence. Acilen her bilim dalından insanlardan oluşan bir heyet ayetleri ve hükümleri yeniden yorumlamalıdır. Mevcut durumda ne islam ülkelerinin ne de müslümanım diyenlerin gelecek vadettiği yok. Açlık, fakirlık ve savaşların olduğu ülkelerin dinine kim girmek ister. Ben yabancı olsam ben de istemezdim. Lütfu ilahi olarak bu dinin içine doğduysak, gerekli dönüşümü yapmak da Allahın üzerimizdeki hakkıdır diye düşünüyorum.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin