Kriz bağımlısı Erdoğan…

YORUM | BÜLENT KORUCU 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın giderek yoğunlaşan kriz çıkarma çabalarını nasıl okuyorsunuz? Son günlerin en popüler sorusu bu. “İflas eden işyerini sigortadan para koparmak ya da alacaklıları oyalamak için yakıyor.” Genel yaklaşım bu yönde. Buna katılmakla birlikte elinde benzin bidonuyla yakalandığını ve farklı senaryoların da mümkün olduğunu düşünüyorum. Hatta bence aynı anda birden fazla etken rol oynuyor.

Giriş cümlemden anlaşılacağı üzere bu seçeneği mümkün görmekle birlikte başarısızlığa uğrayacağı kanaatindeyim. Bu at bir yıl önce kazanabilirdi ama şimdi çok büyük yaraları var. Merkez Bankası başkanlarını (Levent Kenez’in dediği gibi) mevsimlik işçi statüsünde çalıştıran bir liderden söz ediyoruz.

BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Başkanlık sistemiyle birlikte bütün kurum ve kişileri sıfırlamak Erdoğan’ın harakirisiydi. Günahı paylaşabileceği bütün keçileri mezbahaya gönderdi. Üstüne üstlük, çok maaşlı bürokratları, bol ihaleli yandaşları ve Saraydaki lüks hayatı ayyuka çıktı. Bu saatten sonra dış güçler ekonomimizi hedef aldı masalını daha az kişiye dinletebilir. Ki anketler de bunu söylüyor. Faizi talimatla indirip dövizi patlattığın hafta, bir de en büyük müşterilerini sudan bahanelerle dükkandan kovarsan, elinde benzin bidonuyla yakalanmış olursun.

Erdoğan, halkı değil rejimini her şeye rağmen finanse eden uluslararası aktörleri tehdit ediyor denilebilir. Tefeci faiziyle borçlanan bir ülkenin batmasını en son onlar ister. Hele de yüklü miktarda yatırım yapmışlarsa… Fakat, Türkiye’yi alacaklarını ödeyemez hale getirenin bizzat Erdoğan olduğunu anlayacak verilere sahipler. Şantaj silahı ters tepecek gibi duruyor. Elçilerini kovduğu ülkelerden para beklemek ham hayal bile değil.

Olasılığı yüksek ikinci senaryo, Erdoğan’ın ülkeyi içe kapatıp Kuzey Kore’ye çevirme niyeti. Hiç kuşkusuz böyle bir ülke hayal ediyordur ancak fazla şansı yok. Taliban’ın dışa açılmaya çalıştığı bir dünyada Türkiye’yi demir perdeyle çevrelemek mümkün değil. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyetlerin payına düşerek dışa kapanan ülkeyi, 2021’de mezarından kalksa Kim Il Sung dahi kuramaz. Refah ve özgürlüğü bir kere tadan halkı aksine ikna etmek zor. Kabil’de yaşayan birinin röportajında şunları dinlemiştim: “Başkent diğer şehirlerden çok farklı, Taliban taşrada kısa sürede sağladığı hakimiyeti burada kuramıyor. 20 yıllık ABD ve NATO işgali insanları görece özgürlük ve refahla tanıştırdı. İnternetin de katkısıyla başka bir hayatın mümkün olduğunu fark ettiler. Ve pasif de olsa direniş var. Taliban da bunun farkında.”

Bence olasılığı en yüksek senaryo Erdoğan’ın psikolojik sorunları. Bir uyuşturucu müptelası gibi kriz bağımlısı portresi çiziyor. Hayatı bir savaş olarak algılayıp, her dediğine tereddütsüz uyanlar dışında herkesi düşman kategorisinde kodluyor. Buna psikiyatrlar hezeyan diyor. Çevresindekilerin bunun parçası haline gelmesi ise paylaşılmış hezeyan. İnsanlar bazen telkinlerini dinlesin diye bazen korku ya da çıkar endişesiyle hezeyanlara hak veriyor. Bir kısmı zamanla hikayeye inanıyor ve hezeyanı paylaşıyor. Büyük çoğunluk tehlikeyi görüyor ancak konuşamıyor zira anında düşman listesine yazılıyor. Hiç kimseyi bulamazsa kendisiyle cedelleşiyor; söylediklerini başkası söylemiş, yaptıklarını başkası yapmış gibi çelişkilere düşüyor. Yalanı çok rahat söylüyor, eylem ve icraatlarını inkar ediyor. (Yatay-dikey mimari açıklamaları tipik örnek) Bu noktada hezeyandan ziyade psikopat silüeti beliriyor.

Sadece Saray ahalisi değil uluslararası aktörler de işlerine geldiği müddetçe bu hezeyanı paylaştı. “Aslansın, kaplansın!” deyip göç dalgasının başına jandarma diktiler. Türkiye’de yatırımları bulunan şirketlerini korumak için hukuksuzluklarını görmezden geldiler. Hezeyan tedavi edilmezse kanser gibi yayılan bir hastalık. Bir zaman sonra pışpışla mesafe alınma imkanı kalmıyor. Erdoğan o sınırı 10 ülkenin büyükelçisini “persona non grata” ilan ederek aştı. Zaten Yunanistan sınırına örülen fiili ve psikolojik duvarla göçmen akını minimize edildi.

Erdoğan için deniz bitti. Ne fiziki ne de psikolojik sağlığı açtığı cephelerde savaşmaya imkan veriyor. Son noktada benim olmayacaksa kara toprağın olsun diye her tarafı ateşe verme ihtimali var. Bürokrasi ve uluslararası destekçiler elindeki benzin bidonunu boşaltmaya uğraşıyor. Ancak kendisini yakacak kadar yakıt bırakıp ateşlemesini bekliyorlar.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. Uluslararası aktörler çıkarları gereği sistemi finanse ediyorlar ama tayyip onların durmasını istedikleri yerde durmak istemiyor. Yani tayyip üzerinden milyonlarca müslümanı kontrol ettiler ama bir tayyipi edemiyorlar. Bence bu hep böyle oluyor. Bir insanı finanse edip onunla çıkar ilişkisi kuruyorlar, hem tayyip hem uluslararası aktörler kazanıyor ama bu ilişkiyi stabil sürdüremiyorlar. Çünkü bir insan kendini çok güçlü görmeye başlıyorsa onun içindeki mekanizmalar değişmeye başlıyor. Nefsi hiç bir hesap vermiyor, büyük saraylarda yaşıyor, kimse ona eleştiri getiremiyor. Uluslararası çıkar ilişkisi kurduklarında tayyipi bıraktıkları yerde bulamıyorlar. Yukarıdaki mekanizmalar onu almanyadan, fransadan bile büyük yapmıştı. Hani içeriden eleştiri getirmeyi geçtik dışardan eleştirenler kim oluyorlar? Nasıl nefsi eleştirebilirler? Nasıl kızabilirler, nasıl hesap sorabilirler. O artık hesap vermekten kurtulmuştur. Artık kimse ona kızamaz çünkü birisi yanlışlıkla sinirlense, sınırsız bir öfke o adama yönelir. Çünkü o sonsuz derece hesap sorulmaktan sıyrılmıştır. Bu mekanizma insani olmadığından yani hiç kimsenin hesap soramadığı bir nefis olmak insani olmadığından, bu kişiyi artık insani kriterler içinde değerlendiremeyiz. O artık ilahlar seviyesindedir. Çarpışacaksa ilahlarla çarpışır. Dünyada ilah kadar güçlü devletler almanya ve fransadır. Hep onların liderleriyle çarpıştı. Fakat aralarında yapılan anlaşmaya sadık kalmayan tayyipti. Diğer liderler belli kurallar altında sıkı sıkı kontrol edilmekteydiler, ama bu hiçbir kural altında değildi.
    Bir insanın kuralları sevmemesi anlaşılabilir. Sürekli uyarı ve cezaya maruz kalacak. Toplumdan soyutlanacak falan. Garip bir şekilde toplumdan kabul gördü. Yani hiç bir kuralı takmamasını toplum bir saygısızlık olarak algılamadı, tam tersine bu davranışını çok sevdi. Bu da toplumun büyük kesiminin kuralları sevmediğini göstermektedir. Ve o liderin kurallardan tamamen muaf olması ve bunu insanlara “bakın ben başardım” diye göstermesi, “müslüman olarak zirveye çıktım. Kimse bana dokunamıyor” demesi insanların kendinden geçmelerine neden oldu. Kendilerinin ulaşmak isteyip de ulaşamadıkları bir makamı temsil ediyordu. İşte insanlar o makamı, hem nefis olarak, hem zirve olarak, hem de sarayda yaşıyor olması nedeniyle hayranlık duyuyorlardı. Tayyipin o makamda kalması demek kendi makam arzularını da canlı tutmaları demek oluyordu. Eğer liderleri giderse, kendi makam arzularını tayyip üzerinden yaşadıkları için, yani o makamda biz yokuz ama bizim gibi gecekondudan gelen biri var diyerek teselli oldukları için, o makamda tayyip üzerinden ellerinden alınacak. O yüzden hiç bir olay onların onu desteklemesini engellemiyor. Hiçbir değer, hiçbir sınır tanımıyorlar, tıpkı liderlerinin tanımadığı gibi.
    Fakat bu sınırsızlık, çıkar ilişkisi bile olsa, sınırlı bir ilişkiyi sürdüremez. Çünkü o hiçbir sınıra gelmez. Bir noktadan sonra kendi çıkarına olan bu uluslararası ilişkileri bile bozmaya kalkabilir. İlginçtir ben onlar bozarlar diye beklerken şahsı çıkar ilişkisini bozmaya kalkıyor. Bir kişinin on kişiye kafa tutması gibi. Bunlar ancak yukarıdaki özellikleri olan ve artık en ufak bir sınırlamaya bile korkunç tepki veren biri tarafından yapılabilir.

  2. Gerek yazıda gerekse yukarıdaki yorumda güç zehirlenmesi yaşamış ve psikopatlaşmış bir karakter analizi var. Bana göre siyasetçileri analiz ederken yapılan en büyük hata onların normal insan olmaları gerektiği ön kabulünde. Halbuki öyle değiller. Özellikle tayyip. Ülkenin en aşağılık ve karaktersiz insanlarını toplayıp presten geçirin, posadan özü ayrılsın. Sonra o özü kaynatıp suyunu nemini buharlaştırın. Geriye özün de özü olarak katı birşey kalır. İşte o son özün özü tayyip 😁 şimdi ölçeğinizi bu tayyibe göre ayarlayın 😂

  3. Bazıları, Tayyip çok iyi bir politikacı. Bu kadar güç topladı, seçim üstüne seçim kazanıyor, yedi düvele kafa tuttu filan diyor.
    Bana göre hepsi yanlış. Tayyip popülist biri ve Türkiye gibi popülizme müsait bir ortamda seçim kazandı, o kadar. Ama eğitimi, psikolojisi, olgunluk düzeyi veya daha doğrusu düzeysizliği ile ölçüyü kaçırıp kendini ve ülkeyi üç bir noktaya taşıdı.
    Eee, sonuç? Kendini seçim kaybetme lüksü olmayan biri haline getirdi. Seçimi kaybederse ülkede yaşama şansı kalmayacak, çoluk çocuğu orada yaşayamayacak. Kaybetmemesi için de koca ülkeyi baskı altında tarihin tabii akışının dışında tutması lazım.
    Bu mu iyi politikacı?
    Türkiye´nin talihsitliği, halkının cahil olması, kanaat önderlerinin de ilkesiz.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin