Kış günlerinde ‘ne izlesek?’ diyenler için: Kar filmleri

SİNEMA | M. NEDİM HAZAR

Kar her zaman sanatla barışık bir tabiat olayıdır. Resimden müziğe, romandan sinemaya kadar pak çok alanda sanatçıya bitimsiz kaynaklık etmiştir. İklim değişikliği dolayısıyla her geçen gün hasretimizi artıran kar, artık pek öyle bizleri tatmin edecek kadar yağmıyorsa da sinema perdesinde üşümeyle yetinmeye çalışıyoruz.

1895 kışı… Paris, karlı bir aralık geçiriyordu o sene. Grand Café’deki 33 kişi, kısa süre sonra tüm dünyayı derinden etkileyecek olan yeni bir keşfi izlemek için toplanmışlardı. Lumière Kardeşler’in ilk filmi olan Sortie des Usines Lumière à Lyon (Lumière Fabrikasından Çıkan İşçiler) ve bir trenin istasyona yaklaşmasını kesit alan filmin de aralarında bulunduğu on kısa metrajlı filmden oluşan gösteri seyircileri o kadar etkiledi ki, pek çoğu, üzerlerine gelen trenin kendilerini ezecek diye endişelenmesiyle kendilerini karlı Paris sokaklarına attılar.

First Versions: Cinderella (film)

33 izleyici arasında önemli bir isim vardı; kurgulu sinemanın da babası sayılan Fransız sirk hokkabazı George Melies. Melies, sinema henüz keşfedilmeden sahne şovlarında efekt kullanmayı seven bir sanatçıydı. Yıldırım, yağmur, kar gibi efektlerle bezediği sahne gösterileri ilgi çekiyordu. Paris’teki gösteri sonrasında girdiği yeni alanda da fantastik sinemanın ilk örneklerini vermişti. Sinema perdesinde kar sahnesi kullanmak da yine bu sirk hokkabazı yönetmene nasip olmuş ve eşi Jeanne d’Alcy ile yaptığı 5 dakikalık bir Cinderella uyarlaması olan 1899 tarihli filmde, perdeler vasıtasıyla oluşturduğu akıl almaz fantastik fonda kış şartlarını oluşturmuştu. Bu film, sinemanın henüz ‘sessiz’ olduğu bir dönemde çekilen ilk müzikaldi aynı zamanda.

Rollin S. Sturgeon’un 65 dakikalık Cesaret Kadehi filmi ise gerçek zaman ve mekânlı çekilen ve kar içeren ilk filmdi. Sturgeon, aynı zamanda kış mevsimini metaforik olarak kullanan ilk sinemacıydı. 1915’te karlı dağlarda münzevi bir hayat yaşayan yaşlı adamın, bahar ile başlayan çözülmesini günün sinema algısıyla anlatmayı denemişti Amerikalı yönetmen.

1922 yapımı Kuzeyli Nanook, sinema tarihinin buzullarda geçen ilk filmiydi. Belgesel sinemanın en önemli ve yapıtaşı örneklerinden sayılan filmin yönetmeni Robert J. Flaherty, önceden yazılmış bir senaryo yerine o günün şartlarında teknoloji ve her şeyden uzak yaşayan Doğu Kanada İnuit Eskimolarının yaşayış biçimlerini, avlanmalarını, günlük hayatlarını aktarmıştı. İlkel insanın içinde yaşadığı doğal çevreyle savaşını ve uzlaşmasını konu edinmiş ve gerçekte var olanı sağlıklı bir şekilde görüntülemiştir. Filmin adı Doğu Kanada İnuitçesinde ‘kutup ayısı’ anlamına gelen ‘nanook’ kelimesinden gelir. Bir de talihsizliği var bu filmin; belgeselin ilk bantları kaza sonucu yanınca yönetmen Flaherty, buzullara geri dönmüş ve tekrar aynı belgeseli çekmişti.

Three Ages (1923) - Cinema Cats

Sinemanın ilk yıldızlarından olan Buster Keaton’un insanlık tarihinden üç çağı 1923 tarihli çalışması The Three Ages, sadece AROG türü filmlerin atası sayılmaz, görkemli dekoru, özenilmiş kostümleriyle karlı geçen bir tarihsel komedidir. Film, ilk çağdan, Roma döneminden ve 20. yüzyılın başlarından kesitler halinde ilerler. Keaton, bir anlamda açık alanda ilk kar efekti kullanan sinemacı olarak tarihe geçer.

Şüphesiz erken dönem sinemasının en önemli karlı filmi, Charles Chaplin’in ünlü Altına Hücum’udur. Baştan sona beyaz zeminde geçen hikâye, tehlike eşiği yüksek sahneler içerir. Şarlo’nun ikinci uzun metrajlı filmi olan Altına Hücum, 14 ay gibi uzun bir sürede ve döneme göre astronomik sayılan bir bütçeye; 650 bin dolara mal olmuştur.

Henry George Wells’in vaktiyle fenomen olmuş romanı Görünmez Adam (The Invisible Man) James Whale tarafından 1933 yılında filme çekildi. Her ne kadar bir aksiyon görüntüsü verse de ‘görünmezlik’ üzerinden çok güçlü metaforlar kullanmıştı Whale. O kadar ki filmi Lütfi Ö. Akad, sinemamıza uyarladı. Senaryonun altında ise O. Fahir Seden imzası vardı. Aynı zamanda ilk karlı roman uyarlamalarından sayılan Görünmez Adam, izini ancak kar üzerinde yürüyerek bırakıyordu.

Şüphesiz sinema, Alpler’deki iyi yürekli kız Heidi’ye de kayıtsız kalmayacaktı. Sinemanın ilk çocuk yıldızlarından Shirley Temple, 1937 yılında sinemaya gelenleri hem üşütüp hem de duygulandırmıştı.

For #ThrowbackThursday, one of film's most famous snow globes in Orson  Welles' masterpiece, Citizen Kane (1941)

Pek çok otorite tarafından tüm zamanların en iyi filminde liste başı sayılan Orson Welles’ın kıymeti çok geç anlaşılan filmi Yurttaş Kane’de yer alan kar planları, sinema tarihinin en etkileyicisi olarak kabul edilir.

Guy de Maupassant’ın Matmazel Fifi’si, Oscar Wilde’ın Doian Grey’in Portresi, 40’lı yıllarda edebiyattan sinemaya uyarlanan karlı filmlerden sadece ikisiydi.

Japon sinemasının usta ismi Akira Kurosawa’nın ilk filmi Büyük Judo Efsanesi 2 filmi de kar sahnesi içeren filmlerdendir. Bu filmin bir özelliği daha var; Türk kökenli dövüş sporcusu ve sinema sanatçısı Osman Yusuf (ki Japonya’da Yosuef Toruko olarak bilinir) Amerikalı denizci rolüyle görülür.

1947 yapımı Fransızların görkemli filmi Monşer Vincent da (yönetmen Maurice Cloche) kar sahneleriyle dikkat çeken filmlerdendir.

Leo Tolstoy’un ölümsüz eseri Anna Karenina ilk kez mekân ve dekor hakkı verilerek İngilizler tarafından filme alındığında yıl 1948’dir. Aynı yıl Antarktika’da bir film çekilir; Antarktikalı Scott. Film baştan sona buz üzerinde geçer. Rus sineması ise Sibirya’da bir film çekerek soğuk temalı filmlere katkı sağlar. Ivan Pyryev’in yazıp yönettiği filmin adı Hayat Senfonisi’dir. Şüphesiz Sovyet sinemasının büyük ismi Andrei Tarkovsky de kar metaforu kullanmıştır. Ustanın Andrey Konchalovskiy ile beraber yazdığı filmi Andrei Rublev, her biri usta bir ressamın fırçasından çıkma kar resimleri içerir. Pavel Lungin’in sarsıcı filmi Ostrov (Ada), kış mevsiminde küçücük bir ada manastırındaki günahlarının bedelini ödeyen şifacı rahibin öyküsünü anlatır. Bu hikâyeye benzer bir öyküyü usta yönetmenlerimizden Reha Erdem, Kosmos adıyla 2010’de çekmişti. Filmde bir kış günü sınır kasabasına gelen tuhaf bir yabancıyı izlemiştik.

Pavel Lungin: The Island - The Culturium -

Rusya’da geçen savaş filmlerinde de kar etkin rol üstlenir. Her ne kadar güçlü sinematografisi olmasa da Fedor Bondarchuk’un Stalingrad’ının kar görselliği etkileyicidir. Ancak, Jean-Jacques Annaud’nun 2001 yapımı Kapıdaki Düşman, bu anlamda çıtayı oldukça yükseğe yerleştirmiştir. Karla kaplı savaş alanında Rus ve Alman keskin nişancıların kedi/fare oyunu vardır Kapıdaki Düşman’da.

Boşnak yönetmen Aida Begic’in Cannes ödüllü Snijeg (Kar) filmi, çağrışımının aksine sımsıcak bir nefes püskürtür perdeden seyirciye.

Hindistan sinemasının önemli örneklerinde de kar enfes görsellikte kullanılmıştır. Şüphesiz ilk akla gelen 2005 yapımı Black’in fantastik açılış sekansıdır. Kahramanımızın kim olduğu henüz bize tanıtılmadan büyüleyici bir kar yağışıyla olağanüstü bir anlatıma geçilir. Vishal Bhardwaj’ın güçlü bir Hamlet uyarlaması olan 2014 yapımı Haydar’da da yine kar sahnesi etkileyici şekilde kullanılır.

Uyarlama deyince, Umberto Eco’nun ünlü romanı Gülün Adı’nı karlı ve büyüleyici atmosferiyle sinemaya aktaran Jean-Jacques Annaud’yu anmamak büyük haksızlık olacaktır.

Kara filmin önemli örneklerinden sayılan Nicholas Ray, Ida Lupino ikilisinin yönettiği Tehlikeli Topraklar (1951), karlı takip sahneleriyle nefes keser.

Fargo (Joel and Ethan Coen, 1996) – Senses of Cinema

Ve Fargo… Coen Kardeşlerin kült filminde kar bir metafordan daha çok anlam içerir. Baştan sona iklimin insanları etkilediği Dakota’da geçen hikâyede kar adeta kahramanlardan biridir. Kar izleyiciyi o kadar sahici etkiler ki, filmden yıllar sonra Japon bir kadın, kötü adamların kar altına gizledikleri parayı aramak için bölgeye gidip, orada can verir!

Coen Kardeşler’in 10 dalda aday olup Oscar’dan eli boş dönen Western filmi İz Peşinde de (True Grit), Fargo kadar olmasa da mebzul miktarda, kar, kış, kıyamet içerir.

Karlı Western filmleri arasında 1968 yapımı bir Sergio Corbucci filmi olan Büyük Sessizlik (Il Grande Silenzio) ayrı bir yere sahiptir. Corbucci bir yandan Sergio Leone’nin çağdaşlarına açtığı patikadan ilerlerken diğer yandan özellikle Klaus Kinski’nin oyunculuğu ve şiddet sahneleriyle kült oluşturmayı başarır. Yıllar sonra bu yoldan aykırı sinemacı Quentin Tarantino’nun geçtiğini görmek bu sebeple şaşırtıcı değildir. Tarantino, sekizinci filmi The Hateful Eight’te Corbucci ile neredeyse aynı atmosferi kurar. Bir grup tuhaf insan, karlı bir kış günü dağ başında mahsur kalıp birbirlerini öldürmeye başlarlar. Tarantino ve kar deyince, meşhur Kill Bill serisindeki yumuşak kar altında Uma Thurman ve Lucy Liu arasındaki düello sahnesini de unutmamak lazım.

Nolan, çok katmanlı filmi Inception’daki en ateşli sahneleri kar fonunda çeker. Ustanın diğer yeni filmlerinden Interstaller’da da kar eksik değildir.

Pin on Meme templates

Kış, özellikle kar üzerinden derin felsefe yürütülen filmlerin belki de en başında gelen Cinnet (The Shining), Stanley Kubrick’in sinema tarihindeki en tartışılan filmlerinden biridir. Başta esere kaynaklık eden kitabın yazarı Stephen King olmak üzere pek çok otorite filmi yerden yere vururken, en az bu kesim kadar kalabalık bir uzman kitlesi de filmi eşsiz bulur. Şüphesiz Cinnet’in en çok tartışılan kısmı, kitapta olmayan ancak Kubrick’in özenle finale yerleştirdiği labirent sekansıdır. Kapalı mekânın çıldırttığı kahraman karla kaplı labirentte ailesini öldürmek için kovalarken seyircinin dehşetli şaşkınlığı içinde ruhunu teslim eder.

Stephen King’in başka bir uyarlaması olan Ölüm Kitabı (1990), karlı bir kış günü dağ başında mahsur kalan yazarın, hayranı tarafından esir alınmasını anlatır. Kathy Bates, saplantılı hayran rolüyle Oscar heykelciğine uzanmıştı bu filmle uzanmıştı.

Sinema tarihinin en etkili kar sahnesi açılışı sanırım Güney Kore yapımı Şeytanı Gördüm filmindedir. Yönetmen Jee-woon Kim, seri katiline kar üzerinde öylesine etkileyici bir saldırı yaptırır ki, filmin başında izleyici koltuğuna çakılıp kalır.

Karlı komedi deyince şüphesiz liste başına 1990 yapımı Macaulay Culkin, Joe Pesci ve Daniel Stern’in oynadığı Evde Tek Başına’yı koymak gerekiyor. 11 yaşında bir bacaksızın kötü adamları perişan edişini anlatan film, hâlâ her kış televizyonda yayınlanan klasiklerdendir.

Kar filmlerinden en ilginç olanlardan biri de 2004 yapımı 3 Oscar ödüllü Paul Haggis filmi olan Çarpışma’dır (Crash). Pek çok karakterin kesişen hayatını sınıf, dil, kültür farkı gibi başlıklarla etkileyici bir dille tenkit eden film, bilindiği üzere Kaliforniya’da çekildi. Los Angeles gibi dünyanın en sıcak yerlerinden biri olan bir şehirde yaşanan hikâye, sinemanın en etkileyici kar metaforlarından birini kullanır. Los Angeles’ın kayıtlı tarihinde toplam üç kere kar yağdığı biliniyor. En son 1949 yılında kar yağmış ancak Çarpışma finali kar eşliğinde yapıyor!

The tiger and the snow (La tigre e la neve) - Roberto Benigni, Jean Reno,  Nicoletta Braschi, Emilia Fox - CIA

Finalinde kar kullanan bir başka şahane film ise İtalyan oyuncu/yönetmen Roberto Benigni’nin naif aşk filmi Kar ve Kaplan’dır (La tigre e la neve). Sevdasının kaderini Akdeniz ikliminde kar ve kaplan gibi iki birbirine zıt olguya bırakan kahramanımız, o kadar samimidir ki finalde metaforik de olsa bu ikiliyi buluşturur!

Özgürlük Yolu, National Geographic Entertainment’ın yapımcılığını üstlendiği bir film. Sovyet esir kampından kaçarak kışın ortasında Sibirya’dan Hindistan’a 6 bin kilometre yürüyen bir grup esiri anlatırken buzla kaplı dağları ve kızgın çölü aşarız.

2013 yapımı Kar Küreyici (Snowpiecer), distopik bir dünya kurgular. Karlı yollar arasında hızla ilerleyen trende sınıf mücadelesi epey sert biçimde anlatılır bir Bong Joon Ho’nun filminde. Modern distopya felaket filmine en iyi örnek olarak Yarından Sonra’yı verebiliriz. Küresel ısınmanın dünyamızın başına açabileceği felaketi güçlü efektlerle anlatmıştı Roland Emmerich.

Kürt sinemasında en çok görülen metaforlar şüphesiz dağ ve kardır. İnsanın doğa ile verdiği amansız mücadeleyi bireysel öykülere başarıyla eklemleyebilen Kürt sinemacılardan Bahman Ghobadi’nin Sarhoş Atlar Zamanı, böylesi bir filmdir. İranlı yönetmen, sinemasında kar olgusunu destansı bir dil ile kullanır.

Bianet :: Sarhoş Atlar Zamanı

Baltasar Kormákur’un belgesel tadındaki pek başarılı olmayan filmi Everest, adından da anlaşılacağı üzere karlar içinde geçer. Ancak dağ filmleri dediğimizde şüphesiz ilk sıraya Bavyeralı yönetmen Philipp Stölzl’ün Kuzey Yamacı’nı (Nordwand) koymak gerekir. Yaşanmış bir olaya dayanan film, trajik bir tırmanış öyküsünü anlatır. Keza bu filme çok benzer bir film olan Touching the Void de önemli dağ filmlerinden biridir.

Fantastik sinemada da karın kullanılmaması şüphesiz düşünülemezdi. Tolkien’in Orta Dünya’sını perdeye aktaran Peter Jackson, kar sahnelerinden taviz vermez. Ancak konu fantastik sinema ve kar olunca Yüzüklerin Efendisi’nden bir adım önde başka bir filmin varlığını kabul etmek durumundayız: Narnia Günlükleri. Andrew Adamson’un filmi belki Jackson’un serisi kadar pahalı ve görkemli bir yapım değildir ama özellikle kar dekoru açısından daha zengin olduğu muhakkak.

Ron Howard’ın şaşırtıcı filmi The Grinch’i de farklı bir yere oturtmak gerekiyor. Dr. Seuss’ın çocuk klasiği romanından uyarlanan ve Jim Carrey’nin baş döndürücü performansıyla süslediği filmin öyküsü bir kar tanesinin içinde geçer zira.

Ice Age - Plugged In

Animasyon sineması, kar metaforunu şüphesiz etkileyici ve masalsı olarak kullanır. Elbette ilk akla gelen ünlü Buz Devri serisidir. Sid, Diego, Manfrid gibi artık kültür fark etmeksizin her toplum için aileden biri sayılan hayalî kahramanlar, tarihin ilk çağlarında bizi üşüterek güldürürler. Steven Spielberg’in yapımcılığını üstlendiği animasyon olan Balto gerçek bir hikâyeden sinemaya uyarlanmıştır. Karla kaplı küçük bir kasabada mahsur kalan insanlara ilaç getirmek için çabalayan Sibirya kurdu Balto, izleyicinin içini sımsıcak tutar.

Parisli usta belgeselci Jacques Perrin’in görsel bir şaheser olan filmi Kuşlar: Kanatlı Uygarlık’ta, kamera bizi göçmen kuşlar ile sıcak beldelerden buzullara kadar beraber kanat çırparak götürür. Perrin, diyalogsuz filminde soğuğu iliklerimize kadar hissettirir.

Kar filmleri deyince, kaza ve mahsur kalma filmlerini çok büyük bir paranteze almak lazım. Listenin ilk sırasına rahatlıkla Uruguaylı bir rugby takımının oyuncuları bulunan uçağın And Dağları’na çakılması sonrasında kalan sağların 8 günlük hayat mücadelesini anlatan Alive’ı koyabiliriz. Benzer bir kazazede filmi olan Grey (Gri Kurt), daha felsefî bir tür insan/doğa/hayvan çatışması içeren filmlerdendir. Keza Dikey Limit ve Dağcı spor ile macerayı birleştiren güzel filmlerdendir. The Snow Walker da kaliteli kaza ve karda mahsur kalma öyküsünün anlatıldığı filmlerden biridir.

Mark Fergus’un 2006 yapımı mütevazı filmi İlk Kar (First Snow), kar ile kaderi birleştiren nadir filmlerdendir. Kahramanımız bir falcıya gidip kaderini sorar ve ilk kar yağdığında öleceğini öğrenir. Çare olarak da, asla kar yağmasının mümkün olmayacağı bir beldeye gitmeyi bulur. Ancak…

Will Iñárritu win his fourth Oscar for The Revenant? Do you care?

Meksikalı yönetmen Alejandro González Iñárritu’nun Oscar’lı filmi Diriliş (The Revenant), soğuk bir sonbahar gününde başlar ve finale kadar kar yağışı altında macerayı takip ederiz. İptidai tabiat şartları altında ölçüsüz şiddet eşliğindeki tek gülümseten sekans, Kızılderili ile kahramanımızın yağan karı dilleriyle tatma anlarıdır. Diriliş, belki Leonardo DiCaprio’ya hasretini çektiği Oscar’ı da getirecektir ancak bununla beraber filmde hikâyeye eşlik eden kar yağışı ve tipi, zihinlerde uzun süre unutulmayacaktır.

Türk sineması da kar sahnesi açısından son yıllara kadar epey önemli ve güzel örnekler vermiştir. Nedense son dönemde yapımcı ve yönetmenler kış sezonunda film çekmeyi tercih etmez oldu. Kar perspektifiyle bakıldığında Nuri Bilge Ceylan’ı farklı bir yere koymak gerekiyor. Usta yönetmenin pek çok filminde kar ve kış mevsimi kullanılır. Bunların başında şüphesiz, Ceylan’ı uluslararası çevrelere de duyuran Uzak filmi gelir. Uzak, uzun kar planı sahneleriyle akıllarda tazeliğini koruyan filmlerdendir. Keza, İklimler ve Bir Zamanlar Anadolu’da bu cümleden sayılır ama ustanın son filmi Kış Uykusu, adından da anlaşılacağı üzere mevsim olarak kışı, dekor olarak bembeyaz karı seçer.

35 yıl sonra Yılmaz Güney'in kurgusuyla yeni Yol - SİNEMATİK YEŞİLÇAM

Senaryosu Yılmaz Güney tarafından yazılan, Şerif Gören tarafından yönetilen film olan Yol, Güney’in en önemli eseri sayılır. Yılmaz Güney, filmi hapishaneden yöneterek belki de dünya tarihinde bir ilki gerçekleştirmiştir. 1982’de Altın Palmiye’yi kazanan Yol’da İmralı Açık Cezaevi’nden bayram iznine çıkan beş mahkûmun öyküsü iç içe anlatılır. Yol’un şüphesiz en sarsıcı sahneleri kar içerenlerdir. Seyit’in karısını sırtında taşıması ve tövbekâr Zine’nin donmaması için kamçıyla dövülmesi ama sonuçta ölmesi sinema dünyasından büyük ilgi görür.

Ferit Edgü’nün 1977’de yayımlanan romanı Hakkari’de Bir Mevsim, 1983 yılında Onat Kutlar tarafından senaryoya dönüştürüldü ve Erden kral tarafından filme çekildi. 33. Berlin Film Festivali’nde jüri tarafından özel olarak ödüllendirilen hikâyede, Doğu’ya öğretmen olarak giden bir öğretmenin halkıyla yüzleşmesi anlatılır. Ağır kış şartlarında yokluk ve yoksulluk içinde yaşamaya çalışanların hikâye edildiği eser Güneydoğu meselesine gerçekçi yaklaşan ilk yerli filmlerdendir.

Deli Deli Küpeli (1986) — The Movie Database (TMDb)

Cevat Fehmi Başkut’un Buzlar Çözülmeden adlı tiyatro oyununu, 1986 yılında Osman F. Seden’in kaleminden Kartal Tibet, Deli Deli Küpeli adıyla sinemaya uyarladı. Başrolde ise Türk güldürü sinemasının büyük ismi Kemal Sunal vardı. Ağır bir kış sezonunda tımarhaneden kaçan bir delinin, kuş uçmaz kervan geçmez bir kasabada kaymakam zannedilmesiyle gelişen olaylar, eleştiri dozu yüksek sert bir dille anlatıldı. Deli Deli Küpeli, Kemal Sunal’ın en ciddi komedilerinden biri olarak filmografisinde yerini aldı.

Bir başka kar içeren ‘deli’li film ise 2009 yapımı bir Murat Saraçoğlu filmi olan Deli Deli Olma’dır. Çekimleri Kars’ta yapılan ve başlıca rolleri Tarık Akan ve Şerif Sezer’in paylaştığı filmde 93 Harbi sonrası Çar tarafından Doğu Anadolu’ya zorla göç ettirilen Malakanlar’ın son temsilcisi olan Mişka’nın öyküsü anlatılır.

Murat Saraçoğlu’nun kar içeren bir diğer filmi ise, gerçek olaylara dayanan Özhan Eren tarafından senarize edilmiş 120’dir. 2008 yapımı filmde, 1915 Ocak ayı yani, 1. Dünya Harbi’nin ilk ayları anlatılır. Van’dan cepheye cephane taşıyan yaşları 12 ile 17 arasında değişen 120 Anadolu çocuğunun iç sızlatan dramını anlatır 120.

Sadece bedenimizi değil, ruhlarımızı da üşüten bir diğer tarihî kar içeren filmlerden biri de Alphan Eşeli’nin toplumsal acılarımızdan biri olan Sarıkamış Harekâtı döneminde geçen bir hikâyeyi anlattığı sarsıcı film Eve Dönüş’tür. I. Dünya Savaşı sırasında Ruslara karşı yapılan, 100 binden fazla can kaybının olduğu Sarıkamış Harekâtı esnasında ne Rusların, ne de Osmanlı’nın tam olarak sahip olamadığı, yönetim ve otoriteden yoksun bir bölgede kaderlerine terk edilen insanlar, kendilerini daha önce karşılaşmadıkları bir hayatta kalma mücadelesi karanlık ve soğuk bir atmosferde anlatılıyor Eve Dönüş’te.

Yazı Tura, Sinemamızda Görmezliden Gelinene Tutulmuş Bir Işık, Bir Yüzleşme  Filmi - Zahit Atam » Cafrande Kültür Sanat

Yönetmen filmografisinde hep ilginç filmler olmasına özen gösteren Uğur Yücel’in iki filmini listemize eklemek lazım. Soğuk, kış ile beraber dış dünyayla ilgisini koparan Kış, mevsimi yaklaştığında karla kaplanan ve dış dünyayla iletişimini kaybeden bir Kars kasabasında geçiyor. Bir demiryolu işçisinin hayatını anlatan soğuk, insan ve toplumların sınırlarına dair, başrolde kar ve dondurucu soğuğun olduğu bir film. Yücel’in bir diğer filmi ise hem terör/Güneydoğu meselesine insan perspektifiyle, hem de yönetmenin sıra dışı film diliyle dikkat çekiyor: Yazı Tura… Askerliğini Doğu’da yapmış iki gencin terhis sonrası yaşadıkları travma kış metaforuyla anlatıldı bu filmde.

Kar deyince şüphesiz Kars bereketli bir belde. Şerif Gören’in 1984 yapımı filmi Derman, Ağrı’ya atanan Ankaralı bir ebenin karın yolları kapatması nedeni ile mahsur kaldığı köydeki insanlar ile ilişkilerinin hikâyesini adeta bir destan kıvamında anlatıyordu.

Vizyona girdiği dönem büyük bir fenomene dönüşen Nefes: Vatan Sağolsun, yıllarca acısını iliklerimizde hissetmemize rağmen, sanat düzleminde görmezden geldiğimiz toplumsal bir yaramıza gerçekçi bakmayı deneyen filmlerdendi. Levent Semerci’nin filmi, sınırda bir karakolda geçiyordu ve terörist bir grubun karakol baskınıyla yaşananları anlatıyordu. Çok benzer bir hikâyeyi anlatan Alper Çağlar’ın Dağ filmi, arzu edilen ilgiyi görmese de, içerdiği etkileyici kar sahneleriyle akılda kalacak türdendi.

Senaryo ve yönetmenliği Mahsun Kırmızıgül’e ait Mucize, çokça emek verilmiş dokunaklı bir kar filmiydi. 60’ların yoksulluk içerisindeki taşradaki bir Zaza köyünde yaşanan gerçeküstü olayı anlatan film, aynı zamanda darbe sürecinin etkisini de beyazperdeye taşımıştı. Eğitim, cehalet, aşk, feragat gibi kavramları son derece naif bir dille anlatan Kırmızıgül, Mucize’de yakaladığı görselliğiyle filmografisinde zirve yapmıştı.

KİLİMANJARO'NUN KARLARI - HEMINGWAY | Nadir Kitap

Yılda 100’e yakın TV dizisinin çekildiği ülkemizde sinema sektörünün neredeyse tamamı kış sezonunda televizyon için işler yapıyor. Dolayısıyla kış, özellikle kar filmi yapılması neredeyse artık mucizelere kalmış durumda. Küresel ısınmanın da etkisiyle bizim gibi ülkelerde kar sadece bazı bölgelerde film çekimine uygun bir görsellikte yağıyor artık. Sadece bizde de değil aslında… Örneğin Hemingway’in meşhur eseri Kilimanjaro’nun Karları, 1952 yılında en az kitaptaki kadar etkileyici bir görsellikte filme aktarılmıştı. Bir National Geographic belgeselinde ise şöyle deniyordu geçenlerde: “Afrika’nın en büyük dağı Kilimanjaro’nun filmlere konu olan karları, küresel ısınma nedeniyle 20 yıl içinde yok olabilir.”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin