Kılıçdaroğlu’nun cılız ‘Kaçacaklar’ çıkışı, iktidarın paniği

HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Erdoğan ailesinin kaçmaya hazırlandıklarını iddia etti. İktidar kesiminden topyekûn bir karşı saldırı geldi. New York’taki “yurt görünümlü bina” pandoranın kapısını açmışa benziyor.

Kemal Kılıçdaroğlu, muhalif kesimdeki “Bu adamlar seçimle gitmezler” ya da “İç çatışma çıkarmadan gitmezler” tarzındaki pesimist yaklaşımı yıkmaya çalışıyor. (“Ülkeyi bilerek ve isteyerek çatışma ortamına sürükleyecekler” tarzındaki zaman zaman endişeyle ben de dillendiriyorum.)

En başta şu noktanın altını çizeyim. Muhalif gazetecilere ve siyasetçilere, devlet içerisinden akan binlerce yolsuzluk belgesi var. Bırakın CHP Genel Merkezine ulaşanları, gazeteci Cevheri Güven’in videolarını izleyenler, ülkenin nasıl yağmalandığını görecek kadar yolsuzluğu algılayabilirler.

Toplum içinde, iktidarın yüz milyarlarca dolarlık yolsuzluk yaptığına ilişkin algı varken, Kemal Kılıçdaroğlu’nun ortaya çıkıp 100 milyon dolarlık yurt dışına para çıkışını göstermesi, ilk bakışta hayal bir kırıklığı gibi görünüyor.

Görüldüğü kadarıyla Kılıçdaroğlu, alan yoklaması yapıyor. Aslında iktidar tarafı da farklı bir şekilde “CHP liderinin elinde neler var?” onu görmeye çalışıyor. Yakın gelecekte bu yoklama çekmeler siyasete yön verecek.

Kılıçdaroğlu, Man Adası dosyasını açıklayıp beklemeye geçmişti. 28 Kasım 2017’de partisinin grup toplantısında konuşan CHP lideri, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın oğlu Burak Erdoğan, kardeşi Mustafa Erdoğan, eniştesi Ziya İlgen ve dünürü Osman Ketenci ile eski özel kalem müdürü Mustafa Gündoğan’ın vergi cenneti olarak bilinen Man Adası’na milyonlarca dolar para yolladığını açıklamıştı.

Erdoğan ve ailesiyle yakın çevresi, Kılıçdaroğlu’na 1,5 milyon TL’lik manevi tazminat davası açmış, Anadolu 5. Asliye Hukuk Mahkemesi de tazminata hükmetmişti.

Kılıçdaroğlu’nun avukatları konuyu Yargıtay’a taşımışlardı. Yargıtay, geçtiğimiz Nisan ayında alt mahkemenin verdiği mahkumiyet kararını Kılıçdaroğlu lehine bozmuştu.

Yargıtay’ın kararından sonra Kılıçdaroğlu, yeni yolsuzluk dosyalarını gündeme taşımak konusunda cesaretlenmiş görünüyor. Bundan dolayı CHP liderinin açıkladığı para transferi rakamları yoklama çekmekten ibaret diye düşünüyorum.

CHP lideri, grup konuşmasında akşam saat 22.00’ye randevu vererek beklentileri yükseltti. Böylelikle başka konuları ve daha büyük yolsuzluk rakamları açıklayacağı şeklinde bir algı oluştu.

Randevu saatindeki açıklamalarıysa gündüz söylediklerinin rakamlandırılmasından ibaretmiş gibi görüldü. Kılıçdaroğlu videoyu, şu notla paylaştı:

“Onlar kaçacak yer ararken, bizim başka memleketimiz yok. Biz bir yere gitmiyoruz, bu devleti birlikte ayağa kaldıracağız. Başını dik tut sevgili halkım. Sen varsın ve daha iyisini hak ediyorsun. Geliyor mutlu, huzurlu günler! #BizeKatılın”

İktidar tarafından gösterilen tepki, Kılıçdaroğlu’nun istediği türden bir tepkiydi. İktidarın medya silahşörlerinin cengaverliklere kalkışması normaldi. Parti yetkilileri bir yandaş kanaldan diğerine koştu.

ÇELİK VE KURTULMUŞ’UN TELAŞI

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Ana Muhalefet Partisi liderinin sözlerinin siyaset biçimi değil iftira kampanyası olduğunu iddia etti. 15 Temmuz günü kimlerin kaçtığına ilişkin göndermelerde bulundu.

Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un sözleriyse siyaset anlamında epeyce analiz edilmesi gerektiğini gösteriyor. Kılıçdaroğlu’nun çirkin siyaset yaptığını ve gerilimi yükselttiğini öne süren Kurtulmuş, sergilenenlerin Hitler Almanyası dönemindeki Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’in yaptıklarından ibaret olduğunu iddia etti.

Kurtulmuş iddiaları cevaplandırırken, gönderilen paraların tamamen yasal çerçevede olduğuna dikkat çekti.

İşte Kılıçdaroğlu’nun söylediklerinin kritikliği de tam burada yatıyor. Bu noktayı pek çok muhalif de gözden kaçırmışa benziyor. Kılıçdaroğlu ortaya çıkıp, “Paraları yasa dışı yollardan ülkeden kaçırıyorlar işte belgesi” diye bir şeyden söz etmedi.

Tam da Kurtulmuş’un dediğini söyleyip, yasal yollardan para çıkardıklarını anlattı. Bu paralarla yurt yapılıyor görüntüsü verilip, ABD hükümetinden oturma izni alma peşinde olduklarını anlattı. Bir devletten oturum almak için para yasal yollardan ülkeye sokulmak zorunda.

İşin temelinde bu var. ABD’de Erdoğan ailesinin kurduğu Turken Vakfı’nın inşa ettiği ve kamuoyuna “Bu ülkede okuyacak öğrencilere yuva” gibi gösterilen yerin gerçekten söylendiği gibi olması mümkün mü?

New York’u görenler bilirler. Manhattan, şehrin en değerli bölgesi. Birleşmiş Milletler BM) binasının hemen yakınındaki 350 metrekare arsaya 20 milyon dolar ödendi.

Arsanın küçüklüğünü ve ödenen rakamın büyüklüğünü bizzat Bilal Erdoğan, Hürriyet yazarı Vahap Munyar’a açıklamıştı.

Bu arsaya 21 katlı bina yapılıyor. Bilal Erdoğan’ın açıklamasına göre burada 200 öğrenci barınacak ve bu proje kendileri için “prestij” sağlayacak.

Oğul Bilal’in vakfı, bu görkemli bina dışında 2016’da ölen boksör Muhammed Ali’nin çiftliğini de 2018 yılında satın aldı. St. Joseph nehri kıyısındaki bu 328 dönüm çiftlik içinde toplam büyüklüğü 3 bin 960 metrekare olan iki konut binasını da barındırıyor.

TÜRGEV ve Ensar Vakfı’nın New York merkezli ortak kuruluşu olan Turken Vakfı, vergiden muaf olarak bu çiftliğe 2 milyon 895 bin dolar ödedi.

ABD’deki öğrencilerin “FETÖ’nün ağına düşmesini engellemek için yurt yaptırmak isteyen” gidip New York’un en pahalı yerinde iş merkezlerinin ve ülke temsilciliklerinin arasında yurt yaptırmaz.

Manhattan’daki yer ve Muhammed Ali’nin çiftlik evine ödenen paralarla üniversite şehirlerinde belki onlarca aynı büyüklükte yurt binaları yaptırılabilirdi.

Erdoğan ailesinin kurdukları vakıflar aracılığıyla öğrencilerin barınma ihtiyacına yönelik yatırımlar yaptığına inanmak için “saf” olmak bile yeterli değil sanırım.

Ailenin yaptığı, kendileri için ABD’de yeni bir hayat kurmanın altyapısını oluşturmaktan ibaret.

Bu konu ülke gündemini epey bir süre daha meşgul edecek.

İktidarı asıl panikleten yapmak istediklerinin ortaya çıkması. Kılıçdaroğlu’nun çağrısının en az bu kadar önemli bir tarafı da bürokratlara, “İktidarın hukuksuzluğuna alet olmayın” çıkışı. Hatırlarsanız bürokratlara benzer daha önce de çağrı yapmıştı.

Kılıçdaroğlu bu kez tabloyu bir bütün olarak ortaya koyuyor. İktidarın, şimdiki paniğinin altında da bu endişe yatıyor.

Nazım Hikmet, Demokrat Parti’nin çılgınlaştığı dönem olarak bilinen 1959 yılında, “Gazete Fotoğrafları Üzerine” diye bir şiir yazar.  Adnan Menderes’i betimlediği bölüm şu dizelerle biter:

“Korkuyor Adnan Menderes
üç saata indi uykusu.
Korkuyor Adnan Menderes
hiçbir korkuya benzemez
halkını satanın korkusu.”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin