Kanuni döneminde yapılan o camide dindarlar asırlarca namaz kılmak istemedi

YORUM | MUHSİN AHMET KARABAY

Eminönü Tahtakale’ye her gün yüzbinlerce insanın yolu düşer. Hasırcılar Caddesi üzerinde Rüstem Paşa adında bir cami var. Mimar Sinan’ın en sanatkarane yaptığı camilerden biri olmasına rağmen dindarlar bu camide yüzyıllar boyu namaz kılmak istemedi.

Rüstem Paşa Camii, 2007 yılında ünlü Newsweek dergisi tarafından İstanbul’da görülecek 10 mekânın ilk sırasına yerleştirilene kadar bizim Batı hayranlarımızın bu caminin varlığından bile haberleri pek olmadı.

Newsweek’in, “Ayasofya bin yıl daha eskidir, Süleymaniye çok daha görkemlidir ancak saf mimari mükemmellik için Rüstem Paşa İstanbul’un en büyük camisidir” tespitlerini kaçıranların dikkatleri 2020 Kasım ayında bir daha bu camiye çevrildi.

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, veda ziyaretleri çerçevesinde İstanbul’a geldi. Ankara’ya uğramayan ABD’li bakan, İstanbul’da da sadece iki yeri ziyaret etti. Tahtakale’nin karmaşık ve kalabalık dar sokaklarından geçti.

Ayasofya ya da başka bir yeri ziyaret etmeyen Pompeo, Patrikhane’ye gitti ve Patrik Bartholomeos ile görüştükten sonra doğruca Rüstem Paşa Camii’ne geçti.

Bu önemli camiye adını veren Rüstem Paşa’nın kim ve nasıl biri olduğuna bakalım.

RÜSTEM PAŞA, İDAM EDİLEN 44 SADRAZAMDAN BİRİSİ DEĞİL

Osmanlı İmparatorluğu döneminde toplam 218 farklı isim sadrazamlık ya da vezir-i azamlık yaptı. Bunlardan 44’ünün idam edildiğinden söz ettiğim yazım hayli tartışılmıştı. Hemen belirteyim, 46 yıl saltanat koltuğunda oturan I. Süleyman, (bilinen lakabıyla Kanuni Sultan Süleyman’a) (1520-1566) oğlunu öldürten bu damat sadrazam idam edilmedi, eceliyle öldü.

1500’de Saraybosna yakınlarında küçük bir köyde, Sırp köylüsüne domuz çobanlığı yapan bir babanın çocuğu olarak doğdu (1). Haracını ödemediği için karşılık olarak alınan Çigaliç ailesinin bu küçük ferdi, sultanın Galata’daki sarayına teslim edildi.

Bizzat kendisinin anlattığına göre, bir gün Kanuni’nin elindeki bir şey pencereden düşer. Padişahın yanında bulunanlar merdivenden inerek düşen şeyi almak için koşarken, küçük Rüstem pencereden atlar ve herkesten önce getirir.

Bu olaydan sonra Rüstem’in talihi kendine yar oldu. Has Oda’da yetiştirildi. Kanunî’nin bizzat katıldığı Mohaç seferinde silahdar sıfatıyla yer aldı, sefer dönüşü de mirahurluğa getirildi (2).

Anadolu’da Dulkadir Beylerbeyliği, Karaman valiliği yapan Rüstem Paşa’nın talihi Diyarbakır Beylerbeyi olduğunda bir kez daha değişti. Kanuni Sultan Süleyman’ın gözdesi Hürrem Sultan, Enderun’dan tanıdığı Rüstem Paşa’ya biricik kızları Mihrimah Sultan ile evlendirmek istedi.

KEHLE-İ İKBAL (İKBAL BİTİ) RÜSTEM PAŞA

Hürrem Sultan’ın bu düşüncesi saray içinde duyulunca, muhalifleri Rüstem Paşa’nın “cüzzamlı” olduğuna dair bir şayia çıkarttılar. Bu bilgi padişahın da kulağına gitti. Kafası karışan hükümdar, saray tabiplerinden Mehmed Bey’i, damat adayının cüzzamlı olup olmadığını araştırmak üzere Diyarbakır’a gönderdi.

Mehmet Bey’in eline verilen fermanda hükümdar tarafından görevlendirildiği ve istediği yerde denetimi yapacağı yazıldı. Gidişin asıl amacının damat adayının cüzzamlı olup olmadığını ortaya çıkarmak olduğu bilgisi ise saray hekimine şifahi olarak söylendi.

Mehmet Bey, Diyarbakır’da yanına bir görevli aldı ve Rüstem Paşa’nın her şeyini elden geçirmeye başladı. Çamaşırlarını kontrol ederken yanına verilen yardımcı, kıyafetlerinde gördüğü bir biti saklamaya çalıştı. Saray hekimi ise aradığını bulmuştu.

O dönemin tıp bilgisine göre bit ancak sağlıklı birinde olurdu, cüzzamlıda bit olmazdı. Saray hekimi İstanbul’a döndü ve bilgiyi hükümdara ulaştırdı. 1539’da Şehzade Bayezid ve Cihangir’in sünnet düğünleri sırasında Mihrimah Sultan ile evlendirildi ve üçüncü vezir olarak saraya girdi.  Gelin 17, damat 39 yaşında idi (3).

Bit olayının değiştirdiği talih halkın ve şairlerin gündemine girdi. Bit sayesinde kazanılan bu damatlık için şiirler yazıldı:

Olacak bir kişinin bahtı kavî, talii yar
Biti dahi mahallinde anın işine yarar.

La edri (yazarı belli olmayan) olarak kayıtlara geçen bir başka beyitte ise:

Yar olursa eğer talih ve bahtı kişinin
Kehlesi dahi revacına sebep olur işinin.

İki beyit de günümüz Türkçesine serbest aktarıldığında, “Bir kişi şanslı olursa, onun biti bile işlerinin yolunda gitmesine vesile olur” anlamına geliyor. Bundan dolayı kendisine “Kehle-i İkbal Rüstem Paşa” denildi (4).

NİKAH TÖRENİNDE GELİN DE DAMAT DA YOK

Gelin Mihrimah Sultan ve damat Rüstem Paşa’nın da hazır bulunmadığı bir ortamda nikahları kıyıldı. Nikahları sicile şahitler Sünbül Ağa b. Abdurrahman ve Bilal Ağa b. Abdurrahmân şehâdetleriyle vekâleti sâbit olan Selmân Ağa b. Abdülmuʿîn vekaletiyle kıyıldığı notu ile işlendi (5).

Rüstem Paşa’nın Mihrimah Sultan’a verdiği 100 bin altın mehirin, Sultan Süleyman’ın Hürrem Sultan’a verdiği mehir ile aynı miktarda olduğunu vurgulamakta fayda var. Damat, kısa zamanda Hürrem Sultan’ın sarayda en güvendiği kişi haline geldi. Bu ilişki de damadın hızlı yükselişini sağladı (6).

Rüstem Paşa’nın bit olayının dışında talihinin yaver gittiği başka olaylar da yaşandı. Bu da 1544 yılının Aralık ayındaki divan toplantısında oldu. Divanda, Osmanlı tarihinde daha önce hiç görülmeyen bir olay meydana geldi. Sadrazam Süleyman Paşa ile İkinci Vezir Hüsrev Paşa huzurda kavga ettiler Hem de ne kavga… Hançerlerini çekip birbirlerini öldürmek istediler. İki vezirin kavgası güçlükle önlendi.

Tarihçi Lütfi Paşa, Tevarih-i Ali Osman’da yaşananları şöyle anlatır:

“Süleyman Paşa ve Hüsrev Paşa padişah-ı âlempenah huzurunda bazı hususdan ötürü namakul ve naseza (münasip olmayan) kelimatlar idüp gayetle edepsizlik ittiklerinden ötürü padişah-ı zaman dahi hayli bi-huzur olup ikini dahi vezaretten azleyledi…”

Birinci ve ikinci vezirler görevlerinden azledilince üçüncü vezir olan Rüstem Paşa’ya sadaret yolu açıldı. Tarihçi İsmail Hami Danişmend, iki vezirin arasına fitneyi sokanın Rüstem Paşa olduğunu yazar (7).

Artık konumunu iyice pekiştirdikten sonra kritik yerlere kendi adamlarını yerleştirmeye başladı. Kaptan-ı Deryalık görevine hayatı boyunca Marmara dışına çıkmamış olan kendi kardeşi Sinan Paşa’nın getirilmesini sağladı.

KANUNİ’YE OĞLU MUSTAFA’YI BOĞDURAN KUMPAS

Sultan Süleyman’ın çok sevdiği hasekisi olan Hürrem Sultan, Kanuni’den sonra Kırımlı bir cariyeden olan şehzade Mustafa’nın değil, kendi oğlu Bayezid’in tahta geçmesini istiyordu. Mustafa’nın hükümdar olması durumunda kendi oğullarının boğdurulacağını biliyordu.

Bunun için Vezir-i azam Rüstem Paşa ile ortak bir plan hazırlayıp uygulamaya koydular. Rüstem Paşa şehzade Mustafa’nın mührünü taklit edip Safevi hükümdarı Şah Tahmasb’a bir mektup yazdı. Mektup iki ismin eskiye dayanan bir dostluklarının olduğunu gösteriyordu. Şehzade Mustafa karşı tarafa ittifak teklifinde bulunuyordu. Dahası cevaplar gelmiş gibi mektuplar da yazıldı (8).

Kendisi Manisa valisi olan ve saray içinde kendi bilgi ağı bulunan şehzade Mustafa, Hürrem Sultan-Rüstem Paşa ikilisinin kumpaslarından bir şekilde haberdar oldu. Çevre illerin valilerine kendisine destek vermeleri amacıyla mektuplar yazan Mustafa, hem valilerden hem de Yeniçerilerden destek gördü. Mustafa’nın bu girişimlerinden de ikilinin haberi oldu.

Bir şekilde Kanunî’den şehzade valilerin yerlerini değiştirilmesini sağladılar. Mustafa, Manisa’dan İstanbul’a daha uzak olan Amasya’ya gönderildi. Hürrem’in oğullarından Selim Manisa’ya, Bayezid ise İstanbul’a en yakın şehzade sancağı olan Kütahya’ya atandı.

Rüstem Paşa, 1553’te ordusu ile İran seferine çıkıp Konya Niğde arasında Aksaray’a vardı. Burada konakladı ve sipahi ağası Şemsi Ağa’yı çok gizli bilgilerle İstanbul’a yolladı. Rüstem Paşa, şehzade Mustafa’nın hükümdarı Dimetoka’ya yollayıp kendisinin yeniçerilerin yardımıyla saltanata geçeceği bilgisini iletti. Ordunun başına bizzat geçmesini padişahtan istedi.

Kanuni bunun üzerine yeni düzenleme yaptırdı ve orduya kumandanlık yapacak durumda olduğunu göstermek için bizzat kendisinin ordunun başında sefere çıkacağını duyurdu. Amasya valisi olan şehzade Mustafa, kendi bölgesinden geçen babasının elini öpmek üzere Karaman Ereğli’ye gitti.

ŞEHZADE MUSTAFA’NIN KATİLİ ZAL MAHMUT PAŞA OLDU

Kanunî gerekli tertibatı aldırdı ve padişah otağı olarak hazırlanan çadırda kendisi bulunmadı. İçeride sağır ve dilsiz 7 cellat vardı. Bunlarla boğuşup ellerinden kurtulan Mustafa, babasının çadırına koşarken arkadan yetişen saray hizmetçisi Zal Mahmut Ağa tarafından boğularak öldürüldü (9). Zal Mahmut, ileride Zal Mahmut Paşa olarak tanınacaktı.

Mustafa’nın öldürülmesinin ardında Rüstem Paşa’nın olduğunu bilen Yeniçeri öfkelendi. Öfkenin dalga dalga büyüme tehlikesi ortaya çıkınca vezir-i azam tartışmalı bir şekilde azledildi. Tartışmalı ifadesini kullanıyorum çünkü, bizim tarihçilerimizin çoğu bunun gerçek bir azil olmadığını yazıyor.

İşin gerçek yüzünü bilen Batılı büyükelçiler, işlerini yaptırmak için Üsküdar’daki sarayında eşi Mihrimah Sultan ile mazul hayat süren Rüstem Paşa’yı ziyaret ederler. O dönemde İstanbul’da Avusturya Büyükelçisi olarak görev yapan Hollanda asıllı Ghiselin de Busbecq, Macar diplomat Nicholas Michault’a yazdığı mektupta işlerini nasıl yürüttüğünü anlatıyor.

Sonradan kitaplaştırılan Busbecq’in yazdıkları hayli ilgi çekici. Busbecq’e göre, ortamı yatıştırmak izin görevden alınmayı padişaha Rüstem Paşa teklif ediyor. Böylece hem kendi hayatını kurtarıyor, hem de ortalığın sakinleşmesini sağlıyor.

Göreve getirilen Ahmet Paşa’nın uzun süre orada oturamayacağını bilen Busbecq, “Rüstem, Sultan’ın üzerinde en büyük etkisi olan bir paşaydı. Görüşmeleri onunla yürütmem şarttı” diyor. Rüstem Paşa’ya bir işini yaptırmak için nasıl 5 bin duka altını rüşvet verdiğini de bütün ayrıntıları ile anlatıyor (10).

ŞEHZADE MUSTAFA ARDINDAN YAZILAN MERSİYELER

39 yaşında boğdurulan şehzade Mustafa, sadece askerler tarafından değil, halk, alimler ve şairler tarafından da seviliyordu. Ardından 16 mersiye yazıldı. Prof. Mustafa İsen, maktul şehzadenin ardından en fazla mersiye yazılan isimlerin başında yer aldığına vurgu yapıyor. Fünûnî, Rahmî, Edirneli Nazmî, Mu‘înî, Müdâmî, Sâmî, Kara Fazlî, Nisâyî, Selîmî ve Kâdirî bunlar arasında (11).

Fakat Taşlıcalı Yahya Bey’in mersiyesi kadar günümüze bütün canlılığı ile gelen olmadı:

Meded meded bu cihânuñ yıkıldı bir yanı
Ecel Celâlîleri aldı Mustafâ Hanı

Yahya Bey, mersiyesinde sadece şehzadeye ağıt yakmaz. Kanunî’nin kumpasa alet olduğunu dile getirir:

Vebâle koydılar âl ile ‘Âl-i ‘Osmân’ı

Sadrazam Rüstem Paşa’nın bu işte parmağı olduğunu açıkça yazar:

Vücûdına sitem-i Rüstem ile irdi ziyân.

Diri kala ne revâdur fesâd iden şeytân.

YENİDEN SADRAZAM OLUNCA YAHYA BEYİ SÜRDÜ

Ortalık biraz sakinleştikten sonra Kanunî, bir bahane ile vezir-i azam Kara Ahmet Paşa’yı divan-ı hümayunun ortasında idam ettirip Eylül 1555’te Rüstem Paşa’yı yeniden eski görevine getirdi. Temmuz 1561’de ölünceye kadar görevde kaldı.

Yeniden mührü alan damat Rüstem Paşa’nın ilk yaptığı işlerden birisi şair Yahya Bey’i yanına çağırmak oldu. Kanunî’nin “canına kıyma” uyarısı olduğu için öldüremedi ama hayatının sonuna kadar sürgüne gönderdi (12).

Rüstem Paşa 28 Kasım 1544 – 6 Ekim 1553 ve 29 Eylül 1555 – 10 Temmuz 1561 arasında hükümdar adına icraatlar yaptı. Osmanlı’da en uzun süre bu görevde kalan isimlerden birisi olarak tarihe geçti. Ardından mersiye yazılmayan ender devlet adamlarından biri oldu.

Aleyhinde “mersiye” yazılan ise tek isim olarak bilindi. (İsen 1994 a: 93) Taşlıcalı Yahya ise ölümüne sevindiğini hiç gizlemez:

Gülmez idi yüzü mahşerde dahi gülmeyesi
Çok iş etti bize ol, sağlık ile olmayası.

Avusturyalı diplomat tarihçi Joseph von Hammer ise Rüstem Paşa’nın rüşvetçiliği ile ilgili, “Memuriyetleri rüşvetle vermek usulünü ilk olarak icat etmesi ve bu suretle idarenin her şubesinde suiistimal kapılarını açmasıyla devletin büyük zararına yol açtı” diye yazıyor (13).

Osmanlı’nın ıslahı konusunda yaptığı çalışma ile tanınan Koçi Bey, Rüstem Paşa’yı iltizamı yaygınlaştırdığı ve devlet arazisini özel mülke çevirip bunları da çocuklarına vakıf olarak bıraktığı gerekçesiyle itham eder (14).

Rüşvetçiliği dönemin şairlerinin şiirlerine de yansıdı:

Yıkılup gitdi ol evkâf-ı selâtini yıkan
Mâl-ı eytâmı alup mescidi meyhâne yapan

Her ne denlü yaramazlık var ise anda idi
İki ayağı çukurda bir eli kanda idi.

Şaire göre Rüstem Paşa, padişah vakıflarını yıkan, yetimlerin mallarını alan, mescitleri meyhane yapan, her ne denli yaramazlık varsa kendisinde olan, iki ayağı çukurda, bir eli kanda olan birisi idi.

Yahya Bey, “Rüşvet altununı cem’ itmek idi işi hemân” diyerek nasıl mal biriktirdiğini ortaya koyar (15).

Ünlü divan şairi Fuzuli’nin çok tanınan Şikayetname adlı eserini bu dönemde yazdığı bilinir:

Selam verdim rüşvet değildir deyu almadılar.
Hüküm gösterdim, faidesizdür deyu mültefuid olmadılar.

RÜSTEM PAŞA’NIN BIRAKTIĞI SERVET

İbrahim Efendi Peçevî, kendi adını taşıyan ünlü tarih kitabında Rüstem Paşa’nın 61 yaşında öldüğündeki mal dökümünü şöyle yazıyor (16):

  • 130’u altın işlemeli 8.000 Kuran-ı Kerim,
  • 5.000 kitap,
  • 2.900 at,
  • 5.000 hil’at (Değerli kaftan),
  • 100 altın işlemeli üsküf,
  • 2.009 yük kumaş,
  • 130 altın üzengi,
  • 130 çeşit zırh,
  • 2.000 yük külçe ham gümüş,
  • 860 altın işlemeli kılıç,
  • 1.500 gümüşlü tolga,
  • 1.000 gümüş topuz,
  • 1.160 yularlı deve,
  • 80.000 tülbent,
  • 600 gümüş eğer,
  • 500 altın işlenmiş eğer,
  • 33 kıymetli mücevher,
  • 1.000 çiftlik,
  • 476 çarklı değirmen.

HAYIR HASENATTA SINIR TANIMADI

Kanunî’nin “entrikacı ve komplocu” olarak nitelendirilen sadrazamı ve damadı, hayır ve hasenat işlerinde hep önde gitti. Tarihçi Prof. Erhan Afyoncu, İslâm Ansiklopedisi’ne yazdığı “Rüstem Paşa” maddesinde 12 cami, 7 okul, 28 han, 32 hamam, 273 oda, 22 çeşme, 54 mahzen, 563 dükkân ve kervansaray ve 5 medrese yaptırdığını not ediyor.

Mihrimah Sultan 39 yaşında dul kaldığında Osmanlı sarayı kadınları arasında en büyük servete sahip olanı idi. Onu bu konuma getiren servet, hanedan üyeliğinden değil, kocasından kalan mal mülk idi. Rüstem Paşa’nın vefatından sonra sadrazam olan Semiz Ali Paşa’ya kendisiyle evlenmesini teklif etmişti ama paşa evlenmeyi düşünmediğini söyleyerek bu teklifi geri çevirdi.

Dindar Müslümanlar, sevabı eksik olur gerekçesiyle yüzyıllar boyu rüşvetle yapıldığı gerekçesiyle Eminönü’ndeki bu görkemli Rüştem Paşa Camii’nde namaz kılmak istemediler.

Rüstem Paşa, Şehzadebaşı Camii’nin yanındaki hazirede bulunan türbeye defnedildi.

KAYNAKÇA:

(1) Zinkeisen, Geschichte des Osmanischen Reichs in Europa III, 82
(2) Feridun Bey Münşeat, I, 566
(3) Celâlzâde, Ṭabaḳāt, 337a–340b; Mustafa Âlî, Künhü’l-ahbâr, 312a.
(4) Ahmet Osmanzâde Taib, Hadikatü’l-Vüzerâ (İstanbul: Ceride-i Havadis Matbaası, 1271), 29;
(5) İstanbul Şerʿiyye Sicilleri Evkâf-ı Hümayun Müfettişliği, def. No: 2, s. 89. Buradan aktaran M. Akif Aydın, “Osmanlı Hukukunda Nikah Akitleri”, Osmanlı Araştırmaları 3 (1982), 5
(6) Müneccimbaşı Tarihi (Müneccimbaşı Ahmet Dede), cilt II, sayfa 593-594, Sadeleştiren: İsmail Erünsal, Tercüman Yayınları.
(7) Danişmend, İsmail Hâmi, (1961) Osmanlı Devlet Erkânı, İstanbul: Türkiye Yayınevi.
(8) Topkapı Sarayı Arşivi, nr. 5103
(9) Uzunçarşılı, Prof. Dr. İ. Hakkı; Büyük Osmanlı Tarihi, İstanbul’un Fethi’nden Kânûnî Sultan Süleymân’ın Ölümüne Kadar, s. 402, 403 (Veliyüddîn Efendi Ktp., Nu.: 2735’teki Münşe’ât Mecmû‘ası’ndan naklen
(10) Ghiselin de Busbecq, The Turkish Letters of Ogier Ghiselin de Busbecq, Oxford, The Clarendon Press 1927
(11) İsen, Mustafa; Mustafa İsen; Acıyı Bal Eylemek-Türk Edebiyatında Mersiyes.2
(12) Gelibolulu Alî, Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı; s. 287
(13) Hammer, Joseph V., Büyük Osmanlı Tarihi, Üçüncü Kitap, 5. Cilt, 448 -449). (Ter: Mehmet Atabey, Haz: Mümin Çevik – Erol Kılıç), İstanbul: Üçdal Neşriyat.
(14) Koçi Bey, Risâle, s. 85-86
(15) Çavuşoğlu, Mehmet (1997), Yahyâ Bey Divanğı, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fak.
(16) İbrahim Efendi Peçevî (haz. Bekir Sıtkı Baykal), (1999) Peçevi Tarihi 2 Cilt, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

21 YORUMLAR

  1. Bizim Hizmet bi garip. Hani 500 öncesine isinlansalar birbirini girtlaklayacak abiler hakkinda hicbir sey yazmazlar, elestirelligiyle öne cikan yazarlarina köse acmaz, aksine elestirelleri kafa karisikligiyla suclayan yazarlari öne cikarir. Hizmet sütten cikmis ak kasik, bütün kötülüklerin anasi da Erdogandir. Yunanistanla Almanya meleklerin kurdugu ülkeler, Türkiye, Afganistan falan bunlar da seytanlarin cirit attigi diyarlardir.

    Sonra bir Ahmet Karabay namli bir küheylan peyda olur, Osmanliya, Islam tarihine kafa-göz girer, Hizmet bu kisiye gel buyur dükkan senin, istersen her gün yaz, carsaf carsaf yaz, Muhtesem Yüzyil Osmanliyi haremden ibaret gösterdiydi ya, sen de cellatlardan ibaret göster, simdi tam da ihtiyacimiz olan bilgiler bunlar. Hem elestiriye ne kadar acik, ne kadar diyalog canlisi bi cemaat oldugumuzu bütün galaksi görsün. Vur vur inlesin, samanyolu dinlesin.

    Demis olmali ki, hay hay der Karabay, su kafasi karisiklara kafa karisikligi nasilmis ben bi göstereyim. Ama öyle etliye sütlüye karismaz, binlerce insanin fislenmesinde rolü olan abilerle ilgili söyle isim isim, konu konu yazi yazamaz. Söyle yapar: O kötü abilerin tarihteki izdüsümlerini bulur.

    Ebu Yusuf derken kastettigi baska biridir. Necip Fazil Kisakürek derken isaret ettigi kisi baskasidir, Adnan Menderes, Kanuni, Rüstem Pasa bunlar hep birer izdüsümdür. Simdi anladiniz mi, kadir kiymet bilmezler.

  2. Duydunuz mu a dostlar, bi cami varmis, dindarlar asirlarca namaz kilmak istememisler yahu. Yalan söyleyen tarih utansin, saklamislar bizden bunlari hep

  3. Rüstem Paşa’nın nasıl bir adam olduğunu konuyla alakalı herkes bilir. Yazara yüklenmenin anlamı yok. Tarihteki insanlar da insandı içlerinde iyisi de vardı kötüsü de. Ayrıca dinimize göre günahtan beri olup mutlak masumlar ancak peygamberlerdir. Sayın M.A.Karabay lütfen yazılarınıza devam edin.
    Başımıza ne geldi ise taraflı okumalardan kaynaklanıyor. İnsanı insan olarak, hataları ve iyilikleri ile değerlendirmek gerek. Muhafazakarı Osmanlıyı putlaştırır, hatasız kabul eder, Kemalisti Atatürk’ü tartışılmaz görür sorgulatmaz. Kanuni zamanında Anadolu Celali isyanları ile kaynıyordu. Sormak gerek neden? Sultan Mustafa olayı yalan mı? Rüstem paşanın rüşvetçi olduğu yalan mı? Anadoluda rüşvetin artması ve düzenin bozulması ile isyanlar çıkmıştır bu dönemde. Köroğlu destanı da bu döneme dayanır. Ön yargılı olmamak gerek. İnsanı insan olarak kabul etmek gerek. Bu arada eleştirilerde bulunan bazı zevatın trol dili kullanması da enterasan geliyor bu arada.

    • bi sey diyeyim mi, yaziyi okumadim bile, sadece basligi ve ara basligi okumam yetti, buram buram kokan manipülasyonu görmem icin. Trol dili kullanan zevattan bahsetmissiniz. Bizzat onlardan biriyim. Bu sitede elini kolunu sallaya sallaya trollük yapan bir yazici var, gün asiri trollük yapiyor. Yazilar, sasirtici bir sekilde sitenin bildigimiz-elestirdigimiz genel politikasina aykiri seyleri babasinin ciftliginde gibi yaziyor, yaziyor. Yazsin tabii, kelle istiyoruz diyecek halimiz de-hakkimiz da yok. Ama benim de düsüncelerimi ayni dilde dile getirme özgürlügüm var di mi? Camura gerek yok yani. Yani herhangi bir yazi politikasina uymama hakkina ben okur olarak yazicidan daha cok hak sahibiyim, özgürüm, beni bir editör susturamaz, bi abi kulagimi cekemez, cizgi cekemez veya baska bi okur ayar veremez vesaire.
      Demagojinin alemi yok ki. Rüstem Pasayi savunan mi var, Osmanliyi hatasiz gören mi var? Mustafa eceliyle öldü diyen mi var, Celali isyanlari masal diyen mi var, hani nerede? Asil enteresan olan sudur ki, bu adam bu trollügü yaparken, Hizmetin cok önemli meselelerini tartisacak bir zemin yok bu sitede. Hepsi ayni dili kullaniyor. Farkli dil kullananlar Camanla aha bu Karabay. Farklilik, cesitlilik bu mu? Siz bu cesitlilikten bu sekliye memnun musunuz? Bu garip degil mi, bu hali tiye almak trollük mü?

  4. Neo hayırdır putlaştırdığınız tarihe kimse dokunması doğruları yazmasın neden gocunursunuz eleştirmeye bir yerden başlanmalı eleştirmeyi önlemeye çalışan putların kırılmasından korkuyor sırp çoçuğu alın sarayda büyütün sonra yirmi yaş küçük perensi kucağına kuyun sonrada aman kimse putumuza dukunmasın bu kafaynan değilmiki rte birileri ilahlaştırıyor neyse elimdeki baltayı başka putlarada vurayım

    • Elestiriye bi yerden baslayalim da. Bu sitede Ahmet Dönmez vardi, Bülent Kenes vardi, iyi elestirir onlar, tarzlarindan pek haz etmesem de en azindan demagoji cukurunda yuvarlanmiyorlar. Bi de yani adiyla saniyla bildigimiz insanlar. Sahi niye yazmiyorlar artik?

      • Okumadığın yazıya yorum atmak. Entereran ruh haletini gösterir. Sen bir köşe yazarına tahammül edemeyeceksin. Sonra Abdullah ibni Selül’ün bütün trollüklerine sabr eden cenaze namazına katılmak isteyen bir peygamberin ümmetinden olduğunu iddia edeceksin. Bırakın kardeşim adam yazsın. Sitenin genel yazı politikası her türlü fikre açık olması sanırım. Etyen Mahçupyan yıllarca zaman gazetesinde yazdı. 17-25 olayından sonra ise hizmet aleyhine yazdı. RTE tarafını tuttu. Bu dönemde bile gazete işine son vermedi. Taki kendisi, ben ayrılacağım dedi ayrıldı. Bir köşe yazarına tahammül gösteremeyenler kalkıp yılanlarla çıyanlarla bile geçineceksiniz diyen bir rehberin, biz muhabbet fedaisiyiz diyen bir büyüğün yanındayız demeleri biraz fazlası ile garip.

        Bırakın adam yazsın. Yazdıklarında yanlışı varsa ki doğal olarak olabilir ben kimsenin avukatı değilim bu konuda. Açarsınız kaynakları bak burada bunu yazmışsın yanlış bak burada bunu eğip bükmüşşün ancak kaynaklarda aradım böyle birşey yok dersin. Bizde Allah razı olsun der seni de alkışlarız. İlmi tartışma iyidir güzeldir. Güzel sonuçlar doğurur. Nitekim “Benim ümmetimin ihtilafında hayır vardır” diyen efendimizin de kast ettiği budur. Fikir ve ifade özgürlüğü. Birilerinin sözleri bizi rahatsız edebilir. Bu gayet normaldir. Önemli olan yazarın yazdıklarının doğru olup olmadığı ve bizim fikir özgürlüğüne değer verip tahammül edip edemediğimiz. Tekrar ediyorum.
        1. Yazarın avukatı değilim.
        2. Yazdıkları onu bağlar bir cemaati değil
        3. Yazdıklarını fikir ve ifade özgürlüğü içinde değerlendiriyorum. Bu yazarın yazısını yayınlayanlar ona karşı yapılan eleştirileri yayınlamasalardı ona da karşı çıkardım.
        4. Tarihte yaşayan insanları insan olarak değerlendiriyorum. Bu noktada mutlak iyi ve mutlak kötü sadece film karakterlerinde olur. Dini istilahta ise mutlak iyi başta Hz. Allah cc, yaratılış itibari ile kötülük düşünemeyen melekler ve günahsız oldukları ayet ile sabit olan peygamberlerdir. Mutlak kötüler ise asıl şeytan olan iblis ve onun avaneleridir. Bunun dışında kalan cin ve insan taifesi ise niyet, amel ve takva durumlarına göre bir yerde bulunurlar kimi yücelerden en yüce kimisi de kötülerden en kötü mertebesine yerleşir. Dolayısı ile günümüzde de tarihte de yukarı bahsettiklerim hariç hatasız kime yoktur. Osmanlı olsun diğer tarihi şahsiyetler olsun hepsinin hata ve sevapları vardır. Bu noktada bize düşen kimsenin avukatı olmamak geçmişten ders çıkarmaktır. Evet Kanuni çok büyük çok büyük bir padişahtır. Avrupalılar ona Magnific yani Muhteşem Süleyman demiştir. Ömrü de at üstünde seferden sefere geçmiş ve yine bir seferdeyken vefat etmiştir. Şairleri bilim adamlarını korumuştur. Yaptığı kanun çalışmaları ile adaleti sağlamaya çalışmış bunun için de kendisine kanuni denmiştir. Ancak bunun yanında Rüstem Paşa, Hürrem Sultan ittifakı ve Şehzade Mustafa’nın katli. Bu haksız katle itiraz ederek isyan eden Kanuni’nin Hürrem Sultan’dan olan oğlu Bayezit’in durumu ve sonrasında idam edilmesi. Bütün bu olaylar neticesinde taht için hiç de düşünülmeyen silik bir şahsiyet olan Selim’in Kanuni’den sonra padişah olması da tarihi gerçeklerdir. Birileri bunu yazdı diye bu da trollük değildir.

        Lütfen fikirlere saygı, aykırı fikirlere tahammül.

        “Senin fikirlerine katılmıyorum. Ancak fikirlerini ifade edebilmen için canımı veririm.” Volter

        Hoşgörü cemaati ve muhabbet fedaisi isek aykırı fikirlere de tahammül edebilmeli. Eleştirileri de bilim, akıl, mantık çerçevesinde yapmalıyız sanıyorum.

        • Bi insaniny yazdiklarini OKUDUGUN HALDE Osmanliyi dibine kadar savunmakla itham etmek, Celali isyanlarindan girip Sehzade Mustadan cikmak ve bi dolu ezber yapmaktaki ruh haleti mi enteresan yoksa bu zamanda kadar takip ettigi dili, usulü bir dirhem sasmayan bi yazicinin yazdiklarini bastan sona okumayip zaman israf etmekten imtina etmek mi enteresan? Bunu, anlamak isteyen okur kiyas etsin.

          Sendemurat bey, muhatabin meramini anlamadan yaptiginiz laf ebeliklerini (demagoji deyince bazilari o ne ki diyor) görünce sizin yorumunuzu da bastan sona okumadim. Gözüme carpan yerlere fazlaca vakit gecirmeden deyinip geceyim.

          Insanlarin fikirlerini ifade etmesine hay hay. Yoksa kendi fikrimi dile getirme özgürlügünü nasil isteyebilirim. Fakat hani fikir? Eger fikir, Hizmet insani Osmanli, Islam tarihi müsptelasi ne verildiyse aliyor seklindeyse ben bunu Hizmet insanina karsi bir saygisizlik olarak algilarim. Yok fikir, bir basamak daha atlayin ve Osmanli gibi, halifeler gibi abilerimiz ablalarimiz, Hocaefendimiz de mega hatalar yaptilar demekse, lafi dolandirmaya gerek yok. Oturalim hepimiz tartisalim.

          Hani hadis arkeologlari var günümüzde, özellikle feminist Müslümanlar cok yapiyor bunu, kafasindaki Müslümanligi bulmaya sartlanarak hadis ariyor, bi seyler bulup baglamindan kopararak dayiyor önünüze. „Yemek yapmak zorunda degilim“, „Emzirmek zorunda degilim“ gibi mesela. Bi de elinde metal detektör, arkeolog edasiyla bakir, gümüs, altin ne varsa arayanlar var. Sizce Müslüman feministlerin Islamin künhünü veya maden avcilarinin Roma mirasini ortaya cikarip tarihe kazandirma gibi bir derdi olabilir mi?

          Benim bu tür yazilari bastan sona okumama gerek yok. Gencligimizde Hürriyet gazetesinde Murat Bardakcidan cok seyler okuyup irkildik. Escinsel padisahlardan, cariye delisi padisahlara, alkolik padisahlardan, kendi kendine sülalekirimi uygulayan padisahlara kadar bir dizi seyleri okuduk. Ahmet Simsirgil türevlerinin Osmanli güzellemelerini de okuduk ve belli bir kanaate vardik.

          Bu kanaati Muhtesem Yüzyil senaristleri bile yer yer göstermeye calistilar: Sizin de buyurdugunuz gibi onlar insandilar, sevaba da günaha da yatkindilar. Cok önemli kisiler olduklari icin sevaplari da, günahlari da cok büyük oldu. Kafes korkusuyla, suikast korkusuyla, neslin tükenmesi korkusuyla hareket eden bu padisahlarin caresizligindeki insaniligi gördük biz o dizide.

          Biz mesela o dizide bile alabildigine Islami veya demokratik bir devletin o caglardaki dünya düzeninde tutunamayacagini da gördük. Yani Osmanliyi hareme hapseden o dizi bile anakronizme düsmedi. Belki de dram icabi böyle yaptilar bilinmez. Ama o dizi bahsettiginiz o fikri ortaya koydu.

          Karabayin bir fikri yok, elinde bir detektör kinaye camuruna bulanmis bilgileri cikarip cikarip hic bilmedigimiz seylermis gibi sunuyor, baskaca da derdi yok gibi. Önceden de yazmistim: Hocaefendinin ictigi suyu icmek icin yarisanlardan baska kimseye lazim degil bu bilgiler.

          Diyebilirsiniz ki, insanlarin sacmalama özgürlükleri de vardir. Benim de sacmaladikca yerin dibine batirma hakkim var kardesim, sabret, tahammül et. Efenim neymis acacakmisim kaynagi gösterecekmisim ne yalan ne gercekmis, evet yaa, baska isim yoktu. Efenim neymis yilanlarla-ciyanlarla gecinmem gerekirken Karabayla gecinecekmisim, bak bak nasil da Selül´ün cenazesini önüme dayayip beni dinle terbiye etmeye calisiyor. Hani ihtilafta hayir vardi? Biraksana kardesim yazayim!

          Ama dur, sen yazar ol da okuyalim, canhiras savunalim diye bi ifade de vardi di mi? Bana bu teklif gazetenin en sasaali zamaninda yapildi. Usul bilmem, yöntem bilmem, müktesebatim yok, uzmanligim yok, ben aptal miyim bu teklifi kabul edecek kadar.

          Ve Etyen Mahcupyan, ah Mahcupyan, seni dostlar alisveriste görsün diye, bize Ebu Talip olasin diye son ana kadar tuttular orda. Cok kizmistim sana „keninizi marjinallestiriyorsunuz“ diyerek ayrildiginda. Cok hakliymissin, cok cok hakliymissin, biz bunu istedik, hala cok istiyoruz. Ne yaptiginin farkinda olmadan is yapmak bize büyük bir zevk veriyor.

          • Yilmaz kardes, yazdiklarinizi saygi ile karsiliyorum. Bu kadar cok yazdiginiza göre demek bir derdiniz var, dolusunuz, bir mesaj vermek istiyorsunuz.
            Ama lütfen bazi noktalara dikkat:
            1. Okumadiginiz yazi ile ilgili neden yorum yapiyorsunuz? Yazarin yazisini okumaniz vakit kaybi ise neden en fazla yorumu siz yaparak daha fazla vakit israf ediyorsunuz?
            2. Ayni sey okuyucu arkadasa (Bende Murat) verdiginiz cevap icin de gecerli. Bu bence cevap verdiginiz kisiye de saygisizlik.
            3. Yukaridaki yazinin yazari ile ilgili “yazici” gibi ifadeleriniz de saygisizca ve hos degil. Begenmiyorsaniz okumayin. Ama saygisizliga gerek yok.
            4. Siz cok sey biliyor olabilirsiniz. Ama yukaridaki yazidaki Rüstem Pasa ile ilgili bilgiler benim icin yeni. O ismi hic duymamistim.
            5. Dikkat ettiniz mi, baskalari ile ilgili yorumlarinizda “demagoji” lafini cok kullaniyorsunuz. Bununla neyi kastediyorsunuz anlamadim.
            6. Sizden farkli olarak yukaridaki yaziyi ben bastan sona okudum ve begendim.

          • Ismail kardes, zamanimi israf ettigimi düsünerek size artik cevap yazmamaya karar vermistim. Bi istisna koyup sizinle olan macerama son veriyorum.
            1. Okumadigim yazi ile ilgili neden yorum yazdigimi yazdim. Demek ki siz de okumuyorsunuz. Okusaydiniz ortaya koydugum nedenle ilgili bir itiraz ortaya koyardiniz. Yazarken vakit israfi yaptigimi düsünmüyorum, okuyanlarin olacagini hesaba katiyorum. Yazdiklarimin hak oldugunu düsünüyorusam, niye israf oldugunu düsüneyim ki. Israf oldugunu düsünen sizsiniz.
            2. Neden saygisizlik oluyor, sizler beni sürekli ama sürekli olarak Osmanli sevicisi olarak lanse ederken saygisizlik olmuyor, verdigim cevaplari ignore edip hala ayni telden calinca saygisizlik olmuyor da, ben sizin ezberlerinizi atlayinca mi saygisizlik oluyor? Ben sürekli olarak sizin yanlis ithamlarinizi okumak zorunda miyim?
            3. Yazarliga sizin atfettiginizden daha fazlasini atfediyorum. Insanlarin uzmanlik alanina girmeyen konularda carsaf carsaf yazmasina saygi duymuyorum ve okumuyorum zaten. Baslik ve arabasliklar yetiyor. Bazen boslukta kalmamak icin okumak zorunda oldugum paragraflar oluyor maalesef. Ama yazici beni hic yaniltmadi.
            4.O halde Osmanli tarihine bi göz atmanizi tavsiye ederim. Orada daha ne Rüstem Pasalar bulacaksiniz. Dünya capinda tarihcilerimiz var. Mesele Rüstem Pasayi bulup bulmamak degil. Bulduktan sonra onu nereye koydugun. Almanlarin da bi sürü tarihi sahsiyetleri var, adamlar Hitler haric hepsini meslegiyle aniyor. Birakin kötü taraflarini, iyi taraflarini bile öne cikarmiyorlar. Goethe´nin ayni zamanda bir bilimadami, siyasetci oldugu Almanlarin umru degildir.
            5.Dikkat ettiniz mi, bazi yorumcular verdigim cevaplari veya sordugum sorulari sürekli laf ebeligine basvurarak, sürekli ezbere kacarak gecistirmeye calisiyor, yazdiklarim ortadayken yaftalamaktan geri durmuyor.
            6. Hayirli olsun. Size okumayin bu adami diyen yok. Övücü yorumlarinizi da yapiyorsunuz, ona da bi sey diyen yok. Ben elestirince noluyor onu anlamadim. efenim ama cok yaziyosun. Evet, yazici da cok yaziyor. Problem nerede?

  5. Kimi arkadaslar belli ki anlamak istemiyorlar. Osmanlinin günahlarini saymaya kalksak buna Karabayin ömrü yetmez. Dile kolay 600 yil. Osmanli cicek gibi devletti diyen mi var? Bir demagojidir almis basini gidiyor. Artik hayirlisi

  6. Yılmaz kardeşim, keşke Ahmet Dönmez de Bülent Keneş de yazsa. Keşke başkaları da çıkıp yazsa. Ama maalesef hizmetteki arkadaşlar yıllardır gelen bir tür iç sansür olayından dolayı bu konuda oldukça tutuk. Cesaretleri kırık. Çevremde yazı yazabilecek onlarca adam var. Ancak garip bir şekilde uzak duruyorlar. Acaba hizmete bir zararım olur mu? Acaba yanlış anlaşılır mıyım?
    Acaba abiler ne der? Endişesi artık ikinci bir fıtrat haline gelmiş gibi. Aslında internet ve internet üzerinden yayın yapan gazeteler birçok kolaylık sağlıyor. Bu noktada yazı yazanlara yüklenmek yerine yazı yazacakları teşvik etmek gerek. Hatta siz de keşke bir yazar olarak yazsanız. Eminim sizden de çok seyler öğrenip istifade ederiz. Hayata olaylara daha farklı bir pencereden bakma imkanımız olur. Bence bunu bir değerlendirin. Eğer bu site size yazma hakkı vermezse en azından burada itiraz edeceğimden emin olun. Patreon veya başla bir blogda yazarsanız takip edeceğim. Söz veriyorum.

    • Ahmet Dönmez ile Bülent Kenesin Hizmete zararim olur mu, abiler ne der gibi cekincelerinin oldugunu sanmiyorum. Bu adamlar belli ki yazamiyorlar, yazdirilmiyor. Etyen Mahcupyan kadar degerleri yok, cünkü Etyen Mahcupyanin fikri degildi önemli olan. Bak biz bu adama yazdiriyoruz mesajinin verilmesiydi. Su an Hizmetin Bülent Kenes, Ahmet Dönmez Hizmette degiller ama hala yazdiriyoruz mesajina ihtiyaci yok. Neden yok. Cünkü o mesajin muhataplari bizler olurduk. Bize kim niye mesaj versin. Demek ki neymis, fikir falan bunlar isin hikaye kismi. Ha biz yine fikre önem verelim, fikre, cesitlilige önem verilmesini bekleyelim, umalim, dua edelim. Demek ki Karabaya fikir cephesinden bakmak abesle istigal. Torpili var, büyük bi abinin oglu yegenidir, diyecek degilim. Bence tek aciklamasi var: Kendi ayagina sikmaktan zevk almak.

  7. Ooo yazarımız level atlamış ve yazının sonuna kocaman bir kaynakça koymuş. Tek eksik buydu, o da çözüldüğüne göre, artık mükemmel bir yazar oldunuz.. Tebrikler

    • Çok bilimsel…
      16 kaynaklı (esas 17… sayın yazar,
      herhalde daha bilimsel olsun diye iki farklı yöntemi aynı anda kullanıp bir yenilik getirmiş.
      ( İsen 1994, a:93) demiş) bu yazıdaki esas iddia ve başlık; “Kanuni döneminde yapılan o camide dindarlar asırlarca namaz kılmak istemedi”.
      Son paragrafta da aynı iddia var.
      Herhalde benden başka herkes bildiği için kaynak belirtme gereği duyulmadı…
      İddia “dindarları” ve “yüzyılları” kapsıyor.
      Siz gerçekten duymuş muydunuz?
      Anadolu’da böyle kaç cami var acaba?

  8. YILMAZ DENİZ VE DİĞER YORUMCULAR…
    Hepiniz harikasiniz…
    Yorumlarınız. uslubunuz harika..
    Karabay yazsın, sizlerde yorumlayın…
    Ben şahsen istifade ediyorum.
    Devamını diliyorum.

  9. Camlica camisi hangi kaynakla yapildi? Karabay bey lutfen yazmaya devam edin. Sadece ornek tarihi anekdotlari degil ibretlik tarihi vakalari da bu halk bilmeli ogrenmeli. Osmanli da mulkiyetin dokunulmazligi (musadere), fikir ozgurlugu ve can emniyeti garanti altinda asla olmadi. Oysa Islam da ve islam seriatinin uygulandigi iddia edilen memlekette can, mal, irz ve inanc hurriyeti korunabilmeliydi·
    Ben sayin yazardan Fatih Sultan Mehmedin 3 bin hurufiyi yaktirdigi iddialarina da deginmesini arzu ediyorum. Ayrica Harre vakasi, akabinde Zenc isyanindan da bahsederse super olur. Hamasi tarih anlayisini irdelemek adini koymak en azindan nazarlara vermek ve ecdadi seveceksek yad edeceksek sevabiyla gunahiyla yad etmek gerekir. gunahlarindan kotuluklerinden ibret almali sevaplarindan iyiliklerinden ornek almaliyiz. bizlere hep iyi taraflari ornek hareketleri anlatildi. Oysa Sultanlarimizin yarisindan cogu kendi ailesinden birilerini katletti. Osman Bey amcasini mesela.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin