Kılıçdaroğlu’nun dramı

YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN

Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı gizleyemediğim bir sempatim var. Kendisinin CHP’nin başında olmasının – her şeye rağmen – bir şans olduğunu düşünüyorum. Onun sosyal demokrat, her şeyden önce de demokrat olduğuna inanıyorum. Zaza ve Alevi Kılıçdaroğlu’nun Türkiye’de demokratikleşmeye, çok kültürlülüğe, Cumhuriyet’in insan haklarını, azınlık haklarını ve temel özgürlükleri özümsemesine önemli katkılarda bulunabileceğinin de farkındayım. Kılıçdaroğlu’nun KHK’larla ilgili, giderek el yükselten çıkışlarını olumlu ve yapıcı buluyorum.

15 Temmuz 2016 konusundaki hâkim devletlû diskuru isteyerek değil, Real-Politik gerekçelerle kabul ettiğini düşünüyorum. Kılıçdaroğlu’nun, tüm bunlardan daha da önemli olmak üzere, CHP’nin solculaşması, sosyal demokratlaşması, demokratlaşması, devlet güdümünden çıkıp ilerici bir parti kimliğine bürünebilmesi gibi zorlu mücadelelerde gerçekten hatırı sayılır ilerlemeler yapabilecek bir kişilik olduğundan eminim. Ayrıca, Kılıçdaroğlu’nun sol ekonomi politik dönüşüm için gereken düşünsel ve mesleki birikime sahip olduğunu biliyorum.

BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

O halde yazının başlığı neden bir drama işaret ediyor?

Kanımca Türkiye’de sosyal demokrasinin CHP patenti altında olması büyük bir şanssızlık olarak görülebilir. CHP, Türkiye’de devlet kurucusu tek parti olarak doğdu. Reform ve devrimlerin – anti demokratik – uygulayıcısı oldu. Tek adam ve Milli Şef rejiminin partisidir. Genlerinde demokrasi değil, otoriterizm var.

Elbette köprünün altından çok sular aktı. Fakat CHP her türlü girişime karşın sosyal demokrat bir partiye evrilemedi. Çok partili hayata geçildikten sonra kendini giderek merkezin solunda konumlandırmaya gayret etti. Fakat devletlû genleri hep buna engel oldu. Partideki sosyal demokrat veya solcu isimler her zaman vitrini oluşturdu. Partinin altı oku, özellikle de Milliyetçilik İlkesi, sosyal demokrat veya demokratik sosyalist duruşun önünde engel teşkil etti. Ademi merkeziyetçilik ve federalizm fobisi, çok kültürlülükten öcü gibi korkması, Kürtlüğü inkarı, dahası onu ekonomi-politik azgelişmişlik kategorisinde bir “sorun” olarak tanımlayışı gibi birçok patolojik önyargının etkisinde bir parti olarak Türk devlet kutsayıcı geleneğin merkez kalelerinden biri oldu. Bu nedenle mesela AB sürecine de hakkıyla sahip çıkmadı. Türkiye’nin özel koşulları argümanıyla, çok sesli ve açık toplumcu bir demokratik kültürün karşısında yer aldı. Bir başka ifadeyle, Batı’nın getireceği özgürlüklerin Türkiye’ye zarar vereceğine inandı. Böylece 2000’lerden itibaren, kendi Batıcı geçmişiyle çelişkiye düşerek, bir CHP paradoksu yarattı.

Kılıçdaroğlu, CHP’nin başına geçince, bu partide birçok kesimde rahatsızlığa neden oldu. Partinin ana omurgasını oluşturan ulusalcı kanat, yani sol-nasyonalistler, partinin kontrollerinden çıkacağı endişesini taşıyorlardı. Hala da bu endişeyi taşıyorlar. Son olarak sınır ötesi TSK tezkeresinde Kılıçdaroğlu’nun tezkere karşıtı konum alması ve bunu CHP politikası olarak vurgulaması, ciddi bir rahatsızlığa sebep oldu. Dursun Çiçek’in bir TV programında ifade ettiği üzere, eğer tezkere tehlikeye girmiş olsaydı, bir kırılma gerçekleşebilirdi. Fakat böyle bir risk yoktu. CHP’de bir kısım vekil tezkere konusunda olumsuz oy kullandılar. Birçoğu da olumlu kullandı.

Esas mesele, CHP ve HDP’nin 2023 ya da erkene alınabilecek başkanlık seçimlerinde beraber hareket edip etmeyecekleri meselesidir. İYİP, giderek Erdoğan ve Cumhur İttifakı’na yaklaşıyor. Hitler’i seçtiren Alman muhafazakârları gibi, nedense ne MHP ne de İYİP mevcut tehlikeleri görmek istemiyor. Oysa CHP ve HDP, içinde çok daha fazla potansiyel barındıran partiler. CHP, Kürt hareketine yönelik kapsayıcı bir strateji geliştirse ve aynı zamanda normalleşme konusunda – mesela KHK’ların toptan iptali konusunda – daha net bir tavır ortaya koyabilse, siyasette bir şeyler değişebilir. Başkanlık ittifakı konusu son derece hassas bir mesele! Hiçbir parti tek başına hareket ederek başkan çıkaramaz. Cumhur İttifakı karşısında sağlam bir blok olmak birinci hedef olmalı. Kılıçdaroğlu bu konuda çok sağlam bir duruşa sahip. Ne var ki, HDP konusunda ciddi sorun yaşıyor.

Bugün bir açıklamasında, Kılıçdaroğlu şöyle diyor: “Söz veriyorum, söz! O Kandil denen yuvayı yerle yeksan etmezsem, (bana) Kılıçdaroğlu demesinler. Mücadele yürek işidir. Mücadele bilek işidir. Mücadele Efendim ‘Biden bana güldü mü, gülmedi mi?’ ‘Biden benle tokalaştı mı, tokalaşmadı mı?’ (değildir). Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yurt dışına çıkıp da böyle bir pozisyona, veya başka liderlerin böyle bir pozisyona düştüğünü gördünüz mü? Yahu, ben utanıyorum ya! Ben utanıyorum, ya! Selam versin veya vermesin kardeşim!”

Bu açıklama, tezkere sonrası baskılarla karşılaştığı anlaşılan Kılıçdaroğlu’nun CHP’de bir takım çevrelerin – ve derin devletin – gazını alma girişimidir. Böyle şahin söylemlerle, Kılıçdaroğlu olağan hedef olan Kürt hareketi üzerinden, HDP çizgisindeki solcu politikalarını kamufle etmeye gayret ediyor. Erdoğan’ın Kürt karşıtlığı damarı üzerinden yeniden oylarını arttırmasının da önünü almaya çalışıyor.

Kılıçdaroğlu’nun kurmayları, metin yazarları, danışmanları, bu stratejinin yanlış olduğunu göremiyorlar mı? Bence onlar da bunun farkında! Dramatik olan esasında tam da budur zaten. Bu geri adımı atmak zorunda hissediyorlar. Çünkü CHP kaygan bir buz pateni sahası gibi! Partinin sol-nasyonalist, derin devlete göz kırpan, birçok yerde aynı kümelerde derin devlet unsurlarıyla bire bir örtüşen kadroları, CHP’nin Türkiye’nin normalleşmesinde kilit bir rol üstlenmesine engel oluyorlar. Parti onların kontrolünde! Kılıçdaroğlu, partiyi kontrol edemiyor. Mevzi kazanmak zorunda kalan Kılıçdaroğlu, zarar telafisine girişmiş görünüyor.

İyi de, bu partiden siz Kürtlerle masada yeni bir çözüm sürecini başlatmasını bekliyor musunuz? Açmazı gördünüz mü? CHP ve HDP’yi Erdoğan ve Cumhur İttifakı karşısında bir tür seçim ortaklığından uzak tutma gayretinde olan siyaset mühendisleri var. İYİP konusunda aynı çevreler çok başarılı bir stratejiyle İYİP-HDP potansiyel ortaklığına da engel oldular. Akşener, HDP’nin PKK uzantısı olduğunu söylüyor. Tüm bunlar, Erdoğan hanesine yazılan skorlardır. Anketlerle avunuyorlar. Fakat hasta veya yorgun, Erdoğan ani bir erken seçim – ya da baskın seçim – stratejisi ile bir dört yıl daha rejim vitrinini elinde tutabilir. Bunu başarmak adına elinde aslanlar gibi iki yıllık bir tezkere var. İsterse istediği yoğunlukta bir savaş çıkararak bile, gereken optimal seçim koşullarını sağlar. Hastalığını bile bu iş için kullanabilir. Hatta belki de zafiyet görünümü bir strateji bile olabilir. Baskın bir seçimle, genel rehavet halinde olan ve bölük pörçük muhalefetin karşısına dinamik bir görünümde çıkabilir. Kendine dualar eden tabanına, “işte Allah da bizim yanımızda” mesajı verebilir.

HDP olmadan CHP ve diğer partilerin ittifakı sonuç vermez. Kılıçdaroğlu’nun açmazı bu. Bence Erdoğan’dan daha çok, partisi içindeki sol-nasyonalist (ulusalcı) çevrelerle mücadele ediyor. Bu nedenle Kılıçdaroğlu’nun dramı, bir bakıma Türkiye’nin de dramıdır.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Partiler türkiyede herşeyde söz sahibiler. Heryerden onlar çıkıyor. Hergün onları izliyoruz. Birde kürt sorunu yada pkk sorununu izliyoruz, yaşıyoruz. Doğu illerinde siz chp nin mhp nin iyi partinin kaç oyu olduğunu biliyormusunuz? Yani hayatımızın tepesindeki insanlar oralarda yoklar ve biz hergün şehit haberleriyle yaşıyoruz ve hiçbiri o bölgede kendine yer edememiş. Yani edememiş mi etmemiş mi? Bu sorgulanması gerekir. Burada ciddi bir açık var. Yani olaylar olağan akışında bu şekilde gelişmemeliydi. Kükreyen bahçeli o bölgeden doğru dürüst insan kazanamamış. Ancak kendi mahallesine kükrüyor. Chp oralarda yok, vazgeçtim yok olmasından, var olmak için bir çabası yok. Ve biz 40 sene terör konuşuyoruz ama 40 senedir aynı liderleri izliyoruz ama arada bağlantı kurulamıyor. Yani devasa bir sorun var, hayatımızı işgal eden liderler var ama sorun ile liderler arasında bağ yok. Bu bağı kurmamız gerekir. Yani pkk ile mhp arasında bağ kurmak gerekir, chp ile pkk arasında bağ kurmak gerekir. Noldu oralardan kaçtınız da meydanı hdp ye mi bıraktınız? Hiç de öyle bu konuda rahatsız olduğunuzu görmedik. Ama ne zaman türkiyenin çıkarına birşey söz konusu olduğunda, “yok olmaz, ben hdp nin olduğu yerde olmam” falan havaları. Ama düne kadar heryerde sen vardın hemde kaç yıldır gitmiyorsun. Yani hdp ye küsmüş ayaklarında, “o pkk ile işbirliği yapıyor, ondan”. Peki doğu illerinde sen niye yoksun? Sana meydanı pkk ya bırakıyor diyormuyuz? Hiç diyen oldu mu? 40 senedir doğuda var olmak için ne yaptınız? Pkk yı bahane ettiniz değilmi? “Pkk orada, o yüzden ben oraya gidemiyorum”. Madem senin gücün bu kadar sınırlıydı, niye hergün televizyonlara çıkıp o pkk lı bu pkk lı şu da pkk lı diye bağırıyorsun? Kimse seni pkk lı yapıyor mu? Sen niye sınırlı gücünle ortalıkta fitne çıkartıp duruyorsun? Hem gitmiyorsun, hem gidene pkk lı diyorsun. Hem oralarda yoksun hem oralarda var olana pkk lı diyorsun. Yoksa sana oralarda pkk lı demesinler diye mi gitmiyorsun? O yüzden mi orayı pkklı dediğin partiye bırakıyorsun? “Bana pkk lı diyemezler” senin tek derdin bu mu? Kendine pkk lı denmesinden korkuyorsun ama herkese bol bol pkk yapıştırıyorsun.
    Kürtleri neden yalnız bırakıyorsunuz? Hayırdır ve amacınız nedir? Kürtlere hem el atmıyorsun hem el atana pkk diyorsun. Hayırdır niyetiniz nedir? Buradan nereye varmaya çalışıyorsunuz. Farkındaysanız sizin mekanizmanız 40 yıldır çalışıyor. Bu mekanizmadan beklentiniz nedir? Israrla pkk ve hdp yi ön plana çıkarıyorsunuz, peki kürtler neden yok sayılıyor? Hdp güçlendikçe hdp yi göz önüne alıyorsunuz. Birde mhp nin kürtlerini görelim, chp nin kürtleri görelim. Hayırdır kürtlerle ilişki geliştirmek için gizli bir yasak mı var? “Kürtlere kimse yaklaşmayacak!” Yoksa kürtler kendi hallerine mi bırakıldılar. Terk mi edildiler? Kürtlerin böyle düşünmesi mi isteniyor? “Bizi terk ettiler”. Kürtlerle ilişki geliştirecek esnekliğiniz yok mu? O zaman burada kürtler mi suçlu oluyor yoksa salağa yatan mı? Tabi kendini salak olarak göstermeyeceğine göre şahin olarak gösterecek. “Ben şahin olduğum için kürtlerle konuşmuyorum.” Türklere şahini oynarken, oraları saf ayaklarına yatarak yada “pkk var, korkuyorum” ayaklarına yatarak hdp ye bırakıyorlar.
    Demek ki neymiş türkiyenin çıkarı söz konusu iken bile “ama o hdp, o kötü” ayaklarına yatanlara şunu söylemek istiyorum. Algıda seçicilik yapmayın. Daha açık konuşayım şu anda atatürkün anayasası, kurtuluş savaşı vermiş meclis rehin durumdadır. Yani artık yemezler. Gerçek tablo budur ve bu tabloyu gizliyorsunuz. Meseleye yani bütün meseleyi hdp ye indirgiyorsunuz. Ha bizim aslında sorunumuz yok sadece işte hdp falan bu sorunlar var.
    Partilerin şu andaki tutumu ile hala hesap vermiyor olmaları şaşırtıcı. İnsanlar hesap sorsunlar. “Neden siz doğuyu hdp ye bırakıyorsunuz” diye. Hayır insanlar yanlış anlayacak. Sanacaklar ki bütün doğu hdp li, bütün doğu pkk lı. Niye ısrarla böyle bir algı oluşturmaya çalışıyorsunuz ki? Doğuya gidin hdp ile pazarlık payınız olsun. Gariptir türklerin çok sayıda partisi var ama kürtlerin tek partisi var. Bu bence tehlikeli bir durum. Ama herkes doğunun hdp nin olduğunu kabul etmiş. Zaten bu politikaların amacı da zaten buydu. İnsanlara bazı gerçekleri çaresizlik üzerinden kabul ettirmek. Bir insanın kendini çaresiz hissetmesi için mhp, chp, iyi parti ne gerekiyorsa yapıyorlar. “Doğuya gidersem pkk ile görüştü derler” gibi evhamlar yaşayan partilere şunu diyebilirim; kimseyi kandıramazsınız, kenar mahalle paranoyak düşüncüleriyle varlık sürdüremezsiniz, zaten öyle de değilsiniz.” Ama insanlar bunu yiyor. Bu zamana kadar ki tutum tamamen inceldiği yerden kopsun tutumuydu. Şu anda da aynı. Hergün şu kadar terörist öldürüldü, kanı yerde kalmadı falan haberler. Bu haberler yıllardır hergün aynı cümlelerle veriliyor. Burada artık insanların bıkması beklenmekte. Yani kürt politikalara biraz önyargısız bir şuurla bakılınca, biraz da intikam nefret kin penceresinden sıyrılıp hak adına baktıkça derindeki o şeytani oyunu sezinliyorsun. Onu dile getirmek biraz güç ama onların hergün aralıksız tv pencersinden sunduğu propaganda mekanizmasından kurtulduğunuzda, o şeytanı özellikle içinizde yenmeyi başardığınızda görüyorsunuz. Yani kendinize yöneldiğinizde aslında dışardaki propaganda mekanizmasının sizi nasıl etkilediğini görüyorsunuz.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin