Körler-sağırlar komandit sunar!

YORUM | M. NEDİM HAZAR

Açık söyleyeyim böyle bir yazı kaleme alacağım asla aklıma gelmezdi.

Birkaç sebepten dolayı…

İlki bilmem kaç yıldır canımızın derdine düşmüşüz.

İşimizden edildik, iş yerlerimize en konuldu, ekmeğimizle oynandı.

Dahası kriminalize edilip, terörist ilan edildik.

Pek çoğumuz tutuklandı, çoğu işkencelere maruz kaldı.

BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Malımıza mülkümüze el koydular.

Çocuklarımızı okullardan attılar.

Pasaportlarımıza, özgürlüğümüze çöktüler.

30-40 yıllık basın emekçisi olarak elde ettiğimiz “basın şeref kart”larımızı kendi atadıkları açık öğretim mezunu bir zırtapozun yazısıyla iptal etmeye kalktılar.

Bütün bunlar olurken, meslektaşlarımızın desteğini bırakın, çoğu körler sağırları oynadı.

Görmezden geldi.

Turkey's Biggest Newspaper to Publish in Exile After Seizure | TimeDaha utanmazları da vardı, onlar gizli-açık “oh” çektiler…

Anayasa ile korunan bir medya kuruluşuna TOMA’larla, helikopterlerle girdiler, yılların basın emektarlarını yerlerde süründürdüler, biber gazı atılan binanın içinde. Ortalığı savaş alanına çevirdiler.

Niçin?

Ülkeyi kaydıracakları eksene engel olacağını bildikleri için.

Ne ortada 15 Temmuz ne da başka bir şey vardı.

Bugün Erdoğan’dan en çok şikayet eden kişilerden olan Davutoğlu Başbakandı ve gıkı çıkmadı.

Diğer medya kuruluşları ve mensupları da öyle.

Hala yüzden fazla gazeteci hapiste çile çekiyor. Pek çok insanlık dışı şartlarda tek kişilik hücrelerde tutuluyor.

Böylesine bir nefretin kurbanı oldu Zaman gazetesi çalışanları.

Peki biz bunları yaşarken meslektaşlarımız ne yapıyor.

İşte bu yazı bundan dolayı kaleme alınıyor.

İsimlerini vereyim, gizli saklımız yok. Başkaları gibi iftira atmak ya da rencide etmek gibi bir niyetimiz de.

Bel altı vuracak olsak, şimdi havuz şeysilerinde günümüzü gün ediyor olurduk.

medya adamı on Twitter: "Hükümete verilen ültimatom Hürriyet manşetinde.. "Ya uy, ya çekil" @Hurriyet https://t.co/uwkvgtt0sp" / TwitterÖzlem Gürses ve Murat Kubilay diye iki isim.

Biri gazeteci olduğu iddiasında diğeri ekonomist.

Kubilay’ı son dönemlerde sıklıkla duyuyorum. Bazı yorumlarının da akılcı, sağduyulu ve yerinde bulduğumu ifade etmek isterim.

Ancak samimi olarak söylüyorum 35 yıllık basın çalışanıyım, Cağaloğlu, İkitelli dönemlerini bilirim Özlem Gürses ismini hiç duymadım.

Küçümsemek ya da aşağılamak için demiyorum.

Belki bir gazetecinin yanında çalışmıştır ki söylemlerinden sanki Ali Kırca’nın ekibindeymiş gibi bir intiba edindim.

Zaten fütursuzca konuşmaya ilk Özlem Hanım başladı çektikleri videoda.

Bunlar enteresan bir ekip.

Her gün birbirlerini konuk ediyorlar, kimi zaman o onu, kimi zaman diğeri berikini.

Sağdan soldan saysan iki elin parmaklarını bulmaz.

Özlem Hanım diyor ki, “Fethullah Gülen hakkında yayın yaptık başımıza gelmeyen kalmadı?”

Salladığı aşikar.

Zira 298 Şubat döneminde ATV’yi kullanan Ergenekon’un (ki bunu bizzat Ali Kırca da itiraf etti, düğmeye ben bastım, diye) hazırladığı kurgu kasetleri servis ettiği yayınlardan bahsediyor sanırım.

28 Şubat medyası hesap vermedi ki bunlar ortaya dökülsün.

Kışlada hazırlanan haberlerin, andıçların, kurgu kasetlerin kaç kişinin canını yaktığını bilemezler.

Yahu koskoca Mehmet Ali Birand’ı linç ettiler o dönemde.

Bu Özlem Gürses denilen kişinin çalıştığı holdingin yayın organları.

Şimdi utanmadan, sıkılmadan o dönemin güzellemesini yapıyorlar.

Bir utanç dönemini adeta medya tarihini göğüs kabartan örneğiymiş gibi anlatıyorlar.

Size biraz o dönemden bahsedeyim…

Medyası olanın holding sahibi olduğu, holdingi olanın da medya edinerek kendini garantiye aldığı sefil bir dönem.

Gazetecilik, medya etiği açısından sadece ülkenin değil, dünya basın tarihinin yüz karası bir dönem.

Daha felaketi varmış gerçi, o da günümüz medyası ama oraya geleceğiz.

Bir tek Korkmaz Yiğit diye bir holding patronu vardı, katakulli ile bu işin içine sokup Milliyet’i kaktırdılar da adam ardına bakmadan kaçtı ve yok pahasına gerisin geri sattı Aydın Doğan’a…

Bunları en iyi Can Ataklı ve Emin Çölaşan bilir.

Çölaşan’a sorun Doğan Medya’yı, Ataklı’ya sorun Dinç Bilgin’i size anlatsın, belki biraz utanırsınız.

Manşetten “Sakallının yediği nane!”, “Müftü keçi çaldı” gibi nefret haberlerini masa başından üfledikleri dönem.

Keçisi çalınan müftüye ulaşmasak adam derdini anlatamayacaktı. Bilmeyenler Zaman’ın hazırladığı “Yalan haber dosyası” isimli kitabı bulup okusun.

Neyse…

Bu holdinglerin hepsinin birer bankası vardı ve Ergenekoncularla el ele vererek ülkeyi iliğine kadar emdiler.

Siyasal İslam bunlardan dolayı rağbet gördü belki de.

Bu süreçten sonra kaç bankanın içini boşalttılar biliyor musunuz?

Buyrun listesi:

Türk Ticaret Bankası, Bank Ekspres, İnterbank, Esbank, Yaşarbank, Egebank, Sümerbank, Yurtbank, Bank Kapital, Etibank, Demirbank, Ulusal Bank, İktisat Bankası, Tariş Bank, Bayındırbank, Kentbank, EGS Bank, Site Bank, Toprak Bank, Pamukbank, İmar Bankası…

20’den fazla bankanın içini boşaltanların çoğunun ya medyası vardı, ya bir medyanın bankasıydı. Mesela Özlem Gürses’in överek anlattığı Sabah grubunun Etibank’ı..

Sabah ekonomi sayfasının tam sayfa “Parlayan yıldız Etibank” manşetiyle çıktığı gün battı o banka biliyor musunuz?

Sabah Gazetesi 1 Kasım 2000 - İşte Tarkan'ın Son Hali GZ23576 - - 2000Bilmediğiniz için Özlem Gürses iftirayı rahatlıkla atıyor sağa sola.

Özlem Hanım’ın sonra çalıştığı grup da ilginç: Uzan Holding. Star Gazetesi.

Gün aşırı Engenekoncuları pohpolayan yücelten gazete. Sedat Peker’in foyasını meydana çıkardığı Korkut Eken hakkında kaç kez tam sayfa “Efsane Komutan” diye manşet attıklarını biliyor musunuz?

Efsane Yarbay Korkut EkenAvrupa Gazetesi'nin manşetten 'Efsane Yarbay' göndermesi.. - Giynik GazetesiBunların hesabını vermedi daha Türk medyası.

Vermediği için bu kadar cüretkarlar ve rahatlıkla iftira atıyorlar.

Gelelim Zaman gazetesiyle ilgili konulara.

Kendi içinde bulunduğu rezil medya düzenini yücelten Özlem Gürses ve Murat Kubilay utanmadan sıkılmadan Zaman Gazetesine de iftira atmaktan çekinmediler.

Nasılsa karşılarında aksini söyleyecek kimse yok.

Bakınız…

Medyanın kadın JEDI'ları kamera karşısında! - Medyafaresi.com MobilŞimdilerde hedonist diyeceğim bir kesim var. Ultra seküler, pembe muhalif kesim. Bunlara göre Zaman, gazete filan değil. 50 yıllık bir basın kuruluşuna iftira atan bu zihniyete şu kadarını söylemek yeterlidir:

Zaman, 35 ülkede 10 farklı dilde, 2 farklı alfabede yayınlanmakta ve 10 ülkede basılmaktaydı. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk internet sitesine sahip gazetesiydi. Ülkede başta Holding medyası pikajla, rotatifle şunla bunla uğraşırken zaman dijitale geçmiş, internet edisyonunu yayınlamaya başlamıştı. Hürriyet, Sabah gibi gazeteler buna 10 yıl sonra başladılar.

Dahası görselliği ile çeşitli konularda defalarca (100’e yakın) SND tasarım ödülü almıştır.

SND nedir diye yazmayayım yazı uzar, merak eden araştırsın.

Zaman'a uluslararası 3 tasarım Oscar'ıBakınız Zaman gazetesi hakkında böylesine fütursuzca atıp tutanlara ben değil kaynaklar cevap versin:

Kaynak 1:

“GENAR Araştırma Şirketi’nin yaptığı Türkiye Toplum ve Siyaset Araştırması’nın 2009 yılı 1. çeyrek raporuna göre, %12,2 ile Türkiye’nin en güvenilir gazetesi olduğu ifade edilmiştir. Ayrıca Konsensus Araştırma Şirketi’nin yaptığı “Türkiye Gündemi-Ocak 2011” başlıklı anket çalışmasında “Sizce en tarafsız gazete hangisidir?” sorusuna verilen cevaplara göre, %10.8 ile ankete göre Türkiye’de en tarafsız gazetedir.”

Ha bunu okuyanların utanma hissi var mıdır onu bilemem.

Devam edelim.

Gelelim ağızlarına pelesenk ettikleri tiraj mevzusuna.

Gelin bunun da cevabını Wikipedia’dan okuyalım:

“Zaman gazetesinin, 2011 yılında günlük tirajı 950.000 ile 960.000 bandı arasında değişmekteydi. Gazetenin tiraj denetimi dünyadaki tiraj denetim örgütlerinin federasyonu IFABC’nin de kurucu üyesi olan BPA tarafından yapılmaktadır. 18 Nisan 2011 günü, gazetenin günlük net tirajının bir milyonu aştığı duyurulmuştur. 5 Mart 2016’da Kayyım tarafından el konulmadan önce Şubat ayı ortalama tirajı 650.000 civarındaydı. El konulduktan sonra günlük ortalama tirajı 3000 civarına düşmüştür.” (BKNZ)

Ayıp değil öğrenelim.

Bakalım neymiş IFABC?

(İngilizce: International Federation of Audit Bureaux of Circulations) 1963’te Stockholm, İsveç’te kurulduğundan beri dünyanın çeşitli ülkelerindeki endüstri örgütlerinin gönüllü federasyonudur.

Basın yayın kuruluşlarının tirajlarının denetlenmesi ve bağlantılı konularda veri üretilmesine yönelik çalışmaktadır. IFABC dünyanın 34 ülkesinde bedeli tüketici tarafından ödenmekte olan net satışın denetlenmesini sağlamaktadır.

Merkezleri New York, Paris, Münih, Kopenhag, Londra, Chicago, Madrid, Rio de Janeiro, Stockholm, Tokyo, Toronto, Buenos Aires, Luzern, Yeni Delhi, Berlin, Washington, Sevilla, Sidney ve Kuala Lumpur’dadır.

Türkiye’de olmamasının nedenini ise tüm dünya biliyor, dönemin “Boyalı Basın” denilen Sabah-Hürriyet türü “mainstream” yayın organlarının işine gelmemesi. Foyaları meydana çıkar diye hep uzak durmuşlardır.

Soru şu: Hangisi daha sahih, tutarlı ve ciddidir?

Uluslararası itibarı olan, dünyanın en yaygın ve ciddi tiraj denetleme kurulunun raporu mu, yoksa kendi ellerindeki dağıtım ağıyla rakamlarla istedikleri gibi oynayan holding medyasının raporları mı?

2004’te kendilerinden başkalarına hayat hakkı tanımayan holding medyası bir şirket kurdu. Sözde tirajları denetleyecekti. Aslında niyet belliydi, reklamların hepsinin bu iki holding medyasına akmasını sağlamak.

Yine Wikipedia’dan okuyalım mı?

“2004’te bazı ulusal süreli yayın ve reklam şirketleri tarafından kurulan ABC Türkiye Tiraj Denetim Kurulu (ABC Türkiye) 2005’te kendisine üye olan Zaman’ın tirajını abone sistemi nedeni ile onaylamamıştır. Bunun üzerine Zaman, ABC Türkiye’nin de bağlı olduğu uluslararası tiraj kurulları federasyonu IFABC’ye ve Rekabet Kurumu’na başvurmuştur.[57] ABC Tiraj Denetleme Kurulu, Zaman’ın tirajının abone sistemi nedeni ile onaylanmadığını açıklamıştır.[58] Zaman ise abonelik sisteminin tüm dünyada en yaygın ve modern gazete satış yöntemi olduğunu iddia etmiş [59] ve BPA Worldwide’ı kendini denetlemesi için Türkiye’ye davet etmiştir. Dünyadaki tiraj denetim örgütlerinin federasyonu IFABC’nin de kurucu üyesi olan BPA ekibi, 8 Mayıs 2007 tarihli raporunda Zaman’ın hafta içi ortalama 609 bin, Pazar günü ise 678 bin satış yaptığını tespit etmiştir.

“Kendilerine yapılan başvuru sonrasında Rekabet Kurumu ise, ABC Türkiye’nin ‘çoğulculuk, şeffaflık ve objektiflik ilkelerinin gereklerini karşılamaktan uzak olduğu’ gerekçesiyle kendisine verilen menfi tespit belgesini 1 Mayıs 2005’ten itibaren geçersiz olduğunu açıklamıştır. Ayrıca bütün medya kuruluşlarının yönetimde eşit temsil edileceği, abonelik sistemi ile çalışan gazetelere de ayrımcılık oluşturmayacak yeni denetim standartlarının belirlenmesi için ABC Türkiye’ye 7 Eylül 2007’e kadar süre tanıdı. Uyarıları yerine getiremeyen ABC Tiraj Denetleme Kurulu’nun tüm faaliyetleri 7 Eylül 2007’de askıya alınmıştır.”

Holdingcilerin oyunu en fazla üç yıl sürdü ama bunu günümüz nevzuhur gazetecileri ve ekonomistleri bilmez elbette.

After the copyright win, what strategy for Europe's media sector? – EURACTIV.com
Dünyanın en ciddi gazeteleri, dijitalleşmeden önce abone sistemiyle dağıtılıyorlardı!

Bu arada birkaç cümle de abone sistemi hakkında yazmak isterim.

Zaman abone sistemine geçtiğinde birkaç sebep vardı.

Bunlardan ilki dağıtım ağını elinde tutan tekel (YAYSAT) kendi gazeteleri dışında hiçbir basın organının satılmasını istemezdi. Dolayısıyla sizin gazetenizi dağıtıp, dağıtım parası alsa da, bayilerde “yok” dedirtir, en alt kısımlara koyar, kendi gazetelerini milletin gözüne sokardı.

İkincisi, Washington Post, New York Times gibi dünya markaları çok başarılı bir abone sistemiyle dağıtım yaparlardı.

Misal o dönemde (çünkü gazeteler henüz dijitalleşmemişti) Washington’a taşındığınızda ertesi sabah bahçenizde bir gazete bulurdunuz, içinde de bir yazı: “Sevgili hemşehrimiz, Washington’a hoş geldiniz. Bir hafta boyunca tanıtım amaçlı gazetemizi size bırakacağız., Eğer beğenip her sabah kahvaltı yaparken gazetemizi okumak isterseniz lütfen abone olunuz!”

Bunlar yaşanırken Holding medyası koca koca yazarlarını birbirlerinin promosyonlarına pislik atmak için kullanıyorlardı!

Şimdilerde ise tatlı su muhalifi görünümündeki bazıları birilerini körler sağırlar misali ağırlayıp, hoşlarına gitmeyen, kendilerinden olmayanları suçluyor, iftira atıyor karalıyorlar.

Utanmadan, sıkılmadan…

Son bir not düşerek şimdilik bu bahsi kapatayım.

Bakınız, tüm anket şirketlerine göre Tayyip Erdoğan’ın seçilmesi zor gibi görünüyor.

Ülke perişan halde.

Ekonomi, güvenlik, hukuk, adalet, eğitim ve özellikle medya rezil ötesi bir berbatlıkta.

Kendilerinden olan iki gazeteci 8-10 saat hapsedildi diye destan üretenler, 10 yıldır hücrede tutulan Mehmet Baransu için çıtlarını çıkarmadıkları gibi bir de iftira atıyorlar.

Hepsini geçtik, on binlerce masum insan hapiste zulüm görüyor. 1000 tane bebek hapiste yahu bebek.

Bunların tek elime ettiğini duydunuz mu?

İktidardakilere gelince…

Normal bir toplumda ülkeyi bu hale getirenin sokağa bile çıkamaması lazım.

Ama ülkemizdeki Gürses ve Kubilay türünden muhalifler yüzünden AKP ve Erdoğan iktidarını devam ettirirse kimse şaşırmasın!

Söylemiş olayım.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. Kaleminize sağlık…

    Zamanın tirajına laf edenlere en iyi cevap, yaklaşık 2 milyon reşid/tekil kişiye açılan fütü soruşturmaları.

    Göz altına alınan 800 bine yakın kişi.

    Çirkinleştikleri nokta şu: Küçümseyerek var olan gerçeği saklamak.

    Bir onlar akıllı, bir onlar düzgün konuşur, bir onlar aktedite, bir onlar araştırır, bilir sanıyorlardı…ki gerçekle yüzleşince şaşırdılar. Fikirle yıkamadıklarını güçle yıkmaları ondan.

    Bu ülkenin yakasına yapışmış iflah etmeyen 2 yapı var. Ters dialaktikle birbirini de besleyen bir zihniyet üretiyorlar.

    Biri Siyasal İslamcılık diğeri Ergenekonculuk…

    Ergenekon kendini alternatif olarak gösterse de şimdilerde, geri kalmış bir zihniyet. Ülkeyi geleceğe bunlar taşıyamaz. Sıkıntı da burada.

  2. Özlem hanım demiş ki, “Fethullah Gülen hakkında yayın yaptık başımıza gelmeyen kalmadı?”. Keşke Fethullah Gülen hakkında nasıl bir yayın yaptılar ve başlarına neler geldi bir bir anlatsaydı. Veya kendisine sorulabilseydi. Ve böyle somut örnekler üzerinden gidilseydi. Belki bizler de yeni şeyler öğrenmiş olurduk.
    Onun dışında yazarın medya hakkında söylediklerine katılıyorum. Hürriyet´i, Sabah´ı ve diğerleri bir üstünlük kompleksi içindelerdi. Herkese tepeden bakarlardı. Kabul edelim, bir süre cemaat tarafı da onların etkisi altında kaldı, gazetecilik deyince standardı onların belirlediği ve gazeteceliğin ne olduğu onlardan öğrenilecek sanılırdı.
    Halbuki onlarınki dünya standartlarında bakılırsa bulvar gazeteciliği özelliklerini taşıyan bir gazetecilik türü. Bulvar gazetelerini genelde toplumun alt kesimleri okur. Neyse. Böyle bir ortamda Zaman kendi yolunda ilerliyordu, güzel bir örnek olmuştu. Ama yaşamasına müsaade etmedi dinci ve laik yobazlar.
    O gazete denilen şeyleri zaten çok uzun zamandır okumadığım için daha fazla bir şey söylemek istemiyorum. En iyisi onları kendi kompleksleri ile başbaşa bırakmak. Ha, bu arada Türk halkı da layık olduğu gazetecilik türüne kavuştu. Kendi tercihi ile diktatörlüğü seçti, diktatörlüklerin bir özelliği olan medya türüne kavuştu. Biliyorsunuz, diktatörlüklerde, medya halkın değil iktidarın çıkarlarını savunur.
    Aslında “Işler yolunda gitmiyor, pahalılık var…” filan diye kimsenin şikayet etme hakkı yok. Halk kendi tercihi ile başbaşa kaldı o kadar.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin