“Kötülük yapan müslüman cennete, iyilik yapan dinsiz cehenneme mi?”

YORUM | AHMET KURUCAN

(Gelecek Projeksiyonu Serisi 44)

Fıkıh ve güncel sorunlarımız başlığını verdiğim bölümü birkaç örnek ile bitirmiş ve kalan son üç başlıktan biri olan teodise yani kötülük problemine başlayacaktım bu yazımda. Ama yeni açmış olduğum youtube kanalında bir soruya cevap sadedinde yaptığım 9 dakikalık kısa videoda bu sorunu tekrar ele alınca tahmin ettiğim üzere çeşitli eleştiriler arkası arkasına gelmeye başladı. Hem Twitter hem Face hem Youtube hem e-mail hem de şahsi telefonuma gelen karşıt düşünceler bende Gelecek Projeksiyonu serisinin fıkıh ve güncel sorunlar bölümüne bunu da ilave etmem gerektiği düşüncesini oluşturdu. Çünkü kendi oğlum dahil birçok gencimizden duyduğum bir soruydu bu yıllardan beri.

Belki uzun uzadıya olacak ama sabrınızı suistimal etse de yazılı olarak bunun kayda geçmesi için konuyu etraflıca ele alacağım. İşin aslı birkaç hafta boyunca okuyacağınız bu makaleyi 3 yıl önce kaleme aldım ama yayınlamadım. Sebebini aşağıda okuyacaksınız. Şimdi o makalenin giriş kısmı ile sizi başbaşa bırakayım, bir sonraki yazımda 3 yıldan bu yana yapılan itirazları da içine alacak şekilde gerekli güncellemeleri yaparak  konuya başlayacağım.

6 Ağustos 2019 günü Erkam Tufan Aytav ile yaptığımız söyleşi “Erkam Tufan’la 30 Dakika” adlı youtube kanalında yayınlandı. Programda konuşacağımız konu ana hatları ile belliydi. Erkam Bey bana sosyal medyada gördüğü soru cevap tarzında bir metni gönderdi ve “sadece bunu soracağım” dedi. 29 dakikalık programın yayınlanmasına müteakip lehte ve aleyhte çok tepkiler geldi. Programa başlık olarak “Kötülük yapan Müslüman cennete, iyilik yapan dinsiz cehenneme mi?” konulması izlenme oranını etkilediği kanaatindeyim.

Gelen tepkileri şöyle sıralayabilirim. İlk tepkiyi birkaç tweet ve ardından 34 dakikalık video programı ile M. Sacit Arvasi Bey verdi. İkinci tepki değerli arkadaşım Prof. Dr. Ayhan Tekineş’den geldi. O Erkam Tufan ile aynı konu üzerinde söyleşi yaptı.  48 dakika sürdü program. Üçüncü olarak bunu tıp doktoru olduğunu öğrendiğim Abdullah Tekin isimli bir zatın 3 serilik videosu takip etti. Yüksel Çayıroğlu’nun 31 sayılık sıralı tweetleri izledi bütün bunları. Twitter ve youtube’da izleyicilerin yazmış oldukları yorumlarla, telefon, e-mail ve benzeri aktüel iletişim vasıtaları ile bana ulaşan ve düşüncelerini ifade eden kişilerden takdirler ve tepkiler geldi. 

Öncelikle yapılan itiraz, gösterilen tepkiler, dile getirilen karşıt düşüncelerden zerre kadar rahatsızlık duymadım. Duymam da. Kamuya açık, bütün dünyadan izlenebilecek bir platformda konuşuyorsunuz. Burada dile getirdiğiniz düşüncelere hem de aynı zeminde karşıt düşüncelerin seslendirilmesi, eleştirilerin getirilmesi, takdirlerin iletilmesi kadar tabii bir şey olamaz. Bu açıdan “niye açıktan cevap veriyorsunuz ki, yüz yüze görüşseydiniz” türünden yapılan itirazların doğru olduğuna inanmıyorum. Hele günümüz dünyasında bir insan muhtemel tepkileri, geri dönüşleri, itirazları göğüsleyemeyecekse düşüncelerini kamu ile paylaşmamalı, paylaşıyorsa da bunlara hazır olmalı.

Ayrıca söz konusu olan mutlak bilgi değil ki itiraz edilmesin. Mutlak bilgi Allah’a aittir. Beşere ait her türlü bilgi üretilmiş bilgidir, teoridir, içtihattır, şahsi görüştür, kesinliği yoktur, dolayısıyla doğrulanmaya da yanlışlanmaya da açıktır. Müsademe-i efkâr bu bağlamda hakikatin ortaya çıkmasına sebebiyet verecek en önemli faktördür. Namık Kemal, Ziya Paşa, Tevfik Fikret, her üçüne de izafe edilen söz ne güzeldir: “Müsademe-i efkârdan bârika-yı hakikat tecelli eder.” Kaldı ki İmam Azam’ın talebelerinin kendisine yaptığı itirazları, kurucu imamların birbirleriyle olan çetin münazaralarını düşününce özgürlüğü, eleştirel düşünce diye bugün göklere çıkartan bizler, aynı şeyler bizler için söz konusu olduğunda rahatsız olursak bu çifte standart olmaz mı?

Yalnız meselenin şahsileştirilmesi doğru olmaz ve olmamalı. Ortada dile getirilmiş, eksik ya da fazla, doğru ya da yanlış bir düşünce ve bir görüş var. Müzakere, tartışma bunun üzerinden yürümeli. Yoksa insanların çeşitli vasıfları ya da sosyal hayattaki aidiyetleri üzerinden değil. Bu en hafif tabirle ile ayıp olur.

Benim ifade kabiliyetimin kifayetsizliğinden dolayı meydana gelen yanlış anlaşılmalar, niyet okuması da denebilecek yorumlar, söylemediğim şeyleri söylemiş gibi kabullenip onu merkeze alan itirazlar ve doğru anlaşılmış olmakla beraber söylediklerimden hareketle yapılan değerlendirmeler olduğu için o programın bana bakan vechesiyle özetini ve ne dediğimi bir kez daha ifade edeyim. İzlemeyenler, izlemek için 29 dakikasını harcamak istemeyenler vardır belki de.

Girişte bahsettiğim ve yayının başında Erkam Beyin sosyal medyada gördüm diyerek anons ettiği metin şu:

“-Adam Müslüman 5 vakit namaz kılıyor ama çocuk taciz ediyor. Ölürse nereye gider?

-Cezasını çektikten sonra cennete.

-Peki adam dinsiz açlıktan ölecek çocuklara yardım ediyor iyilik yaparak ölüyor nereye gider?

-Cehenneme

-Neden?

-Çünkü Müslüman değil.” Bu soru-cevabı paylaşan kişi sonunda bir cümle ile şu değerlendirmeyi yapıyor: “Alın cennet sizin olsun!..”

Sorusu ve cevabı ile çerçeve alabildiğine net. Çocuk tacizcisi bir Müslüman veya açlıktan ölecek çocuklara yardım eden, hiçbir dine inanmayan, literatürdeki adıyla ateist ya da kafir kişi öldükten sonra nereye gidecek?

Ben iyi bir gazetecilik örneği sergilenerek ‘Kötülük yapan Müslüman cennete, iyilik yapan dinsiz cehenneme mi?’ başlığı ile verilen 29 dakikalık o programın sonunda bu sorunun cevabını iki kelime ile verdim: “Allah bilir.” 

Ama bazıları tıpkı yukarıdaki cevapta olduğu gibi “küçük çocuklara cinsel tacizde bulunan Müslüman belki de cezasını çektikten sonra sırf Müslüman olduğundan dolayı cennete, davranışları ile iyilik meleği tanımını hak eden bir insan da sırf kafir olduğu için cehenneme gidecek” diyor. Programda ben bu görüşe katılmadığımı açıkça ifade ettim. Bunun Allah namına hüküm vermek olduğunu söyledim. 

Sonra? Sonrası malum. Yukarıda ifade ettiğim karşıt görüşler dile getirildi. Hatta açıkça ifade edeyim, dikkatlice izler ve dinlerseniz ilk tepkiyi veren Sacit Hoca kelami görüşlerin özetini yaptıktan sonra benim dediğimden farklı bir şey söylemedi. Kategorik olarak kafirlerin cehenneme gideceğini ifade etti önce ama ardından “fert fert kimin nereye gideceği hakkındaki hükmü Allah verecek” dedi. Ben de farklı bir şey demedim. “Allah bilir” ne demek? Aramızdaki tek fark, usul ve üslup.

O program özelinde bir eleştiri ve özeleştiri yapacak olursam; eleştirim Erkam Tufan Aytav’a. 29 dakikaya sıkıştırılmış bir program da gazeteci kimliği ile hemen sonuca gitmek istemesi ve benim sonunda söyleyeceğim “Allah bilir” yorumumun temeli sayılabilecek alt yapıyı yapma imkânı vermedi. Defalarca sözümü kesti, ‘sadede gelelim’ dedi. Kendi zaviyesinden haklıydı da. Ama bu durum benim düşüncemi temellendirmeme imkân tanımadı. Gerçi bunu daha program teklifini kabul etmeden fark edip kendisi ile paylaşmam ve en azından programın daha uzun bir sürede yapılmasını teklif etmem gerekirdi. Zira söz konusu olan 14 asırdır devam edegelen bir paradigmaya rağmen dile getirilen bir görüş olacaktı.

Bu temellendirme meselesini biraz daha açıp ilk özeleştirimi yapayım: mademki bir paradigma değişikliği söz konusu olacaktı söyleyeceklerimde, öyleyse usul diliyle konuşmalıydım. Kelam ilmindeki amel-iman münasebetini merkeze koyarak izahlara başlamalıydım. İtikadi mezheplerin başat konusu olan “Amel imanın bir cüz’ü, parçasıdır ya da değildir” tartışmaları üzerinden konuyu izah etmeye çalışmalıydım. Fetret devri kavramı etrafındaki görüşleri özetlemeliydim. 

İkinci özeleştirim, programın bütünlüğü içinde ben amele, eyleme, davranışa daha fazla yer verip imanın nezdi uluhiyet katındaki yerini, olması gerektiği ölçüde ifade etmedim, edemedim. Belki de yukarıda saydığım sebeplerden dolayı program atmosferi bunun sebebi oldu. Bu gerçeği programı yeniden izlediğimde daha net bir şekilde gördüm.

Üçüncü özeleştirim ise, “Allah bilir” yorumumu temellendirme sadedinde kullandığım Nisa 123 ve 124. ayetini neden seçtiğimi tam anlamıyla anlatamadım. Özellikle ayeti kerimede yer alan “ve hüve mü’minün/mümin olarak” kaydının o kontekst ve konsept içindeki manasını tam veremedim. Halbuki ben o ayeti Müslüman, Yahudi ve Hıristiyanların “cennete biz gireceğiz” şeklindeki temennileri üzerine indiğini ve bu zeminde Allah’ın nihai hükmü kendisinin vereceğini ifade ettiği için seçmiştim. Böylesi bir konseptte “ve hüve mü’minün” cümlesine “müslüman olmak” şeklinde tercüme etmek ayeti sebebi nüzulünden bağımsız ele alırsanız verebilecek bir manadır. Bu ise ayeti hem mana hem muhteva hem de maksadının dışına çıkartmak demektir.

Gelelim, şimdiye kadar bu açıklamayı kamuya açık bir şekilde neden yapmadığıma? Yapmadım çünkü imani meselelerin medar-ı münakaşa şeklinde tartışılmasını caiz görmeyen bir kültürün çocuğuyum. Yeri tam da burası olmasına rağmen, bırakın zikretmeyi hatırlamaktan dahi imtina ettiğim ifadelerle yapılan tenkitleri duyunca ve bunun sebebiyet verdiği kamplaşmaları görünce, vereceğim cevabın tansiyonu daha da artıracağı, kamplaşmaları hızlandıracağı endişesini taşıdım. Bununla beraber dar dairede, zoom vesilesi ile yapılan sohbetlerde yukarıda ifade ettiğim eleştiri ve özeleştirileri de zikrederek düşüncelerimi o programda yapamadığım temellendirmeleri de yaparak daha geniş bir şekilde ele alıp anlattım.

Şimdi, detaylarına inip tek tek itiraz noktalarını anlatmadığım karşıt düşüncelerin hepsini zihnimde canlı tutarak onların bütününe de cevap olabilecek tarzda meseleyi ‘Kötülük yapan Müslüman cennete, iyilik yapan dinsiz cehenneme mi?’ dar dairesinden çıkartıp ama onu da içine alan daha geniş bir daireye taşıyarak asırlardır sorulan “Gayrimüslimler cennete gidecek mi?” sorusunu müstakil olarak ele alacağım. 

Devam edecek.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

29 YORUMLAR

  1. Bu konuyu bu kadar uzatmanin bir anlami var mi?
    Tevhid uzerine imanla olen bir kisi, Allah cc in garantisi altinda eninde sonunda cennete girecektir. Ama bu ‘tevhid’ oyle cok da kolay olmasa gerek. Allah cc Kur’an’da “onlar Allah’a şirk kosmadan iman etmezler” ve baska bir ayette “Mu’min olduk demeyin, belki Musluman (teslim olan) deyin; zora iman kalbinize henuz oturmadi” (seklinde meali verilebilir) diyor. Yani, bir insanin adi Ahmed, Mehmed, hatta Muhammed oldu diye cennete girmez, ama adi John da olsa tevhid uzerine hakiki imani varsa, cezasini cektikten sonra (eger lutfuyla Allah cc affetmemisse) cennete girer.

    Iman etmeyen ama kedisine, kopegine ve yazarin tabiriyle iyilik melegiyse (bu da cok goreceli bir ifade) cehenneme mi girecek? Evet, eger Allah’in ortaya koydugu kistaslar cercevesinde bir imana sahip degil, ya da Ustad Bediuzzaman’in, imam Eş’ari’ye dayandirdigi ‘ehl-i fetret’ kistaslari icerisine de girmiyorsa (ki Ustad hz leri bile bu konuda Allah-u âlem kaydini dusuyor), girecegi yer ebedi cehennemdir.
    Cennet ve cehennem senin benim degil ki kimin gireceginin kistaslarini sen ben koyalim. Ayni zaviyeden, kimin nereye gidecegini Allah cc en azindan amiyane bir adamin da anlayacagi acidan acik etmeden bu âdil bir imtihan olur mu? Peygamber bosa mi geldi? Bosuna mi bu zorluklara katlandilar.

    Zâlim, kagit demek olmadigi icin, alimler haccac-i zalim hakkinda ‘’kafir’dir diyememisler. Ama bir adam aciktan Allah’i inkar ediyorsa, ya da iman etme yonunde hicbir niyet ve talebi yoksa, Allah cc niye cennete koysun? Sanki, yaptiklari iyilikleri kendisi mi yaratiyor? Belki iyilik niyeti varsa, Allah cc onlarin karsiligini bu dunyada veriyorsa?

    Ilahi Ahmet Hoca! Sen bu durumlara dusecek adam miydin? Hakikaten, Allah sonunumuzu hayreylesin diyorum.
    Hayirli Ramazanlar olsun!

      • la Edri deyip kendini açık etmeden fikirlerini anlatabiliyorsun. ama son paragrafta kendini bir şey zannedip Ahmet hoca’ya Bu şekilde hitap etmen seni bir zavallı durumunu düşünüyor farkında ol. Ahmet Hoca’dan Allah razı olsun taşın altına elini koyuyor olumlu olumsuz eleştirileri de açık

        • Hakkın hatırı senin, benim, A. Kurucan’ın hatırından da âlidir!

          Zavallı? Kime göre, neye göre😉, sayın kimliği çok açık Abdülkadir?

    • La edri! Ne lafını uzatmışsın be, anlamazmısın? Aşağıdeki kesiti olumadın mı?
      “..Kategorik olarak kafirlerin cehenneme gideceğini ifade etti önce ama ardından “fert fert kimin nereye gideceği hakkındaki hükmü Allah verecek” dedi. Ben de farklı bir şey demedim. “Allah bilir” ne demek? Aramızdaki tek fark, usul ve üslup…”

  2. “Allah bilir” cümlenizden çıkardığım sonuç, Müslüman olmayan biri de fetret sayilan durumda ise cennete gidebilir. Benim kizim da 11 yasinda arkadaşının cehenneme gideceği düşüncesi onu üzmüş, bende uzunca fetret donemini anlattım, öyleyse yagni iyi biriyse muhtemelen Allah onu cennete kor dedim, ellerini dua eder gibi kaldirdi Oh! Oh! Çok şükür, çok rahatladım dedi.

  3. İslam Ansiklopedisi’nin fetret bahsinden anladığım kadarıyla sorunun cevabı “Allah bilir”. Şöyle diyor özetle:

    Akaid ve kelâm literatüründe fetret daha çok, bir peygamberin ortaya koyduğu, tahrife uğramamış bir davetle karşılaşma imkânından mahrum kalan insanların dinî sorumluluğu açısından üzerinde durulan bir kavramdır.

    İster İslâm öncesi dönemde ister İslâmî devirde yaşamış olsun, peygamber davetinden hiçbir şekilde haberdar olmayanların dinî sorumluluğu hususunda ileri sürülen görüşleri dört noktada toplamak mümkündür:

    1. Fetret ehli putperest, müşrik, hatta tanrıtanımaz bile olsa dinî bir yükümlülük altında bulunmadığından âhirette kurtuluşa erecek ve cennete girecektir.

    2. Fetret ehli Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak, ayrıca akıl yürütmek suretiyle bilinebilecek olan iyi fiilleri yapmak ve kötü fiillerden kaçınmakla yükümlüdür.

    3. Fetret ehlinin durumu âhirette yapılacak bir imtihandan sonra belli olacaktır.

    4. Fetret ehli cennete veya cehenneme girmeyecek, dirilişin ardından hesaba çekilecek ve cezaları süresince mahşer yerinde azap gördükten sonra hayvanlarla birlikte yok edilecektir.

    Kaynak: https://islamansiklopedisi.org.tr/fetret

  4. Irdelemeye, dusunmeye alismak, ozellikle bircok konuyu baskalarindan dinleyerek ogrenen boyle bir topluluk icin vakit alacak ve zor birseydir.

    Bu tip sorgulamalari yapmaya basladiginiz icin tesekkurler. Daha ileri boyutlardakini de bekliyoruz.

  5. Ikimiz de iki saglam bilgi var: 1- Allah kimin cennete gidecegini, kimin cehenneme gidecegini tanimlamis. 2- Kimsenin ne olacagini bilemeyiz, cehennemlik vasiflarini haiz biri Müslüman olarak ölebilir. Cennetlik vasiflarini haiz biri de imansiz olarak ölebilir. Allah tanimlamalar yapsa da, biz o tanimlamalardan yola cikarak aktüel durumu böyle diye birilerini cennete, birilerini cehenneme gönderemeyiz.
    Öyleyse bizim diyebilecegimiz kisaca sudur: Müslümanlar, Müslüman olarak dogduklarindan dolayi tasidiklari sorumluluklar dolayisiyla cennete veya cehenneme gidecekler. Iman etmeyenler veya gayrimüslimler ise cehenneme gideceklerse eger bu da onlarin bu sorumsuzlugundan olacak.
    Dolayisiyla mesele Müslüman olmak veya olmamak degil.
    Bu mesele bu kadar basit ve kisa anlatilabilecekken neden bu kadar uzatiliyor ve kiskirtici ve plakatif bir sekilde dikkatlere sunuluyor anlamak mümkün degil.
    Efendim, cocuklar soruyormus, falanmis filanmis gecelim bunlari. Teslim edelim ki Bati bizi baya sarsmis. Jön Müslüman olma yolunda ilerliyoruz ya hayirlisi bakalim.

  6. Ahmet Kurucan hoca önemli bir konuya değinmiş. Belki Bunda Amerika´da yaşamasının etkisi var. Türkiye´de yaşasaydı bu konuda daha farklı düşünebilirdi.
    Benim konu ile ilgili notlarım şöyle:
    1. Ta küçüklüğümden beri birileri neden ebedi cehenneme gidecek anlamadım. Hele bu insanların başkasına kasten ve bilerek bir kötülüğü de yoksa. Bu konu aklıma geldikçe hep canim sıkılır, üzülürdüm.
    2. Deniyor ki, Müslüman imanı olduğu için günahı olsa da cennete gidecek, sadece önce günahı ölçüsünde yanacak. Müslüman olmayanlar ise, ister Hıristiyan ister inançsız olsun cehenneme gidecek, iyi amelleri olsa bile. Çünkü doğru iman etmemiş. Kurtulması için aklı ile Allah´ı bulması gerekirmiş.
    İyi de, bu akıl ile Allah´ı bulmak o kadar kolay mı? Bugünkü – klasik inanca göre eninde sonunda cennetlik olan – Müslümanlar ne kadar aklını kullanıyor ki, başkalarından biz aklını kullanmasını, aklını kullanarak Allah´ı bulmasını bekliyoruz? Adamlar gözlerinin önündeki bu dünyaya ait şeyleri görmüyor ki, bırakın aklını kullanarak birtakım metafizik hakikatleri bulsunlar.
    Bugünkü sıradan Müslümanları düşünün. Sırf doğduğu kültürden dolayı Müslüman olmuş. Bu özellikteki insanların başka kültürlerin içine doğsalar akıllarını kullanarak Allah´ı bulma ihtimaline inanıyor musunuz?
    Bir de kendinizi başkasının yerine koyun. Bugünkü Müslümanlara bakıp da hangi gerçeği bulacaklar? Müslümanlar gerçeği buldular ise neden her alanda geri kalmış durumdalar?
    3. Bence bu mesele risk taşıyan bir konu. Geniş düşünseniz Müslüman ülkelerdeki insalar sizi anlamaz, dinden çıktığınıza bile hükmedebilir. Dar düşünüp cennete Müslümanların tekeline alsanız, Batılı ülkelerde uzun vadede marjinal bir tarikata dönüşme kaçınılmaz olabilir. Kendi çocuklarınızı bile tutamayabilir ve kaybetme riski ile karşı karşıya kalırsınız…
    Eğer Allah bu kadar rahman ve rahimse, şefkatini sadece Müslümanlar ile sınırlı tutacağı aklıma siğmiyor.

  7. Efendimiz(sas)’in dedesi Abdulmuttalib (asil adi Şeybe) de öldukten sonra amcasi Ebu Talib onu koruyup kollamisti. Bu kollama oyle boyle bir kollama degil, uc bes sene de degil- nerdeyse 40 sene. Dusunun ki sizi Erdogan derdest edip iceri tikip kodese atmak, hatta orda oldurtmek istiyor, ama sarayinin dibinde oturuyorsunuz ve size dokunamiyor. Boyle bir koruma sagliyor Ebu Talib (tabii gercekte koruyan Allah cc). O kadar iyiligi var yani.

    Simdi tum insanlarin iyiligini toplasaniz belki, insanlik âleminin ser tâcina yapilan bu iyilik(lerle) boy olcusemez. Amma velâkin, Ebu Talib bir turlu iman etmedi, yegeni Hz. Muhammed (sas)’in getirdigi tevhid akidesine. Olurken de “ Abdulmuttalib’in dini uzerine” dedi son nefesinde.

    Bir gun Hz. Abbas(ra) ile mevzu olunca, efendimiz Hz. Muhammed (sas), Ebu Talib’in cehennemlik oldugunu, ama onca iyilik niyet ve talebinden dolayi da cehennemin en hafif tabakasinda olacagini soyluyor.

    Simdi ey ahali ve ey yazar! Siz Hz. Muhammed (sas)’den daha mi iyi biliyorsunuz? Yapmis oldugunuz, sevgi pitircikligi gibi kulaga hos helen bu hareketinizle nasil bir hakaret icinde oldugunuzu anlayabilecek vicdani safliga sahip misiniz?

    Size ne oldu boyle ki, bu kadar karardiniz? Eger Allah’tan ve peygamberden ve getirdigi dinden utaniyorsaniz, kimseyi tutan yok. Ilan edersiniz yeni dininizi ve doktrininizi, eyvallah! Yeter artik, âlim kisvesi altinda cahil halki iyice zivanadan cikarmaya.

    Ilgilisi varsa dinlesin, hocaefendiden:
    https://youtu.be/Jus0vbOM1ow

    Radina billahi Rabbe, ve bil Islami dînâ, ve bi Muhammedi Resulâ! (Sas)

    • Ebu Talip, dini anlatabilecek zirve insana (s.a.v.) muhatapti. ve bu muhatapliktan istifade edemedi. günümüz müslümanlarının ekserisi temsil yoksunu. Birilerinin hidayetine yardimci, vesile olma derdi kaç müslümanda var? Akif in belki yüzyil once söyledigi “müslümanlik galiba göklerdedir” misrasini unutmayalim.

      Youtube da vardı. Avusturalyali bir kisi dinleri tanimak istiyor, ve araştiriyor. müslümanliği arastrilabilecek bir inanç kategorisine dahi almiyor başta. imaj bu maalesef.

  8. Sonuc: Imani meseleler müzakere yolu ile anlatilmaz! Münasaka yoluyla hic anlatilmaz! Cok Hocaefendiler türettiniz son zamanlarda: Erkam tufan hocaefendi, Mehmet Efe Caman Hocaefendi …Senin dediginin de önemi yok, belki böyle seylere Nefsin karisiyor! Risale-i Nur bu konuda ne diyor?
    Yillardir Ebu Talib Iman ettimi meselesi bosuna mi konu oluyor! Efendimiz duymadim diyor Kelime-i sahadeti.

    1- Gelelim kötülük yapan müslümana: Binbir cesit kötülük var ve ihtimali var bir, iki cocugu istismar ettiginde diyelim 20 yasindaydi ve sonra 25 le hakiki tevbe etti ve hayat boyu pismanlik ve azap duydu konusu ayri (Hukiki cezasi ayri bu dünyada!), Namaz kiliyor ama hayatinin sonuna kadar cocuk istismar ediyor ayri! O Namaz kabul oluyormu ve o kisi batinnen müslümanmi o ayri veyahut Allah bilir.
    2- Fetret devri: Günümüzde hakiki manada ulasmadigi icin olabilir. Risaleler ne diyor! Allah bulma icin caba sarf ediyormu? Hiristiyanmi sirk kosmadan? Iyiligi ne icin yapiyor? (Riya, vicdan rahatlatma …niyeti ne? Mesela bu Amis ve Melonitlerin durumu?
    3-Allah bilir tabiki, yalniz Allah adaletle hükmeder. Nasilki, Islami hakiki manada duymamis ama Allah inanci olup iyilik yapan ve kötülükten kacinan insani Allah bilr.
    4- Risaleler: Müminlerde Kafir sifatlari ve Kafirlerde de mümin sifatlari olabilir, bu ama Kafiri mümin, müminide kafir yapmaz! Zahiren tabiki. Kalbleri en iyi Allah bilir!
    5- Ebu Cehillerde Allah a inaniyordu ama kanunlari tanimiyordu, yalniz sirk veya cikarlari dogrultusunda hareket ediyorlardi.
    6- En büyük ve afolunmayan Günah Allah inkar veya Sirk degilmi? Kul hakkininda hesabi ayri, o baska

    …..

  9. Biraz sunada benziyor bu sorular: 1- Allah insani mükemmel yaratti, ozaman kalbimiz niye 80-100 yil dayanabiliyor? Niye 1.00000000000. yil calisacak Kalb yaratamazmi? Cevap: Hikmet.
    Niye cüzi Aklinla, belli bir dairenin disindakini anlamayacagini bildigin halde, sonsuz karmasik olani anlamak istiyorsun! Burdaki vasat belki bundan uzak durmadir.

    Erdogan seytana cok iyi hizmet ediyor, daha önceden böyle sorular olmazdi.

  10. Cennet bir tesvik, cehennem de bir tehdit. Allah´i merak etmeden, hakikati aramadan yasamak elbette bir tehdidi hak eder. Ama biz yine de “Allah bilir” diyoruz di mi! Cünkü kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür, kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür. Bir besindeki mineral kana karisiyor da, bilmem hangi organa gidiyor, orda bi ise yariyor veya besindeki bir kanserojen bilmem hangi hücrelere hücum ediyor da orayi tahrip ediyor. Inanmanin, inanip hakkini vermemenin, inanmamanin, inanmayip insan olmanin da mutlaka bi yerlerde yaptigi veya yiktigi seyler var. Bunlari biz insanlar olarak söyle olacak böyle olacak, sen sirati gectin, sen atesi boyladin deme imkanimiz yok. Ama cennet ve cehennem var, oralara götüren belli ameller var. Bunlarin tesvik ve tehdit adina söylenmesi gerekiyordu ve söylendi. Sürekli her seyi bükmenin alemi yok.
    Müslümanin hem kendini hem de müslüman olmayanlari cehennemden kurtarmak gibi bir görevi var. Cennet-cehennem meselelerini asrin en büyük meseleleriymis gibi masaya yatirmak akil kari degil.

  11. Ebu Talip, dini anlatabilecek zirve insana (s.a.v.) muhatapti. ve bu muhatapliktan istifade edemedi. günümüz müslümanlarının ekserisi temsil yoksunu. Birilerinin hidayetine yardimci, vesile olma derdi kaç müslümanda var? Akif in belki yüzyil once söyledigi “müslümanlik galiba göklerdedir” misrasini unutmayalim.

    Youtube da vardı. Avusturalyali bir kisi dinleri tanimak istiyor, ve araştiriyor. müslümanliği arastrilabilecek bir inanç kategorisine dahi almiyor başta. imaj bu maalesef.

    • Meselenin ozu su ki: bir insan dinsiz olsa ama iyilik melegi olsa da cennete giremeyecek mi; tersinden soylersek ‘cehennemlik’ mi?

      Ebu Talib ornegi bu zaviyeden verilmis bir hatirlatmaydi. Hani deniyor ya, bu dunya bir imtihandir! Imtahani nasil gececeginize dair kistaslar belli olmadan bu adil bir imtihan olur mu? Allah’in Âdil ismiyle uyusur mu?

      Allah cc, dememis ki, siz kullarimin begendigi, hosuna giden kisileri cennete koyacagim; ‘Bana şirk kosmayan kullarimi koyacagim” demis. Eger Kur’an’in hakiki Allah kelami, Efendimiz Sas’in de hakkkaten onun kulu ve elcisi olduguna iman ediyorsak, insan biraz urpermez mi yahu?
      Elbette Allah her seyi bilir! Bize de hem Kur’an’inda hem Resulunun ve ashabinin hayatlarinda, hem de harika muctehid imamlarin yorumlariyla oyle harika bir din cikarmis ve her asirda da yine muctehidlerle onu destelemis ki, nerdeyse igne ucu kadar bos yer kalmamis, hakkinda bir hukum bulunmayan. Mesele bu hukumlerin eskilerde olusu, simdiki modern hayata uymuyor olusu vs degil; bizlerin eneleri, nefislerinin azginlasmis olmasi. Isimize, hosumuza gitmiyor diyomuyoruz da, kivirtiyoruz da kivirtiyoruz!

      Istiyoruz ki, din dedigin, tanri dedigin, bizim gelir gecer orflerimize gore hukum versin, bizi zorlayacak seyler soylemesin, hatta acikinca onlari yiyebilelim! Cahiliye Araplarindan cok da bir farkimiz yok yani!

  12. Mevlana Celaleddin-i Rumi’ye atfedilen bir sozde ne diyordu hazret:
    “İnandığın gibi yaşamazsan,
    Yaşadığın gibi inanmaya başlarsın!”

    Olayın özeti budur! Merkezdeki ufak kaymalar, ki Üstad Hz. buna her günahta küfre giden bir yol vardır diye uyarıyor, zaman içerisinde itikadı kökten sarsacak zelzelelere yol açıyor.

    O yüzden hep söylenmiş ve hepimiz için geçerli:
    “Rabbimiz! Bizlere hakiki iman nasip et, ve kalblerimizi katında makbul olan İslam dini üzerine sabit kıl ve huzuruna da sağlam ve razı olduğun bir imanla çıkmayı nasip et”!

    Bunca olan hadiseler bizi bu dünya hayatının aldatıcılığından yüzçevirtememiş ise, vay hailimize!

    “Ve mâ hayatüddünya, illâ metağ-ül ğurur!”

    Değer mi, nefsimizin hoşuna giden şeyleri yüce Allah’ın cc ve sevgili resûlünün bildirdiği hakikatlerin üstüne bindirip hem dünyada hem de ahirette rezil olmaya?

    Efendimiz sas Hz. Ömer ra’a ne demişti:
    “Ya Ömer! Allah’ı ve beni, nefsinden öte sevmedikçe tam iman etmiş olamazsın”

    Yani ‘bana göre, benim aklıma yatmıyor, bu devirde de böyle olur muymuş vs vs” değil; Allah ve resulu bu konuda ne buyurmuş! Efendimizin mirasçısı büyük müçtehidler/âlimler bu konuda ne demiş( Kur’an ve sünnete dayanarak)?

    Herkeste ma’şallah firavununkiyle yarışacak bir ene, utanmaz bir dil, sıkılmaz bir surat!

    Bazen insan hakikaten hayret ediyor!

    • “Aklıma yatmıyor” demenin firavunlukla ne alakası var? Kanaatlerimizi aklımızın süzgecinden geçirmeyeceksek, neye göre oluşturacağız? Böyle bir kanaatin veya imanın değeri ne olur? Dini alanda aklımızı devre dışı bırakacaksak bu suistimallere yol açmaz mı? Bir süre önce bir tarikatta müritler köpek olmuş, dört ayak üstüne şeyhlerine yaklaşıyordu. Bunu geçtik diyelim, siyasi iktidarların insanların inancını suistimal etmesine nasıl karış çıkacak insanlar?
      Gelelim geçmişte İslam alimleri her şeyi düşünmüş, her sorunun cevabını vermiş, iğne ucu kadar boş yer kalmamış meselesine. Eğer bu doğru ise, bugün ilahiyat bilimine veya diğer bilim dallarına ne gerek var? Hepsini kapatalım. Nasıl olsa hayatta en önemli mesele iman meselesi, bu konuda da İslam alimleri zaten her meseleyi halletmiştir. Okuma yazması olanlar onları açıp aktarsın, değil mi?
      Ha bir de şu var. Geçmişte araba yoktu, internet yoktu, insanların ürettiği bilgi her 5 senede bir ikiye katlanmıyordu. Bu kadar değişik coğrafyada ve azınlık konumunda Müslümanlar yaşamıyordu. İslam alimleri nasıl olur da her sorunun cevabını geçmişte vermiş olabilir? Peki, o İslam alimlerinin meselelere çözümler ararken birtakım çıkar çevrelerinin, iktidarların çıkarlarını gözeterek içtihatta bulunmadığını nereden bileceğiz? Hayrettin Karamanlar sadece bugün mü yaşıyor? Geçmişte hiç yaşmadı mı?

      • “Aklıma yatmıyor”: tesettür, namaz, nikah, faiz, oruç,vs vs gibi Islam’ın bâriz rükünleri olabileceği gibi, itikada ait meseleler ki daha da onemli, yani tevhid nedir, shirk nedir vs. Imam Shafi’ye atfedilen bir mevzu da, “eğer aklıma gore hukum verecek olsam, mesti ayağın üstüne degil altına yapardım” demesidir. “Akil” dediğin şey nedir, haddi zâtinda? Senin hersey aklına yatması gerekiyor mu, kabul etmen icin? Mesela, quantum fiziği senin aklına yatıyor mu? Einstein’in aklına yatmıyordu mesela ve o yüzden de hiç kabullenmedi, ama sonucu değiştirir mi? Mesele konudan konuya kayıyor. “Aklıma yatmıyor” meselesinin boyle anlasilacagini tahmin edebilmeliydim:))

        “Bugun dininizi size tamamladım” mealindeki ayetin isiginda, Rabbimiz bize eksik bir din birakmamis. Çok derin, hassas mevzular, Efendimiz şaş in hayatında yaşanarak aciklanmis. Sonra, sahabe efendilerimiz ki, Allah cc onlardan râzi oldugunu söylüyor (o yüzden onların herhangi biri hakkında ileri geri konusanin vay haline), sonra tabiin ve tebe-i tabiin efendilerimiz, meseleleri biiznillah toparlayıp, ortalama insanin anlayıp takip edebileceği sekilde organize etmişler. Bunlar elbette Allah cc, in kader planında sevk ve idaresiyle olan seyler. Sonraları bu bereketli kusak her asirdaki muctehidler silsilesi ile devam etmış. Bu asirdaki en buyuk lütuf, risale-i nurdur. O da Kur’an in harika bir tefsiri, ve önceki tum alimlerin ictihadlarinin bir kısmini teyit, bir kısmini şerh ve henüz tam aciklanamamis meseleleri Allah’ın lütfuyla ilk defa ortalama insanin da anlayacağı sekilde telif etme.
        Muctehid, yani dindeki bazı mevzuları, Kur’an ve sünnete gore yorumlayabilen ve hukum verebilen kisi, senin benim bildigim ilahiyatçı fetva hocaları gibi degil. İlahiyatlar, eğer düzgün calisirsa, şerh edebilecek degerli kisileri yetiştirebilir. Yani bir eğitim fakültesi. Her eğitim fakültesi mezunu insandan fizik, matematik ve kimyada cigir acmasi beklenmez. hatta cogundan beklenmez ama önceki mevzuları iyi tetkit edip bir sonraki nesillere düzgün sekilde aktarması beklenir. Elbette, her biri bir mevzuda uzmanlasabilir, fıkıh, hadis, kelam vs.

        Takilmisiz bir eskiden bilgisayar mi vardi, uçak mi vardi vs. ne ilginç degil mi? Allah cc bunların olacagini bilmiyordu,hasa! yani bize dinimizi tamamlamış olurken hasa hata mi yaptı? Yoksa efendimiz sav i daha sonra mi gönderseydi? Birsel derken nereye vardigini da anlamak lazım. Bu asirda en lazım olan şey ne ise Allah cc o konuda müctehidini göndermiş ve onun uzerinden anlasilmasi gereken mevzuları bizlere lütfetmiş. Bu da iman mevzuudur. O yüzden Ustad hazretleri cilltler dolusu kitapta bunu anlatmış. Diğer mevzular icin diğer kitaplara bakabilirsiniz beni meşgul etmeyin manasında konusmus.

        Iman, oyle kolay bir mesele de degil. Ayrica muslaman herkes de mü’min degil. “Cennete musluman olmayan birisi giremez” aslında mana itibariyle yanlış! Dogrusu “Cennete mü’min olmayan (yani Allah’in zatında, suunatinda, sıfat, esma ve fiiliyatında hiçbir serikinin olmadigini diliyle, hâl ve harekatıyla tasdik etmeyen) giremez” denmesi gerekirdi.

        Bu tartismaların sonu gelmez, zira, Euzu besmelenin ne anlama geldigini tam bilmeyen, söylerken bile shirke giren, ‘tevvekkul’u, “sen elinden geleni yap, ötesini Allah’a bırak” M.E.B.din kulturu ve ahlak bilgisi kitabinin tanımıyla yapan bir nesilden de ne beklenir ki zaten!

  13. Cennet cehennem mumin kafir vs vs. Dostum bunlarin hepsi yalan dolan, masal. Bu devirde hala bunlara inanmak sacmalik. Birakin bos isleri de isinize bakin.

    • Hah iste soyle! En azindan mert olun kardesim! Inanmiyorsan acikca soyle! Milletin imaniyla ne diye oynuyorsun? Peygamber degilsin, muctehid degilsin! Fetva vermeye bile ehil olamayanibilirsin, tutmussun ayetlerin isine gelmeyen kisminin ustune elini kapatip, isine gelen kismini aktariyorsun!
      Tut su ‘Yoka MK’ kardesinin elinden nereye giderseniz gidin’’! Nereye gideceginizi ‘Allah Bili(yor)r’, ne gâm! Oyle degil mi yani!

  14. Hocam bilmiyorum şimdiye kadar hiç bunu söyleyen oldu mu:
    Neredeyse tüm yazı ve konuşmalarınızda kendinizi ifade sadedinde söylediğiniz cümleler o kadar çok oluyor ki bir yazının neredeyse 1/3 i bu tür girizgah ve değerlendirmelerle doluyor.
    Bu durum 2 açıdan beni çok rahatsız ediyor:
    1. Konuya ne zaman geçecek diye okumaktan sıkılıyorum
    2. Kendinizi anlatmaktan zevk duyan bir zaafa sahip olduğunuzu düşünüyorum ve bu da benim yazıdan alacağım verimi büyük ölçüde olumsuz etkiliyor.
    Talep: Keşke bu üslubunuzu değiştirseniz.

  15. Herkes kendi şartlarında hesaba çekilecek
    Soru: Meselâ Rusya’da doğan, büyüyen kimseler ile İslâm memleketlerinde doğup büyüyen kimseler mahşerde aynı şartlar altında mı imtihana tâbi tutulacak?

    Bu soruya bir tek cümleyle cevap verilecek olursa şöyle diyebiliriz: İnsan, Cenâb-ı Hak tarafından sahip bulunduğu imkânlar ve bu imkânları değerlendirmesi nispetinde mükâfat görür veya muahezeye maruz kalır. Allah, kime ne kadar nimet bahşetmişse, bahşettiği şeylerin şükrünü eda edip etmemesine göre insanları hesaba çeker.

    Küre-i arzın bazı yerlerinde öyle insanlar vardır ki, ne nebinin adını duymuş ne de ulûhiyete ait bir ses ve soluğa şahit olmuştur. Keza öyle yerler de vardır ki, –bugün Avrupa’da olduğu gibi– Hz. Muhammed’in (aleyhissalâtü vesselâm) adını duymuşlardır ama bunu seviyesiz ve cahil insanlardan duymuşlardır.

    Günümüzde İslâm memleketleri Avrupa ülkelerine endeksli bir hayat yaşamaktadır. Öyle ki onların bir ambargosuyla pek çok Müslüman ülke çok zor durumda kalabilmektedir. Avrupa, âlem-i İslâm’ın bu durumu karşısında Hz. Muhammed’in (aleyhissalâtü vesselâm) adını duysa ve bilse dahi bu tür insanların mensup olduğu dini kabul etmede tereddüt yaşar. Çünkü böyle zelil kimselerden gelecek bir mesaj onlar üzerinde ciddî bir alâka uyarmaz.

    Bu da şu demektir: Bu konuda Avrupalı bizden daha az imkâna sahiptir. Dolayısıyla da Efendimiz’i tanımamakta ve kendilerince bir kısım disiplinleri takip etmektedirler. Bu itibarla da onlar, sizin çizginizde kabiliyetlerini çok da inkişaf ettirme imkânına sahip değillerdir. Bu arada, öyle kimseler de vardır ki bunlar komünizm, ateizm ve inkârcılık baskıları altında yetişmekte ve serbest düşünme fırsatını bulamamaktadırlar. Şimdi, böylelerinin Allah’ı bilmeleri veya bizim istediğimiz mânâda Cenâb-ı Hakk’ı tanımaları mümkün değildir. Onlar da sahip bulundukları imkânlara göre ya muaheze veya mükâfat göreceklerdir.

    Ehl-i Sünnet, Allah’ı bilme ve bulma imkânına sahip olmayan bir yerde yaşayan insan için, eğer putlara tapmıyorsa kurtulur demektedir. Ancak böyle bir hüküm, puta tapan insanlar için geçerli değildir. Çünkü onun vicdanında bir mâbud akidesi belirmiştir. O kimse kafasını kullansa, vicdanına müracaat etseydi kendi eliyle yaptığının mâbud olmayacağını anlayacaktır.

    Yine Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat içinde başka bir görüş de şöyledir: “Bir insan, evsafını tam bilemese de yaratıcı bir varlığa inanması şarttır.” İşte bir insanın içinde, bu mânâda bir yaratıcı mefhumunun belirmesi, onun kurtulmasına vesile olabilir. Bu açıdan bizim İslâm’ı götüremediğimiz bir dünya, kendi elleriyle yaptıkları putlara tapmıyorlarsa –Allahu a’lem– kurtulabilir. Çünkü o dünyaya İslâmî inanç ve düşünce anlatılmamış ve duyurulmamıştır. Keza bir kısım şerikler arkasından koşmayan, şahıslara ulûhiyet isnat etmeyen ve küfür ve küfran içinde bulunmayan Hz. İsa’nın yolundakiler de ehl-i necat olabilir. Keza materyalizme saplanmamış, Hz. Mesih’i görememiş, duyamamış, Hz. Muhammed’den (aleyhissâlâtü vesselâm) haberdar olamamış başka biri de Allah’a inanıyorsa, mâbedinde Cenâb-ı Hakk’a imanın vecdi ve neşvesi içinde yaşıyorsa –Allahu a’lem– bir görüşe göre o da kurtulabilir. Ormanda yaşayan, Yaratıcı’ya ait bir şey hissetmeyen, dahası bu mevzuda hiçbir şey müşâhede etmeyen bir kimsenin içinde, kâinatı müşâhedesinde bir yaratıcı olabileceği kanaati varsa bu kimse de kurtulabilir…

    İhtimal bütün bunlar derecelerine göre Cennet’e giderek Allah’ın nimetlerinden istifade ederler. Yalnız şöyle bir derece farkı vardır: Bir kişi Cenâb-ı Hakk’ın kendisine vermiş olduğu akıl, idrak, imkân ve bunları değerlendirmesi adına mazhar olduğu sebepler ölçüsünde kabiliyetlerini inkişaf ettirdiği nispette Cennet’te Allah’ın nimetlerinden istifade edecektir. Kendisine bahşedilen istidat ve kabiliyetleri inkişaf ettiremediği nispette de onun istifadesi az olacaktır.

    Menkıbe kitaplarında Hz. Musa ile alâkalı şöyle bir kıssa anlatılır: Hz. Musa yolda bir çoban görür. Çoban ona şunları söyler:

    Ey kerem sahibi Allahım! Neredesin ki Sana kul, kurban olayım. –Hâşâ!– Çarığını dikeyim, saçını tarayayım. Elbiselerini yıkayıp süt ikram edeyim Sana. Elini öpüp, ayağını ovayım. Bütün keçilerim Sana kurban olsun. Bütün nağmelerim Sana’dır Allahım!

    Çobanın bu tür şeyler söylediğini duyan Hz. Musa:

    – Kiminle konuşuyorsun, diye sorar. Çoban da:

    – Bizleri ve bu yeri-göğü yaratanla, diye cevap verir. Bunun üzerine Hz. Musa:

    – Sen sersemlemişsin. Allah’ın her şeye kadir olduğunu biliyorsan bu hezeyanlar da ne? Amcana, dayına mı söylüyorsun bunları? Ayağa muhtaç olan çarık giyer, büyüyecek olan süt içer. Allah’ın sıfatlarında cisim sahibi olmak ve ihtiyaç var mı ki! El, ayak bizler için övgü vesilesidir, Allah’a nispet edildiği zaman kusur olur. Bunun üzerine çoban:

    – Yâ Musa, ağzımı bağladın, pişman oldum, der. Bu sırada çoban öyle bir ah çeker ki, Hz. Musa’ya gayptan şöyle bir nida gelir:

    – Kulumuzu bizden ayırdın. Sen ulaştırmak için mi geldin, yoksa ayırmak için mi? Gücün yettiğince ayrılığa basma. Herkese farklı huy verdim. Ona medih olan söz sana zem olabilir…[1]

    Evet, işte bu çoban da böyle bir ulûhiyet anlayışı ile Cennet’e girecektir. Çünkü o, o kadar bilmektedir. Ancak Cennet’te de herkes istifazasının derecesine göre istifade edecektir.

    Bunu şöyle bir örnekle izah edebiliriz: Muhteşem bir mimar âbidesi karşısında, mimarinin en ince teferruatına kadar her şeyi müdrik olan, her nokta ve hatta ayrı bir zevk ve neşveye dalan, güzel sanatların inceliklerinden haberdar bir insan düşünelim. Bir de böylesine muhteşem bir mimar âbidesini bir kısım taş yığınından ibaret gören bir çobanın olduğunu farz edelim. Mermerler üzerindeki nadide işçiliği ve desenleri gören çoban mermere parmağını sürer ve “Hakikaten bu mermeri ne güzel oymuşlar!” der. Ancak her şeyi müdrik mimar sanatkârın, sanatkârlık ruhunun, bediiyata vukufunun –yenilerin ifadesiyle– yaratıcılık gücünün ve kabiliyetinin sanata aksettiğini müşâhede eder ve engin bir hayranlık duyar.

    Şimdi bir çoban Cennet’e götürülse, orada önüne çeşit çeşit nimetler konsa, fikir yoluyla anahtarı bükmemiş, o nimetlerin kapısını açmamış böyle bir insan, ağzına koyduğu kabakla karpuzu fark edemez. Çünkü o, kabiliyetlerini tam inkişaf ettirememiştir. Ancak her nimetin ayrı ayrı lezzetini idrak eden, ağzına aldığı baklavanın içindeki cevizi, fıstığı, tereyağını tefrik eden hassas bir ağız ve gönül bu nimetlerin hepsini çok iyi idrak eder.

    İşte çeşitli yerlerde değişik imkânlara sahip bulunan ve ona göre mârifet ve iz’anını artıran kimseler inkişaf ettirdikleri kabiliyetlerine göre Cennet’te niam-ı ilâhiyeden böyle istifade edeceklerdir. Bununla birlikte bir çoban da kendi idrakinin üstünde bir zevkin olduğunu bilemeyecek, onun için de rahatsız olmayacaktır. Herkes kendi inkişafına göre Cennet’te bir yerde olacak ve bulunacaktır.

    [1] Mevlâna, Mesnevî 2/396-399.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin