Kalbimiz paramparça olmalı şimdi!

YORUM | CEMİL TOKPINAR  

Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi, son Bamteli sohbetine yürek yangınını ifade eden şu cümlelerle başlamıştı:

“Mahmud Esad’ın ‘Yangın var!’ yazısını bilirsiniz. Ben o yangını her zaman içimde hissediyorum. Cayır cayır nesillerin yandığı, dinî değerlerin ayaklar altına alındığı, hakkın-adaletin odun parçası gibi ateşin içine atıldığı ve bütün bunların bir ziftin ateşle tutuşturulması gibi tutuşturulup yakıldığı içime akıp duruyor.”

Bilhassa “nesillerin yanması” ifadesi, Bediüzzaman Hazretlerinin yıllar önce söylediği şu sözleri hatırlatıyor:

“Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de, ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!”

“Ben cemiyetin iman selâmeti yolunda âhiretimi de fedâ ettim. Gözümde ne Cennet sevdâsı var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yalnız yirmi beş milyon Türk cemiyetinin değil yüzlerce milyon bütün İslâm cemiyetinin imânı nâmına bir Said değil, bin Said fedâ olsun. Kur’ân’ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa, Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmânını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaya râzıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül gülistân olur.”

Büyüklerin dertleri de büyük, hedefleri de büyük; gayretleri, himmetleri, acıları, çileleri de büyük. Nesillerin imanını, ahlâkını, ahiretini kendine dert edinmek, onlar için ağlamak, onlar için geceyi gündüze katmak, onlar için dua etmek büyüklere mahsus bir meziyet.

Yazıya niçin bu ifadelerle girdim? Şunun için: Geçen hafta KONDA araştırma şirketi 10 yıllık toplumsal değişim raporunu açıkladı. Rapora göre “dindar” olduğunu söyleyenler 10 yılda yüzde 55’ten yüzde 51’e gerilemiş.

“İnançlı” olduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 31’den yüzde 34’e çıkarken, “sofu” olduğunu söyleyenlerin oranıysa yüzde 13’ten yüzde 10’a düşmüş.

Kendisini “ateist” olarak tanımlayanların oranı 3 kat artarak yüzde 1’den yüzde 3’e yükselmiş, “inançsız”ların oranıysa yüzde 1’den yüzde 2’ye çıkmış.

Bunlar yürek yakan sonuçlar, insanı kahreden haberler. Bu acı rakamlar kadar acı olan bir gerçek ise, bu neticelere karşı toplumun tam bir duyarsızlık sergilemesi. O kadarki, nüfusun yüzde 5’inin ateist ve inançsız olması, 25 kuruşluk poşet kadar bu milletin gündeminde yer işgal etmedi. Oysa yer yerinden oynamalı, konuyla ilgili toplantılar, açık oturumlar, tartışmalar, analizler yapılmalıydı.

Yüzde 5’in kendini inançsız ve ateist olarak tanımlaması, 80 milyon nüfusa oranlandığında 4 milyon kişi ediyor. Yani iman davasını kesin kaybeden 4 milyon insan.

Başkasının günahına ağlayan adam Bediüzzaman, ebedî davayı kaybetmeye aday olan bir grup gence döktüğü gözyaşını ve yaşadığı hâlet-i ruhiyeyi şöyle anlatır:

“Bir zaman, Eskişehir Hapishanesinin penceresinde, bir Cumhuriyet Bayramında oturmuştum. Karşısındaki lise mektebinin büyük kızları, onun avlusunda gülerek raks ediyorlardı. Birden, mânevî bir sinema ile elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü. Ve gördüm ki, o elli altmış kızlardan ve talebelerden kırk ellisi, kabirde toprak oluyorlar, azap çekiyorlar. Ve on tanesi, yetmiş seksen yaşında çirkinleşmiş, gençliğinde iffetini muhafaza etmediğinden sevmek beklediği nazarlardan nefret görüyorlar kat’î müşahede ettim. Onların o acınacak hallerine ağladım. Hapishanedeki bir kısım arkadaşlar ağladığımı işittiler. Geldiler, sordular. Ben dedim: Şimdi beni kendi halime bırakınız, gidiniz.”

Hayatını nesillerin imanını kurtarmaya vakfetmiş Asrın Çilekeşi, 1935’te yaşadığı bu olaydan tam dört yıl sonra ise, “imanla kabre girmenin garanti olmadığını gösteren” bir müşahedesini paylaşır. Yıl 1939. İkinci Dünya Savaşı patlamış, 50 gün geçmiş, herkes haber dinlemeye koşarken, o hiç merak etmez ve hiçbir şey sormaz. Buna hayret eden ve sebebini soran talebelerine verdiği cevabın bir kısmında şöyle der:

“Bu Cihan Harbinden daha büyük bir hadise ve bu zemin yüzündeki hâkimiyet-i âmme davasından daha ehemmiyetli bir dava, herkesin ve bilhassa Müslümanların başına öyle bir hadise ve öyle bir dava açılmış ki, her adam, eğer Alman ve İngiliz kadar kuvveti ve serveti olsa ve aklı da varsa, o tek davayı kazanmak için bilâtereddüt sarf edecek.
İşte, o dava ise, yüz bin meşâhir-i insaniyenin ve hadsiz nev-i beşerin yıldızları ve mürşidlerinin müttefikan, Kâinat Sahibinin ve Mutasarrıfının binler vaad ve ahdlerine istinaden haber verdikleri ve bir kısmı gözleriyle gördükleri şu ki: Herkesin, iman mukabilinde, bu zemin yüzü kadar bağlar ve kasırlarla müzeyyen ve bâkî ve daimî bir tarla ve mülkü kazanmak veya kaybetmek davası başına açılmış. Eğer iman vesikasını sağlam elde etmezse kaybedecek. Ve bu asırda, maddiyyunluk tâunuyla çoklar o davasını kaybediyor. Hattâ bir ehl-i keşif ve tahkik, bir yerde kırk vefiyattan yalnız birkaç tanesi kazandığını sekeratta müşahede etmiş; ötekiler kaybetmişler. Acaba bu kaybettiği davanın yerini, bütün dünya saltanatı o adama verilse doldurabilir mi?”

Acaba hangimizin ahirete imanla gitme garantisi var? Ya son anda ayağımız kayarsa? Son günün hazırlığını bugünden yapmak gerekmez mi? Başta kendimiz ve ailemiz olmak üzere bütün insanların imanına hizmet etmek için çok büyük projeler yapmak ve gece gündüz koşturmak en büyük işimiz olmalı değil mi?

İnançsızlık girdabına düşen gençlerin kurtarılması, imanın teyid ve takviyesi bütün inananların en mühim meşguliyeti olmalı. İmanını yitirenlere karşı kalbimiz acı ve ıztırapla dolmalı, dilimiz sürekli dualarla kıpırdamalı, beynimiz sayısız formül ve projeler üretmeli.

Nesillerin imandan kopması karşısında nasıl bir acı duyulması gerektiğini en güzel ifade edenlerden Zübeyir Gündüzalp, Afyon Mahkemesindeki müdafasında şöyle der:

“Teessür ve ıztırap karşısında kalpten bir parça kopsaydı, ‘Bir genç dinsiz olmuş’ haberi karşısında o kalbin atom zerrâtı adedince paramparça olması lâzım gelir.”

Demek ki, “bir genç dinsiz olmuş” haberi, normal ıztıraplardan milyarlarca kat fazla acı ve ıztıraba sebep olmalı. Çünkü inançsızlık, sadece 70 yıllık dünya hayatını zehir etmekle kalmıyor, aynı zamanda katrilyonlarca seneyle bile ifade edemeyeceğimiz sonsuz bir hayatın saadetini yok ediyor.

2017 Haziran’ında MAK Danışmanlık tarafından yapılan inanç ve ibadetlerle ilgili anketin sonuçları da baştan sona acı ve hayal kırıklığıydı. Anketin sonuçlarını günlerce düşündüm, birkaç kez hıçkıra hıçkıra ağladım ve kendi kendime sayısız sorular sordum. Başka bir yazıda o acı sonuçları ele almak ve yorumlamak istiyorum. Şu kadarını söyleyeyim: Bırakın ibadetlerde olumlu sonuçlar elde etmeyi, iman esaslarında bile toplumun neredeyse yüzde 50’si ciddi sıkıntılar yaşıyor ve ağır riskler taşıyor.

Bin yıl İslâma hizmet eden bir milletin evlatları böyleyse bütün dünyadaki manevî yıkımları tahmin etmek zor değil.

Bütün tahribatlara karşı tamir ve imar vazifemize dört elle sarılmak ve evrensel projeler uygulamak gerekiyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. Mühim bir öneri:

    Muhterem Hocam
    Herkul sitesinde yayınlanan Hocaefendinin sohbetleri, sadece Türkçe olarak yayınlanıyor..
    Kırık Testi’nin Arapça çevirisi de veriliyor..

    Benim önerim, Bamtelinin İngilizce ve sair dillerde alt yazılı olarak yayınlanması; Kırık Testi’nin de hakeza İngilizce ve sair dillerdeki çevirilerinin de sitede (herkul.org) yer alması..

    Bunu yapmak çok zor olmasa gerek..
    Dünyadaki bütün dilleri konuşan bir efrad-ı cemaat için, basit bir organizasyonla, dijital platformlar aracılığıyla bu çeviriler yapılıp, herkul editörüne gönderilir.. Sonra da isteyen kişi, istediği dilde altyazılı olarak izleme seçeneğini, sitede bulabilir..

  2. Binlerce insanı işinden, aşından eden; yüzlerce masumu, bebeği, yeni doğum yapmış anneyi hapislerde çürüten; onlarcasının ölümüne sebep olan; binlercesinin hayatını kaybetmek pahasına yurdunu terkedip mülteci olmasına sebep olan günümüzün Firavununa alkış tutan bu millet için mi kalbimiz paramparça olmalı hocam ! Bu linç edilen insanlar yeri geldi kendi öz evlatlarını ikinci plana atıp, “o milletin” evlatlarının imanı için uğraştı yıllarca ama “o millet” gözünü bile kırpmadan bir kalemde sildi evlatlarının imanı için eğitimi için uğraşanları. Bediüzzaman hazretlerinin bir sözü de “Zarara rızası ile girene merhamet edilmez.” Bunu “o millet” kendisi istedi.

  3. cok onemli bir konuya deginmissiniz.
    Allah razi olsun.
    Dunya ciddi bir dinsizlik cereyaninda su an.
    Yeni nesillere ozellikle sosyal medya ortamlarinda `dinin artik geri kalmis birsey` oldugu pompalaniyor.
    Ayni sekilde gunahlar ile bu derece icli disli olma, her cesit ozgurlugun ve bireyselligin pompalanmasi, akil karistirici sorularin organize bir sekilde internet ortaminda islenmesi.. vb bircok sebep ozellikle aklini karistirmakta. Bunun yaninda malesef iman hizmetini gaye edinenler sosyal ortamlarda ya cok aktif degiller veya eski usul uzerinden gidiyorlar. Halbuki yeni nesil cok farkli. Uzun ve sıkıcı videoları seyretmiyorlar, yazıları okumuyorlar. Onlara ulasabılmek icin kısa ve gorsel videolar hazırlanması gerekiyor. Aynı sekilde Asrın getirdigi tereddutler kitabındaki sorulara benzer imani soruları cevaplamak gerekiyor. İlk once Allahın varlıgını anlatma ile baslamak gerekiyor. Cunku ondan bile suphe duyulmaya baslanmıs durumda. Allaha inananlarda da hasa Allahın herseye mudahele etmedigi süphesi yayılıyor. Musıbete ugrayanlarda da Allahın neden bunlara musade ettigi sorusu seytan tarafından akıllara getırılıyor… Velhasıl, acil bır sekilde ozellikle Tevhid ile ilgili konuların genclere ulastırılması hususunda asagıdaki youtube videosuna benzer videolar hazırlanmalıdır bence:
    https://www.youtube.com/watch?v=iEmgh7qMZC4

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin