YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN
Kovid-19 dünyayı altüst etmeye devam ediyor. Çin’de ortaya çıkan ve küresel bir salgına dönüşerek tüm ülkeleri etkisi altına alan bu virüs, dünyada insanların kurduğu sosyal düzenin ne kadar kırılgan olduğunu göstermesi bakımından sosyal kuramcılar için bulunmaz bir laboratuar oldu, olmaya da devam ediyor.
Ben bu yazıda iki soruya odaklanmak istiyorum:
1) Küresel sistem açısından neler öğreniyoruz?
2) Rejim karakteristikleri açısından neler öğreniyoruz?
Küresel sistemde en önemli aktörler teritoryal ulus devletlerdir. Bu ünitelerce paylaşılmış dünyada her bir ünite (teritoryal ulus devlet) kendi sınırları içinde çözümlerde efektiftir. Küreselleşen dünyada teritoryal ulus devletler ciddi sorunlar yaşamakta. Güvenliklerini ve ekonomilerini küresel etkilere açık alanlar olmaları nedeniyle tek başlarına koruma yetileri giderek azalıyor. Çevresel sorunlar, uluslararası terörizm, yasadışı göç, küresel ekonomik domino etkileri gibi faktörler teritoryal ulus devletlerin operasyonel kabiliyetlerini yetersiz kılıyor. Kovid-19 ilk defa bu tehdidi çok daha somut ve görünür hale getirdi ve tabiri caizse herkesin gözüne soktu. Hiçbir devlet bu sistemde güvenlik üretemediği gibi, küresel operatif yeteneklerinin sınırlı olması nedeniyle efektif bir küresel strateji ve karar alma metodu da yok. Her koyunun kendi bacağından asılacağı bu sistemde dünyanın hiçbir yerinde güvende değiliz.
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Kovid-19 herkese tek bir gezegenin sakinleri olduğumuzu acı bir şekilde gösteriyor. Dahası, küçük farklılıklarımız yüzünden türümüzün devamı bakımından ciddi tehditlere çözüm üretemediğimiz de anlaşılıyor. Devletlerarası (multilateral) bir sosyal evrende, zorlayıcı ve hızlı küresel ölçekte kararların alınmaması, teritoryal ulus devletlerin güvenliğinin altını oyuyor. Hiçbir devlet bu ortamda vatandaşlarının güvenlik ihtiyacını karşılayamıyor. Küresel aksiyon ve politik stratejiler belirleme ve uygulama bağlamında ciddi bir eksiklik söz konusu. Bunun aşılması, önümüzdeki post Kovid-19 döneminin en önemli uluslararası meydan okuması olacak. Devletlerarası modelden ulusüstü modele geçiş yapmak ve federalimsi yapıların oluşturularak bu tür küresel krizlere dünya toplumu olarak tepki vermek çok gerekli. Bugünkü Birleşmiş Milletler (BM) sisteminin geliştirilerek daha ulusüstü bir modelin mimariye eklemlenmesi şart. Zorlayıcı önlemlerin çabuk ve küresel seviyede alınması, Kovid-19 krizinde yapılan birçok yanlışı engelleyebilirdi. Maalesef bugün bu yapı mevcut değil. Mevcut koşullarda virüsün kontrol altına alınamadığı aşikâr! Aynı şey, esasında küresel ısınmada, uluslararası terörizmde, küresel yasadışı göç olgusunda, nükleer kazalarda vs. de ortaya çıkmakta.
İkinci sorumuza odaklanacak olursak; demokratik rejimlerin mi yoksa otoriter rejimlerin mi bu tür krizlerde daha efektif sonuçlar aldığı tartışılıyor. Esasında ben bu ayrım yerine öngörülebilir rejimler ve öngörülemez rejimler ayrımı yapmanın daha nesnel bir kavramsallaştırma olacağı kanısındayım. Şöyle ki; mesela Çin öngörülebilir bir otoriter rejimken, Rusya veya İran öngörülemeyen rejimler. Öngörülebilir rejimler otoriter de olsalar, gerekli rasyonel ve mantıklı uygulamaları yaparak krizde başarı elde ediyorlar. Oysa şeffaflıktan uzak otoriter rejimler, özellikle rakamlarla ve gerçeklerle oynayıp (manipülasyon yapıp!) ciddi riskler alıyorlar. Dahası, virüsün dünyaya yayılmasına elverişli bir kaygan zemin oluşturuyorlar. Demokratik devletler arasında da aynı kavramlarla ayrıma gitmek olanaklı. Mesela ABD ve İngiltere gibi örnekler daha öngörülemez bir profil çizerken, Almanya, İtalya, Güney Kore, Kanada gibi aktörler daha öngörülebilir hareket ediyor. Birinci grup Kovid-19 mücadelesinde daha ciddi zorluklarla karşılaşırken, ikinci grup çok daha başarılı oluyor. İtalya hatalarından öğrendi. Güney Kore ise bir demokratik ülkede yapılabilecek en ciddi önlemleri aldı. Bunlar çok öğretici gerçekler.
Türkiye; tıpkı Rusya ve İran gibi son derece belirsiz, güvenilmez, manipülatif ve şeffaflıktan uzak bir politika izliyor. Bu durum, iki hafta içinde çok yoğun bir enfeksiyon patlaması olarak geri dönecek ve tüm Türkiye toplumunu tehdit edecek.
Bakın açık konuşalım: toplum sağlığından bahsediyoruz. Ailelerin sağlığı bu! Bundan daha önemli hiçbir şey olamaz. Çocukların ve yaşlıların, toplumun zayıf halkalarının sağlığının korunmasından daha öncelikli hiçbir şey olamaz. Bunları söylerken, lütfen nesnel ve önyargısız olarak Türkiye’de olan bitenlere bir bakın, gözlerinizin önüne getirmeye çalışın. Umreden gelen kafileler konusundaki kepazelik ortadayken başka bir argümana gerek var mı? Türkiye, test kitleri bakımından hiçbir hazırlık yapmadı. Ekonomik önlemlerini almadı. Sosyal devlet özelliğini fiiliyata geçiremedi. Ve hepsinden önemlisi, toplumu bilgilendirme işini yapamadı, daha doğrusu yapmadı!
Başarısız devletler terimini duymuşsunuzdur. Bu küresel krizde, karşımıza yeni başarısız devletler çıkıyor. Türkiye bu devletlerin başında geliyor. Bu devletler sadece kendi halkları açısından değil, bölgeleri ve dünya için de ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
Her türlü önlemin alınması hayatiyken ve insanların güvenliklerinin sağlanması öncelenmeliyken, sığ politik tartışmalar ve temel yönetim sorunlarıyla boğuşan bir ülke olarak, Türkiye son derece kırılgan bir konumdadır. Bu rejim artık sadece insan hakları karnesiyle değil, güvenlik sağlama bakımından da asli görevlerini yerine getiremiyor. Sadece ülkesini sevenler değil, hayatını ve ailelerinin hayatını düşünen insanların da bu rejime karşı çıkmaları gerekiyor.
Küresel ve ulusal kapasitelerde, büyük bir kriz kaşıyoruz. Önemli kararların arifesindeyiz. Dünya bugün başka bir gezegendir. Varoluşumuzu devam ettirmek için öngörülebilir yönetimlere ve küresel oyuncu olarak ulusüstü bir dünyaya yelken açabilecek cesaret, kabiliyet ve vizyonda yönetimlere ihtiyacımız varken, bir daha anayasal yönetimi tartışıyoruz.
Bu sınav, sadece belli bir milletin, dinin, bölgenin, iklimin, yaş grubunun veya kültürün problemi değildir. Bu insanlık ailesinin ortak mücadelesidir. Umuyorum Türkiye’de basiretli ve büyük kalpli insanlar bu gerçekleri en kısa zamanda görür ve ülkelerini düzlüğe çıkaracak düşünce değişikliğini başlatırlar.