Kadınların eğitimi ve dindarlık

YORUM | MAHMUT AKPINAR 

İsmailağa Cemaati’nin lideri Mahmut Ustaosmanoğlu’nun vefatından sonra kız çocuklarının eğitimi ve dindarlık üzerine tartışmalar tekrar alevlendi. Zira Şeyh, kadınların medreseler dışında okumasını tecviz etmiyordu. Kadınların ticaret yapmasını, doktor, öğretmen, avukat olarak hayatın içinde bulunmasını uygun bulmuyordu.

Rahmetli babamın da müntesip olduğu tarikatın bu yaklaşımını elbette tasvip etmiyorum. Bunun İslam’ın özüne aykırı olduğunu düşünüyorum. Zira bizzat Hz. Hatice validemiz ticaretle meşgul olmuştu. İslam kadın ve erkek ayrımı yapmaksızın her mümine ilim öğrenmeyi farz kılmıştı. Ama bazı gruplar münhasıran hanımların dini ilimler dışında eğitim almasını onaylamıyorlar. Bunlar dini ilimleri önemsiyor, ama Allah’ın kevni kanunlarını önemsemiyorlar. “Zaman tarikat zamanı değil, hakikat zamanıdır!” diyen Bediüzzaman ise sadece dini ilimler öğrenmenin yobazlık ve taassup getireceğini, sadece pozitif bilimlerin ise Allah’tan uzaklaştırabileceğini, hakiki medeniyetin ikisinin imtizacı (uyumu) ile olacağını ifade etmektedir. Bu yaklaşımlarından dolayı bazı tarikat mensupları Bediüzzaman’dan hazzetmez.

Dindarlar aslında kız çocuklarının eğitiminden öte, formel, karma eğitimden korkarlar. Pek çok dindar aile yıllarca erkek ve kız çocuklarını sadece medreseye, Kur’an kursuna gönderdi. Bunun sebebi, Kemalistlerin iddia ettiği gibi dindarların eğitime, ilme, öğrenmeye karşı olmaları değildi. Tecrübeler bu korkuyu oluşturmuştu. Cumhuriyet’in ilk yıllarında okulların ağır pozitivist müfredat uygulaması nedeniyle okuyan gençler dinden kopmuş, inançlarını yitirmişlerdi. Zira okullaşma yeni rejim için pozitivist bir Cumhuriyet nesli inşa aracı idi. 1923 doğumlu rahmetli babam çok zeki bir amcamın “Kafir olur!” korkusuyla örgün eğitime gönderilmediğini, hafızlık yaptırıldığını anlatırdı. Ama dini kaygılarla eğitimden uzak kalma uzun erimde dindarların toplumda dezavantajlı hale gelmesine neden oldu.

Kemalist sekülerlerin, “İmam Hatip’te okuyanlar sadece imam, müezzin, müftü olsunlar! Başka bölümlere giremesinler!” diye eleştirdiği İmam-Hatipler, aslında “Çocukların dinini-inancını koruyor!” diye rağbet görüyordu. Aileler imam-müezzin olsun diye değil, temel dini eğitim, ahlak alsın diye İmam-Hatip’e gönderiyordu çocuğunu. Ne var ki İmam-Hatipler bazen ideolojik düşmanlıkların merkezi oldu, bazen de siyasi partilerin arka bahçesi.

1970’lerden sonra dindar aileler erkek çocukları için “dinsiz” olur kaygısını önemli oranda aştılar, okutmaya, üniversitelere göndermeye başladılar. Ancak dindar ailelerde kız çocuklarının eğitimi üzerine kaygılar 1990’lara kadar önemli oranda devam etti. Yanlış laiklik anlayışının yüksek öğretimde bile başörtülü okumaya müsaade etmemesi, yaşanan tartışmalar, mağduriyetler, dışlamalar dindar aileleri kız çocuklarını okutmaktan uzun süre uzak tuttu. Güvenli ve ahlaki hassasiyetlerin korunduğu okulların olmaması dindar ailelerin kız çocuklarını okutmamalarında önemli etkendi. Muhafazakar aileler Kemalist-seküler endoktrinasyonun yoğun olduğu karma okullarda çocuklarını yitireceklerini düşünüyor, bu riski almaktansa münhasıran kız çocuklarını okutmamayı tercih ediyorlardı. Dindarların tavrı bilgiye, öğrenmeye değil, metazori uygulamalara, zoraki dönüştürmeye idi. Nitekim ideolojik eğitimin dönüştürücü etkisini aşmak için dışarıdan lise bitirme, açık lisede okuma gibi pek çok yöntem yaygın olarak kullanılıyordu.

Seküler-Kemalist kesimlerin kızların eğitimiyle ilgili talepleri ve kriterleri her dönemde tam da dindarların kaygılarıyla örtüştü. “Eğitim”, “bilim”, “öğrenme” diye toplumun ensesinde boza pişirenler eğitimi sadece kendi istedikleri formatta ve şartlarda kabullendiler. Yani, formel eğitimi öğrenme, özgür ve analitik düşünme, meslek edinme vesilesi değil, sekülerleştirme ve dönüştürme aracı gördüler. Öte yandan İmam-Hatip Liseleri de siyasal İslamcılar için ideolojik dönüştürme aracı yapıldı. Benim de okuduğum bu okullar maalesef birilerinin “düşman”ı olmakla, başka birilerinin “arka bahçe”si olmak arasında gelgitler yaşadı. Maalesef ülkede eğitim politikaları verimli eğitim yapmak, çocukları okuyan, anlayan, düşünen, üreten bireyler haline getirmek üzerine kurulmamıştı. Eğitim, ideolojik kavgaların, mahalle savaşlarının çatışma alanıydı. Ama muhafazakarlık ve yanlış ahlak anlayışı nedeniyle bundan en fazla mağdur olan kız çocukları oldu.

1980’lerden sonra Hizmet Hareketi’nin açtığı yurtlar, okullar, dershaneler hem dini kaygıları dikkate alıyor, hem de kaliteli eğitim veriyordu. Bu kurumların vesilesiyle son 30-40 yılda ülkenin ve dindar kesimlerin eğitim düzeyinde, kadınların eğitiminde müthiş bir yükseliş oldu. Zira Hizmet, ailelerin duyduğu kaygıları, güvensizliği giderdi. Ayrıca ciddi akademik başarılara imza atan eğitim müesseseleri kurmayı başardı.    

Ne var ki Türkiye’de bazı kesimler için mesele eğitim, öğrenmek, bilim, sanat, ahlak, topluma katkı değildi. “Haydi kızlar okula!” diye kampanya yapan laikçi kesimler, onların istediği tarzda eğitim vermediği için çok başarılı bu okullara baştan itibaren düşman oldu, kapatılması için uğraştılar. Onlara göre seküler-Kemalistler yetiştirmeyen eğitim tehlikeliydi. Üniversite okumak ama dindar kalmak isteyen kızların başörtüsünü büyük problem yaptı, kızları ikna odalarına aldılar. Çocukların dinini de öğrenebildiği, dünya çapında eğitim alıp madalyalar kazanan, ilmi ve ahlaki açıdan göz dolduran bu kurumlara dindarların yobazları da düşman oldu. Dini motivasyonlu cemaatler ile seküler motivasyonlu Kemalist cemaat ülkenin en başarılı 1,200 okulunun, binlerce yurdun, 16 üniversitenin kapatılmasında zorba iktidara tam destek verdi. Bu kıyım yapılıp öğretmenler, akademisyenler hapislere doldurulurken Kemalistlerden “eğitim” sözünü, dindar yobazlardan “hak, hukuk, mülkiyet!” sözünü duyamadık. Kur’an öğreten hocalar, ilahiyatçılar, cami imamları hapse atılırken, tefsirler, hadis kitapları iktidarca “yasak” ilan edilip çöplere dökülürken muhafazakar mahalle ses vermedi. Aksine gençlerin güvenle barındığı, bilgi ve fazilet kazandığı binlerce kurum/yurt kapatılırken pek çok cemaat “Bize bu yağmadan ne düşer?” diye beklentiye girdi.

Hizmet okullarından dünya bilim olimpiyat ödülleri alan, NASA’da çalışan, dünyanın en iyi üniversitelerinde akademisyen olan ama aynı zamanda dindar, ahlaklı bilim kadınları yetişiyordu. Dindar kalarak çok iyi eğitim almış, galaksi keşfetmiş bilim kadınları çıkardı bu okullar. Lakin Türkiye’de laikçilerin derdi “eğitim” olmadığı gibi, bazı dindarların derdi de din ve ahlak değil!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

11 YORUMLAR

  1. “Bunun İslam’ın özüne aykırı olduğunu düşünüyorum. Zira bizzat Hz. Hatice validemiz ticaretle meşgul olmuştu”

    Bu argümanınız çok zayıf çünkü Hz. Hatice’nin (r.a) yaşadığı devirdeki İslami hükümler ile Medine’de artık Kur’an’ın indirilmesi tamamlandıktan sonraki hükümler bir değil. Hz. Hatice’nin (r.a) zamanında, hatta Medine’de bile kadınların da erkeklerle birlikte savaşa katılması normaldi ama sonrasında Peygamberimiz (s.a.v) inen bir ayet neticesinde bunun uygun olmadığını söyledi. Peygamberimiz’in, sahabelerin ve onlardan sonra gelen İslam alimlerinin (günümüzdekiler de dahil) Mahmut Efendi’nin kadınlarla ilgili sözlerine uyan birçok sözleri var. Bu kadar sözü göz ardı edip, “Hz. Hatice de ticaret yapıyordu” demek mantıklı değil.

    Kaldı ki Mahmut Efendi kadınlar seküler dünyanın seküler eğitim sisteminde ve okullarında eğitim almasına karşıydı. Medreselerde değil. Ha diyebilirsiniz ki “medreseler sadece dini ilim verir.” Hayır, geleneksel manada medrese her türden ilmi verir. Son 200-300 yıldır bu özelliğini yitirmiştir, orası ayrı mesele.

    He tabi Mahmut Efendi’nin kadınlarla veya başka bir şeyle ilgili her sözüne katılmak zorunda değiliz. Ama eleştireceksek bu, ilmi düzeyde olmalı. Dini ilimlerde eğitimli değilsek nasıl böyle kompleks bir konuda dini ilimlerde eğitimli insanlarla münazaraya girebiliriz ki? İmkansız. Ve ben bu yazıda o ilmi düzeyi göremedim. Pek bir ilmi eğitim almamış ben bile yazıdaki argümanlarda zayıf noktalar bulabildim.

    • Bazı sorular:
      Eleştireceksek dini ilimlerde eğitimli olmalı diyorsunuz. Bence bu argüman pek doğru değil. Din adamları bizim hayatımızın her alanına karışıyor. Onlar hayatımıza, hayallerimize her şekilde karışacak, ama biz eleştiremeyeceğiz, öyle mi? Bence bu yaklaşım din adamlarına hak ettiklerinden fazla güç veriyor ve bizleri de onların iradesine teslim ediyor.
      İkinci bir konu: Dini konularda eleştiride bulunmak için hangi ilim düzeyi yeterlidir sizce? Ya da din adamlarının kendileri alanlarına ne kadar hakimlerdir? Ne kadar hadis, İslam tarih vs. bilmektdirler? Hayatın her alanında söz söylediklerine göre hayatın her alanı ile ilgili yeterli bilgileri var mıdır?
      Ve son bir soru: Mahmut efendi dediğiniz kişiyi savunduğunuza göre… Eğer bir kız çocuğunuz olsa, onu bu cemaatin eline teslim eder misiniz? Çarşafa girmesini, eğitimden, iş hayatundan uzak kalmasını, sonra da bir cemaat önde geleninin ikinci, üçüncü dini nikahlı karısı olmasını kabul eder ve ister misiniz?

  2. Yazıdan alıntı: “Aileler imam-müezzin olsun diye değil, temel dini eğitim, ahlak alsın diye İmam-Hatip’e gönderiyordu çocuğunu.”
    Soru: Müslümanların ahlak anlayışı nedir? Ergenlik çağına gelen gençlerin birbiri ile görüşmemesi ve yaşlılara ses çıkarmamak dışında ahlaktan ne anlar Müslümanlar?

    • Almanya´da yasiyorum. Ergenlik yasina gelen genclerin birbiriyle görüsmesi, yaslilara ses cikarma burada da fazilet sayilir. Ergenlerin görüsmeleri, yaslilara ses cikarmak, bunlar cok matah seyler degil Almanlarca.

  3. Bazen kemalistlerin sosyal medya gruplarinda rastlarim: 50li yillardan 19 Mayis kutlamalarina ait görüntüler. 15-16 yaslarinda kizlar bi karis etekle uygun adim mars yürüyorlar. Ve altinda tonla yorum: Türkiye bi zamanlar böyle medeniydi diye. Medeniyet kizlara mini etek giydirmek cünkü.

    Bu cocuklar 1930lu yillarda dogdular, anne-babalari Osmanli döneminde dogdu. Bircogu icin kizlarini okula vermek bunlara da izin vermek ya da en azindan bu görüntülere sahit olmalarina zemin saglamakti Onlar da gayet anlasilir bir sebeple kizlarini okula göndermek istemediler, kendilerini geri cektiler.

    Benzerini Avrupaya göc eden insanlarimiz da yasadi. 60li yillarda Avrupa kilisenin cinsiyete karsi takindigi kati tutumdan bikmis ve zincirlerini kiriyordu ve cinsel devrim sokaklara tasiyordu. Anadoludan daha yeni gelmis Türkler sokakta circiplak insanlari görünce soke oldular ve kendilerini olabildigince geri cektiler. Gettolasmanin en önemli sebeplerinden biri budur.

    Türkiye´ye dönecek olursak, artik 19 Mayis kutlamalarinda o denli ciplaklik yok. Ama cinsel aclik karsisinda caresiz bir egitim sistemi var. Bugün Türkiyeye gelen turist kadinlarin en cok sikayet ettigi mesele kendilerine yiyecekmis gibi bakan erkekler. Simdi böyle bir ortamda dini hayatina azami dikkat eden bir aile kizinin erkeklerle ayni sinifta okumasini niye istesin?

  4. Üstâd yine kitabın ortasından konuşmuşsun. Bu memleketin sağcısı da solcusu da aynı hamurdan. Değil mi ki bu çorak ve kurak toprakta yetişmişler. Ne bekleyebilirsin ki?

    Zaman geçtikçe hizmet felsefesinin ve hareket tarzının ne kadar doğru olduğu çok net görülüyor.

    Ayrıca hizmeti temsil ettiğini düşünen ve başımıza bu belaları getiren bir kısım tufeyli ve beyinsizlerin elinden tam olarak kurtulduğunda daha da iyi anlaşılacağına inanıyorum.

  5. Tesekkurler Hocam, elinize saglik, toplumumuzun guzel bir ozeti olmus. Bizim milletin farkli olana saygi duymayi ve insan haklarini iyice bir ogrenmesi gerekiyor.

  6. Cemaatin de bu konuda çok farklı olduğunu düşünmüyorum. Elbette mutaassıp gruplara göre daha iyi olduğu kesin ama yıllarca kurumlarda çalışan kadınlar hep düşük maaşla istihdam edildi. Çoğu zaman şikayetlerini iletecek bir merci bile bulamadılar. Temsilde ise “ihtiyaca binaen” öne çıkmalarına izin verildi. Bugün de öyle.
    En basit örneği TR 724 ‘de şu an bir kadın yazar bile yok. Burada da “kadın yazarımız olsun” diye değil imkanlar verilerek kanallar açılabilirdi.
    Bu süreçte en ağır bedelleri de onlar ödedi. Ama hala bence “cemaatte de kadının adı yok”. Onlar hala “ablalar” veya “Ahmet beyin eşi, Mehmet’in kardeşi”.
    Sonuçta cemaat de elbette bir Ortadoğu topluluğu. Avrupa’ya da gitse, ABD’de de yaşasa onlar adına kararları hep erkekler alır. Evlenmelerine bir “album” yapılarak karar verilir ve işin acı yanı cemaat kadınları da buna tepki göstermezler. Çünkü onlar da konumlarını kabullenmiş durumdular.
    Acı gerçekler böyle. Biraz da çuvaldızı kendimize batıralım.

  7. Dindarlar aslinda okumaya karsi degiller, okuma bahanesiyle yanlis yollara düsme, ahlaklarinin bozulmasi, okullarda ve özellikle üniverstelerde cok yaygin olan fuhus belasindan korktuklarindan kaynaklaniyor. Ve günümüzdeki karma okul ve universtelere bakarsaniz hakli olduklarini göreceksiniz, fuhus yuvalari resmen. Bu konudaki düsüncelerinizi merak ediyorum Mahmut Akpinar Hocam…

    • Ve iste Ismailaga Cemaati, hani o sariklarindan cübbelerinden dolayi kücümsedigimiz cemaat bu hassasiyet üzerine kendince bu cözümü bulmus, öbür taraf burdan daha önemli demis. Cözümün dogrulugunu tartisabiliriz ama kendimiz ayni hassasiyetle yola cikip daha mantiklisini ortaya koymadigimiz sürece laf etmeye hakkimiz yok. Hele hele meselenin asil sebebi bu olmasina ragmen bu insanlar kafadan kadin düsmani diye etiketlemek bir vebal ayni zamanda.

  8. Okumak veya baska herhangi bir sebeple evlilik cagindaki gencleri karma sekilde kendi baslarina birakirsan seytan vesvese verir, nefs harekete gecer, olay göz zinasiyla baslar ve eger kisi saglam imanli degilse arkasi gelir. Oysa zinaya yaklasmayin diye emrediyor dinimiz. Haremlik selamlik meselesinin temeli siyasi görüse degil Kurana ve Sünnete dayanir.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin