‘Lineker: 1 – BBC: 0’ maçından çıkarılacak dersler

HABER YORUM | MEHMET ÖZDEMİR, LONDRA TR724

Birleşik Krallık’ta, eski milli futbolcu Gary Lineker ile kamu yayıncısı BBC arasında yaşanan anlaşmazlık kısmen tatlıya bağlansa da konuyla ilgili tartışmalar sürüyor. Gelinen noktada, BBC yönetimi, iktidarın mülteci politikasını eleştiren Lineker’den istediği ‘geri adımı’ bizzat kendisi attı. Sözlerinin arkasında duran ünlü yorumcu ise geçen hafta yapamadığı BBC’deki ‘Günün Maçı’ programına bu akşam geri dönecek.

Medyada, “Lineker: 1 – BBC: 0” başlığıyla yansıtılan bu gelişme, olayı, BBC idari yönetiminin odağında bulunduğu başka bir boyuta taşıdı. Kanalın üst kadrosu, Lineker’in tiviti ile başlayan süreci iyi yönetememekle suçlanıyor. Ayrıca, ‘BBC’nin tarafsızlığı, halktan topladığı lisans ücreti, üst yönetimin iktidarla bağlantısı’ gibi hususlar masaya yatırılırken, kanalın Premier Lig maçlarının yayın hakkını kaybetme riski ortaya çıktı.

Yaşananlar, demokrasi ve insan haklarıyla ilgili bazı sorunlara işaret etse de, bu alanlarda ‘karanlık bir dönem’ yaşayan Türkiye için ibretlik dersler barındırıyor. Zira ‘kamu yayıncılığı, iktidar eleştirisi, ifade hürriyeti’ gibi konularda ‘durulması gereken yer’ veya ‘sağlıklı tartışmaya’ dair ipuçları yakalamak mümkün. Konuyu, bütün taraflar açısından ayrı ayrı ele almadan önce bir hafta süren krizin nereden çıktığını hatırlamakta yarar var.

‘İktidarın kullandığı dil Nazi Almanyası’nın dilinden farklı değil

Muhafazakar Parti hükümeti, önceki hafta, Manş Denizi’nden kaçak botlarla İngiltere’ye gelen göçmenlerin Ruanda veya başka bir ülkeye gönderilmesini içeren yasa tasarısını açıkladı. 24 yıldır BBC’de futbol programı sunan Gary Lineker, tasarıyı Twitter hesabından eleştirirken, İçişleri Bakanı Suella Braverman’ın kullandığı dili ‘Nazi Almanyası’nın diline benzetti. Braverman bu yaklaşımı ‘haksız ve aşırı’ bulduğunu söyledi, çok sayıda iktidar milletvekili Lineker’in BBC ekranlarından alınması için mektup yazdı.

BBC genel müdürü Tim Davie, kanalın etik kurallarına aykırı davrandığı gerekçesiyle Lineker’den özür dilemesini istedi, aksi taktirde programı sürdürmesine izin vermeyeceğini bildirdi. Eski milli oyuncu buna yanaşmadı. BBC spor servislerinin yanı sıra futbol camiası ve kamuoyunun hatırı sayılır bir kısmı Lineker’e destek verdi. Tepkilerin artması üzerine genel müdür Davie geri adım atmak zorunda kaldı. Hafta sonunda yayınlanamayan spor programları için seyircilerden özür diledi.

Açık ara kazanan taraf; Lineker ve insan hakları

Tartışmanın en büyük kazananı, kuşkusuz ünlü yorumcu Lineker oldu. Öteden beri göçmenlerin hakkını savunan, bir ara bazı mültecileri kendi evine yerleştiren Lineker, ‘Ruanda yasası’ diye anılan ağır tasarıyı aynı sertlikte eleştirdi. İktidar, ‘sağcı medya’ ve bazı BBC çalışanlarının tepkisi karşısında duruşunu bozmadı. Dahası, işini kaybetme pahasına  insan haklarından yana aldığı tavrı sürdürdü.

Lineker, yıllık 1,35 milyon sterlinlik sözleşmesiyle BBC’nin en çok kazanan ismi. Bu geliri muhafaza etmek için ‘yanlış anlaşıldım’ deyip geri adım atabilir ve pekâlâ geçen haftaki yayına çıkabilirdi. Ama o parayı değil masum ve mağdur olan insanları, mültecileri düşünmeyi seçti. İngiltere’nin diğer Avrupa ülkelerinden daha az göçmen aldığını ifade ederek sığınmacıların başka yere gönderilmemesini istedi.

Programa tekrar başlamak için varılan anlaşma sebebiyle BBC yönetimine teşekkür ederken bile mültecileri hatırlatmaktan geri durmadı: “Son birkaç gün ne kadar zor geçerse geçsin, zulüm veya savaş nedeniyle evinden kaçıp çok uzaklardaki bir ülkeye sığınmak zorunda kalmakla kıyaslanamaz. Çoğunuzun onların içinde bulunduğu kötü duruma karşı empati duyduğunu görmek iç açıcı. Biz, ağırlıklı olarak hoşgörülü, konuksever ve cömert insanlardan oluşan bir ülke olmaya devam ediyoruz.”

Neticede Lineker, hem sözünün arkasında durup itibarını yükselti, hem insan hakları için bedel ödeyebileceğini kanıtladı, hem de BBC’deki programını geri aldı. Ayrıca ‘bonus’ olarak Twitter’da yeni kullanıcılar kazandı, takipçi sayısını 9 milyona çıkardı.

Spor camiasından müthiş dayanışma örneği

İkinci olarak alkışı hak eden taraf futbol camiası ve spor yayıncıları oldu. Başta Gary Lineker’in program ortakları olmak üzere bütün spor dünyası mükemmel bir dayanışma örneği sergiledi. Geçen hafta sonu Lineker’in ‘özür dilemeden’ program yapamayacağının anlaşılması üzerine aynı yayında düzenli yorum yapan Ian Wright, Alan Shearer, Micah Richards ve Jermaine Jenas kanal yönetimini protesto etme kararı aldı. Birçok futbolcu, maç sonrası BBC mikrofonlarına konuşmayacağını açıkladı.

Protesto o kadar yayıldı ki, hafta sonunda BBC’nin televizyon ve radyo yayınlarının hiçbirinde spor programı yapılmadı. Kanalda spor programı sunan Mark Chapman, Lineker’in döneceği anlaşıldıktan sonraki açıklamada ‘hafta sonu verilemeyen hizmet’ için özür diledi. Chapman, “Tarafsızlıkla ilgili bir tartışmada hepimizin taraf tuttuğunun görülmesi ironiktir ve ilgili herkesin çıkarması gereken dersler olduğunu düşünüyorum.” dedi.

Spor camiasının bu tavrı, sadece ‘çok kazanan ünlü bir ismin yanında durmakla’ açıklanamaz. Çünkü kendileri açısından maddi bir karşılığı olmayacaktı. ‘İnsan hakları’ konusu sadece bir kısmının önceliği olsa dahi tamamının ‘ifade hürriyetini’ savunmak için bu duruşu gösterdiği açık. Ve bu duruş, BBC yönetiminin geri adım atmasını sağlayan en önemli faktörlerden biri oldu.

BBC editöryal kadrosu gazetecilikten taviz vermedi

Kazananlar tablosuna yazılması gereken bir diğer taraf, BBC’nin editöryal kadrosu. Tartışma boyunca hem Lineker cephesinde yaşanan gelişmeleri hem de kanal yöneticileri hakkında ortaya atılan iddiaları tarafsız bir şekilde yer verdiler. Bunlara, BBC Başkanı Richard Sharp’ın Muhafazakar Partili eski Başbakan Boris Johnson’a yüksek miktarda kredi alabilmesi için aracılık yaptığı gerekçesiyle yöneltilen eleştiriler dahil.

Konu, radyo istasyonları ve internet sitesi dahil BBC’nin tüm yayınlarında ayrıntılarıyla ele alındı. Öyle ki, yalnız BBC yayınlarını  takip etseniz bile neler yaşandığına, kimin ne dediğine eksiksiz vakıf olabilirsiniz. Tarafsızlığın ne olduğu ve bununla ilgili konular, kanalın bütün bileşenlerinde uzman konuklarla tartışılmaya devam ediyor.

 

Kaybedenlerin ilk sırasında BBC idari yönetimi var

BBC editoryasının aksine kanalın üst yönetimi kaybedenler tarafının ilk sırasında yer alacak performans sergiledi. BBC eski genel müdürü Greg Dyke’e göre, Lineker, kanal idaresi ile giriştiği mücadeleden ‘5-0’ galip ayrıldı. Üstelik BBC, kendi hakkında, ‘iktidarın baskısı ile önemli bir yayını kaldırdığı’ algısının oluşmasına yol açtı.

Genel müdür Davie, Lineker’i hedef alan siyasi tepkiler üzerine onun BBC etik kurallarını çiğnediğine hükmetmişti. Bu yüzden çeyrek asırdır kanalda futbol yorumu yapan yıldız isme, özür dilemeden programa dönemeyeceğini bildirdi. Kararı, siyasi baskılar sonucu aldığı eleştirilerini ısrarla reddetti. Ama koca BBC’nin hafta sonunu tek bir spor programı yayınlamadan geçirmek durumunda kalacağını hesaplayamadı. Yıllık 159 sterlin abonelik ücreti ödeyen izleyicilerin hayal kırıklığı ve tepkisi karşısında, ‘BBC etik prensiplerini’ bir kenara koydu. Önce onlardan özür diledi, ardından BBC’de sözleşmeli çalışanlar için sosyal medya yönergelerinin yeniden gözden geçirileceğini belirtti. Bu arada ilk kararının doğru ve orantılı olduğu tezini sürdürdü.

BBC eski haber yöneticilerinden Sir Craig Oliver durumu ‘tam bir karmaşa’ olarak nitelendirdi. Lineker’den en başta geri adım atmasını istemenin ‘yanlış bir seçim’ olduğunu söylerken, aslında sosyal medya yönergelerinin değil ‘bu gibi krizlerin nasıl ele alındığının’ gözden geçirilmesi gerektiğini vurguladı. BBC’nin eski başkanlarından Sir Michael Lyons ise “BBC’nin Rusya ve Hong Kong’da muhalefetin şampiyonu olması ve aynı zamanda bu ülkede muhalefete alan bırakmaması mümkün değildir.” yorumunda bulundu.

BBC başkanının, eski başbakan Johnson’la ilişkisi inceleniyor

Öte yandan, BBC Mütevelli Heyeti Başkanı Richard Sharp’ın iktidardaki Muhafazakar Partisi ile yakınlığı yeniden masaya yatırıldı. Sharp’ın göreve gelmeden önce 2020’de eski İngiltere Başbakanı Boris Johnson’a 800 bin sterlin kredi alması için kefil ayarladığı iddia ediliyor. Söz konusu iddialar üzerine geçen ocak ayında kamu atamalarından sorumlu yetkili savcı William Shawcross tarafından inceleme başlatılmıştı.

Bütün bunlara ek olarak, BBC’nin karasal yayın olarak uzun süredir elinde bulundurduğu Premier Lig maçlarını yayınlama hakkını kaybetmesi ihtimali doğdu. Kanalın yılda 211 milyon sterlin ödediği yayın için bu yıl yeni ihale yapılacağı ve son olayların ardından ITV’nin kazanma şansının arttığı ifade ediliyor.

İktidar milletvekili: BBC’nin Lineker’e acınası bir teslimiyeti

Kaybedenler sınıfının diğer üyesi, elbette, insan haklarına aykırı ‘mülteci yasa tasarısını’ Avam Kamarası’ndan geçiren Rishi Sunak hükümeti. Muhafazakar tabanın ‘göçmen karşıtlığına’ güvenen iktidar, tasarıyı, sonraki seçimi kazandıracak adımlardan biri olarak görüyor. Bunun için Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği gibi kurumlarla karşı karşıya gelmeyi göze almış durumda. Hatta geçen yıl mültecileri Ruanda’ya gönderme planını durduran Avrupa İnsan Haklar Mahkemesi’nin kararlarını istediğinde ‘bypass’ edebilecek bir düzenleme üzerinde çalışıldığı söyleniyor. Bu yasa hayata geçerse, sadece hükümetin değil Birleşik Krallık’ın insan hakları konusunda büyük değer kaybetmesi anlamına gelecek.

İktidar, Gary Lineker konusunda da ‘yenilen’ tarafta yer aldı. Başbakan Sunak, her ne kadar Lineker’le ilgili tartışmanın BBC yönetiminin konusu olduğunu ve olayın çözülmesinden memnuniyet duyduğunu ifade etse de partisine mensup milletvekilleri daha sert çözümler istiyordu. Örneğin Philip Davies, BBC’nin kararını “Lineker’e acınası bir teslimiyet” diye değerlendirdi. Eski bakanlardan Jacob Rees-Mogg ise BBC’yi eleştirdi ve kanalın topladığı lisans ücreti için “Son kullanma tarihi geçti.” dedi.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin